Sarp Maden / Müzik hayatta bıkmadan oynadığım en güzel oyun

0

008’den bu yana üçüncü albümünü yayımlayan gitarcı Sarp Maden, rock, fussion esinli cazdan baladlara yöneldi. 2011’in son günlerinde piyasaya çıkan “Durgun Sular”da “en büyük şansım” dediği dörtlüsüyle daha az nota kullanıp, daha derin bir müzik yapmaya çalışıyor. Maden “Her albümüm bir öncekinden farklı olmalı, aynı şeyi yapmaktan sıkılıyorum” diyor.

 Tanju Duru ‘nun anısına kaydettiğiniz “Ardından” albümünden bu yana yaklaşık iki geçti. Bu sürede müziğe bakışınızda neler değişti?
– “Ardından” albümünü Tanju Duru’yla birlikte kaydetmiştik. Beklenmedik kaybı sonrasında ona ithaf etmiştim. O albümden bu yana heavy metal ve opera hariç dünyanın erişebildiğim tüm müziklerini dinlemeyi sürdürdüm. Kendi yaklaşımım üstüne düşündüm. Müziğimde doğaçlamaya daha fazla yer açmanın, anın müziğini yakalamanın, daha az notayla daha çok duygu ifade etmenin, müzikte sessizliği de kullanmanın yollarını arıyorum. Aradan geçen zamanda heybeme yeni sesler koydum, yeni besteler yaptım. Bekleyen bestelerin sayısı 200’ü aştı. İki yıldır, saksofoncu Engin Recepoğulları, basçı Matt Hall, davulcu Derin Bayhan’la birlikte, en az haftada bir, bazen birkaç kez konser veriyoruz. Birbirimizi tanıdık ve grup ruhu, tınısı, sinerji oluştu. Müziğimizi besleyen doğaçlama yaklaşımımızı geliştirdik. Ve sonunda stüdyoya girip, iki günde, konser çalar gibi yeni albümü kaydettik. Uzun zamandır baladlardan oluşan bir albüm hazırlamak istiyordum. Durgun Sular bu tür bestelerden oluşuyor. Her albümüm bir öncekinden farklı olmalı, aynı şeyleri yapmaktan sıkılıyorum. İlk albümümde Latin fussion tınıları belirgindi. Ardından’da bizim coğrafyamızın sesleri vardı.  Kuartet Muartet’le kaydettiğimiz albüm caz, fussion tarzındaydı. Durgun Sular’da farklı bir anlatım biçimi denedim. Ardından Volkan Öktem ve Çağlayan Yıldız’la (Trio Mrio) çok daha enerjik bir başka albüm kaydına başladım. Henüz tamamlanmadı.

Ş’ye ithaf ettim

Durgun Sular’ın ne kadarı yazılı müzik, ne kadarı doğaçlama?
– Albümde her birimizin birer uzun solosu var, bunlar tamamen doğaçlama. Herbirine kişiliklerimize uygun isimler koyduk. Örneğin çağdaş elektronik müzik gibi tınlayan, tek seferde, spontane kaydettiğim parçaya “Cihaz” adını verdim.  Çünkü bu parçadaki tınıyı elde etmek için özel bir cihaz kullandım. Ayrıca eski gitar pedali, manyetik gibi cihazlara meraklıyım. Engin Recepoğulları’nınki “Tabi tabi” çünkü her zaman anlayışlı, kibardır. Matt Hall’inki her akşamki halini hatırlatıyor: “Eve nasıl döndüğümü hatırlamıyorum.” Derin Bayhan’a Macaristan’dan getirdiğim kahve paketinin üstünde “Örölt Pörkölt Kafe” yazıyordu…
Albümü ithaf ettiğiniz kişi ve bir parçanın ismi Ş. Magazincilerden çekindiğiniz için mi bu ismi kodladınız?
– Bahsedilen kişi kız arkadaşım Şevval (Sam). Onun için yazdığım parçayı seslendirdim, sevgimin simgesi olarak albümü de ithaf ettim. Fakat özel hayatımı daha fazla açmak, bunu haber konusu yapmak istemiyorum. Bu nedenle Ş ile yetindim.
Dinlediklerinizin, birlikte çaldığınız sanatçıların dışında müziğinizi neler besler?
– Politikadan güncel gelişmelere kadar hayatın her alanını ilgiyle izliyorum. Yılın dört ayını Kaş’ta doğayla başbaşa geçiriyorum. Dağ yürüyüşlerine çıkıyorum, kamp yapıyorum, kimi zaman yollarda kayboluyorum. İstanbul’da körelen duygularımı canlandırıyorum. Örneğin yükseklerden ufka bakmak hacim duygumu genişletiyor. Kaza geçirdikten sonra yogaya ara vermek zorunda kaldım. Düzenli meditasyon yapıyorum. Çocukluğum resim dolu bir evde geçti, babam (grafiker, çevirmen, yazar Sait Maden) Bedri Rahmi’nin öğrencidir. Klee, Kandinsky, Picasso gibi 20’nci yüzyılın ilk yarısına ait ressamların eserlerine ilgim sürüyor. Seyahatler, keşifler de beni besliyor.

