Tuna Ötenel / Gençlerden çok ümitliyim

0

2017’de 70’inci yaşını kutlayan piyanist, saksofoncu Tuna Ötenel otuz yıl önce yayımlanan röportajda ders vermekten çok çalmayı sevdiğini söylüyor. Gençlerden övgüyle bahsediyor.

 

Müzik geçmişinizi, cazla tanışmanızı ve bugüne kadar yaptıklarınızı anlatır mısınız?
– Müziğe küçük yaşta başladım. Babam Cevdet Ötenel mü-zisyendi, keman çalardı; annem de Fahri Kopuz’un öğrencisiydi, alaturka keman ve alafranga gitar çalardı. Onların vasıtasıyla başladım. Babamın Eskişehir Şeker Fabrikası’nda 10 kişilik orkestrası vardı. Ben orada marakas sallardım. 8 yaşımda, bir akşam davulcu gelmeyince yerine oturdum, ilkokulun beşinci sınıfında konservatuvara girdim. Orada bizden büyük değerli kişiler vardı, caz çalıyorlardı. Biri de Metin Gürel’di. Ankara Devlet Konservatuvarı’nı 10 numarayla kazanıp 4.5’la bitirdim. Üç seneden fazla dayanamadım. Babamla (keman piyano) yemek müziği yapmaya başladık. Sonra babama, “Artık otur, sana ben bakacağım” dedim. Daha sonra sırasıyla Orhan Sezener, Metin Gürel ve Erol Pekcan Orkestrası’nda çalıştım. Özet olarak caza 17 yaşımda piyanoyla başladım. 1968’de askerliğimi bitirdikten sonca Metin Gürel’in getirdiği alto saksofonu 1500 liraya satın aldım. Üfleme zorluğunu atlattıktan sonra perde sis-temleri aynı olduğu için diğer saksofonları da çalabildim.
Birçok müzik aletini başarıyla çalmanızın yanında, farklı müzisyenlerle farklı tarzlarda çalışmalar da yaptınız.
– Erol Pekcan’ın çabalarıyla getirtilen Amerikalı müzisyenlerle çaldım. Bunlar alto saksofoncu Benny Carter, piyanist Childo Mohannes, trompetçi Clark Terry ve Harry Sweets Edison gibi caz dünyasının ünlü isimleriydi. Daha sonra Modern Folk Üçlüsü’yle Amerika’ya, oradaki Türkler’e konser vermeye gittik. Piyanist arkadaşım Hilton Ruitz’in kulübünde piyano çaldım. Okay Temiz’le İsveç ve Norveç’te turnede bulundum. Bu 2,5 ay boyunca piyano ve saksofon çaldım. Okay Temiz’le Oriental Wind’i plak yaptık, ayrıca Zikir’de çaldım. Türkiye’ye döndükten sonra, Selçuk Sun’la evlerimiz yakındı, ona gidip gelirdim. Bana caz plakları dinletirdi, birlikte çalardık sonra da. Selçuk Ağbi Norveç’e, Erol Pekcan da İstanbul’a gidince ben de İstanbul dedim ve geldim. Ankara’da yapılacak şey kalmamıştı; çünkü ben ders vermek değil, daha çok çalmak istiyordum. Şimdi tüm sevdiklerime kavuştum. TRT Caz Orkestrası’na girdim ve Selçuk Sun’la aynı yerde keyifle çalıyoruz. Kısaca hayatımın en mutlu günlerini geçiriyorum.
Şu an cazın Türkiye’deki durumu nedir? Gruplar, gençler ve caz çalınan mekanlarla ilgili izlenimleriniz neler?
– Öncelikle gençlerden çok ümitliyim, içlerinde çok meraklıları var. Emin Fındıkoğlu önemli bir aranjör. Birlikte Euphony’de çalıyoruz. O yazıyor, biz de çalıyoruz gençlerle birlikte. Ben de besteler yapıyor ve mümkün ol-duğunca yorumlamaya çalışıyorum. “Tuna Ötenel ve Arkadaşları” diye. Bir de kendi grubum var. Çeşitli müzisyenlerden oluşan gruplarla konser vermeyi istiyoruz. Fakat konserler için uzun zaman ve sürekli birlikte çalışmak gerekli. Hepimiz geceleri çalıştığımız için gündüzleri fırsat olmuyor. TRT özellikle caz orkestrasının çekimlerini yapmalı. Bu çok özenli olmalı. Caz, play back’e gelmez; canlı çalınıp kaydedilmeli. Eskiden daha güzel programlar yapılırdı.
Bu yakınlarda Selçuk Sun’la birlikte resital vermeyi istiyoruz. Birlikte uzun süre çatışmak bunu gerektirdi. Sonuçta Türkiye’de caz oldukça iyi gidiyor.
(Merih Akoğul /1 Mart 1987 / Gösteri Dergisi)

İSMİNİ NEHİRDEN ALDI

Bulgaristan göçmeni ailenin çocuğu Tuna Ötenel ismini Tuna Nehri’nden, soyadını müzisyen olan babasının kemanla kuş sesi çıkartma yeteneğinden aldı. Babasının verdiği piyano dersleriyle müziğe girdi, Ankara Devlet Konservatuvarı’nda Ulvi Cemal Erkin ve Ferhunde Erkin’in öğrencisi oldu. Caz merakı nedeniyle konservatuvardan uzaklaştırıldı. 1964’te cazı öğrendiği Metin Gürel’in orkestrasıyla profesyonelliğe adım attı. İlk caz plağını 1978’de Erol Pekcan’la kaydetti. “Caz Semai”yi 1992’de kendi albümü “Sometimes” izledi. 1998’de Pierre Michelot, Philippe Combelle’yle Fransa’da kaydettiği “Vian Köpüğü” Türkiye’de yayımlandı. Aynı kadro ve tromboncu Raul De Souza ile 2000 yılında “Voyageur”u kaydetti. Bilgi Üniversitesi’nde ders verdi. 2005’te yayımlanan son albümü “How Much Do You Love Me”den 3 yıl sonra geçirdiği kalp ameliyatına bağlı ağır bir sağlık sorunu yaşadı. Konuşma, yazma, müzik çalma yeteneğini kazanması 10 yılını aldı. 2008’de İstanbul Caz Festivali’nce Yaşam Boyu Başarı Ödülü’ne layık bulundu.

Share.

Leave A Reply

fifteen + 9 =

error: Content is protected !!