Mutlu Torun / Ut yakın akrabası tanbur, gitar ve bağlamadan renkler alabilir

0

Sadece utla, tek başına çıkılan müzikal bir yolculukta, dört dakika 26 saniyede kaç iklim, kaç çağ aşılabilir? Eğer Mutlu Torun gibi bir ustaysa karşınızdaki hiç kendinizi yormayın, sonucu tahmin edemezsiniz. Şerif Muhittin Targan’ı kılavuz seçen, 1960’larda İspanya’ya gidip ustalarıyla flamenko çalışan, akademisyenliğine karşın yeniliğe kapılarını hep açık tutan, 50’sinden sonra öğrencisinden caz emprovizasyonu dersi alıp “öğrencilerime layık olmaya çalışıyorum” diyen bir ustayı, yarattığı ses evrenini fizik kurallarıyla açıklamak imkansız…

 

Albüme adını veren “Baharda Karışık Düşünceler”de hangi çağlar, coğrafyalardan geçtiniz?
– Albümün bütününde farklı coğrafyalar yerine ağırlıklı olarak zaman içinde yolculuk yaptım. Geçmişin makamlarından, sözlerinden yola çıkıp, yarına baktım. Şarkı formundaki eserlerde Şeyh Galip, Yunus Emre’nin dizeleri Turgut Uyar, Bedri Rahmi’ye bağlanıyor. Baharda Karışık Düşünceler ise ruhnevaz makamıyla başlayan, hicaz, karcığar, hüseyni, buselikle devam edip, tekrar ruhnevaza bağlanan bir eser. İçinde halk müziği ögeleri de bulunuyor. Yani 400 yıllık bir yolculuktan sonra, yarının seslerini arıyor. Coğrafi olarak İstanbul’dan çıkıp, Anadolu’ya uzanıyor. Teknik özellikleri flamenko çağrışımı yapabilir. Çünkü “ut, sadece ut gibi çalınır” diyen muhafazakarlardan değilim. Yakın akrabaları gitar, tanbur, bağlamadan da renkler alabilir… Albümdeki hüseyni taksimde bu anlayışımı net olarak göreceksiniz. Baharda Karışık Düşünceler’de ise yansımalarını bulabilirsiniz. Dolayısıyla yolculuk Akdeniz’in öteki ucuna kadar uzanıyor. Bu eseri, 2005 baharında, Kültür Bakanlığı’nın “Az Kullanılan Makam ve Usullerde Beste Yarışması” için besteledim. Klasik Türk Müziği’nin tüm eserleri gibi bütün geleneksel sazların solo ya da grup olarak çalabileceği formda yazıldı. Ödül aldı, notası yayımlandı, fakat kaydedilmemişti. Ben eserlerinde sürekli değişiklik yapan bir besteciyim. Üç yıl sonra, yeni bir yaklaşımla ele aldım. Evimde sadece utla çalıp, kaydettim.

Mızrapsız çalmaya ağırlık verdim

Eserin girişindeki ruhnevaz taksim, sonradan mı yazıldı?
– Bahar duyguları harekete geçiren, tazeliği, güzelliğiyle, içimizdeki romantizmi, sevecenliği uyandırırken, öte yandan canlılık, coşkunluk veren bir mevsim. Zaten bu nedenle işler karışıyor… Bu duygu dalgalanmasını müziğe dönüştürmek gerektiğinde, düşüncenin süzgecinden geçirmek gerekir. Oysa Türkiye’de müziğe düşünce karıştırılması hiç istenmez… Kayıt yaptığım gün, esere bir taksimle başladım. Emprovizasyon, baharda kış uykusundan uyanan hayatı, yeni başlangıçları yansıtırken, duygulardaki zıtlıkları da yakalamaya çalışıyor.
Ut tanımı gereği mızraplı bir çalgı, siz neden son yıllarda mızrapsız çalmaya yöneldiniz?
– Yanlış anlaşılmasın, bu çalışmalarla Klasik Türk Müziği’nin temelindeki teksesliliği, uttaki mızrabı ortadan kaldırmak istemiyorum. Bunlar bana zevk veriyor. Ancak, yeni bir arayış içindeyim. Parmakla çalmaktaki tek amaç renk arayışı değil. Çokseslilik, armoni arayışı aynı zamanda. 1970’lerde parmakla ut çalma denemeleri yapıyordum. Konservatuvara girince, öğrencilerimin çevreden baskı görmemesi için eğitimde bu tekniği kullanmadım. Geleneksel mızraplı tekniği araştırdım, ut metodu yazdım. Yıllar sonra “Karışık Düşünceler”in kayıtları başladığında, bir parçada mızrap yerine parmakla çaldığımı duyan kayıt teknisyeni Murat Başaran, çok beğendiğini, ilginç bulduğunu söyledi. Cesaretlenip, bu çalışmaya ağırlık verdim.
Hoca, hoca, Türk Müziği Devlet Konservatuvarı’nda bölüm başkanlığı yapmış akademisyensin, mızrabı bırakmak sana yakışıyor mu, diyen çıkmadı mı, afaroz edilmekten korkmadınız mı?
– Kendimin değil, öğrencilerimin afaroz edilmesinden korkarım. Onlara öncelikle hep geleneksel müziği öğrettim. Ben de geleneksel çizgiyi takip ettim. Kendim için çalarken mızrapsız denemeler yaptım. Tek tepki TRT çevresindeki müzikçilerden geldi. Radyo sanatçısı olmadığım için önemsemedim. Aka Gündüz, Cüneyd orhon, Ruhi Ayangil, İhsan Özgen’le çalarken de onlardan hiç olumsuz tepki almadım.
1924’te New York’ta Fritz Kreisler’e konser verip “Utun Paganini’si” övgüsünü alan, Bağdat Konservatuvarı’nı kurup tüm Arap dünyasının ut üslubunu belirleyen Şerif Muhittin Targan‘a sizce neden bugüne kadar Türkiye’de yeterince önem verilmedi?
– Targan, Batı müziğindeki majör-minör tonlarını ileri teknikle kullanan, yenilikçi bir müzikçiydi. Geleneksel teksesli anlayışla bestelediği uşşak, ferahfeza saz semailerinin yanı sıra Türk Müziği’nde çoksesli eserler verdi. Bu tekniğe ondan sonra sahip çıkan olmadı. Solo ut için bestelediği Kapris, Koşan Çocuk, Çocuk Havası gibi etütlerinde ut tekniğini çok ilerilere taşıdı. Kafese çok yakın alanları kullanan, çok seri hamlelerle ilerleyen bir tekniği var. Utları, Türkiye’de üretilen enstrümanlar kadar renk zenginliğine sahip olmayan, ayrıca üslup açısından bize oranla kısır sayılabilecek Arap dünyasında bu teknik büyük etki yaptı. Türkiye’de ise geleneksel tekniğin yozlaştırılması gibi kabul edilip, ustalarca benimsenmedi. İlginçtir, konservatuvar mezunları Targan gibi çalmaya çalışır. TRT’ye girince, birden ağırlaşır. Targan’ın çokseslilik arayışlarına, teknik buluşlarına sahip çıkılmaması Klasik Türk Müziği açısından önemli bir kayıp oldu. Yapılması gereken, Targan’ın tekniğiyle, Türk müziği üslubu ve seslerini kullanan eserler bestelenmesi, çalınmasıdır.

