John McLaughlin / Çalmak, düşünmekten yüksek bir zihinsel aktivitedir

0

John McLauglin, 40 yıldır caz rock ve fussion türünün en önemli gitarcıları arasında. 1975’te Hintli tablacı Zakir Hussain’le Shakti’yi kurmuş, başdöndüren sürat ve virtüözitesine Hint müziğiyle yeni bir derinlik kazandırmıştı. İki yıl yaşayan grup efsaneye dönüştü. Dağıldıktan 22 yıl sonra bir araya geldi, hâlâ yolculuğunu sürdürüyor. 38’inci yaşında 14 ülkede 22 konserlik iddialı bir turneye çıkan topluluk 23 Kasım’da İşsanat’ta konser verecek. McLaughlin “Çaldıkça gençleşiyoruz” diyor.

 

Siz 70’i, Zakir Hussain ise 60 yaşını devireli yıllar oldu; fakat sahnede ebedi gençlik timsali gibi görünüyorsunuz. Bu işin tek sırrı müzik, yoga ve meditasyon mu?
– (Kahkahalar) Ebedi gençlik propagandası yapmıyoruz… Eğer sahnede hâlâ düzgün görünüyorsak tanrının ihsanı… Ben 71 yaşındayım. Zakir ise 65’inde. 44 yıllık arkadaşız, 41 yıldır birlikte çalıyoruz. Çok dinamik bir müzikçi. Dinamizm müzik evreninin bütünleyici parçası. Bir araya geldiğimizde mutlu oluyoruz, neşeleniyoruz. Müzik bir oyun, enstrümanlarımız oyuncaklarımız. Çalarken adeta çocuklaşıyoruz. Shakti’nin diğer genç üyeleri de buna katılıyor…
Uzun yıllardır Türkiye’nin farklı kentlerinde konserler veriyorsunuz. Gördükleriniz, duyduklarınız, yaşadıklarınız müziğinize yansıdı mı? Türk müzikçilerle çalıştınız mı?
– İstanbul tarihi ve coğrafi açıdan çok önemli, harika bir şehir. Tarih başlıca ilgi alanlarımdan biri. Geçmişi bilirsek, bugünü de kavrayabiliriz. Ayrıca 1960’lardan bu yana İslam tasavvufuna meraklıyım; budizm, bakti yoganın üst seviyeleri, jnana yoga gibi önemli benim için. Literatürünü, müziğini, özellikle kvali müzikal geleneğini inceliyorum. Ney eşliğinde sema ayini büyüleyici bir güzellik… Tanıdığım Türk müzikçilere gelince… Aydın Esen müthiş bir piyanisttir… Harikadır… Ayrıca çok çok sevdiğim komşum Burak, İstanbullu. Hatta geçenlerde Real Madrid – Galatasaray maçına beraber gittik…

