Lemi Atlı / Nazır Mahmut Paşa cariyesine aşık olmuştu, yazdığı güfteyi 2 saatte besteledim

0

1945’in son günlerinde 76 yaşında vefat eden Lemi Atlı, Hacı Arif Bey’in öğrencisi, geleneksel Türk Müziği’nde klasik ekolün son temsilcilerindendi. Sık sık aşık olur, eserlerini platonik sevdalarına ithaf ederdi. 500’e yakın eser bestelemişti. Nota bilmediği için günümüze 168’i ulaşabildi.

 

20 yıl kadar önce Bostancı’da bir bahar sabahı… Her yer yemyeşil, kuş sesleri, hanım ve çocuk kahkahaları bayırları dolduruyor. Köşkler pencerelerini iyot kokan deniz rüzgarlarına açmış. Günlerden pazar olmalı. Deniz üstündeki gazinolardan birinde tek müşteri var. Genç ve güzel bir kadın, yüzü denize doğru uzaklara, enginlere bakıyor sakince. Gür siyah saçlarını rüzgarlar dağıtıyor. Gazinonun radyosundan içli bir kadın sesi duyuluyor. Ankara Radyosu’nun sabah yayını:
Bin gül çıkarırdım sana kalbimdeki külden
Bir gün beni ansaydın eğer sen de gönülden
Bülbül gibi yanmazdı gönül sevdiği gülden
Bir gün beni ansaydın eğer sen de gönülden
O anda bana öyle geldi ki, bu şarkıyı radyo değil de gazinoda yalnız başına oturan bu münzevi kadın okuyor. Uzaklarda, engin denizlerin ötesinde bir sevdiği var. Bin bir hatıra ile dolu kalbi şimdi şu güzel, dingin bahar sabahında ince gözyaşlarıyla yıkanıyor ve kendi kendine: Bir gün beni anlasaydın eğer sen de gönülden, diyerek gönül gözleriyle artık unutmak üzere olduğu vefasızı arıyor.
Bestekar Lemi Atlı’yı sözleri dostum Yaşar Nabi’nin olan bu nihavent şarkısıyla tanıdım. Bu güzel şarkıdan olsa gerek, içimde garip bir hüzün vardı. Kimdi bu Lemi Atlı? Bu güzel şarkıyı nasıl ve ne zaman bestelemişti? Birçok musikişinas dostumdan sordum, kitap ve mecmualar karıştırdım; zamanla şunları öğrendim:
Lemi Atlı, 1869’da Üsküdar’da, Sultantepesi’nde doğdu. Çerkez İbrahim Bey namında bir zatın oğlu. Küçük yaşında anne ve babasını kaybetmiş, ablasıyla eniştesinin yanında büyümüş, yetişmiş. 17 yaşında, Fatih Askeri Rüştiyesi’ne devam ederken, bestekar ve musikişinas Hafız Yusuf Efendi’den ilk musiki dersini almaya başlamış. Daha sonra hocasının delaletiyle meşhur Hacı Arif Bey’i tanımış ve bu şöhretli bestekarımızın küçük Lemi Atlı üzerinde çok büyük ve geniş tesirleri olmuş. Bu tesirler eserlerinde uzaktan uzağa hissedilir.
Lemi Atlı’nın 17 yaşında bestelediği ilk şarkısı, bugün gerek radyolarımızda, gerekse konser salonlarımızda icra edilen fasıllarda çok beğenilir ve söylenir. Karcığar makamındadır. Sözleri şöyledir:
Hüsnüne etvarı nazın şan senin
Bende takat kalmadı ferman senin
İhtiyarım gitti elden can senin
Bende takat kalmadı can senin.

Paşa istedi, ben besteledim

Bu şarkıdan sonra Lemi Atlı zamanına göre profesyonel diyebileceğimiz bir anlayış ve davranışla çeşitli makamlarda eserler bestelemiştir. Bunların arasında çok meşhur olan hicazkar makamındaki bir şarkısına ait hatıra ve hikayeyi kendisinden dinleyelim.
“O tarihlerde henüz 20 yaşında bir delikanlıydım. Zamanın Naifa Nazırı Mahmut Celalettin Paşa’nın Kanlıca’daki yalısında yaz geceleri fasıl musikisi yapıyoruz. Paşa ne zaman yeni bir şarkı güftesi hazırlasa, ertesi günü bizi mutlaka davet eder. Fakat yalıya gelinceye kadar sabredemediğinden vapurun vükelaya mahsus yan kamarasına girer, hepimizi etrafına toplayarak güftesini yüksek sesle okurdu. Yine böyle bir akşamdı. Galata Köprüsü’nden kalkan vapurda paşa ile karşılaştık.
‘Gel, gel Lemi Bey’ diye yanına çağırdı.
Hemen koştum. Yan kamaraya yerleşince paşa cebinden bir kağıt çıkarıp meşhur şarkı güftesini okudu:
Pembelikle imtisac etmiş tenin
Sima ya kafura benzer gerdenin
Ben siyah pırlanta zannettim benin
Görmedim cananım emsalin senin
Herkes gibi o zamanlar benim de kulağıma çalınmıştı. Paşanın Canan adında bir cariyesiyle fazla meşgul olduğu söyleniyordu. Bu şarkıyı da besbelli Canan’ı için yazmıştı.
Güftenin okunması bitince yüzüme baktı.
‘Hadi Lemi Bey, göreyim seni’ dedi. ‘Yarına kadar bu şarkıya güzel beste hazırla.’
Temennayı basıp ayrıldım. Ertesi güne kadar kim sabreder? Doğruca (Galata) Köprü Gazinosu’na…. Bir elimde kahve fincanı, öteki elimde kağıt, kalem… İki saate varmadan besteyi bitirdim. Akşam vapur dönüşü karşısına çıkıp da ‘Paşam, beste hazır’ deyince şaşakaldı. Hazırladığım besteyi yan kamarada, ağır ağır geçtim. Paşa çok memnun oldu, adeta çocuk gibi sevindi.
Ertesi sabah bir de ne bakayım, paşanın ağası elinde pırlantalı bir altın sigara tabakası, harıl harıl beni arıyor. Aldım, teşekkür ettim. Fakat aksiliğe bakın ki cebimde de o günlerde 10 para yok. Tabakayı derhal kuyumcunun birine götürüp beş altına sattım.”