Öğrencim benden cesur davrandı

Şiiri müziklemek, besteciyi kısıtladığı için çoğunlukla ustalar bundan uzak durur. Bu albümde çağdaş şairlerle ortak çalışma yapmak yerine Turgut Uyar, Bedri Rahmi’nin şiirlerini bestelemeyi neden tercih ettiniz?
– Nazım Hikmet, Orhan Veli ve sonrasındaki yeni şiirin kendi iç ritmi, melodisi var. Şarkı sözü olarak yazılanları değil, gerçek, yeni Türk şiirini, anlamına uygun, Türkçesindeki müziği yansıtacak şekilde bestelemek lazım. Bunu yapmaya çalıştım.
Klasik Türk Müziği’nde rastlamadığımız kontrbası kullanmışınız bu albümde. Neden çelloyla yetinmediniz, kontrbastan ne gibi sonuçlar aldınız?
– Bazı bestelerin düzenlemesini eski öğrencim, şimdi Haliç Üniversitesi’nde beraber ders verdiğimiz dostum Naci Madanoğlu yaptı. Benden daha cesur, yenilikçi davrandı. Bense ana melodiye fazla saygılı davrandım. Bu nedenle, Türk Müziği dinleyicileri çoksesliliği fark etmeyebilir. Bu albümün repertuvarını ilk kez CRR’deki bir konserimizde seslendirmiştik. Solistimiz Osman Ziyagil’e, koro eşliğini düşündüğümü söyledim. O, koro yerine İlhan Yazıcı’yla söylemeyi tercih etti. Böylece toplulukta iki solistin, neyle kemençenin, çelloyla kontrbasın ikizliği gerçekleşti. Bu albümün özelliklerinden biri de tüm müzikçilerin icraya kendi renklerini katmasıdır. Yazıcı ve Ziyagil sesleriyle, Volkan Yılmaz neyiyle, Furkan Bilgi kemençesiyle, Volkan Ertem çellosuyla, Erdal Akyol kontrbasıyla, Ferruh Yarkın perküsyonuyla müziğin üretim sürecine aktif olarak katıldı. Bu kadroyla çalıştığım için şanslıyım.
Albüm repertuvarı konsere dönüşecek mi?
– Tüm grup üyeleri konser vermek istiyor. Fakat henüz herhangi bir girişimde bulunmadık.
Sadece kayıtları bir yıl süren bir albüm, farklı birçok çalışma için fikir vermiş olmalı. Hangilerini öncelikle gerçekleştirmek istiyorsunuz?
Erkan Oğur, Derya Türkan‘la emprovizasyonlardan oluşan “Taksimprovize” adlı bir albüm hazırlamayı tasarlıyordum. Karışık Düşünceler, önceliği aldı. Şimdi ilk düşünce üzerine çalışıyorum. Ayrıca “Evde Tek Başına” adını vereceğim ut, gitar, perdesiz gitar, lavtayla kaydedeceğim bir albüm düşünüyorum.
(Serhan Yedig / 5 Temmuz 2009 / Hürriyet)

Share.

Leave A Reply

6 + 12 =

error: Content is protected !!