Gülay Uğurata / 1948 yılında Ankara Radyosu’nda kendi eserim Sonatin’i çaldım

0

1950’li yılların harika çocuklarından piyanist Gülay Uğurata’yla ilk röportaj 12 yaşındayken yapılmıştı. Geleceğin devlet sanatçısı bu röportajda yedi yaşında verdiği ilk konseri ve sekiz yaşındaki ilk radyo konserini anlatmış, caz ve geleneksel Türk müziğini de ilgiyle dinlediğini söylemişti. 1,5 yıl sonra ise kartopu oynamaya davet ettiği bir başka magazin dergisinin muhabiriyle konuşurken “Gayem memleket çapında büyük ve kıymetli bir piyanist olmak” diyordu.

Etüdler ve basit parçalardan başka klasik olarak yalnız 55’i Chopin ve 17’si Beethoven’in olmak üzere 175 eseri geçen ve çaldığı eserlerle büyük takdir toplayan Gülay Uğurata, bu sene ilk okulun beşinci sınıfından mezun olmuştur.
Gülay, müziksever bir ailenin kızı. Konservatuvarın altıncı sınıfına devam etmekte. Batı müziğine olan sonsuz hayranlığını şöyle anlatıyor:
– 1940 yılında Bebek’te dünyaya geldim. İlk dersi beş yaşımda Orest Çalapatani’den aldım. Piyanoda ilk öğrendiğim klâsik parça, Beethoven’in Für Elise’si. Bu eseri aynı sene, Ankara Radyosu’nun çocuk saatinde çaldım.
İlk konserinizi nerede verdiniz?
– 1947 yılının ocak ayında, Kadıköy Halkevi’nde, kendi eserim olan Fantezi Oriyantal ile 12 parçadan oluşan bir programla verdim.

Konservatuvarda her yıl iki sınıf atladı

Radyoda ilk konserinizi ne zaman verdiniz?
— 1948 yılında, Ankara Radyosu’nda Haydn, Çaykovski, Weber ve kendi eserim olan Sonatin’den oluşan bir resital yaptım. Bu konserimde yanımda sayın Profesör Halil Bedii Yönetken de vardı. Bu ilk konserime başlarken heyecandan ilk çalacağım Haydn’ın sol major sonatı hatırımdan tamamen silinmişti. Tereddüt içinde bocalarken profesor Halil Bedii Bey, zamanında ihtarı ile beni bu heyecandan kurtarmıştı.
Klâsik eserlerden en çok sevdikleriniz hangileri?
Gülay Uğurata, yaşından hiç beklenmeyen bir ciddiyetle şu cevabı verdi:
– Klâsik olan her parça benim için bir kıymet. Bütün klâsiklere aynı aşkla bağlıyım.
Gülây, İstanbul Konservatuvarı’na 1947 senesinde başladı. Girdiği ilk sınıf Hazırlık A’ydı. Her yıl ikişer sınıf geçerek, bu sene altıncı sınıfa geldi. Boş zamanlarında piyanosu en iyi arkadaşı. Ayrıca, armoni ve deşifraj ile uğraşmayı da çok seviyor.
Konservatuar konserlerinde bütün İstanbullular’ın takdirini kazanan Gülay Uğurata, yarın için Batı müziğinde bize büyük ümit vermekte.

Perihan Altındağ’ı severim, caz da dinlerim

Gülay Uğurata’ya biraz da farklı konularda soru yöneltiyorum.
Alaturka müzigi sever misiniz?
– Evet… Bilhassa Perihan Sözeri’yi çok takdir ediyorum. Onun radyo konserlerini daima dinler ve sahne konserlerine annem, babam ve ablalarımla, fırsat buldukça giderim.
Gülay’ın klasik eserlerden oluşan çok güzel plak kolleksiyonu var. Bunları zaman zaman pikapta dinlerken en güzel dakikaları yaşadığını söylüyor. Caz müziğini de pek sevdiğini sözlerine ekliyor.
En çok, hangi parçalan seviyorsunuz?..
– Bilhassa “Uno Uno”, “Too Young” ve “Comparsita”yı söyleyebilirim.
Türk müziğinde en çok sevdiğiniz şarkılar hangileri?
– “Bir bahar akşamı” ve “Nideyim sahn-ı çemen” şarkıları.
Bizim mecmuayı daimi okuduğunuza göre beğenmediğiniz tarafları söyler misiniz?
Hayatında ilk defa röportaj yapılan Gülay, bu sualime şu güzel cevabı verdi:
— Bir kaç kişi var ki, hep onlardan bahsediyorsunuz. Biraz onları unutun!
(Zahide Tarhan / 14 Haziran 1952 / Radyo Haftası / Arşiv çalışması, redaksiyon: Serhan Yedig)

Gülay Uğurata / Gayem memleket çapında büyük piyanist olmak

Harika kız vesselâm… Küçücük yaştan beri kendini tamamen piyanoya hasretmiş.13 yaşındaki Gülay Uğurata’dan bahsediyorum. Geçenlerde Taksim Belediye Gazinosu’nda verdiği ve İstanbul Radyosu’nun naklen yayınladığı şahane konserinden sonra onu tebrik ederken:
-Ülkü dedi, çarşamba günü bize gelin…
Ne var sizde?
-Selma Abla filân toplanı eğlenecegiz…
Selma Abla da kim?
– Tanımıyor musun canım… Karikatürist Selma Emiroğlu.
Ha!.. Bizim sevgili Selma Ablamız… Tabii gelirim; gelirim ama evinizi bilmiyorum…
-Selma Abla’yı çarşamba günü saat 14.00’te Kızıltoprak tramvay durağında bekleyeceğim. Sen de oraya gel…
Olur, gelirim.