Müziği ögelerine ayırmaktan, analizden yana değilim

Gitarda sürat konusunda iddialı dostunuz Al Di Meola bile 50’sinde yavaşlamaya karar verdi. Artık virtüözite ve sürat yerine besteciliğe ağırlık verdiğini söylüyor. Siz ise tüm hızınızla devam ediyorsunuz. İçinizdeki enerji mi, yoksa gençlerle ileşitim kurma çabası mı bu süratin nedeni?
– Bu açıdan bakmıyorum müziğe. Müzikteki üslubum karakterimin bir yansıması. Müziği öğelerine ayırmaktan, analizden geçirmekten yana değilim. Bu entelektüel bir oyun ve özneyi ıskalamamıza neden olur. Böyle çalıyorum, çünkü böyleyim. Çalarken hız, renkler üzerine düşünmüyorum. Hatta düşünmüyorum, sadece çalıyorum. Düşünürsem, çalamam. Bu nedenle düşünmek istemem. Ayrıca çalmak, düşünmekten daha yüksek bir zihinsel aktivitedir. Tek yapmaya çalıştığım sahneye çıkıp mümkün olduğunda içten, olduğum gibi çalmak. Kuşkusuz üslup gruba göre de değişir. Shakti, müzikal açıdan çok büyük beceri isteyen bir grup. Hindistan’da 1.2 milyon kişi yaşıyor. Aralarından en iyileri bu grupta; zirvedekilerle çalıyorum yani… Sahneye çıktığımda daha iyi çalabilmek için kıştırtılmam, zihnimin büyük bir etkiyle sarsılıp günlük rutininden kurtulması, özgürleşmesi gerekir. Çünkü benim için caz, bağımsızlık, özgürlük yoludur. Hint müziğinde bu özellik doğaçlamaya verilen önemden gelir. Müzisyeni özgürleştirir. Tabii bu ideal koşullar için geçerli. Her konserde aynı koşulları bulmak zor. Esin perileri, o özel ruh her zaman ortaya çıkmayabilir.
Eskisi gibi günde altı saat yoga yapıyor musunuz?
– Zamanla 3 saate, sonra bir saate, yarım saate indi… (Gülüyor) Uzun zamandır hatha (fiziksel) yoga yapmıyorum. Meditasyon yogası yapıyorum. Günlük yaşamınızda her eylem bir tür meditasyon olabilir. Nasıl yaptığına bağlı. Eğer yeterince odaklanırsanız bulaşık yıkamak da, kapı takmak da meditasyona dönüşebilir… Yani ıssız odada lotus pozisyonunda oturup ‘ommm’ demeniz gerekmez. Bu yöntem işin başında yardımcı olur, zihninizi susturur ve meditasyona başlarsınız…
Konsere çıkmayacak bile olsanız, her gün gitar egzersizi yapar mısınız?
– Bu hayatta gitar benim karmam, kaderim. Evde hep yakınımdadır. Başka bir şeyle uğraşırken alıp çalarım. Zaten belgesel ve spor dışında TV seyretmem; bence çöp kutusu kadar değersiz. Evde gitar çalmak benim için egzersiz değildir. Yaşamın bir parçası, bir tür kendini keşiftir. Tıpkı meditasyon gibi. Keşfin sonu yok. Her şey sonsuz; müzik, gitar, ben, sen… Hayat sonsuz bir keşiftir…

