Vladimir Horowitz / ABD’deki ilk konserde yıldırım gibi Çaykovski çaldım, Rahmaninov hiç hoşlanmadı

0

Geçen yüzyılın en önemli piyanistlerinden Vladimir Horowitz 1989 Kasımı’nda, 86 yaşında öldü. Kendisi kadar ünlü olan radyocu, Juilliard Akademisi öğretim üyesi David Dubai ile yaptığı uzun bir söyleşide hayatının önemli noktalarını anlatmıştı. Peobody Ödülü’nü alan bu röportajı, Horowitz’in ölümünden bir ay sonra Gösteri Dergisi, Leyla Pamir’in Türkçesiyle yayımlamıştı. Röportajda Rahmaninov, Prokofiyef gibi bestecilerle dostluklarını anlatan piyanist, icra sırasında eserleri değiştirmekten zevk aldığını söylüyor. Söz Liszt’in 2. Piyano Konçertosu yorumundan açıldığında ise sözünü hiç sakınmıyor: “İtiraf ediyorum, ben çok kötü bir adamım. Bu yapıtın da biraz sonunu, biraz başını, biraz da orkestrasyonunu değiştirmeyi her zaman istemişimdir.”

 

En önemli hocanız kimdi?
– Felix Blumenfeld… Kendisi Anton Rubinstein’dan piyano, Çaykovski’den kompozisyon dersleri almıştı. Çok iyi bir orkestra yöneticisi olduğu kadar, piyano için de çok güzel yapıtlar yazmış bir besteciydi. Anton Rubinstein’ın sağ koluydu. Ben doğmadan önce ölmüştü Rubinstein, geriye hiç bir piyano kaNeydı bırakmamıştı. Ama büyük bir şöhreti vardı. Blumenfeld onun piyano çalışını, yorumunu her bakımdan ezbere bilirdi.
Blumenfeld iyi bir piyanist miydi?
– Evet, çok parlak bir piyanistti, ancak ben kendisiyle çalışmaya başladığımda sağ kolu felçliydi ve pek fazla çalamıyordu. Bildiğiniz gibi, besteci Szynanovsky yeğeniydi. Diğer yeğeni de Heinrich Neuhaus’tu. Neuhaus da bilindiği gibi ünlü bir piyano ekolünün kurucusudur. Büyük bir usta ve öğretmendi.
Richter ve Gilels’in de hocasıydı Neuhaus…
– Ve daha nicelerinin. O da pek çok Skryabin çalardı. Çok yakın dosttuk, birlikte iki piyanolu konserler verirdik, çift piyano için uyarlanmış Wagner yapıtları çalardık.

Skriyabin, amcama yapılan haksızlık                                        yüzünden konservatuvardan istifa etmiş