Beklerken donuyorduk

Müeddep Erkmen’in minicik ve sevimli otomobiliyle araba vapuruna binip Üsküdar’a geçtik, oradan da Kadıköy yoluyla Kızıltoprak tramvay durağına geldik… Randevumuze en sadık bizmişiz… 10 dakika sonra Gülay da geldi… Onu da otomobile aldık, başladık Selma Emiroğlu’nu beklemeye… Hani ya iyi ki otomobille gelmişiz… Yoksa onu beklerken yağan devamlı karın altında kardan adama dönecektik…
Nihayet yarım saat kadar bir rötardan sonra Selma Emiroğlu geldi de akşam olmadan Gülay’ın sempatik ve zevkle döşenmiş evlerine gelebildik… Selma Emiroğlu sonra neden geç kaldığını anlattı da biraz yumuşadık…
Gülay’ın ailesi cidden çok misafirperver ve cana yakın… Ablaları Özen ve Ayla Uğurata’da bizleri memnun etmek için, biraz olsun rahat etmedi…
Biz salonda otururken dışarıda da kar bayağı hızlandı.
Hatta yerler bayağı beyazlanmıştı bile… Gülay:
– Hadi, hep beraber bahçeye çıkıp kartopu oynayalım… diye tutturdu… Babası “havadan müteessir olur üşütürsünüz” filan dedi de vazgeçirdi.
Ben:
-Gülay, dedim, kartopunu bırak da senin piyanonu dinleyelim…

Allah’ın izniyle Paris’e gitmek istiyorum

Bu arzumuz kırılmadı… Hep beraberce piyano bulunan odaya geçtik… Gülay piyanonun başına geçti ve Chopin’den bazı eserler çalmaya başladı. Bizler de piyanonun etrafına geçip onu zevkle dinledik… Bu arada Müedep’in flaşı da yanıp sönmeye başladı…
Gülay’ın güzel konserinden sonra Selma Emiroğlu’nun güzel sesinden bir kaç parça dinledik… Kendisine Gülay piyanoyla refakat etti…
Bu güzel müzik ziyafetinden karikatür faslına geçildi.
Karikatürist Selma Emiroğlu, Gülay’ı piyano başına oturttu.. Gülay çalarken o da bir taraftan karikatürünü yapmaya başladı… Yaptığı karikatür o kadar hoşumuza gitti ki

Üstteki fotoğraf soldan sağa: Ayla, Özen, Gülay’ın babası, Gülay Uğurata, Selma Emiroğlu ve röportajcı Ülkü Erakalın

bayıldık gülmekten… Bir kısmını da sizin görmeniz için röportajın arasına koyduk…
Karikatür faslından sonra Gülay’a birkaç sual sormak istedim.
İstikbal için neler düşünüyorsun?
-Gayem memleket çapında büyük ve kıymetli bir piyanist olmak… Bu sene konservatuvarın sekizinci sınıfındayım… İki sene sonra konservatuvardan Allah’ın izniyle mezun olursam Paris’e gitmek arzusundayım.
Şimdi Ferdi Statzer ile çalışıyorsun değil mi?
– Evet, hocamdan çok memnunum.
Konservatuvarda başka kimlerin dersine katılıyorsun, kimlerle çalışıyorsun?
-Raşit Abet’in armoni, kontrpuan, Feyha Talay’ın müzik tarihi derslerine giriyorum.
Başka okula devam ediyor musun?
– Ediyorum tabii. Nişantaşı Kız Orta Okulu’na da gidiyorum…
Her ikisine de nasıl çalışabiliyorsun?
-Bütün gayretimi sarfederek programlı bir çalışma ile ikisini de başarmaya çalışıyorum…
Bu sırada Selma Emiroğlu:
“Kızı çok yordun” deyince Gülay:

– Bahçeye çıkıp, kartopu oynayalım, dedi… Gülay’ın bu arzusunu oy birliğiyle kabul ederek, dışarıya kar topu oynamaya çıktık…
Bahçe epeyi kar tutmuştu… Gülay, Özen ve Ayla üç kardeş karşı tarafa; ben, Müeddep ve Selma da bu tarafa geçerek iki takım kurduk ve başladık kartopu oynamaya… Hani ya Selma da pek insafsızdı yani… Gülay’a bir an rahat nefes aldırmadı… Bereket versin, Gülay beyaz mendilini (teslim bayrağı) gibi elinde tutup ortaya çıktı da kartopunu kestik…
Bu sefer de Selma Emirogiu kırmızı cici küpelerinden birini düşürmez mi?.. Hepimiz fıldır, fıldır gözlerimizi açarak küpeyi aramaya başladık… Bütün dikkatimiz boşa çıktı… Selma Emiroğlu:
-Aramayın canım, diyordu. Yeni değildi…
Bu söz üzerine eski küpeyi aramaktan vazgeçtik… Malum biz gençler yeni şeyler arar, yeniliğin peşinden koşarız…
Arama faslı bu şekilde sona erdi ama biz de soğuktan donduk hani… Selma Emiroğlu şimdi yine bizi üşüttü diye üzülecek… Sakın üzülmesin… Bu arada Gülay’ın arzusu da yerine gelmiş oldu… Bol, bol karla oynadık…
(Ülkü Erakalın / 17 Aralık 1953 / Radyo Alemi / Arşiv çalışması, redaksiyon : Serhan Yedig)

Gülay Uğurata, 1953 Kasımı’nda öğretmeni Ferdi Statzer’le

Share.

Leave A Reply

5 × 2 =

error: Content is protected !!