Dobrinka Tabakova / Çok derin ve anlamlı sözler hafif bir dille ifade edilebilir

0

Üç yıllığına BBC Konser Orkestrası’nın sözleşmeli besteciliğini üstlenen Filibe doğumlu İngiliz besteci Dobrinka Tabakova (38) “eserlerim çağımın turnusol kağıdıdır” diyor. Uluslararası ilişkilerin yine gerginlik dönemine girmesinden, toplumlar arasına nifak tohumları saçılmasından rahatsız. Bölünmek yerine bir araya gelmekten yana. 5 Haziran’da Ferhan-Ferzan Önder’in Amsterdam Sinfonietta eşliğinde İstanbul Müzik Festivali’nde seslendireceği “Birlikte Hatırla Dans Etmeyi” başlıklı konçertosunu işte bu hayalle yazdı: “Küçük bir ütopya yaratmak istedim…”

 

Bestecilikte, Bulgaristan gibi güçlü halk müziği geleneğine sahip bir ülkede doğmanın avantajını yaşadınız mı?
– 11 yaşından bu yana İngiltere’de yaşıyorum. Eğitimimi Londra’da tamamladım. “Ülkeni gerçekten sevmek için yurtdışına çıkman gerekir” diye bir söz vardır. Filibe’de yaşarken insanı pek mutlu etmeyen günlük sorunlara takılırdı zihnim. Evde radyo, TV açıkken kulağıma çalınırdı halk müziği ezgileri, fakat pek dikkatimi çekmezdi. Ailem Londra’ya yerleştikten sonra ülkemin halk müziği geleneğiyle ilgilenmeye başladım. Örneğin bir yıl sonra Londra’da dinlediğim Bulgar Kadın Korosu beni çok etkilemişti. Doğrudan dinleyicinin kalbine hitap ediyordu müzikleri. Şimdilerde Bulgar halk müziği bende güçlü bir nostalji hissi yaratıyor.
Üç yıl önce İstanbul Festivali’ne gelen viyolacı Maxim Rysanov konservatuvar yıllarında tanışmanızın her ikinizin de hayatını çok etkilediğini anlatmıştı. Üçlüsüyle size sürekli eser siparişi vermese, çellisti kanalıyla müziğiniz Gidon Kremer’e ulaşmasa 33 yaşında ECM’in özel albüm yayımladığı uluslararası şöhrete sahip bir besteci olabilir miydiniz?
– Londra gibi büyük, kozmopolit bir şehirde öğrenim görmenin en büyük avantajı başka yerlerde karşılaşmak pek mümkün olmayan farklı kültürlerden kişilerle tanışma fırsatı sunması. Kader yolunuzu öyle kişilerle kesiştiriyor ki bu hayatınızı etkiliyor. Konservatuvarda Maxim Rysanov’la tanışmam, onun Kristina Blaumane, Jacob Katsnelson ile kurduğu üçlü benim açımdan çok önemlidir. İlk çello konçertomu Kristina için yazmıştım. Katsnelson için de besteler yaptım. Hepsi çok iyi arkadaşım. Doğal arkadaşlık ortamında, onların sayesinde pek çok eser ortaya çıktı.

