Ara Dinkçiyan / Birbirimizi kırmadan 1915’i konuşmanın zamanı geldi

0

Diyarbakır kökenli Amerikalı udi Ara Dinkçiyan (Dinkjian), 2015 baharında Türkiye’de birbiri ardına yayımlanan üç albümünde geçmişine, köklerine dönüyor. “Tree of Us”a Sezen Aksu ve Erkan Oğur konuk olarak katıldı. Babası Onnik’le kaydettiği “Diyarbekıri Hokin”de kentin özel lehçesiyle kaydedilen, asırlık türküler seslendiriliyor. “1915-2015 Hope&Truth”ta ise ut ve yaylı çalgılar eşliğinde Tehcir’in ölüm şarkılarını söylüyor.

 

Türkiye’de 2011’de yayımlanan son albümünüz Manol’a müzik çevrelerinden ne gibi tepkiler geldi; Manol Usta’yla ilgili daha önce duymadığınız bilgiler ulaştı mı?
– Manol’la Sohbetler ve dörtlümle kaydettiğim Finding Songs kaydı aynı albümde, birlikte yayımlandı. Açıkçası ikincisinin daha çok ilgi çekmesini bekliyordum. Tam tersi oldu. Manol’a daha çok tepki geldi. Buna şaşırdım. Çünkü ben Manol’u yayımlamayı hiç düşünmemiştim. Harika bir enstrümanla, sıradan bir icraydı bence. Bir arkadaşıma dinlettiğimde “Bunda çok özel bir şeyler var, yayımlanması gerek” demişti, ısrar etmişti. Gelen tepkilere bakılırsa arkadaşım haklıymış. Çok içten, sadece kendim için kaydettiğim bir çalışmaydı. Bu yönü fark edilmiş, dikkat çekmiş olmalı. Bunun ötesinde bilgi katkısında bulunan olmadı ne yazık ki. Manol hayattayken ne kadar önemli bir usta olduğunu bilenlerin sayısı çok azmış. Fotoğrafını bile bulmak zor. Manol üstüne çalışan birkaç kişi olduğunu duydum. Dilerim bir gün kitap yazarlar, bilgilerini bizimle paylaşırlar.
Secret Trio ne zaman, nasıl oluştu?
–    Benim fikrim değildi. Kanuncu Tamer Pınarbaşı ile klarnetçi İsmail Lumanovski’nin New York Gypsy All Star isimli bir grubu var. Funk, caz, rock karışımı bir müzik yapıyorlar.2011’de ikisi gelip, bugüne kadar çok neşeli, hızlı albümler yaptıklarını, benimle tam tersi yönde albümler kaydetmek istediklerini söylediler. All Star projesinin gayet güzel gittiğini, bunu sürdürmeleri gerektiğini söyledim. Bunu sürdürmekle birlikte daha sakin, duygulu müziklere de ihtiyaçları olduğunu belirttiler. Onları, müziklerini çok seviyordum. Önerilerini kabul ettim. Benim evimde buluşup arşivimdeki müzikleri dinlemeye, repertuar oluşturmaya başladık. İlk albümümüz Sounscapes 2012 Nisanı’nda yayımlandı. İsmail ve Tamer gibi iki özel müzikçiyle çalıştığınızda uzun provalar yapmak gerekmiyor. Yaklaşımlar, fikirler üzerine konuşuyoruz. Sonrası çok kolay, çünkü en kolay iş birlikte çalmak. Enstrümanlarımızın tarihi geleneğine yeni teknikler, anlatımlar getirmeye çalışıyoruz.

