Dave Samuels / Sihirli lambam olsaydı, bugünkü bilgimle 1970’lere dönerdim

0

1990’ların sonunda Cal Tjeder albümü ve konserleriyle Afro Küba müzik birikimini araştıran vibrafoncu Dave Samuels, 10 yıl sonra tekrar Caribbean Jazz Project’e geri döndü. 2002 Martı’nda New York’tan telefonla aradığımız Samuels’e huzur içinde çaldığı eski günleri, Latin müziğine yönelmesinin nedenlerini sorduk. “Hayat değişiyor, ben de” diyen vibrafoncu gelecekte klasik müzik alanındaki çalışmalara ağırlık vereceğini söyledi. Söz psikoloji eğitiminden açıldığında “Entellektüel merak nedeniyle eğitim aldım, müzikte de yararımı görüyorum” dedi.

Boston Üniversitesi’nde vibrafonun yanısıra psikoloji eğitimi aldınız. Psikolojiye merakınızdan mı ikinci dalı seçtiniz, yoksa zorunluluk muydu?
– Eğer üniversite yerine konservatuvara gitseydim klasik perküsyon eğitimi almak zorunda kalacaktım. Biliyorsunuz, konservatuvarlar orkestralara perküsyoncu yetiştiriyor. Amacım bu değildi. Üniversiteyi seçtim. O dönemde üniversitede sadece vibrafon ya da marimba öğrenimini seçmek mümkün değildi. Ek ders almak gerekiyordu. İlgi alanım doğrultusunda psikolojiyi seçtim.

Aktör gibi rol değiştirmeyi seviyor

1974’ten bu yana altı grup kurdunuz. Grup liderliği insan ilişkilerinde ustalık gerektirir. Psikoloji eğitiminizin yararını gördünüz mü?
– Tabii, yararını gördüğümü söyleyebilirim. Ancak eğitim ve kuramlarla hayat pratikleri arasında doğrudan bağlantı kurmak zordur. Müzik eğitimi almak başka şey, çalmak başka şey. Psikoloji eğitimi almak, ilişkilere her zaman yardımcı olmuyor. Bu sadece entelektüel bir meraktı. Tahmin edebileceğiniz gibi grup kuracağım için psikoloji dersi almadım. Adli psikoloji konusunda uzmanlaşsaydım yararı olurdu belki!… (Kahkahalar)
1970’lerin sonunda Skylight üçlüsü ve Gallery adlı gruplarınızla yaptığınız albümleri hala severek dinliyoruz. Üzerinden 30 yıl geçmesine karşın müzikte yeni bir şeyler keşfetmek mümkün. Bu grupta…
– (Soruyu keserek) Biliyor musunuz Skylight’tan sonra üçlü olarak hiç çalmadık. Aradan 20 yıl geçti. Geçen yıl aralık ayında Zürih’te karşılaştık. Art Lande ve Paul McCandless turnedeydi. Ben de bir İsviçreli saksofoncuyla çalıyordum. Üniversitede düzenledikleri müzik atölyesine gittim. Birlikte dört ya da beş parça çaldık. Tek kelimeyle harikaydı. Kaldığımız yerden başlamış gibi bir duygu oldu. Şaşırdım ve kendime sordum: Nasıl oluyor bu; 20 yıl farklı şeyler çaldıktan sonra nasıl aynı ruhu yakalayabiliyoruz, diye. Birbirimize hiç yabancılaşmamışız.
Şunu sormak istemiştim: Dinleyicisinin düş dünyasını zenginleştiren, içsel yolculuklara çıkaran, zihnini açan bu dingin müzikten sonra neden birdenbire hat değiştirdiniz? Artık enerjik, rahat dinlenebilen, Latin müziği çalıyorsunuz. Sükunetten mi sıkıldınız, yoksa bu müziğin dinleyicisinin kalmadığını mı düşünüyorsunuz?
– Genel olarak müzik atmosferi çok değişti. Art ve Paul’la yaptığım müziğin hâlâ dinleyicisi olduğunu düşünüyorum. Skylight ya da Double Image dönemini kapatıp farklı alanlara yöneldim. Kendimi çok farklı müzikler çalan bir müzikçi olarak görüyorum. Farklı formlarda kendi sesimi ortaya koyuyorum. Ne tür müzik çalacağım tamamen rastlantılara kalmış bir şey. Bir hattı bırakıp öbürüne geçtiğim söylenemez. Tıpkı bir aktör gibi: Shakespeare oynadıktan sonra modern bir oyunda rol almaya benziyor.