Klasik ekolün son temsilcilerinden

Lemi Atlı, klasik ekolün son çağ bestecilerini yakından tanıdığı ve bilhassa bunlar arasında Hacı Arif Bey’den eser geçtiği için, klasik Türk musikisi zincirinin son halkalarından biri olarak telakki edilir. Gerçekten de şarkılarında bu eski ekolün şekli mükemmelliyetini, tavır ve üslüp benzerliğini hissetmemeye imkan yoktur. Fakat Lemi Atlı, gerek ritim zevki ve gerekse melodik ifade hususiyeti ile eski ekolden zaman zaman ayrılır. Buna en güzel örnek Rast makamındaki şu şarkısıdır:
Bu zevk-u sefa sahn-ı çemanzare de kalmaz
Güller dökülür, bülbül ölür, hare de kalmaz
Bu naz-ü eda şuh-u sitemkare de kalmaz
Güller dökülür, bülbül ölür hare de kalmaz.
Lemi Atlı sık sık aşık olurdu. Yakından tanıyanlar her şarkısının muhakkak bir güzel kadına ithaf edildiğini söyler. Hatta bu yüzden bir mecliste iki kadın arasında şiddetli münaşakaşa olmuş, her ikisi de üstadın meşhur şarkısını kendine malederek saç saça, baş başa gelecek bir hale düşmüşlerdi. Anlaşılıyor ki, merhum bestekarımız, Nasredddin Hoca’nın mavi boncuk hikayesinde olduğu gibi, ikisine de ayrı ayrı zamanlarda bu şarkıyı ithaf etmiş.
İki hanım arasında paylaşılamayan hicaz makamındaki şarkı şudur:
Severim her güzeli senden eserdir diyerek
Koklarım goncaları sen gibi terdir diyerek
Çekerim sineye her cevri kaderdir diyerek
Yanarım ömrüme vallahi hederdir diyerek

Ölümünden önce ünlü bir
şarkıcıya aşık olmuştu

Lemi Atlı ömrünün son yıllarında tanınmış bir ses sanatkarımıza aşık olmuş, onun için de, kati olarak bildiğimiz birkaç şarkı bestelemiştir. Bu şarkılar yürekten duyulmuş gerçek bir aşkın ifadeleri olduğunda, gerek Lemi Atlı’yı, gerekse o meşhur ses sanatkarını yakından tanıyanlar müttefiktir.
Bestekar, ihtiyarlık demlerinin son günlerinde ve hastalığında, aşkına, dostluğuna hürmetle mukabele eden bu vefakar sanatkara
Hastayım, yalnızım, seni yanımda
Sanıp da bahtiyar ölmek isterim
mısralarıyla başlayan şarkısını bestelemiş, ona karşı duyduğu aşk ve minnet hislerini böylece ifade etmişti.
Lemi Atlı, 1945 yılı aralık ayının ilk günlerinde hayata gözlerini yumdu. Onun ölümüyle Türk musikisi, klasik ekolün en son ve en sevilen sanatkarını kaybetti.
En tanınan, Klasik Türk Müziği korolarında zevkle icra edilen en güzel eserlerinden biri uşşak makamındaki şu şarkısıdır:
Siyah ebrulerin duruben çatma
Gamzen oklarını aşıka atma
Sana gönül verdim beni ağlatma
Benim gözüm nuru gönlüm süruru
Lemi Atlı, Klasik Türk Musikisi’ndeki müstesna yerini daima muhafaza edecek, şarkılarını da gelecek nesillere aynı zevk ve heyecanı verecektir.
(Baki Süha Edipoğlu / 26 Ocak 1961 / Hayat Dergisi/Arşiv çalışması, redaksiyon: Serhan Yedig )

Linkler

Lem’i Atlı’nın Eserlerinde Müzik-edebiyat İlişkileri (Yüksek Lisans Tezi)

Share.

Leave A Reply

5 × one =

error: Content is protected !!