Dinleyici için müzik yapmıyoruz

Repertuvarınızda hangi coğrafyalar, müzik gelenekleri, dönemler öncelikli?
– Balkanlardan Ortadoğu’ya uzanan coğrafyada tüm müzik kültürlerine, enstrümanlarımızın icra geleneklerine saygı duyuyoruz. Bunlar bizim sesimizin temelleri. Bu kültürü iyice özümsemek ve elimizden geldiğince ileriye taşımak görevimiz. Tekrarlayarak müzik tarihine geçemeyiz. İleri taşımamız gerekir. Küçük bir ilerleme ya da büyük bir sıçrama olabilir bu gelişme. Sanat yaşayan bir varlıktır. Müzelik obje değildir. Yeni bir anlatım biçimi ortaya çıktığında, kuralları yıkıp kendi kurallarını getirdiğinde süreç tamamlanmış, müzelik olmuştur. Sanatın yaşaması için sürekli kendisini yeniden üretmesi gerekir. Secret Trio olarak bu görüşü taşıyoruz.  Örneğin üçlüde vurmalı çalgı olmadığı için ut ve kanunu zaman zaman vurmalı gibi çalıyoruz. Enstrümanlarımızla sesi uzatabiliriz. Makamsal müziğe Batılı armonileri uyarlıyoruz. Oysa makam armoni içermez. Makamı ve armonileri zedelemeden, bu geleneklere saygısızlık etmeden bir araya getirmek için çaba harcıyoruz. Yeni albümümüzde bir adım daha attık. Birkaç Klasik Batı Müziği temasını kendi yaklaşımımızla yorumladık. Chopin’i yorumlarken Batılı yaklaşım ön plandaydı. Diğer parçaların bazılarını Anadolu duyarlılığıyla ele aldık. Sezen Aksu ve Erkan Oğur birer parçada bize katıldı.
Son çalışmalarınızda, Ortadoğu ya da Anadolu duygusallığına, Night Ark döneminde rastlamadığımız düzeyde yoğun vurgu yapıyorsunuz. Örneğin son albümde klarnetin bu yöndeki çabası dikkat çekici. Secret Trio’da eski parçalarınızı yeniden yorumlarken Türk dinleyicisine göre yeniden düzenlenip, vurgular biraz daha artırıldı mı?
– Umarım söyleyeceğim hakaret gibi algılanmaz. Biz dinleyici için müzik yapmıyoruz. Sevdiğimiz ezgileri yazıyoruz, seslendiriyoruz ya da geleneksel ezgileri sevdiğimiz şekilde seslendiriyoruz. Öncelikle biz sevdiğimiz işi, sevdiğimiz şekilde yapıyoruz. Dinleyici müziğimizden zevk alıyorsa, bu bizi mutlu eder. Çoğu zaman sınırları zorluyoruz. Örneğin İsmail Lumanovski, konservatuvar eğitiminin de etkisiyle, geleneksel ezgileri Batılı yaklaşımla seslendiriyor. Kimi zaman tamamen cazcı gibi ele alıyor ezgileri.
Secret Trio’nun ikinci albümü Three Of Us’un repertuarı nasıl oluşturuldu?
– Evimde huzurlu bir müzik odam, çok geniş müzik arşivim var. Tamer ve İsmail’le düzenli olarak buluşup, kimi zaman taş plaklardan, geçmişin müziklerini dinliyoruz. Bazılarını birlikte çalıyoruz. Onlar sevdikleri eserleri getiriyorlar, bunları deniyoruz. Bazen birimiz bir hata yapıyoruz icrada, önümüzde yeni yollar açılıyor.
Sezen Aksu söz yazacağı bestenizi kendisi mi seçti?
– Sezen, Onno Tunç’la birlikte çalıştığı günlerden bu yana, neredeyse 30 yıllık arkadaşımdır. My Dark Place’i ben götürdüm, söz yazmasını, seslendirmesini istedim. Sezen bir beste aldığında öncelikle hangi duygularla bestelendiğini araştırır. Bana da sordu, anlattım. Çok derin, kişisel bir eser çıktı ortaya. Bestenizi eğer Sezen Aksu söylerse, tüm dünya duyar. Benim için büyük mutluluk.
Sezen Aksu, “Benim Karanlık Yarim”de terk edilene kadar karşısına çıkan herkesi inciten hoyrat aşığı güçlü bir dille tasfir ediyor, onun ağzından özeleştiri yapıyor. Sizin duygularınızla örtüşüyor mu bu içerik? Aksu’ya eserle ilgili ne bilgi vermiştiniz?
– Kalabalıklarla kuşatılsak bile yalnızız. İçimizde herkesten sakladığımız bir alan var. Duygu dünyamızın bir bölümü karanlıkta, kimseye açılmıyor. Bunu anlattığımda, beni çok iyi anladığını söyledi. Sözler hayal bile edemeyeceğim kadar güçlü. Mesajımı özümseyip, kendi sesi olarak dile getirmiş. Hayatı boyunca cesur bir insan oldu Sezen Aksu. Bu şarkıya yazdığı sözler de çok cesur.