Gençlik yıllarınız nasıl geçti?
– Babam önde gelen bir mühendisti, çok başarılıydı. Çok kültürlüydü ailem, zengin bir kütüphanemiz
vardı ve bu sayede genç yaşta bütün klasik edebiyatı okuyabildim, anlayabildiğim her tür müziği çaldım. Babamın tek kardeşi piyanist ve müzikologdu. Amcam aynı zamanda Rusya’nın en ünlü gazetesi Tharhov’in müzik eleştirmeniydi. Skryabin’in öğrencisi olmuştu. Amcam Moskova Konservatuvarı’ndan mezun olduğu sırada, Skryabin de orada hocaymış. Amcam altın madalyayı hak ettiği halde kendisine sadece gümüş madalya verilmiş, ödülleri dağıtan jüri Yahudi düşmanıymış. Skryabin bu olaya o denli kızmıştı ki, konservatuvardaki önemli görevinden o gün istifa etti. Skryabin’le amcam arasındaki güçlü dostluk bağı hiç kopmadı, Kiev’de de sürdü. Bu sayede ben de Skryabin’in önünde çalma ve eleştirisini alma fırsatı bulabildim. O zaman 11 yaşındaydım. Skryabin’le tanıştığım gün 7. ve 9. Sonat’larını ilk kez bîr konserde çalacaktı. Bu konser için kente gelmişti, bir evde misafirdi. Bu ünlü konserden dört saat önce annemle bana randevu verdi. Kendisini ziyaret ettiğimizde çok heyecanlıydı. O gün Skryabin’e kendi yapıtlarından bir kaçını, biraz Chopin, biraz Borodin ve Padarevski’nin “Melodi”sini çalmıştım. Ben çaldıktan sonra annemi dışarı çağırdı. “Oğlunuz büyük bir piyanist olacak, ancak çok güçlü ve kültürlü yetişmesini sağlayın, müzik kadar yaşamın her alanını anlamayı öğrensin, sanata, resme, felsefeye ve edebiyata kendisini yoğun bir biçimde verebilsin, ancak bu yolla geniş kültürlü bir müzisyen olunur”, dediğini sonradan öğrendim. “Ama piyanist olacak mutlaka” demiş. Herhalde Skryabin’in öyküsünü biliyorsunuzdur. Olağanüstü kültürlüydü. Bizler için ağzından çıkan her söz önemliydi.
Gerçekten öyleydi. Siz de Skryabin’in müziğine yoğun olarak eğildiniz. 1915’teki yakın bu büyük bestecinin müziği acıyla karanlıklara gömülmüştü. Yeniden gündeme gelene kadar Skryabin müziğini cesaretle seslendirdiniz…
– Evet, yardımcı olmaya çalıştım ama benden başka da Skryabin çalmayı sürdüren piyanistler olmuştur Rusya’da. örneğin, Vladmir Sofronitski…
Skryabin’in müziğini nasıl tarif edersiniz?
– Gizemci bir besteci. Müziği üstün bir duyarlılığa, romanzizme ve mistisizme sahip. Onda her şey üstün ve aşkındır. Biliyorsunuz, ben 10. Sonat’ını çalarım, en incelikli ve fantastik yapıtlarından biridir. Ama anlaşılması dinleyici açısından bugün de güçtür. Çaldığım 10 Sonatın dördü plağa alında; 3, 5, 9 ve 10. Sonatlar. Sanırım bunların dinleyiciye en çok ulaşabilenleri, popüler olabilenleri 5 ve 9’uncu sonatlar.
Skryabin Sonatları piyano edebiyatının en zor yapıtları sayılıyor, değil mi?
– Ruhsal ve duyumsal değerleri açısından, evet. Ayrıca okuma ve öğrenme açısından güçlükler içeriyor. Özellikle 7 ve 8. Sonatlar’ın notasyonları çok zor ve karmaşık.
Çocukluğunuzdan beri piyanist olmayı aklınıza koymuş muydunuz?
– Hayır. 12, 13 yaşlarındayken piyanodan çok bestecilikle ilgilenmiştim. Ancak 1917 Devrimi’nden sonra, önünde sonunda piyanist olarak hayatımı kazanabileceğimi anladım ve piyano üzerine yoğunlaştım. Her şeyîmizi yitirmiştik. 24 saat içinde tüm mal varlığımız yok olmuştu. Her şey gitmişti. Hâlâ devrimin büyüklüğünü anlayamıyoruz. Bütün dünya değişti. Sovyet Devrimi’nden sonra her şey başkalaştı. Anılarımı yazdığımda bu dönemi tüm ayrıntılarıyla anlatacağım.

Tebrik için kulise gelen Schnabel’e
savunduğu fikrin tam tersini söyledim

Devrimden sonra da pek çok konser verdiniz. Leningrad’ta verdiğiniz 11 konserde tek yapıtı bile tekrarlamadınız. Ne zaman ayrıldınız Rusya’dan?
– 1925’te Berlin’e geldim. İlk başarılarımı Almanya’da kazandım. Richard Strauss’un orkestrayı yönettiği konserleri  dinledim. Herkesle dost olmuştum. Anımsıyorum da Berlin’deki ikinci resitalimde Liszt-Busoni’nin “Figaro’nun Fanzezisi” yapıtını seslendirmiştim. Schnabel ile de dosttuk. Bu konserimde Chopin’in de birçok yapıtını yorumlamıştım. Konserden sonra Schnabel kulise geldi, tebrik etti. Çok iyi, çok iyi, dedi. Ben de: “Üstadım, siz hiçbir zaman Liszt – Busoni uyarlamaları türünden yapıtlar çalmıyorsunuz” dedim. O da şunu söyledi: Aman Tanrım, ben ancak Bach yapıtlarını öğrenmeye zaman ayırabiliyorum, bu tür müziğe harcayarak zamanım mı var? Ben de kendisine şöyle bir baktım ve “Üstadım, ben tersini yapıyorum, hem bu tür müziği çalıyorum, hem de Bach’a zaman ayırıyorum” diyebilme cesaretini gösterdim. Bunları söylediğimde 23 yaşındaydım.
O dönemde Almanya’da siyasi, kültürel atmosfer nasıldı?
– Almanya’da epeyce başarı kazanmama rağmen yine de o zaman anneme yazdığım bir mektupta “Avrupa’da bir tür Gotter d’ammerung hakim”  (Karanlığın Tanrılara çökmesi anlamında. Aynı zamanda Wagner’in “Nibelungen’in Yüzüğü” dizinin dördüncü yapıtı) dediğimi anımsıyorum.

