Tülûn Korman / Bestecilerden Zaharya, Hacı Arif, Sadettin Kaynak; makamlardan nihavent, uşşak, hicaz

1

80 yaşını geride bırakan ses sanatçısı, öğretim üyesi Tülin Korman konservatuvar öğrenimi almış, dahası Saadettin Kaynak, Münir Nurettin gibi ustalarla çalışmıştı. 25 yaşında yayımlanan ilk röportajlarından birinde ailesini, geçmişini, müziğe başlangıç sürecini detaylarıyla anlatmıştı.

“En sevdiğim şair, Nedim’dir.”
Bu sözü Beşiktaş, Şair Nedim Sokağı’nda 29 numaralı evde oturan genç kız söylüyor. Yatağının başucunda bir Kur’an bir de Divan asılı. Nedim Divanı… Sade döşenmiş oturma odasının duvarlarını tanınmış hattatların “talik”, “sülüs”, “nesih” hatları süslüyor. Bir köşede piyano, onun üzerinde keman, tanbur, ud var. Kitaplığın içi en güzel şiir kitaplarıyla dolu. Kitaplığın üstüne ise ney, kanun, def konulmuş. Burası bir oturma odasından çok bir “sanat salonu”na benziyor. Genç kız sözlerine devam etti:
— Duvardaki hatlara baktıkça babamı hatırlarım. Saz annemin, kitaplar ise benim.
Radyonun genç şöhretlerinden Tülûn Korman’ın evindeyiz. Sanatkâr hayatının ilk sahifelerini anlatıyor.
— 20 yıl önce yine bu evde oturuyorduk. 5 yaşımdaydım, içimde büyük bir okuma isteği vardı. Evde epey okuma – yazma öğrenmiştim. Ancak, yaşım küçük olduğu için okula almıyorlardı. Okulların açılmasına bir hafta kala anneme yalvardım, yakardım: “Ne olur, beni okula yazdır” diye… Annem okulun başöğretmenine söylemiş. O da “Gelsin, imtihan edelim, belki alırız” demiş. İmtihan günü, mümeyyizlerin karşısına çıktığım zaman heyecan içindeydim. Başöğretmen, yanımdaki öğretmenin kulağına bir şeyler söyledi. Sonra bana döndü. “Sen güzel şarkılar bilir, güzel şiirler okurmuşsun. Bir şarkı ile bir şiir söyle bize” dedi. Şaşırmıştım. Ben kerrat cetveli toplama, çıkarma ezberlemiştim. Bana şarkı okutmak istiyorlardı. Utanmıştım da. Başöğretmen: “Hadi, utanma kızım” dedi. Şarkı söylersen seni mektebe alacağız… Okula yazılma vaadi bana cesaret vermişti. O devrin en tutulmuş şarkısını, “Kirpiklerinin gölgesi”ni rahatlıkla söylemeğe başladım. Artık utancımı yenmiştim. Hemen bir de şiir okudum. Babam ezberletmişti… Nedim’in bir şiiri

Buydan boş, renkten pakizedir nazik tenin,
Beslemiş koynunda gûya kim gül-i ranâ seni.

Başöğretmen şaşırmıştı.
— Biz okul şiiri okuyacak sanıyorduk ama… Nereden öğrendin bu şiiri?
— Şair Nedim Sokağı’nda oturan bir insan, nasıl olur da Nedim’in şiirlerini bilmez ki…
Hâlâ düşünürüm. Bu sözü nasıl söyleyebildim diye… Okula kabul edildiğimi söylemeğe lüzum yok.

Misafirlikte doğdum

Tülûn Korman, 1933 yılında bir “misafirlik”te doğmuş. Annesi Tahlise Korman, Edirne’ye kızkardeşinin evine misafirliğe gitmiş. Tülûn orada dünyaya gelmiş. Eniştesi nüfus müdürüymüş. Hemen o gün bir nüfus kâğıdı çıkartmış. Tahlise Hanım’a vererek “Bu, Tülûn’a naciz doğum hediyem olsun.” O günden bu yana Tülûn Korman epey hediye almış:
— Öyle çok hediye gönderiyor ki eş – dost koyacak yer bulamıyorum. Dün bir kedi hediye edildi meselâ… Kedileri ne kadar sevdiğimi bilen bir arkadaşım göndermiş. Küçük yaştan beri kedileri severim. Yolda bir kedi görsem, uyuzluğuna bakmadan eve getirirdim. Gün geldi, evin içi kedi doldu. Yetmiyormuş gibi, gezmeğe giderken kapıya araba dayanırdı. Çünkü, yaya gidildi mi yoldan kedileri toplar misafir eve doldururdum.
Genç şöhretin en büyük ideali, bir çiftlikte yaşamak. Bu istekte bir “geçmiş özlemi” var. Babası Nuri Bey, Kastamonu’da büyük bir çiftliğin sahibiymiş. Tülûn’un çocukluğu buradaki evde geçmiş. Tülün yalnız kedileri değil, bütün hayvanları sever.
Nuri Bey, Güzel Sanatlar Akademisi’ne profesör tâyin edilince İstanbul’a dönmüşler. Ünlü hattatlarımızdan Nuri Bey: “Benim en güzel eserim toprak altında kalmıştır” dermiş… Bu sözün hikâyesi şöyle: “Bir gün Nuri Bey’i Gazi Osman Paşa’nın konağından çağırmışlar. Meğer o gün Paşa sarayda yatsı namazını kıldıktan sonra vefat etmiş. Paşanın haremi Nuri Bey’e: “Paşa yazılarınızı çok severdi. Vasiyet de etmişti. Paşa’nın yazı takımından bir kalem alın, gasilden sonra alnına Besmele-i şerifi, göğsüne de Kelime-i şahadeti yazın” demiş.

