Taha Toros / Neyzen Tevfik bazen öteki dünyaya gidip gelmiş gibi anlatırdı

0

Kültür tarihçisi Taha Toros, Neyzen Tevfik’i ilk kez 1931 yılbaşında Mulen Ruj Gazinosu’nda dinlemişti. Sonraki yıllarda dostlukları ilerledi. Tevfik’in 35’inci ölüm yıldönümünde onu anarken “Neyzen derbeder, fakat feleğin ezip bitiremediği bir feylesoftu” diyordu.

 

Neyzen Tevfik, “ney” denilen kamışa üflediği ilahi bir nefesin sahibiydi. Bu yüzdendir ki, saltanat döneminde vükela konaklarına, hatta, saraylara davet edildi. Alman İmparatoru Kayzer Wilhelm’in İstanbul’a son gelişinde Neyzen Tevfik, kuytu bir meyhaneden polis marifetiyle çıkartılıp Dolmabahçe Sarayı’na götürüldü. Sultan Reşat ile misafiri Alman İmparatoru’nun huzuruna çıkartıldı. Meyhaneden alınıp saraya götürülüşünün iç dünyasında yarattığı coşkusunu neyinin nağmelerinde dile getiren Neyzen Tevfik, tılsımlı bir hava içerisinde, sanatının zirvesinde yaşattı.
Cebine konulan bir kese altınla ve dört atın çektiği saray arabasıyla uğurlanandı. Soluğu meyhanesinde aldı! Ama yol boyunca rastladığı polislere ve kör dilencilere kesesindeki Reşat altınlarını dağıta dağıta meyhanesine döndü. Demlendiği meyhanedeki masası başına oturduğunda, saraydan kendisine ihsan edilen altın kesesinde tek altın kalmamıştı!

Akıl hastanesinde

Bu orijinal sanatkârımızı, ilk defa üniversite öğrenciliğim yıllarında  1930’u 1931’e bağlayan gece yarısında, Beyoğlu’nda “Mulen Ruj” adındaki eğlence yerinin sahnesine çıkartıldığı zaman gördüm. O zamana kadar, fazla ülfetim olmayan ney sesini, bu ney dâhisinden hayranlıkla dinlemiştim. Demek 57 yıl önce!
Daha sonraki yılların birinde, sömestr tatili dolayısıyla gittiğim memleketimden dönerken getirdiğim portakalları, ikinci ikametgâhı sayılan Bakırköy Akıl Hastanesi’nde Tevfik’e Dr. Mazhar Osman’ın izniyle elimle verecektim.
Onu daha sık gördüğüm ve çilingir sofrasında bazen bulunduğum yıllar, 2. Dünya Harbi’nin ortalarına rastlar. Ankara’dan İstanbul’a görevle gelip gittiğim bu yıllarda, saat 23.00’ten sonra, her taraf karartılırdı. Ben dayızadelerimin evinde kalırdım. Dayızadem kimyagerdi. Bahçekapı’daki Rasim Paşa Hanı’nda la
boratuvarı vardı. Saat 17.00’den sonra, hava kararmaya başlarken, bu laboratuvara Faruk Nafiz, Neyzen Tevfik, heykeltıraş Ratip Aşır gelir, sahanda pastırmalı yumurta pişirtilerek birkaç tek parlatırlardı.

Çilingir sofrası

Bu sohbetlerde edebiyattan, gazeliyattan, hezeliyattan bahisler açılır, Neyzen Tevfik’ten hicivler dinlenirdi. Buradaki çilingir sofrasının tüm yiyecekleri rahmetli Ratip Âşır tarafından sağlanırdı. Erzincan için, İnönü’nün büyük bir heykelini yapan ve bir gönül adamı olan heykeltıraş Âşır, nerdeyse Neyzen’i kuş sütüyle beslerdi. Neyzen Tevfik akşama doğru Ratip Âşır’ın heykel üzerinde çalıştığı yere gelirdi. Bu yer, Yeni Cami’in arkasındaki Valide Sultan Türbesi’ydi. Bu türbeyi Ratip Âşır’a tahsis etmişlerdi. Neyzen, bu türbede yapılan heykeli seyreder, bir taraftan da hicviyeler söylerdi. Neyzen’in bu türbede yattığı geceler de olduydu. Bazı günler —tövbe tövbe— Valide Sultan’ın tür-besinde. birkaç kadeh de parlatırdı.

Dörtlükleri

Neyzen derbeder fakat feleğin ezip bitiremediği bir feylesoftu. Bambaşka bir hayat felsefesi vardı. Bazen, öteki dünyayı gidip gezmiş gibi  anlatırdı!
Neyzen’in destan tarzında uzun şiirleri olduğu gibi, genellikle hicivleri, ya beyit, ya da dörtlük şeklindeydi. Atatürk döneminin son İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Muhittin Üstündağ, İnönü’nün cumhurbaşkanlığına seçilmesinden sonra görevinden alınmış, bu koltuklara Dr. Lütfi Kırdar oturtulmuştu. Halef ile selef başarılı valilerdi. Bu değişiklik ve soyadlarındaki “Dağ” ile “Kır” kelimeleri Neyzen’de bir mizah titreşimi yaptı. Ona göre halk bu valilerden çok çekti. Oysa hizmetleriyle unutulmayanlardandılar. Ama Neyzen bu. Şu dörtlüğü oturtmuştu:

Deme İstanbul ahalisi neden,
Düştü bin derde, yürekler deldi. Çünkü vali olarak her gelenin,
Kimi Dağ’dan, kimi Kır’dan geldi!

Neyzen’in bir başka mizahi şiiri de şöyle:   
Aldıkça al, daldıkça dal, çaldıkça çal / İstersen ver yüz arzuhal, ne sorgu var, ne sual.

Neyzen’in dillere tebessüm saçan bir dörtlüğü şöyleydi:
Kime sordumsa, seni, vermedi
dosdoğru cevap, Kimi hırsız, kimi alçak, kimi deyyus dediler!
Künyeni almak için, partiye ettim telefon,
Bizdeki kayde göre, şimdi, o mebus dediler!

Neyzen Tevfik’in musikideki üstatlığı, heccavlığı, feylesofluğu yanında, asıl şöhreti, ülkemizde —belki de dünyada— en çok alkol kullanmış bir kişi oluşudur. Kendisinin anlattığına göre, içkiye başladığı günden 1. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar 18.868 okka alkol kullan-mıştır. Eski ağırlık ölçüsü olan okkanın 1 kilo 282 gram olduğuna göre, gerisini siz hesaplayın. Bu, 20 tonu geçeri 1. Cihan Harbi’nden 2. Cihan Harbi’ne, ondan sonra da 1953 yılından ölümüne kadar geçen yıllarda içtiklerinin hesabını ne kendisi biliyor, ne başkaları.
Bu edebiyat ve musiki dünyasının orijinal adamı, 29 Ocak 1953 günü öldüğünde 74 yaşındaydı. Demek onu kaybedeli 35 yıl olmuş.
(24 Ocak 1988 / Milliyet)

Share.

Leave A Reply

11 − 2 =

error: Content is protected !!