Ara Dinkçiyan / Nuh’un Gemisi’ndeki melodi sihirbazı

0

Amerika’da Türkiye kökenli Ermeni müzikçilerin kurduğu Night Ark, ismine kaynaklık yapan Nuh’un Gemisi’ne benziyor biraz. Ambarları ve güvertesi Anadolu kökenli ezgilerle dolu. İletişim patlamasıyla yaşadığımız modern çağ tufanından nesli tükenen ezgileri kurtarmaya çalışıyor. 1987’de Amerika’dan yelken açtığında, güvertesinde üç müzikçi vardı. Kaptan Ara Dinkçiyan ve yardımcısı Arto Tunç’a daha sonra Armen Donelian katıldı. Seyir defterleri: Pictures (1987), Moments (1988), Wonderland (1998) – ilgiyle karşılandı. 1996’da İstanbul Caz Festivali’ne geldiklerinde tayfalar arasında ünlü bir isim yeralıyordu: Basçı Marc Johnson. 2000 yılında yeni albümleri “Pedals On Your Path” yayımlandı. Utu etnik çalgı kategorisinden çıkarmayı hedefleyen Night Ark kaptanı Dinkçiyan’ı New York’tan aradık. Ambardaki ezgileri, yeni rotayı sorduk.

Night Ark iki yıl sonra yeniden yola çıkıyor. Rotada hangi coğrafyalar, iklimler var?
– Bir yandan yaşlanıyor, bir yandan çocuklarımın büyümesine, dünyayı öğrenmesine tanık oluyorum. Bu bana yeni fikirler veriyor, önümde ufuk açıyor. Kendimi, hayatı, öncelikleri öğreniyorum. Bu bestelerime, grup müziğine de yansıyor. Özüm aynı: Diyarbakır kökenli Ermeni bir ailenin çocuğuyum. Ama Amerikalıyım. Tüm bu kültürel renkler, zamanın, yaşadıklarımın prizmasından geçip bestelerde ortaya çıkıyor.
Night Ark müziği eşittir Ara Dinkçiyan, demek doğru mu?
– Hayır, bestelerim grup üyelerinin katılımıyla yeniden şekilleniyor. Herkes kendini özgürce ifade edebiliyor. Sonuçta bir grup müziği çıkıyor ortaya. Bu nedenle grup çok usta isimlerden oluşuyor.
Albüme hüzünlü bir isim seçmişiniz.
– Pek sayılmaz. ”Yolundaki Kuru Yapraklar” ismini bir Ermeni türküsünden esinlenerek koydum. Artık birlikte değiliz / Dilerim hayat denilen yolculukta ayağına takılan tek şey kuru gül yaprakları olsun, diyor bu türküde. Müthiş bir imge bu. Kızım geçen yıl üniversite için başka bir kente gitti. Ona adadığım albüme bu ismi koydum.