Müziğim toplumlar arasında iletişim aracı olsun

Bestelerinizde koro ve şan önemli yer tutuyor. Birkaç ay önce büyük bir koral eser yazıp kaydettiniz. Pek çok besteci olgunluk, hatta yaşlılık döneminde insan sesinin büyüsünü keşfeder. Örneğin Penderecki ile konuşmamızda 70 yaşında şana yönelmişti. Sizi 30’lu yaşlarda insan sesine çeken neydi?
– Bestecilik ve pratik açısından konuşmak gerekirse insan sesini seviyorum. Bas ve tizlerde uçlara uzanan, koroya uyarlandığında kontrast yaratan, neredeyse orkestra kalitesine ulaşan niteliklere sahip. Kişisel açıdan beni etkileyen yönü ise çocukluğumda ve okulda koristlik yapmam. Londra’da piyano öğrenimine başladığımda birlikte müzik yapmak için iki seçeneğim vardı: Oda müziği ve koro. Aksi halde tek başıma odaya kapanıp piyano çalışmayı sürdürmek zorundaydım. Ben şarkı söylemeyi seçtim. Çok güzel anılarım oldu. Koroya gönülden bağlandım. Genç müzikçileri koroya çekmesi ve birlikte müzik yapmaktan benim kadar mutlu olmalarını sağlaması umuduyla besteler yaptım. Çocuğun koro sevgisini dile getirmeye çalıştım.
Üç ismin size öncülük ettiğini söylüyorsunuz: Iannis Xenakis, John Adams ve Sofia Gubaidulina. Hangi özellikleri size yön gösterdi?
– Röportajlarda sık yöneltilen sorulardan biri de en sevdiğim besteciler. Aslında Olivier Messiaen de beni çok etkilemiştir. Sofia Gubaidulina’nın Rostropoviç’e 70. Yaşgünü için yazdığı “Canticles of Sun”ı Barbican Center’da Rostropoviç’ten dinlediğimde büyülenmiştim. Duygusal ve çok güçlü bir eserdi. İlk duyduğum anda Gubaidulina’nın müziğine hayran kaldım. John Adams’ın etkilendiğim ilk eseri “Harmonielehre” bence 20.yy orkestra müziğinin başyapıtları arasında. Sibelius’tan Mahler’e pek çok besteciden alıntılarla müthiş bir doku oluşturmuş. Daha sonra besteciyle tanışma fırsatı buldum. Ustalık sınıfına katıldığım Xenakis ise mimar olduğu için müzikte kurduğu mimari dokuyla beni çok etkilemişti. Vurmalı çalgıları kullanımıyla da çok özel bir bestecidir. Vurmalılara hak ettikleri repertuvarı kazandırmıştır.
Müzik evreninde koordinatlarınızı nasıl tanımlarsınız; hangi akımlara yakınsınız, hangilerinden uzak durmaya çalışıyorsunuz?
– Müziğimi sınıflamak istemem. Yaşıyorum, zaman içinde yolculuğum sürüyor, karşılaştıklarıma ve çağıma tepki veriyorum. Bestelerim çağımın turnusol kağıtları. Sanıyorum başlangıcından bu yana bestecilik sürecim böyle gelişti. Çağımı ve toplumu gözlemledim, duyumsadıklarımı yansıttım. Müzik tarihi, benden önce yaşamış besteciler olmasa ben de besteci olamazdım. Çocukluğumda büyükbabamın plak koleksiyonundan o eserleri dinlemesem hayatım farklı gelişebilirdi. Kendimi yüzyıllar öncesinden gelen klasik müzik geleneğinin bir parçası olarak görüyorum. Çünkü bu insanlık, kültür demek. Hepimizin hayalini süslemesi gereken yüksek düzeyde iletişim demek… Evrensel müzik dilini oluşturan, bireylerin ve toplumların iletişim kurmasını sağlayan eserler yaratan besteciler arasında yer alabilirsem ne mutlu bana. Günümüzde, insanlığı bölen pek çok unsur bizlere dayatılırken müzik gibi güçlü, derin, bize insan olmanın ve aynı gezegeni paylaşmanın önemini hatırlatan bir ortak iletişim diline çok ihtiyacımız var. Müzik akıl ile yapılan bir iletişim, sınırlar ötesine geçecek kadar evrensel, aynı zamanda aklın sığınağı…

