Ferdi von Statzer / Piyano, ikiden çok ses düşünebilenlerin, yani deyiş yerindeyse çok beyinli insanların çalgısıdır

0

Piyanist ve müzik öğretmeni Ferdi Statzer, otomobil kullanırken geçirdiği kalp krizi sonucu 1974’de 68 yaşında Macaristan’da öldü. Viyana’da doğan, konservatuvardan mezun olan Statzer,1932’de İstanbul Belediye Konservatuarı’na öğretmen olarak gelmiş ve Ayşegül Sarıca, Verda Erman gibi çok sayıda öğrenci yetiştirmişti.

 

Ferdi-Lily Statzer

Bir büyük öğretmen yitirdik. Bilgili, soylu, onurlu ve verimli bir öğretmen: Ferdi Ştatzer. Bu ad Cumhuriyet’ ten sonra evrensel müziğe yönelişle başlayan devrimlere ışık tutmuş, yön vermiş girişimlerin, simgelerinden biri, yurdun kültür başkentinde yetişip ünleri sınırları aşan klavye yorumcularımızdan çoğunun ilk bilgi kaynağıdır. Ve müzikle uzaktan, yakından ilgili her aydınımızın 40 yılı aşan süredir olumlu çabalarını izlediği bir ülkücünün adıdır bu.
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu sınırları içinde doğmuş hemen tüm insanlar gibi Orta Avrupa soylarından birkaçının kanını taşıyordu Ferdi Statzer. Baba Macar ve Leh karışımı bir ailedendi, anne müziksever bir Avusturyalıydı. Aile 1914 yılında Mozart kenti Salzburg’ a sekiz yaşındaki oğluyla göçüp yerleşmiş. İlk piyano derslerini anneden alan çocuk bu kentin zengin müzik öğretim olanaklarından yararlanmaya koyulmuştu. Bilgisini Mozarteum adlı okulda geliştirirken Paumgartner gibi bir ustadan da yararlanmış, 19 yaşında Viyana’ya gelerek Yüksek Müzik Okulu’na girmişti. Bu okulda Joseph Marx’ın bestecilik sınıfına kabul edilmiş, yaşamına yön verecek rastlantı işte bu yıllarda baş göstemiş. Genç Statzer gene aynı değerli öğretmenden ders alan Hasan Ferit Alnar ve Necii Kâzım Akses‘le tanışmış. Mezuniyet sonrası Viyana Çocuk Korosu yönetici yardımcılığına atanan Ferdi Statzer, 1932 yılında Hasan Ferit Alnar’ın önerisi ve aracılığı ile İstanbul’a gelerek Belediye Konservatuvarı öğretim üyeleri arasına katılmıştır.

Konser verdi, orkestra yönetti, öğretmenlik yaptı

Yurdumuzu ve İstanbul’u çok sevip benimseyerek kalmaya karar veren sanatçı konservatuvardaki görevinden ayrılmayı bir an bile düşünmemiş, kentin müzik ortamına hizmetini son nefesine dek sürdürmüştür. Bu arada piyano resitalleri vermiş, radyo programlarına katılmış, kente gelen ünlü virtüözlare eşlik etmiş. İstanbul Şehir ve Radyo Senfoni orkestralarını yönetmiş, müzik yazıları ve eleştiriler yazmış, ama öğrencilerini tüm uğraşılarına yeğ tutmuş, onlarla avunmuş, onlarla övünmüştür. Yetiştirdikleri arasında yurt içinde ve bazıları dış ülkelerde tanınmış olanları alfabetik sırayla sayalım; Ani Acemyan, Selman Ada, Tuvana Alton, Elif Aran, Seher Dosdoğru, Bedia Dölener, Verda Erman, Meral ve Tiraje Güneyman, Arın Karamürsel, Fuat Kent, Aziz Kortel, Lilian Marengp, Popi Panayotidis, Engin Sabar, Gülseren Sadak, Ayşegül Sarıca, Ergelen Saydam, Hülya Tarcan, Haluk Taretin , Necla Tiner, Gülay Uğurata , Verda Ün. Ve İki de besteci: Cenan Akın ve Ali Darmar . Bu dizi sanırım diğer kültür iklimlerindeki ünlü öğretmenler arasında da az rastlanan bir onur tablosu yaratmaya yeterlidir.