Babamla “Diyarbakır Ruhu”nu kaydettik

Söz yazımı ne kadar sürdü, şarkının kayıt sürecinde neler yaşandı, kaç saatte kaydettiniz?
– Yıllar önce Vazgeçtim’in müziğini verdiğimde, bir gecede yazmıştı sözlerini. Ertesi gün kayda girdik. Bu kez çalışma süresini bilmiyorum, fakat uzun sürmedi. Programımız uymadığı için birlikte stüdyoya giremedik. Bizim kaydettiğimiz müziğin üstüne okudu şarkıyı. Sezen Aksu, şarkıcılığının, söz yazarlığının ötesinde çok iyi bir müzikçidir. Herhangi bir ön bilgi vermem gerekmedi. Uygun zamanında stüdyoya girip okudu, sonucu ben de çok sevdim. Gerçekten inanılmaz.
Kayıttan sonra konuştunuz mu, icra ya da şarkı konusunda herhangi bir yorum yaptı mı?
– Yazdığı sözler, icradaki üslubu her şeyi söylüyor zaten… Şarkıyı benimsediğini, kişisel bir mesaja dönüştürdüğünü görüyoruz.
Picture, utta kullandığınız puslu, kısmen karanlık tonlarla çok sevilmişti. Erkan Oğur’un bağlamasıyla daha parlak bir tını kazanmış, Ağladıkça ismini almış. Bu icra yaklaşımını birlikte mi geliştirdiniz?
– Kimi müzikçiler teknik açıdan mükemmeldir, hayranlıkla karşılanır. Başka özellikleri yoktur. Kimi müzikçiler ise tek nota çaldığında, görmeden kim olduğunu anlarsınız. İşte Erkan Oğur bu özel sanatçılardan biri. Çok çalışarak Erkan Oğur gibi olmak mümkün değil, çok özel bir karakter. Bu parçada onun olması çok önemliydi. Onun enstrümanının sesi başlı başına bir evren. Ağladıkça’da bize katılıp, bizi çok mutlu etti.
Albüm konsere taşınacak mı?
– Mart ayının son haftasında İstanbul ve Bursa’da ardından Zürih’te üçlü olarak konser vereceğiz.
Sizinle 2012’deki söyleşimizde, babanızla Diyarbakır Ermeni türkülerini kaydetmek istediğinizi söylemiştiniz, kaydedebildiniz mi?
– Evet, kaydettik. Birkaç hafta içinde “Diyarbakıri Hokin / Diyarbakır Ruhu” albümü Türkiye’de Aytekin Ataş’ın firması Mira Records’dan yayımlanacak. Ertan Tekin, duduk, ney, zurna; Sokratis Simopulos kemençe; Müslüm Karaduman kanun, Ari Hergel gitar, Volkan Tokmakoğlu bas, Ertan Kanat perküsyon, ben ut ve cümbüş çaldım. Babam Onnik söylüyor. 16 eser seslendirdik. Büyük bölümü asırlık ezgiler. Kişisel arşivimden seçtim. Repertuvarı ben oluşturdum.

Diyarbakır’dan repertuvar yardımı aldınız mı?
– Çok büyük bir arşivim var. Kimi zaman onlar benden yardım istiyor. Seslendirecek çok eser var… Aslında Diyarbakır’da soracak Ermeni de kalmamış. Babamla birlikte Kardeş Türküler’le konsere gittiğimizde, Diyarbakır Ermenicesi’yle bir türkü okumuştu. Paris’te öğrenmiş. Diyarbakır’daki dostlarımız “Yüzyıldır bu türkü buralarda okunmuyor, biz hiç duymadık” demişlerdi. “Hasret”i bu albümde de seslendirdik. Babam, çevresinden öğrendiği türküleri yıllarca hep hafızasında taşımış, Amerika’ya kadar götürmüş, her fırsatta söylemiş. Çünkü şarkıcı…  İlk kez kaydediyor.  “Hayatta bugüne kadar yaptığım en iyi iş” dedi kayıttan sonra.