Işıltılı ve hafif

Müzikten bahsederken “erişilebilirlik” sık kullandığınız terimlerden. Koordinatlardan biri bu olabilir mi?
– İletişim benim için anahtar sözcük. Geniş kitleye ulaşmak için özel bir dil geliştirmek gerekir. İtalyanların harika yazarlarından Italo Calvino, 1980’lerde ABD’deki üniversite yıllarında yayımlanan makalesinde gelecek yüzyılın genç sanatçılarına “ışıltılı ve hafif” olmayı öneriyor. Bu yolla çok derin, anlamlı şeyler söylerken anlaşılır olmak mümkün. Bu özellik mesajı yapaylaştırmaz, özümsenmesini kolaylaştırır. Çağdaş insan mesaj bombardımanı altında. Fikrini söylemesi, iletişim kurması için adeta zorlanıyor. Bu koşullar altında anlamlı ve derinlikli fikirler dile getirilebilir. Fikrimizi direkt söylemek bizim sorumluluğumuz.
Eser yazımında bilgisayar ve dijital teknolojiyi hangi oranda kullanıyorsunuz?
– Piyano başında emprovizasyonlarla beste yaparım. Çalışırken hayata pencerelerimi kapatırım. Dijital teknolojiyle ilişkim sadece yazıcıdan bestelerimin çıkışını almak. Elektronik enstrümanları, sesleri kullanmıyorum. İnsanoğlunun müthiş enstrümanlar yapan el becerisine, mikrofon kullanmadan çalgısının sesini duyurma başarısına hayranım. Uygarlık tarihinin bize bıraktığı en önemli miraslardan biridir akustik çalgılar. Saf sesler üreten akustik çalgılar benim için başlı başına ilham kaynağı. Bununla birlikte elektronik unsurları etkileyici şekilde kullanan besteciler var. Fakat şu anda benim tercihim değil.
Orkestralar, solistler kapınızda sıraya gireceğine siz onların kapısında beklemek zorunda kalsaydınız bu kadar verimli olur muydunuz?
– Bugüne kadar çok şanslıydım. Birlikte çalışmak istediğim kişiler için eser yazdım. Eserimi ona özen gösterecek, gereken sesi verecek, tanıdığım kişilere teslim etmeyi tercih ediyorum. Evet, siparişle çalışmak kolaylık getiriyor. Fakat bu laboratuvar ortamında yaşanan yapay doğum değil, doğal bir keşif ve işbirliği süreci. Norveç Oda Orkestrası, Pichardie Orkestrası’yla yıllardır diyaloğum var. İki Piyano Konçertosu’nu İKSV ile sipariş veren Amsterdam Sinfonietta ile 10 yıldır ortak çalışmalar yapıyoruz.
Facebook hesabınıza bakılırsa çok meşgul olmalısınız. Bestecilik zaman isteyen bir uğraş, hayatınızı nasıl programlıyorsunuz?
– Sosyal medyaya bakıldığında çok hareketli bir hayatım olduğu düşünülebilir, fakat gerçek tam tersi: Öncelik bestecilikte. Aynı anda birden fazla eser yazamıyorum. Çok yoğun konsantrasyon gerekiyor. Bu nedenle hayatın telaşından uzaklaşmak benim için zorunluluk. Yılın büyük bölümünde besteci mağarama kapanıyorum. Fakat herkes gibi benim de iletişime, sohbete ihtiyacım var. Yılın geri kalan bölümde eserlerin seslendirilmesi, tanıtımı, orkestralarla ilişkiler gibi sosyal etkinlikler için hayata karışıyorum. Davet üzerine BBC Yılın Genç Müzikçisi Yarışması’nda jüri üyeliğini üstlendim. BBC Orkestrası ve Cornwall’daki Truro Katedrali’nin besteciliğini yürütüyorum, bölgelerdeki okullarda gençlerle buluşuyorum. Bu iletişim bana iyi geliyor.

Piyano aynı zamanda vurmalı çalgıdır

Sanatın diğer dallarına ilgi duyuyor musunuz; entelektüel açıdan nasıl beslenirsiniz, zihninizi nasıl temizlersiniz?
– Sanatın her dalını takdir ediyorum, iletişim biçimi olarak önemsiyorum. Bir sesle, renkle çok şey söylemek mümkün. Daha önce belirtiğim gibi, insanoğlunun iletişim yolu sanat olmalı. Resimde pek başarılı değilim, bu nedenle denemiyorum. Müzikle yetiniyorum. Muftak kültürü de bir sanattır. Sanat düzeyindeki ürünleri tatmayı, yemek yapmayı seviyorum. Özellikle tatmayı (gülüyor)… Zihnimi doğaya çıkarak, uzun yürüyüşlerle temizliyorum.
İki piyano için konçerto yazmak size hangi açıdan cazip geldi, hangi noktalarda zorlandınız?
– Piyano hibrit özelliğiyle büyüleyici bir enstrüman. Telleriyle yaylı çalgılara, çekiçleriyle vurmalılara benziyor. Bu konçertonun özelliği piyanoyu yaylılarla vurmalılar arasındaki bir noktaya konumlaması. Kişisel açıdan bakıldığında piyano benim çalgım. Zaten piyano çalmadan bu enstrümanın ifade gücünü artırmanın, rahat çalınabilecek, aynı zamanda dinleyici üzerinde etki yaratacak, tüm istediklerimi söyleyebileceğim bir müzik yazmanın yolunu nasıl bulabilirdim ki? Bunların her biri konçertoyu yazarken dikkate aldığım öncelikler.
İyi bir beste için öncelikle iyi bir öykü oluşturmak gerektiğini söylüyorsunuz. Bu konçertonun öyküsü nedir?
– Calvino’nun vurguladığı ışık ve hafiflik konusuna dönmek gerekiyor. Öykü ile kastım belirli bir yapı oluşturmak, bir andan diğerine geçişin yöntemini belirlemek. Bu eser çağımızda ortaya çıkan evrensel düzeydeki gerilimle bağlantılı. Çok karmaşık bir dönemden geçiyoruz. Sadece benim kuşağım hissetmiyor bu gerginliği. Genel eğilim insanları bölmek. Oysa bir araya gelmeliyiz. Bu fikirden yola çıkan eserin ilk bölümü “Birlikte”, ikincisi “Hatırla”, son bölümü “Dans etmeyi” başlığını taşıyor. Eser farklı kültürlerin bir araya gelişini simgeleyen çok yoğun, çok katmanlı yapıyla açılıyor. Kozmopolit kentlerde farklı kültürlerin birlikteliğinin pek kolay gerçekleşmediğini görüyoruz. Her kafadan bir ses çıkıyor. Herkesin farklı bir kişiliği ve problemi var. Piyanoların bu atmosferi oluşturmak için çok çaba göstermesi, yaylılardaki yoğun dokuya karşı sesini duyurmak için mücadele etmesi gerekiyor. “Hatırla”da biraz geri çekilip ilk bölümdeki tabloyu anlamlandırmaya, belki biraz nostaljik duygularla geçmişin daha sade dünyasını hatırlamaya çalışıyoruz. Üçüncü bölüm ise bizi dansa davet ediyor. İlk bölümden sonuncusuna yolculuğumuz bizi olumlu bir ruh haline ulaştırıyor. Konçertoyla günümüz dünyasında küçük bir ütopya yaratmak istedim.