Amerika’da ilk konserimde dinleyiciyi çiğ çiğ yemek istiyordum, Çaykovski’nin 1. Piyano Konçertosu’nu seçtim

Amerika’daki ilk konseriniz nasıl geçmişti?
– Amerikalı konser menajeri Arthur Judson beni 1928’de Paris konserlerimden birinde dinlemişti, Amerika’dakî konser turnem böylece düzenlendi ve ben kendimi ilk kez Carnegie Hall’da Çaykovski’nin 1. Piyano Konçertosu’yla tanıtacaktım. Amerika’ya giriş konserinde bu yapıtı seçmemin nedenine gelince. Bu konçertoda vahşi, gürültülü sesler çıkarabileceğime, dehşet bir hıza ulaşabileceğime emindim. Orkestrayı yönetecek olan Sir Thomas Beecham da ilk kez Amerika sahnesine çıkacaktı. Ve ben Amerika’da çok büyük olay yaratmayı her şeyden çok istiyordum.
Bunu fazlasıyla başardınız. New York Times’ta yayımlanan eleştiriye bakılırsa, “Piyano tuşlarından dumanlar tütüyordu.” Konser arası çılgınca alkışlarla, defalarca sahneye çağrılmanızla geçmiş.
– Dinleyiciyi çiğ çiğ yemek istiyordum. Onları çılgına döndürecektim. Aslında bütün bunların bilinçaltı nedeni bir daha Avrupa’ya dönmek istemeyişimdi.
Çaykovski çaldığınız konsere Rahmaninof da gelmiş miydi?
– Evet, ama memnun değildi yorumumdan.
Neden?
– En hızlı, en gürültülü oktavları çaldınız, ama bunun müzikle hiçbir ilgisi olmadığını, ayrıca gerekmediğini de söylemek zorundayım, dedi. Ben de kendisine bütün bunları neden yaptığımı anlattım. Güldü, güldü, güldü… Ne var ki, Rahmaninov her konserde mutlaka eleştirecek bir şey bulurdu. Kimi zaman da hiç kimsenin beğenmediğini severdi.
New York’a vardığınızda hemen tanışabildiniz mi Rahmaninof’la?
– Şöyle oldu: New York’a geldiğimin ikinci günü Rahmaninov’un apartmanında bulmuştum kendimi. Avrupa’dayken, genç bir Rus piyanistinin 3. Piyano Konçertosu’nu büyük bir kolaylıkla çaldığını kemancı Fritz Kreisler’den duymuş ve Amerika’da Çaykovsky’i çalacağımı da hemen öğrenmiş, benimle hemen tanışmak  istemiş. Steinway Firması’na gidip, kendisini hemen gelir gelmez ziyaret etmem için haber bırakmış. Böylelikle beş dakikada arkadaş olmuştuk. 10 dakika sonra da piyanonun başına geçip bana bir şeyler çalmıştı.
Ne çaldı?
– Medther’in “Peri Masalı”nı. Bu yeni yayınlanmış bir yapıttı o zamanlar ve kendisi Medther’i çok seviyordu. Ben de çok severdim ve yapıtlarım çalardım. Sonra da Rahmaninov‘la birlikte Steinway Firması’nın ünlü bodrumuna indik ve ben kendisine 3. Konçerto’yu çaldım, o da diğer piyanoda orkestra eşliğini sundu.
Duyduğuma göre, Rahmaninov’u çok şaşırtmış, çalışınız. Yapıtı bir bütün olarak yuttuğunuzu söylemiş. 3. Konçerto’ya konçerto edebiyatının en zor yapıtı denebilir mi?
– Evet, belki öyle. Bu yapıtın da üç plak kaydını yapmıştım ama, birincisini saymıyorum. O, 78 devirli plak içindi, orkestrayı Alberl Coates yönetiyordu. Bana sadece 1,5 saat zaman vermişlerdi ve bu kadarcık zamanda istediklerimi çıkaramamıştım.

İtiraf ediyorum, ben çok kötü bir adamım, Liszt’in 2. Konçertosu’nun başını, sonunu biraz değiştirmek istedim

