Herbie Hancock / Müzik insanlığın gelişmesine hizmet etmiyorsa değeri yoktur

0

Cazın maceraperest virtüözlerinden Herbie Hancock, 70’inci yaşını pop yıldızlarını çağrıştıran iddialı bir projeyle kutluyor. Sting, Peter Gabriel, Bob Geldof’un geçmişte yaptığı gibi, farklı uluslardan, farklı alanlardan ünlü müzikçileri bir araya getirip “Imagine” albümünü hazırladı. Pink, Seal, Chaka Khan, James Morrison, Wayne Shorter’ın da yer aldığı albüm, John Lennon’ın ünlü bestesiyle açılıyor, ismini de bu şarkıdan alıyor. “Dünyaya baktım ve müziği insanlığın gelişmesi için nasıl kullanabilirim, diye düşündüm. Bu albümü hazırladım” diyen Hancock, tüm müzikseverleri sosyal, etnik, dinsel farklılıklara saygı göstermeye, birlikte yaşama kültürünü savunmaya çağırıyor. 24 Ekim 2010’da yeni albümünün tanıtım turnesine İrlanda’dan başlayan Hancock, iki gün sonra İstanbul’a geldi.

Piyano başında 63 yıl, 54 albüm, 12 Grammy ödülü, yılda ortalama 70 konserden yarım asırda 3500 konser sonra Herbie Hancock hâlâ zinde ve enerji dolu. Fotoğraflardaki görünümü, yüzüne yaşla gelen çizgiler son 30 yıldır neredeyse hiç değişmedi. Eskisinden daha maceraperest, dinleyicisin şaşırtma konusunda eskisinden daha kararlı.

63 yıl boyunca dolap beygiri gibi müzikte aynı noktada dönmek yerine, yeni bir söz söylemesini sağlayacak neredeyse her alternatifi denedi Hancock. Akustik, elektronik, pop, etnik, caz, klasik hatta anti müzik… Evet bunu bile… 1996’da Down Beat’ten Zan Stewart’a söylediklerine kulak verelim: “Plugged Nickel kulübünde Wayne Shorter, Tony Willians ve Ron Carter’la çaldığımız dönemde öyle hızlı bir dönüşüm geçiriyorduk ki her şeyi denedik. Nihayet aynı müziği çalmaktan, birbirimizin tepkilerini bildiğimiz besteleri yorumlamaktan ölesiye sıkıldık. İşte bu dönemde tam tersi yönde gitmeye karar verdik. Buna anti müzik diyorduk. Umulmayanın peşindeydik. Başlangıçta belki kuru gürültü gibiydi. Fakat bazen müthiş bir içgüdüyle müziğin peşinden gidiyorduk. Müzisyen kendini böyle geliştiriyor…”

Hancock’un bahsettiği Plugged Nickel kayıtları 1996’da yayımlandı. Yılın albümü adayları arasına girdi…

Müziği aşağılamıyorum tam tersine yüceltiyorum

Bu kadar maceradan sonra, tüm Amerika’yı sarsan 11 Eylül şokunun da etkisiyle müziğin dışında dünyanın gidişatıyla da ilgilenmeye başladı Hancock. 1972’den beni Budizm öğretisine uygun yaşayan, dünyada barışı arayan müzikçi, son yıllarda yayımlanan röportajlarda her fırsatta yeryüzündeki yoksulluktan, eşitsizliklerden, Amerikalıların uluslararası politikadaki hatalarından bahsediyor. Gününün önemli bölümünü internet başında, dış politika ve teknolojideki gelişmeleri izleyerek geçiriyor. Önceki hafta Sunday Times’ta yayımlanan röportajda Harry Browne’a anlattıklarına bakılırsa yeni albümü Imagine bu sürecin doğal sonucu.

“Klasik caz albümü yapmak istemiyorum. Küçük bir caz grubu için müzik yazmayı düşündüm önce. Fakat hedefi, amacı ne olacaktı? Dünyaya baktım, müziği insanlığın ilerlemesi adına nasıl kullanabileceğimi düşündüm. İnsanlığın gelişmesine hizmet etmediği sürece müziğin değeri olamaz. Müziği aşağılamıyorum, tam tersine yüceltiyorum bunu söyleyerek. Müziği çok seviyorum, ama hiçbir zaman insan sevgimin yerini tutamaz. Gün geçtikçe sunu anlıyorum: Kim olduğumu sorgulamak yerine, ne yaptığıma odaklanmam gerekiyor. İnsanım, bu aşikar. Ama ben gerçekte müzikçiyim. Bu düşünce dünyaya daha geniş perspektiften bakmamı sağladı.”