Albümlerin yayımlanması bir tür kutsanma gibiydi

Bu repertuvarla konser verecek misiniz?
– 22 Nisan’da İstanbul’da düzenlenecek “100’üncü Yıl” konserine babamla katılacağız. Üç türkü seslendireceğiz. Hampare, Sabırlı Ol ve Gözyaşları… Daha sonra albüm repertuvarıyla Diyarbakır ve Almanya’da konserler vereceğiz.
Tehcir hassas bir konu. 100’üncü yıl albümünde hangi yaklaşımla yola çıktınız, albüm sizi hangi noktaya taşıdı?
– Kalan Müzik’ten Hasan Saltık geçen yıl 100’üncü Yıl için bir albüm hazırlamamı istedi. Orkestra dahil tüm imkanları kullanabileceğimi, dünyanın herhangi bir yerinde kaydedebileceğimi söyledi. Bu talep beni çok etkiledi. ABD’de kaydetip izole edilmişliği yansıtmak yerine, Türk müzikçilerle bir araya gelip, Türkiye’de kaybetmek istedim. Artık bir araya gelmemizin, birbirimizi incitmeden konuşmamızın zamanı geldi çünkü. Ocak ayında İstanbul Strings’in bazı üyeleriyle birlikte kaydettik. Ari Mergel gitar, Özcan Gül duduk çaldı, babam konuk olarak katılıp bir şarkı söyledi: Argasung / Gözyaşları. Ut şarkıcı konumunda, eşlikçi yaylı çalgılar dörtlüsü. 15 eserden dördü benim bestem, üçü ilahi, geri kalan tüm türküler 1915, savaş, ölüm ve sürgün duygusuyla ilgili. Kutsal Kitap’tan da üç bölüm yer alıyor. Albümü atalarıma adadım. İsmi 1915-2015 Truth and Hope. Utla kutsal ayetleri seslendirmem belki tepki çekebilir. Fakat ben bu metinleri saygıyla, kutsallıklarını zedelemeyecek şekilde ele aldım. Albüm notlarında soykırım sözcüğünü kullanıp kimilerini mutlu ederken kimilerini öfkelendirmek yerine bu kavramı tartıştım. Ne kadar acı, onulmaz bir yara olduğunu anlattım. Ayrıca soykırım sözcüğünün ABD dahil pek çok ülkede olağan şekilde kullanıldığını, özel bir yorum içermediğini, sadece tarihi ve özel bir olayı tanımladığını belirttim. Bu iki albüm aynı zamanda çocuklarıma kimliğimle, kimlikleriyle ilgili bilgi bırakma çabasıydı. Bu açıdan albümlerin yayımlanmasının bir tür kutsanma olduğunu hissediyorum.
Albümünüz Türkiye’de beklemediğiniz şekilde tartışma yaratabilir, hatta sağ çevrelerce Ermenilere yönelik bir kampanyanın malzemesine dönüştürülebilir. Bu tür bir sürprize hazır mısınız?
– Tartışma yaratması bizim 1915’i konuşmamız ise, bu pek kötü bir şey değil. Hayat boyunca gerçeği bulmayı umut ederiz. Bazen çirkin ve yaralayıcıdır gerçekler. Yine de gerçekleri bulmak hedefimizdir, bunun için çabalamayı sürdürürüz.
Sırada hangi albüm projeleri var?
– Pek çok fikrim var, fırsat verilse en az 20 albüm kaydedebilirim.
(Serhan Yedig /4 Nisan 2015/Hürriyet’te özetlenerek yayımlanmıştır)

© Bu metnin tüm yayın hakları saklıdır, kısmen dahi olsa izinsiz alıntı yapılamaz.

Linkler

Biyografi

Ara Dinkçiyan’ın kişisel web sayfası

Aris Nalcı’nın baba / oğul Dinkçiyan’larla söyleşisi

Share.

Leave A Reply

three × 1 =

error: Content is protected !!