Ekollere inanmazdı

Ferdi Statzer piyano öğreniminde belirli okullar bulunduğu yolundaki varsayımları daima yadsımış, yalnızca “iyi yöntem”lere inanmış, eğitimde esas amacın müziğin ruhunu vermek, yorumlanan eserlerin anlam ve yapısını tanıtmak olduğunu savunmuştur. Öğretmenliğindeki başarısını da çok piyanist dinleyip onlarda gördüğü verimli yönleri uygulayışına bağlamıştır. Bir süre önce sanatçıyla Avusturya Cumhurbaşkanı tarafından verilen onur profesörlüğü” payesi nedeniyle yaptığım bir konuşmada şöyle özetlemişti bazı görüşlerini : “İlk sınıftan sonra hemen gerçek değere sahip eserlere alıştırmak isterim öğrenciyi, Bach, Mozart, Schumann’ın verimi gibi… Büyük bestecilerin yazdıkları öğrencinin ana gıdası olmalı. Müzikte ucuza yer yoktur. Bazı ebeveynler ‘Ne olur çalışıversin, çocuktur…’ diyerek değersiz eserlere alıştırır öğrenciyi. Bu çok tehlikeli bir düşündür. Piyano çalış tekniği Bach’ın çoksesliliğine dayanır. Piyano dediğimiz çalgı da çoksesliliğin sembolüdür. Piyano, ikiden çok sesi düşünebilenlerin, yani deyiş yerindeyse çok beyinli insanların çalgısıdır. Bach, işte bu gibi kabiliyetler için yazmıştır eserlerini, öğrencilerim arasında Bach çalmak istemeyenleri hiç hatırlamıyorum. Rubinstein’a sormuş bir genç piyanist: ‘Sizin gibi Beethoven, Chopin, Liszt çalabilmem için ne yapmalıyım?’ Cevap vermiş Rubinstein: ‘Bach çalın, Bach çalın, gene Bach: çalın..’ Çok doğrudur ve bu nedenle de bütün müzikçiler Bach’a hayrandır. Bu konuda yakın çağların büyük Bach uzmanı Feruccio Busonl’nin sözünü ekleyeyim: “Bach’ dan her üsluba ancak yarım adım vardır.”
Aynı konuşmada, ”bundan sonra yapmayı düşünüyorsunuz” diye sormuş, şu cevabı almıştım: “öğrenci yetiştirmek.. Ama gittikçe yorulmakta olduğumu da görüyorum…” Evet, durup dinlenmek bilmeyen öğrencileri için çırpınan, didinen, yetenekli gördüklerini desteklemek amacıyla her fedakârlığı yapan gerektiğinde değneği kapıp orkestra başına geçerek eşlik eden bir öğretmendi Statzer ve gerçekten yorulmuştu. Ama durmadı, yılmadı, çabalarını kendini adadığı yolda son nefesine dek sürdürdü.
İkinci İstanbul Festivali’nin açılış töreninde Festival Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Nejat Eczacıbaşı konuşmasına başlamadan önce değer-bilirlikle Ferdi Statzer’in ölümünü haberleyip konukları bir dakikalık suskuya çağırdığında onunla aynı salondaki rastlaşmalarımızı anımsadım. Bir gün konsere katılan yabancı sanatçılardan birini beğendi. İsmini söyleyip övmeye koyulunca “Sen hep coşkunsun, bir daha dinle de öyle ver kararını” diye kesmişti sözümü. “İnşallah beraber dinleriz. Haklı olduğumu anlarsınız” cevabını vermiştim. “Eh görürüz…” dedikten sonra atttığı kendine özgü kahkahasını duyar gibi oluyorum hep. Oysa onunla konser izleyemeyecek, gülümser yüzünü göremeyecektim artık. Sadece ben miyim bu yoksunluktan duygulanacak olan? Başta yetiştirdiği yorumcular, eski ve yeni öğrencileri, Belediye Konservatuvarı öğretim üyeleri ile aydın ve sanat çevreleri bu kaybın bilincine varmış, acısını duymuş olacaklardır. Ferdi Statzer adı kültür tarihimizde daima saygıyla anılacak, onurlu yerini koruyacaktır.
(Faruk Yener / 28 Haziran 1974 / Milliyet Sanat / Arşiv çalışması: Serhan Yedig)

Share.

Leave A Reply

two × 5 =

error: Content is protected !!