Duygularımı değil, sezgilerimi takip ederim

Bir röportajda “masaya oturup beste yapamam” diyorsunuz; müzik mutlaka emprovize mi olmalı?
– Otomobil kullanırken, yolculuk yaparken, duşta, yatakta uyumaya hazırlanırken aklıma gelen fikirleri hemen bir kağıda yazarım, melodiyi mırıldanarak telefonuma kaydederim. Fakat boş zamanım var oturup müzik yazayım, dediğimde hiçbir şey gelmiyor aklıma… Emprovizasyonun Shakti ve diğer grubum 4th Dimention’da önemli bir yeri var. Sahnede esin ve o özel ruh hali durumu bir araya gelirse özel bir müzik çıkar ortaya, diğer müzikçilere de sıçrar. Ortak sese, deneyime dönüşür ve dinleyiciyi, hatta evreni içine alır…. Büyülü ve özel bir andır. Planlanamaz, kontrol edilemez. Her zaman yakalamak mümkün olmayabilir, biz müzikçiler buna hayatımızı adarız ve özel an için hazır bekleriz… İşte o anda, spontan yaratım süreci başladığında en samimi, gerçek halimizle müzik yaparız… Doğaçlama sürecini entelektüel olarak yönlendiremezsiniz. Üzgünken mutluyu, mutluyken üzgünü oynayamazsınız. Çalarken duygularımı değil, içgüdülerimi, sezgilerimi izlerim.
Ve duyguyu ya da coşkuyu artırmak, dinleyiciyi mutlu etmek için zihinsel müdahaleye girişmezsiniz…
– Birlikte çalmak, yılların tecrübesi, bilgi birikimiyle kazanılan ortak bir dili konuşmaktır. Üst düzeyde bir iletişim kurmak için özel müzikal yapılar kullanırız. Notaları kullanırız. Farklı karakterler, dünyalar birbiriyle temas eder. Çocukların oyunu gibidir. İçimizdeki tüm özellikler ortaya dökülür: Komikliğimiz, üzgünlüğümüz, ıstırabımız, derinliğimiz, neşemiz… Tüm insan halleri ortaya çıkar. Birlikte çalarken bu duygular, tam emprovizasyonun ortasında geliverir. Kendi kendine. Duyguları yönlendirmek benim dünyama çok yabancı bir kavram….
Shakti iki kez reenkarnasyon yaşadı, ikinci doğuşunun üstünden neredeyse 15 yıl geçti. Reenkarnasyonda her seferinde dünyaya farklı bir görünümle gelindiğine inanılır; kelebek, kuş ya da aslan gibi… Müzikal karakter olarak üç Shakti’yi tarif etmeniz gerekse, neler söylerdiniz?
– 41 yıllık birliktelikten sonra aile gibi olduk. Zakir kardeşim gibi. Hatta, reenkernasyona inandığı için bir önceki hayatımızda Hindistan’da kardeş olduğumuzu düşünüyor… İlginçtir, 40 yıl önce ilk kez Hindistan’a ayak bastığımda, yabancı bir ülke gibi gelmemişti bana… Pek akılcı değil, fakat gerçek… Daha sonra yüzlerce kez gittim, bu duygu kaybolmadı. Shakti’nin ruhu dünden bugüne değişmedi: Enerji ve neşesi yerli yerinde. Tek değişim, yaşadığımız kişisel dönüşümümler: Biraz yaşlandım… Umarım biraz bilgeleştim… Umarım müziğim gelişti. Hepsi bu… Zakir de aynı benim gibi. Birey eğer ruhen dönüşüm geçiriyorsa, bu yaptığı her işe yansır. Umarım biraz dönüşmüşüzdür zaman içinde… Eğer reenkarnasyon gerçekse, günün birinde kelebek, kuş ya da herhangi bir hayvan olarak dünyaya gelmek isterdim. Harika bir deneyim olurdu. Keşke… (Gülüyor)
Shakti deneyimi hayatınıza, müziğinize neler kazandırdı?
– Neşe, sevinç… Başka hangi sözcükle tanımlayabilirim, bilmiyorum. Neşe, mutluluktan çok daha geniş kapsamlı, doyurucu bir sözcük. Ve hep kollektif, karşılıklı…

Gençlerin dikkatini çekmek mi dediniz, hiç umrumda değil!