Globalizmden korkmayın

Dünyanın global bir köye dönüştüğünü, bundan korkmanın anlamsız olduğunu savunuyor Hancock. “Kaderlerini başkalarının eline bıraktıklarını düşünüp endişeleniyor çoğu kişi. Bu yanlış. Tam tersine kendi kaderimizi tayin konusunda geçmişten daha güçlüyüz. İnsanoğlu sandığından daha güçlü. İstediğimiz türde globalizasyonu yaratabiliriz. Kültürü bu amaçla kullanabiliriz. Kendi kültürümüzü yaratabilir, diğerlerini de kucaklayabiliriz. İşte bu albüm, harekete geçme çağrısı…”

Albümün açılışındaki Lennon bestesi Imagine de Hancock’un çağrı şarkısı: “Geçmişte barışseverlerin marşına dönüşmüştü. Biz de bu şarkıyı barış için bir platform olarak kullandık, şiddet kültüründen uzaklaşma çağrısı yaptık.”

Hancock, bu çağrının güçlü olması için farklı kültürlerin, müziklerin temsilcilerini bir araya getirdi. Toplumlar arasındaki sınırları aşan müziği kullanıp, gezegenin ortak diliyle barış çağrısında bulunmayı denedi. Amerika’dan Pink, Mali’den Tinariwen, Kongo’dan Konono, İrlanda’dan Chieftains, Mali’den Toumani Diabete ortak çalışmaya katıldı. Hancock ise albümde solist rolüne soyunmak yerine grubun bir üyesi gibi piyano başında yerini aldı.

Haziran başında piyasaya çıkan Imagine albümünün konser turnesi bu hafta Avrupa’dan başlıyor. İrlanda, Estonya, Bulgaristan, İngiltere, Finlanndiya, Danimarka, İsviçre, Almanya, Portekiz’deki konserler 8 Aralık’a kadar sürecek. Turnenin ikinci konseri İstanbul’da. Grupta Kristina Train vokal, Greg Phillinganes tuşlu çalgılar ve vokal, Lionel Loueke gitar, James Genus kontrbas, Trevor Lawrence Jr. davulda Hancock’a eşlik ediyor.

(Serhan Yedig / 24 Haziran 2010 / Hürriyet)

 

11 YAŞINDA CHICAGO SENFONİ’YLE MOZART’IN KONÇERTOSUNU YORUMLAMIŞTI
Hancock’ın müzik serüveni yedinci yaşgününde annesinin hediye aldığı piyano ve klasik müzik dersleriyle başlamıştı. Chicago Senfoni Orkestrası eşliğinde Mozart’ın 5’inci Piyano Konçertosu’nu seslendirdiğinde 11 yaşındaydı. Caz virüsü damarlarına Oscar Peterson’ın plaklarıyla girdi. Üniversitede sanat tarihi öğrencisiyken Chicago kulüplerinde efsanevi saksofoncu Coleman Hawkins ve trompetçi Donald Byrd’la çalışmaya başladı. 1963’te trompetçi Miles Davis’in ikinci önemli grubunun daimi kadrosuna katılınca yıldızı parladı. Birlikte unutulmaz albümler kaydettiler. Davis, yolları ayrıldıktan yıllar sonra yazdığı otobiyografide Hancock’tan bahsederken “Cazda piyanist olarak Bud Powell ve Thelonious Monk’tan sonra gelmiş en önemli isimdir. Zaten ondan sonra kayda değer isme rastlamadım” diyordu. Davis’in grubunda çalışırken Maiden Voyage gibi unutulmaz albümler kaydeden Hancock, bu arada Michelangelo Antonioni’nin ünlü filmi Blow Up’ın müziklerini üstlendi. Film müziği yapmayı sonraki yıllarda da sürdürdü. 1968’de kendi grubunu kurdu. 1970’lerde elektronik müziğe yöneldi, ardından Headhunters gibi pop çağrışımlı albümler kaydetti. 1980’lerde genç trompetçi Wynton Marsalis’le tekrar klasik caza döndü. Sonraki yıllarda bir yandan Santana, Paul Simon, Sting gibi isimlerin de katıldığı pop çağrışımlı albümler kaydetmeyi sürdürürken diğer yandan modern caza yeni soluk getiren “1+1”, “A Tribute to Miles” albümlerini hazırladı. 2007’de Norah Jones ve Tina Turner’ın sesiyle şarkıcı Joni Mitchell’a ithaf ettiği “River” albümü Hancock’a yaklaşık 43 yıl sonra “Yılın Albümü” dalında Grammy kazanan ilk cazcı unvanını getirdi. Twitter, Facebook dahil her platformda yer alan piyanist, web sayfasıyla da dinleyicilerine ulaşıyor.

Linkler

Biyografisi

Kişisel web sayfası

Twitter hesabı

Share.

Leave A Reply

five × four =

error: Content is protected !!