Büyüleyici solo

Piyanist Armen Donelian bu albüm için mi gruba geri döndü, birlikte çalışmayı sürdürecek misiniz?
– İlk üç albümde birlikte çalışmıştık. Taktir ettiğim, yaratıcı müzikçilerle çalışmayı seviyorum. Bir ayağı Doğu’da, bir ayağı Batı’da olan, iki dünyayı anlayan, yüreği, kulağı açık insanlar. Bazen etkileri müziği yönlendirecek kadar güçlü oluyor. Son iki albümde Armen yoktu. Yeniden geri döndü, yeni projeleri konuşmak için çok erken.
Ermeni kökenli üç müzikçinin yanında, cazda müthiş bir usta olan ama etnik müzikle hiç ilgisi olmayan Marc Johnson’ı görmek şaşırtıcı. Müzikte aynı dili konuşmayı nasıl beceriyorsunuz?
– Geçen albümün kayıtlarına başladığımız günlerde Arto’nun önerisiyle gruba girmişti Marc. Bir grupta birlikte çalışıyorlarmış o günlerde. Başlangıçta çok tedirgindim. Fakat yabancısı olduğu bir ortamda ne kadar rahat çaldığını, ne kadar güzel şeyler yarattığını, müziğe neler kattığını görünce adeta büyülendim. Son albümün provaları sırasında turnedeydi. Döndüğü gün stüdyoya girdi, önüne notaları koydum ve yine harikalar yarattı.
Johnson, CD’nin sonlarında Intz mi Khzmir adlı büyüleyici bir eseri solo çalıyor. Ne kadarı beste, ne kadarı emprovizasyon?
– Beni Sorma, Maliyan’ın duduk için besteleği bir ezgi. İlk kez duyduğu ezgiyi stüdyoda denemek için çaldı. Hepimiz büyülendik. Haydi kaydedelim, dedi sonra. Oysa kaydetmiştik. Tekrarlamadık, bu kaydı kullandık. Bir Amerikalı’nın geleneksel Ermeni ezgisini bu kadar derin kavrayışla, tutkuyla çalması çok şaşırtıcı. Bana sorarsanız Marc, müthiş bir şahsiyet.
Ermeni kimliğiyle özdeşleşen duduk’u solocu kimliğiyle kullanmamanızın bir nedeni var mı?
– Arto birkaç albümde duduk çaldı. Bir sonraki albümde bir dudukçu ve solistle çalışmak istiyorum.

Ut misyoneriyim

Skating Is Art‘ta utu standart bir caz çalgısı gibi kullanmayı deniyorsunuz. “Ut bunu da başarır”ı göstermek mi istediniz?
– New York’ta caddelerde paten yapan çocukları için yazdım bu parçayı. Evet, bu bir tür meydan okuma. Çünkü udla geleneksel ezgi çalmak caz çalmaktan çok daha kolay. Elimdeki Batı çalgısıymış gibi düşünemiyorum çalarken. Ama udla, Beatles, caz da çalınabileceğini göstermek, udun Ortadoğu çalgısı değil sadece bir çalgı olduğunu göstermek istiyorum insanlara.
Night Ark’a etno caz grubu denmesi sizi rahatsız ediyor mu?
– Kendimi caz müzikçisi olarak görmüyorum. Duke Ellington hayatı boyunca cazcı olarak anılmak istememiş. Biz müzikçiler kategorilerden hoşlanmıyoruz pek. Bir gün newage, birgün worlmusic, worldbeat, etnocaz diyorlar. Plak firmaları ve medya kullanabilir, yapacak birşey yok. Biz yazmaya,çalmaya devam ediyoruz.
Eğin yöresi Ermeni ezgilerini andıran, coşkulu, enerji ve neşe dolu bir parçaya Anna Tol Ya adını koymuşsunuz. Anadolu’nun böyle mi hatırlanmasını istiyorsunuz?
– Dedemden Diyarbakır’ı çok dinledim. Çok okudum, yerel ezgileri çok dinledim. Çünkü çok önemli benim için. Ama henüz görmedim. Düşlerimdeki Diyarbakır’ı müzikle tasvir etmeyi denedim. Neşeyi, enerjiyi, gözyaşları ve kahkaları… Dilerim bir gün İstanbul’un ötesine geçip Diyarbakır’a kadar uzanacak kadar zamanım olacak. O güne kadar bu imgeyi hafızamda taşıyacağım.
Geçmişin yaralarını kanatmaktan kaçınıyorsunuz anlaşılan…
– Politikacı değilim, ilgilenmiyorum. Ayrılıklar yerine, ortak noktalarımızı gündeme getirmeyi tercih ediyorum. Bu yolla, farklılıklarımızı koruyarak hayattan birlikte zevk almasını öğrenebiliriz belki. İstanbul Caz Festivali’ndeki konserimizde Yunanlı, Ermeni ve Türk müzikçiler aynı sahnede buluştu. Bu benim düşümdü, gerçek oldu…
(Serhan Yedig / 14 Mart 2000 / Hürriyet)

Share.

Leave A Reply

twelve + seven =

error: Content is protected !!