Müziğinizde elektronik unsurların önemli yer kazanması genç, yeni dinleyicilere ulaşma çabasının sonucu mu?
– Biz dinleyiciler arasında ayrım yapmıyoruz. Açıkça söylemem gerekirse, hiç umrumuzda değil. Beğenilme telaşına düşersek, yolumuzu kaybederiz. Sanatta bu iş böyledir. Sadece kişisel mutluluğun için çabalarsın. Sanatçı, müzisyen hayatı boyunca neden çırpınır, çabalar? Çünkü tutkuyla bunu yapmak ister. Yapmak zorundadır, aksi halde öleceğini hisseder. Hayatını belirli bir sanata adar… Eğer yaptığı iş sevilirse, o da sevinir… Biz de seviniyoruz… Eğer beğenmiyorlarsa, him umrumuzda değil. Hiç umrumda değil. Gençlerin ilgisini çekmek için bir çabamız var mı, diye soruyorsanız, cevap aynı: Hiç umrumda değil! Zihnim böyle çalışmıyor çünkü. Eğer bizi dinliyorlarsa, şanslılar. Kıymetini bilsinler. Bu ifade için özür dilerim, fakat aynen böyle düşünüyorum: Eğer Shakti’yi keşfedecek kadar şanslılarsa, bu onların şansı. Benim değil… Çünkü bu grup kuruluşundan bu yana müthiş. Hayatta olduğumuz sürece de böyle olacak. Umarım biz öldükten sonra da böyle devam eder. Kim bizim yerimizi alır, nasıl devam eder bilmiyorum ama umarım böyle olur… Özet olarak herhangi bir dinleyici grubunu memnun etmeye çalışmıyoruz. Birlikte çalmanın keyfini, mutluluğunu yaşamak için bu işi yapıyoruz. İşin en güzel yanı bu işi toplumun önünde yapabiliyoruz ve toplum bu neşeyi, sevinci bizimle paylaşıyor, tadıyor. Durumu böyle değerlendiriyoruz.
Mahavishnu Orkestra’dan itibaren keman Hint müziği çalışmalarınızın karakteristik özelliklerinden biriydi. İkinci Shakti’yi kurarken neden vazgeçtiniz?
– Kemancı L. Shankar gruba katılmak istemedi. Döneminin en büyük kemancısı oydu, sadece onunla çalışmak istiyorduk. Reddedince biz de kemandan vazgeçtik. Shankar ise Hint pop müziğini tercih etti. 1997’de Remember Shakti konserinde flütçü Hariprasad Chaurasia’yı aramıza aldık. İkinci medolik enstrüman olarak gruba katılmasını istiyorduk. Birlikte turneye çıkacaktık. Fakat Chaurasia gerçek bir süperstar. Konser programı hep dolu. Onun yerine elektro mandolinci U. Shrinivas gruba katıldı. 7 yaşında sahneye çıkan 14 yaşında şöhrete kavuşan olağanüstü bir yetenek. Ayrıca mandolin, gitarın küçük kardeşi gibi. Uyum sağlamakta sorun yaşamadık.

Yeni albüm geliyor

İlk Shakti’de kuzey ve güney Hindistan’dan müzikçilerle çok geniş bir coğrafyanın zengin kültürü yansıtılıyordu. Bu dengeyi koruyor musunuz?
–  Shakti, kuzey ve güney Hindistan müziğini bir araya getiren ilk gruptu. Bu özelliğini koruyor. Zakir kuzeyli. Vokalistimiz Shankar Mahadevan ise Hindustani ve Camatic üslubunun ustası… Güney Hint crippi, kuzey Hint tumri ve ritmik yapıdaki tink tong, yine güneyden ritmik yapıdaki panchan repertuvarımızda yer alıyor…
İstanbul konserinin repertuvarında belirli bir tema olacak mı?
– Yepyeni, bu tur için hazırlanmış eserler ağırlıkta. Bunlar daha sonra bir albüme dönüşecek. Ayrıca 40 yıllık repertuvarımızdan, her 10 yıldan bir eser olmak üzere örnekler seslendireceğiz.
Shakti’nin dışında ne gibi yeni projeleriniz var?
– Gonzalo Rubalcaba ’nın gelecek yıl yayımlanacak yeni albümünde birlikte bir parçamız yer alacak. 4’th Dimention’la haziranda ABD turnesinde kaydettiğimiz albüm ocakta yayımlanacak. Ardından Asya turnesine çıkacağız. Birkaç hafta önce Metropolitan Müzesi’nde lüthiye Paul Read Smith’in yeni geliştirdiği gitarla, piyano eşliğinde bir konser verdim. İlginç bir deneyimdi. Gelecek yıl Mısır Sanatları bölümünde benzer bir konser vermemi istiyorlar…
(Serhan Yedig / Hürriyet Gazetesi / 17 Kasım 2013)

Linkler

Biyografisi

Kişisel web sayfası

Share.

Leave A Reply

4 × one =

error: Content is protected !!