Marimba, Latin çalgısı değildir!

Tür seçiminizde vibrafondan çok marimbaya odaklanmanızın etkisi var mı?
– İlginç bir soru. Latin müziğini sevmemin nedeni ekseninde ritm ve perküsyon olması. Kendimi perküsyoncu olarak görüyorum. Davulla başlayıp, vibrafona ve marimbaya geçtim. Bu enstrümanların en iyi kullanıldığı yer Latin müziği. Çoğunluk marimbayı Latin enstrümanı sanır. Başlangıçta ben de öyle sanıyordum. Aslında orijinal Latin müziğinde marimba yok; tüm Karaipler’de marimba diye bir çalgıya rastlanmıyor. Sadece Meksika ve Orta Amerika’da var. Marimba Afrika kökenli. Ünlü Latin cazcıların çoğu vibrafoncu; marimbacı değil. Bazen bu konuda yanlış düşündüğümü savunanlar, ısrar edenler çıkıyor. Ben de “madem öyle, nerede bu marimbacılar gösterin” diyorum. Yok ki göstersinler. (Kahkahalar) Tercihten bahsetmek gerekirse, marimba bu tür müzikte çok daha fazla olanak sağlıyor. Vibrafondan daha yüksek, daha kısa ve keskin bir sesi var.

Sihirli lambam olsa neler yapardım?

Mucitliği sever misiniz; çalgılarınızın mekanik ya da akustik yapısını değiştirmek için deneyler yaptınız mı?
– Mikrofonlar yardımıyla seslerini yükseltmenin yollarını aradım. Bazı formüller geliştirdim. Bazı firmaların farklı özelliklerde enstrümanlar geliştirmesine yardımcı oldum. Bir elektronik firmasıyla eletronik marimba yaptık. Metal çubuklar üzerinde değişiklik yapmayı denemedim hiç. Aslında vibrafon çubuklarını piyano gibi önceden ayarlayabilirsiniz. Bu ilginç bir fikir olabilir. Biraz denedim, gelecekte biraz daha uğraşmayı düşünüyorum.Aslında daha çok, çalma biçimi üzerine düşünüyorum. Müzik gerektirmedikçe enstrümanla oynamak istemiyorum.
Gerry Mulligan, Stan Getz, Bill Evans gibi isimlerle çaldınız. Eğer Alaaddin’in sihirli lambası olsaydı elinizde, geçmişten hangi ustayla tekrar çalmak isterdiniz?
– Sihirli bir lambam ve büyülü güçlerim olsaydı bugünkü bilgimle 1970’lere gitmek isterdim. Harika olurdu doğrusu. O günlerde birlikte çalmak isteyip çalamadığım birçok büyük usta vardı. (Gülüyor) Mesela Cannonball Adderley. Stan Getz’le çok az çaldık, keşke biraz daha çalabilseydik. Aynı şekilde Bill Evans’la tekrar çalabilseydim keşke…
Remembrances adlı marimba konçertosuyla klasik müziğe adım attınız. Sonuçtan memnun musunuz, çağdaş bestecilerle ortak çalışmalar yapmayı düşünüyor musunuz?
– Konçertoyu orkestra eşliğinde tekrar çalmak isterim. Bunun dışında konuk sanatçı olarak klasik piyanolu üçlüyle, yaylı çalgılar dörtlüsüyle çalışmalar yapmak isterdim. Turtle Island, Kronos Quartet gibi gruplar mesela. Fakat bu tür projeler geniş zamanda iyi hazırlanmalı. Çalışmaya en az bir, iki yıl önceden başlamak lazım. Çünkü farklı bir dünyaya geçiyorsunuz, besteyi ve emprovizasyonu iyi dengelemek, enstrüman seçimini iyi yapmak gerek. Siparişle yazılmış özel bir beste olmalı. (Sessizlik) Yakın gelecekte bu alanda yoğunlaşmayı düşünüyorum.