Organik tınıyı araştırıyorum

Gitarda aradığınız, kendi sesiniz olacak tonu buldunuz mu, yoksa hâlâ arıyor musunuz? Bu amaçla gitar tasarımı, yapımı konularıyla ilgileniyor musunuz?
– Gitardan çıkan ses, gitarcının kendi sesidir ve inci gibi işlenmesi gerekir. Arzu ettiğim tınıyı elde edebilmek için uzun yıllardır gitar yapımı, elektronik ekipmanlar, çalma tekniği alanında çalışıyorum, hayalimdeki sese yaklaşmaya çalışıyorum. Gitardaki sesim ne klasik caz ne de rock tonuna benziyor. İkisinin arasında. Rock gitarındaki sesin uzamasını seviyorum. Fakat bu efekt sentetik değil organik olmalı, akustik çalgılarla kaynaşabilmeli. 2007’ye kadar gitar yapımıyla da uğraşıyordum. Tendonlarımı sakatlayınca bundan vazgeçtim. İstanbul’da yaşayan Arnavut lüthiye Briken Aliu benim tasarladığım gitarı yaptı. Yumuşak ağaçlar kullanılan bu gitarın gövdesi boş. 1960’lı yılların gitarlarındaki eski manyetikleri kullandık. Yine eski pedalleri modifikasyon yoluyla elde ettim. Çünkü geçmiş yılların enstrümanlarını seviyorum. Bu arada her geçen gün daha iyi ses çıkarmak için gitara dokunuşumu geliştirmeye çalışıyorum.
Film, tiyatro için müzik yazıyor musunuz?
– Yaratıcılığın spontane olarak kullanılması, yani grupla sahnede o anda yaratılan müziği çalmak benim önceliğim. Film, tiyatro müziği ise resim gibi yazıp, bozmayı gerektiriyor. Bu konuda teklif gelmedi, gelirse film ya da sahne müziği de yazabilirim.
Yurtdışında konser, ortak projeler yapıyor musunuz?
– Yurtdışından folklorik ögelere müziğinde yer veren sanatçılar talep ediliyor. Benim müziğim buna uygun değil. Fransa’nın en iyi caz trompetçilerinden Stephane Belmondo ile İstanbul ve Paris’te konserler verdik. Bundan sonra başka bir proje olmadı. Bu projeleri takip etmek zaman, çaba istiyor. Ben bu iş için biraz tembelim.
Durgun Sular’ı neler izleyecek?
İngilizce ve Fransızca’da müzik çalmak, oyun oynamakla aynı fiil. Çocukları nasıl oyundan alamazsanız, benim için de müzik hayatta oynadığım en güzel oyun, bıkmadan, yorulmadan oynuyorum. Oynamaya devam etmek istiyorum. Bu aralarda kafamda birkaç tilki birden dolaşıyor… Durgun Sular ekibiyle yine akustik, yoğun ve daha hızlı bir albüm yapmayı düşünüyorum. Sadece gitarlar ve insan sesinden oluşan bir albüm hayal ediyorum. Elektrikli, fussion, Brezilya müziği türünde bir başka proje de sırada bekleyenler arasında.
(Serhan Yedig / 4 Aralık 2011 / Hürriyet)

ALAYLI CAZCI  

Sarp Maden (43), Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü mezunu. Ortaokulda rock dinlemeye, gitar çalmaya başladı. Ustaların sololarını deşifre edip, çalarak kendini geliştirdi. Chet Baker, Oregon gibi toplulukların İstanbul konserleri 18 yaşında caza geçmesine vesile oldu. Başlangıçta Allan Holdsworth ve John Scofield gibi gitarcılardan etkilendi, sonra kendi sesini bulmaya yöneldi. Bilkent Sahne Sanatları Fakültesi’ndeki müzik eğitimini yarım bırakıp Ali Perret’ten armoni dersleri aldı. Acid Trippin, Lodos, Trio Mrio, Quartet Muartet gibi gruplarla çaldı. 2008’deki ilk albümü “Bence”yi, 2010’da “Ardından” izledi.

Share.

Leave A Reply

nine + fifteen =

error: Content is protected !!