Lars Danielsson / Zamanı sadece müzik durdurabilir

0

Kuzey cazının en melodik çalan kontrbasçılarından biri Lars Danielsson. Son 20 yılda John Scofield’dan Dave Liebman’a, John Abercrombie’ye kadar pek çok Amerikalı cazcıyla çalışsa da üslubunu değiştirmedi. Teknik gösterilerden uzak duruyor, halk müziğinden yararlanıyor, klasikteki oda müziğini çağrıştıran ve enstrümanların ton zenginliğini ön plana çıkaran çalışmalar yapıyor. İki yıl önce Ermenistanlı genç piyanist Tigran Hamasyan’la tanışması Danielsson’ın önünde yeni bir ufuk açtı. Birlikte kaydettikleri “Liberetto” 2012 başında yayımlandı. Temmuz’da İstanbul Caz Festivali’ne geleceğini öğrenince telefonunu çevirdik.  Danielsson, “Sanırım bundan sonra İstanbul’a yolum daha sık düşecek” diyordu.

Caz dünyasında “İsmi uzun, büyük Danimarkalı” lakabıyla anılan Niels-Henning Orsted Pedersen kadar melodik, kendisinden 12 yaş büyük Stockholmlü ustası Palle Danielsson kadar maceraperest bir kontrbasçı Lars Danielsson (54). Geçen salı sabahı, İsveç’in Gothenburg kenti yakınındaki evinden telefonla sorularımızı cevaplarken “Her ikisi de çok takdir ettiğim isimler. Gerçekten büyük müzikçiler, gençliğimde onları taklit ettim, müziklerinden etkilendim” diyor tüm samimiyetiyle…

Ben basçı değilim

Danielsson’ın müzikteki alametifarikası su gibi akıp giden melodiler, özenli sololar ve dozu iyi ayarlanmış hüzün… “Virtüözitemi göstermek değil amacım. Dinleyicinin kalbine temas edecek, ruhuna işleyecek bir duygu yaratmak, sevgi mesajımı ulaştırmak istiyorum. Zamanı ancak müzik durdurabilir, en azından anın duygusunu hakkıyla algılamamızı sağlayabilir…”

Kontrbasçı olarak tanınsa da aynı zamanda piyanist, gitarcı, çellist. Röportaj sırasında “Kendimi basçı olarak değerlendirmedim hiç” diyerek sürpriz yapıyor. “Cazda sadece basçı olmayı hedeflemedim. Bas eğitimi de almadım. Müziğe bütünsel bakmaktan yanayım. Sadece iyi kontrbas sololarına odaklanmak yerine bestenin iyi olmasını önemsiyorum. Gençliğimde sesimi kontrbasta bulmuştum. Şimdi ise en az kontrbas kadar çello, pek iyi olmasa da gitar ve piyano çalıyorum. Bu sayede bu enstrümanların doğasını gayet iyi biliyorum. Birlikte çalarken gereken tepkiyi verebiliyorum, iletişim kurabiliyorum.”

Virüsü Peterson bulaştırdı

Danielsson, kontrbası gitar, çello, piyanonun teknik becerisiyle çalıyor, etkileyici renk zenginliğine ulaşıyor. Rock, folk ve klasikten de besleniyor.

Aslında caz hayatına en son giren müzik. Öncesinde rock ve klasik var. İlk enstrümanı gitar, ilk gözağrısı rock. Annesine doğum günü hediyesi verilen gitarla, evdeki piyanoyla Beatles çalarken kendini konservatuvarda bulmuş. Caz virüsünü bulaştıran ise piyanist Oscar Peterson: “Amerikan ve İngiliz müziği dinleyerek büyüdüm. 1977-1982 arasında Gothenburg Konservatuvarı’nda çello öğrencisiydim. Bir gün TV’de piyanist Oscar Peterson’ı izledim. O gün kontrbas çalmaya karar verdim… Çelloyla caz yapamazdım, bu nedenle kontrbası seçtim…”

Şanslıydı. Caz çaldığını duyunca öğrencisine kapıyı gösteren muhafazakar klasikçiler değildi öğretmenleri. “Piyano öğretmenim cazı iyi biliyordu. Dört yıl boyunca hem klasik hem de cazı öğretti bana…”

Klasik dinliyorum, bazen hırsızlık da yapıyorum

Sadece caz çalsa da klasikle dinleyici olarak bağını hiç koparmadı. Bach’ın çello suitlerinden çok şey öğrendiğini söylüyor her fırsatta. Faure sevgisinden bahsediyor. Söz klasikten açıldığında ”hâlâ iyi bir dinleyici olduğumu söyleyebilirim. Bol bol dinliyorum, hatta sıra besteciliğe geldiğinde eserlerimde pek çok klasik öğeyi kullanıyorum, daha doğrusu hırsızlık yapıyorum” diyor gülerek.