Ankara Radyosu babama ilahi plağı kaydetti

Ancak, Nuri Korman’ın “toprak” olmuş bu eserinden gayrı, Ankara Radyosu’nun plak dolabında duran bir eseri daha var: Bir ilâhi plağı… Nuri Bey tam 40 yıl Yahya Efendi dergâhının zakirbaşılığını yapmış. “Hoş bir sedası, lâtif bir edası” olduğunu eski besteciler söylüyor. Ölümünden birkaç yıl önce, Ankara Radyosu’na çağırmışlar, okuduğu ilâhileri plâğa almışlar. Zakirbaşı Nuri Bey’in kızı Tülûn da dini müziğin derin nağmeleri ile büyümüş. Sonra babasının önüne diz çökerek, diz dövmüş; ilâhiler, besteler, semailer meşketmiş. Annesi Tahlise Hanım da müzisyenmiş. Hem de İsmail Hakkı Bey’in “Darülelhan”ını tahsinle bitirmiş bir kemani. Devrin tanınmış bestecileri, hanendeleri, sazendeleri kışın Nuri Bey’in Beşiktaş’taki evinde, yazın da Emirgan’daki yalısında toplanır, müzik sohbetleri düzenlermiş. Emirgân’daki yalı geçen yıl yıkılmış. Tülûn burada geçen bir çocukluk hâtırasını hâlâ unutmamış. 13 yaşında var, yoktum. Yanımızdaki yalıda oturan bir çocuk çok hoşuma gidiyordu. Hep onunla geziyor, oynuyordum. İşte bu çocuk bir gün bana: “Tülûn, gel bir sandal gezintisi yapalım” dedi.
Anneme söylesem izin vermek şöyle dursun beni odaya bile kilitlerdi. “Hayır” da diyemedim. El ele tutuşarak sahile indik. Sandala bir ayağımı henüz atmıştım ki, annemin sesini duydum “Tülûn nereye” diyordu. Bayağı korktum. Bir ayağım sandalda, bir ayağım iskelede kaldı. Ne sandala binebiliyor ne de sahile çıkabiliyordum.
— Peki, sahile mi çıktınız, sandala mı bindiniz sonra?…
— Bunu söyleyemem. Çocuksu aşkımın gizli bir tarafı kalmasın mı?
Tülûn yazları Emirgan’da geçirdiği halde, 25 yıllık ömründe bir defa bile denize girmemiş:
— Suyu pencereden seyrettim ya da bardakta gördüm, diyor. Ama en sevdiğim yemek, bir deniz hayvanından yapılıyor, midye tavasını çok severim. Bu denizle değil, hayvanseverliğimle ilgili…

Uğurlu şarkım: Kirpiklerinin gölgesi

Korman, 2005’te 50’nci sanat yılını kutladı.

Tülûn Korman bestecilerden Zaharya’yı, Hacı Arif’i, Sadettin Kaynak‘ı, makamlardan nihavent, uşşak, hicazı beğeniyor. Bu makamlardan birer de bestesi var. Ama “Kirpiklerinin gölgesi” şarkısını kendi bestelerinden de çok seviyor. Bu şarkının uğruna inanmış. Diyor ki:
— Konservatuvar bitirme imtihanına giriyorum. Öğretmenlerim çeşitli sorular sordu. Bir de şarkı okumamı istedi. İlkokula girerken okuduğum şarkı aklıma gelmişti. Bu şarkının uğruna inanıyordum. “Kirpiklerinin gölgesi” şarkısını güzelce söyledim. Şarkı bittikten sonra “Haydi kızım çık” dediler. İmtihan odasından çıkmış, arkadaşlarımın tebrik yağmuruyla karşılaşmıştım. Birden imtihan kapısı açıldı, odacı: “Tülûn Hanım sizi Refik Fersan Bey çağırıyor” dedi. İçime bir kurt düşmüştü. Yoksa imtihanı başaramamış mıydım?… Odaya girdim. Refik Fersan’ın gözleri yaşarmıştı : “Tülûn kızım, seni kaybettiğim için ağlıyorum. Bari bize son şarkını söyle… Seni belki de bir daha dinleyemeyeceğiz.” “Hocam” dedim. “Bunu bir emir telakki ederim. Ancak, sevdiğim şarkıyı kapıda bekleyen arkadaşlarımla birlikte okusak! Toplu bir ayrılık hâtırası olurdu.”
Biraz sonra konservatuvar mezunlar korosu Sadi Hoşes’in Acemkürdi şarkısını, ayrılık hâtırası olarak hocalarına takdim ediyordu:
“Aşkın ile gündüz gece giryanım
efendim,
Bülbül gibi gül rûyîne hayranım
efendim,
Beyhude imiş eylediğim mibr-i
vefalar,
Ettiklerime şimdi peşimanım efendim.”
(Orhan Tahsin / Fotoğraf: Suavi Sonar / 5 Temmuz 1958 / Hayat Dergisi / Arşiv çalışması, redaksiyon: Serhan Yedig)

Linkler

2002’de yapılmış biyografik röportaj

Share.

1 Yorum

Leave A Reply

11 − 9 =

error: Content is protected !!