Senfoniye karşı mesafeliyim
en sevdiğim form konçerto

İcra edildikten sonra eserlerinizde değişiklik yapar mısınız; Lucas-Arthur Jussen Kardeşler konçertonun kasımda Amsterdam, daha sonra Londra prömiyeri gerçekleştirmişti, İstanbul öncesinde herhangi bir değişiklik yaptınız mı?
– Çok nediren yapısal değişiklik yaparım. Bir bölüm görkemli fortissimo ile bitiyorsa, ilk icradan sonra bu tam tersine dönüşmez. Çoğunlukla değişikliğe gerek kalmaz. Eğer gerek duyarsam hiç çekinmeden değişiklik yaparım. Bununla birlikte salonlar, yorumcular değiştikçe eser her seferinde farklı tınlayabilir. Örneğin Rahmaninov ile Messian’ın forte anlayışı farklıdır, yorumcunun bu konuya yaklaşımı icrada fark yaratır. Ayrıca icracılar ifade açısından öneri getirdiğinde bunu dikkate alırım.
Her eser bir sonrakinin tohumlarını taşır içinde. Bu konçertoyu bestelerken bir kenara not aldığınız, gelecekte esere dönüşecek fikirler var mı?
– Konçerto icra edildikçe kıyılarıma vuran dalgalar yeni eserlere ilham verebilir, fakat şu anda geleceğe yönelik net bir fikir yok zihnimde. Bu konçertodan sonra büyük bir orkestra eserine başladım. Yeniden orkestra ve piyano için yazmam gerektiğinde dağarcığımda bu konçertonun deneyimi de olacak.
Şu anda ne yazıyorsunuz, yakınlarda yazacağınız eserler belirlendi mi?
– BBC Konser Orkestrası’yla üç yıllık anlaşmam var. Gelecek tüm projeler bununla ilgili. Büyük orkestra eserleri yazmaya başlıyorum. Arada Truro Katedrali Kızlar Korosu için küçüklü büyüklü eserler yazacağım.
İlk senfoniyi bestelemenin zamanı geldi mi?
– Senfoni benim için doğru form mu, değil mi henüz karar veremedim. Daha geniş ve soyut formlar bana cazip geliyor. Senfonik şiir ve esnek formları seviyorum. Aslında orkestra müziğinde gönlüm konçertodan yana.
Son dönemde eserlerinizin seslendirildiği önemli konserlerin solistleri arasında Atilla Aldemir de yer alıyor. Yolunuz nasıl kesişti, daha önce başka Türk müzikçiyle çalışmış mıydınız?
– Sanıyorum Aldemir ilk Türk. Leipzig’de NBR Senfoni’nin sözleşmeli bestecisi olduğum dönemde Aldemir orkestranın viyola grubu lideriydi. Schubert’in Arpeggione Sonatı uyarlamamı seslendirmişti. Harika bir işbirliğiydi. Sonuçtan memnun kaldığım için birlikte yeni projeler yapmak istiyorum.
Bulgaristan’a komşu ülkelerin müzik birikimi ilgi alanınıza giriyor mu?
– Ortak bir tarihe sahibiz ve birbirine çok yakın kültürler. Kuşkusuz benim için esin kaynağı. Herhangi bir somut planım olmamakla birlikte gelecekte bu alana yönelebilirim.

(Serhan Yedig / 1 Haziran 2018 / Müzik Söyleşileri)

Linkler

Dobrinka Tabakova’nın web sayfası

Dobrinka Tabakova’nın Facebook hesabı

The Guardian’dan Tabakova’ya 10 soru

Together Remember to Dance üzerine ilk söyleşi

Share.

Leave A Reply

18 − 1 =

error: Content is protected !!