Lars Danielsson cazda standart kalıpların dışına çıkmaktan yana. Oda müziğindeki gibi enstrümanların birbirleriyle söyleşeceği, doğaçlama yapacağı küçük topluluklarla çalmayı seviyor.

“Yıllarca bebop çaldım. Artık daha özgür, kimliğimi yansıtacak çalışmalara yöneldim. Doğaçlama özgürlüğünün olmadığı, duygularımı yeterince ifade edemeyeceğim gruplarla çalmıyorum. Büyük caz orkestrası eşliğinde konser vermememin nedeni de bu. Anlık yaratma özgürlüğümden vazgeçmem.”

İsveç ve Ermeni halk ezgileri birbirine benziyor

1984’teki Time Unit’ten bu yana dörtlüsüyle ya da kendi adına 17 albümü yayımlandı. Son yıllarda her yeni kaydına, öncekilerden bir parça alıyor, albümü isimlendirirken geçmişle çağrışım yaratacak sözcükler seçiyor. Geçmişte İskandinav halk ezgilerinden yararlanırken, bu yıl yayımlanan Liberetto’da Ermeni ezgileri ağırlıkta. Nedeni, 2006 Thelonious Monk Yarışması birincisi genç piyanist Tigran Hamasyan’la yollarının kesişmesi.

“İki yıl önce tanıştık Tigran’la. 24 yaşında genç bir piyanistti, fakat olgunluğuyla beni şaşırttı. Teknik yetkinlik açısından onun düzeyine çıkabilen genç piyanistler, müthiş bir enerjiyle dinleyicisini müzik bombardımanına tutuyor. Ne yazık ki bu nedenle dinleyiciyi strese sokuyorlar. Tigran çok farklı. Geçmişin müzik birikimini biliyor, çok ileri bir müzik anlayışına sahip.”

Albüm, Hamasyan’ın “Yerevan” adlı bestesiyle açılıyor. “Hov arek rarer djan” gibi geleneksel ezgileri de içeriyor. Bu çalışma Danielsson’ın Doğu müziğine de ilgisini artırmış. “Daha önce hiç Ermeni halk müziği dinlememiştim. İsveç halk müziği arasında birçok benzerlik keşfettim. Tigran gibi aynı müzik dilini konuştuğum bir piyanistle çalışmak da büyük şanstı. Albüm için İsveç Halk Müziği adlı bir beste yaptı. Benim bestelerimden daha İsveçli bir eser çıktı ortaya…”

Danielsson şu anda Hamasyan’ın da bulunduğu beşlisiyle Avrupa turnesinde. Gelecek yıl bir albüm daha kaydetmeyi planlıyor. Fakat genç piyanist İstanbul’a gelemiyor. İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndeki konserde, yerine Yaron Herman çalacak.

Lars Danielsson, Türklerle de ortak çalışmalar yapıyor. İlk tanıdığı Türk müzikçi Okay Temiz. Son zamanlarda genç kuşaktan yeni yeteneklerle tanışmış. “Davulcu Mehmet İkiz’le pek çok konser verdik. Gitarcı Bilal Karaman’la çaldım. Önümüzdeki günlerde yine konserler vereceğiz. Sonbaharda tekrar İstanbul’a geleceğim. Sanıyorum önümüzdeki yıllarda çok daha sık İstanbul’a yolum düşecek…“

(Serhan Yedig / 7 Temmuz 2012 / Hürriyet)   

 

HALK MÜZİĞİNİ SEVİYORUM

Norveçli saksafoncu Jan Garbarek, İsveçli piyanist Bengt Hallberg kadar kuzey cazını temsil ettiğimi söyleyemem. Çocukluğum İsveç müziği yerine Amerikan ve İngiliz müziği dinleyerek geçti. Yine de İsveç halk müziğine ilgi duyuyorum. Müziğimde bu etkiyi görebilirsiniz.

AMERİKAN CAZCILARLAHİÇ SORUN YAŞAMADIM

Amerikan cazcılarının Avrupa cazını pek ciddiye almadığı söylenir. Bugüne kadar pek çok Amerikalı cazcıyla çaldım, hiç sorun yaşamadım, önyargıyla karşılaşmadım. Çünkü birlikte çaldığım müzikçilere saygı gösteririm, dikkatle dinlerim, farklı çalıyorlarsa anlamaya çalışırım, onlara uyarım. Müzik evrenseldir, caz ise takım müziğidir. Farklı ülkelerin müzikçileri bir araya gelip ortak bir dil oluşturur. Ulusal sınırlar ortadan kalkar. Bence müzikte kategoriler yoktur. Tek ayrım şudur: İyi müzik, kötü müzik…

Linkler

Biyografisi

Kişisel web sayfası

Plak firması

Share.

Leave A Reply

15 − seven =

error: Content is protected !!