En güçlü ritm grubumla geliyorum

Klasik çalarken smokin boğazınızı sıkmıyor mu; emprovizasyon yok, heyecan yok, önünüzdeki notalar üzerinden yürümeniz isteniyor…
– Tamamen çaldığınız müziğe bağlı. Tercihim her zaman emprovize ögeler içeren müzikten yana. Sorun doğru besteyi bulmak. Emrovizasyoncuyla bir yorumcunun yaklaşımlarını özümseyip sihirli karışımı bulmak gerekiyor. Çağdaş müzikte bu eğilimde birçok isim var.
1998’de İstanbul Caz Festivali’ne gelmeden hemen önce sizinle Cal Tjeder’ı Hatırlamak projesi üzerine konuşmuştuk. Tjeder’ın modern açılımlar içeren bir besteci olduğunu, sizi çok heyecanlandırdığını söylemiştiniz. Bu proje devam ediyor mu?
– Albüm ve konser turnesinden sonra sürdürmedik. Geldiğim noktada Cal önemli esin kaynaklarımdan biri oldu. Fakat besteleri üzerine başka çalışma yapmadım. Projenin üzerine isim koyduğunuzda dinleyici Tjeder’ın müziğini daha net duymak istiyor. Bu sizin özgürlük alanınızı kısıtlıyor. Dolayısıyla açılım sınırlı kalıyor.

Türk perküsyonculara açık davet

Karaip Cazı Projesi’ne başlayalı neredeyse on yıl oluyor. Kadro değişimlerini bir yana bırakırsak, müzikte, yaklaşımınızda, yorumunuzda neler değişti?
– Gruba yeni gelen her yeni üye beraberinde kişisel müzik tarihini, birikimini getiriyor. Sevdikleriyle birlikte sevmediklerini, uzak durmak istediklerini belirtip ortak sesin rengini belirliyorlar. Renkler, tonlar değişiyor; çeşitleniyor. Grubun son halinde ritm yönü çok güçlü. Bugüne kadar çaldığım en güçlü ritm grubu diyebilirim. İlk kadromuzda yer alan Dario aramıza döndü. Karaip Cazı Projesi sınırsız bir ufka sahip. Sadece Karaip cazını değil, Avrupa Sömürgeciliğinin birikimlerini, Doğu Afrika kölelerinin sesini içeriyor. Şaşırtacak bir müzik zenginliği çıkıyor ortaya. Kuzeyde New Orleans, Güneyde Güney Amerika, Merkezde Karaipler…
Turneden sonra yeni albüm kaydedecek misiniz?
– Geçen hafta yeni albümün kaydını bitirdik. Sanıyorum haziran ayında Concord Jazz’dan piyasaya çıkacak. İsmini sormayın, çünkü henüz karar vermedik.
Türk müzisyenlerle tanıştınız mı, birlikte çaldınız mı?
– Birlikte çalmadım fakat Aydın Esen’in adını duydum. Tanışmak istiyorum. İstanbul’da bir gün fazla kalacağız. Dolayısıyla zamanım olacak. Aslında Türk müzikçilerle, özellikle de perküsyoncularla tanışmak, hatta birlikte çalmak istiyorum. Biz müzikçiler aynı dili konuşuruz, aradaki sadece aksan farkıdır. Tanışma kişisel anlatım gücünü geliştirir.
Gelelim konsere. Repertuarınız yeni albümdeki çalışmalardan mı oluşacak?
– Son albüm ağırlıklı olmak üzere diğer albümlerden de parçalara yer vereceğiz.
Konserden önce dinleyicilerinize mesajınız var mı?
– Çok ritmik bir müzik dinleyecekler. Kendilerini ritme bıraksınlar. Çalarken aramızdaki iletişimin nasıl geliştiğine, solo emprovizasyonlarda ve grupça yaptığımız emprovizasyonlarda ne yaptığımıza dikkat etmelerini öneririm. Bu müziğe çok yabancı bile olsa, düş gücü gelişkin, dikkatli bir dinleyici birçok şey keşfedebilir. Onlar için o anda yapılan ve bittiğinde bir kez daha tekrarlanamayacak bir müzik sunacağız. Çünkü istesek bile tekrarlamak mümkün değil. Bu bile heyecan verici. Hem bizim için hem dinleyiciler için. Salsa çalmayacağız. Ama ritmlerin coşkusuna kapılıp dans etmek isteyenler çıkabilir. Onları durduracak salsa polisi olmayacak salonda, kendilerini rahat hissedebilirler.
(Serhan Yedig / Mart 2002 / İş Müzik)

Linkler

Biyografisi

Share.

Leave A Reply

4 × four =

error: Content is protected !!