Yapıtlarının çoğunu çaldığınız bir başka Rus bestecisi daha var: Prokofıyef. Onun da birçok yapıtının Amerika’da ilk kez seslendirmiştiniz.
– Evet 6. 7. ve 8. Sonat’larını Amerika’da ilk kez çalmıştım.
Bunlara “Savaş Sonatları”da deniliyor.
– Doğru. 6. Sonat, İkinci Dünya Savaşı’ndan önce bestelenmişti. 7. ve 8. Sonat’lan savaş sırasında Rus Konsolosluğu’nda çalmıştım. İlk sıralarda Stokovski, Bruno Walter, Toscanini, genç Bernstein, bütün eleştirmenler, birçok Amerikan besteci, aralarında Barber ve Copland da oturmaktaydı. Savaştan sonra 7.  Sonat’ın plak kaydını yaptım ve bir kopyesini Prokofıyef’e yolladım. O da karşılık olarak yapıtının notasını cömertçe bir ithafla hediye etti. Şöyleydi ithaf: “Besteciden, doğaüstü bir piyaniste.”
Rus piyano edebiyatından Mussorski’nin “Bir Sergiden Tablolar” yapıtını yorumlamanız da bütün dünyada büyük olay oldu. Bu yapıtta da bestecinin metnini değiştirmişsiniz. Büyük cesaret doğrusu, bir piyanistin büyük bir sanat yapıtıyla oynamaya kalkışması. Olay büyük eleştirilere yol açmıştı.
– Evet, bu huyumdan ötürü çok eleştirilmişimdir. Bazı eleştirmenler: “Mussorski’nin müziğine ambargo koyuyor” dediler. Daha başka şeyler de söylediler. Doğrusunu isterseniz, hiç aldırmadım. Bu yaptığım uyarlamalardan ötürü utanmak şöyle dursun, gurur duyuyorum, iyi bir iş yaptım ve sanırım iyi de çaldım.
Liszt’in Sonatı’nı,  birçok Macar Rapsodisi’ni, Valle d’Obermann’ını, 2. Balad’ını plağa aldınız. Konçertolarını da çalmış mıydınız?
– Evet. 2. La Majör Konçerto’yu çalmıştım. Ama kaydı yapılmadı, itiraf ederim, ben çok kötü bir adamım. Bu yapıtın da biraz sonunu, biraz başını, biraz da orkestrasyonunu değiştirmeyi her zaman istemişimdir.
Sanırım ‘Mephisto Valsi’nde de bazı ilginç şeyler yaptınız?
-Evet. Burda da bazı operasyonlarda bulundum.
İblisçe bir yorumdu.
-Bu yaşımda artık melek olmam gerekirdi ama şeytanlar büsbütün yok olmuyor. Bunları kendimde halâ keşfediyorum. Bu yapıtı da hem konserlerde çaldım, plağını da yaptım.
Liszt deyince, aklıma hemen çağdaşı Chopin geliyor. Piyanonun ozanı Chopin’i de pek çok çaldınız ve plaklarını yaptınız.
-Düşünebiliyor musunuz, Chopin, hiçbir zaman 45 kilodan fazla ağır olmamış. O denli zayıfmış ki, yaşamının sonuna doğru üç forte’li bir pasajı ancak “mezzo piano” çalabiliyormuş. Ancak, Chopin’in tarihe geçen kırılgan inceliği, narinliği, uçuculuğu sadece fizik yapısıyla ilgili olsa gerek. Çünkü müzik yazısı hiçbir dönemde 45 kilo hafifliğinde değildi.
Evet bir aslan kadar kararlıydı.
-Sadece piyano için yazan Chopin, piyano çalgısını anlamamla büyük katkılarda bulundu.

Şostakoviç’in bir senfonide anlatamadığını                                  Chopin üç sayfada söyleyiverir

Chopin’in Etüdleri de piyano tekniğine yeni bir boyut ekledi.
-Evet. Bunlar çok zor etüdler. Özellikle çağdaş piyanoda. Chopin bugün yaşasaydı eminim günümüzün piyanosuna göre pekçok şeyi değiştirirdi.
Sizce Chopin’in en büyük yapıtı hangisidir?
-Bence daha küçük yapıtları; mazurkalarının herbiri ötekinden iyidir. Bunlar saf altındır. Bazı noktürnleri de öyle. Yalnız kimi zaman süslemeler fazlaca ağır basıyor. Bence Chopin, söylenebilecek olan her şeyi üç sayfada söylüyor. Oysa bir Şostakoviç, bir Miaskovsky bazen bir saate yakın süren senfonilerinde hemen hiçbir şey söylemiyorlar. Chopin’in baladları da çok ciddi ve gösterişli yapıtlar, büyük yapıtlar bunlar.
Polonezlerine de büyük hayranlık duyduğunuzu biliyorum.
-Evet, büyük “Polonaise Fantasie”yi çok seviyorum. Op. 53 Büyük Polonaise plağımın arkasına açıklayıcı bir paragraf da yazmıştım. Buradan bir alıntıyı sunmak isterim: “Bence Polonaise, Çar egemenliği altındaki Polonya halkının öfkesini yansıtıyor. Chopin’in kendisi de ateşli bir milliyetçiydi. Ve bu duyguları müzikte gürlüyor. Yüksek bir deyişin içinde, gururlu, soylu, yiğit, mert bir müzik. Polonaise her yüzyılda, her mevsimde baskı altındaki ülkelere seslenecek, insan haklarını yansıtacaktır. İnsan haklarını özgür biçimde içlerinde taşıyan ve bu düşünceye her zaman sadık kalan milyonlarca kadın ve erkek için yazılmıştır bu Polonaise.”
Schumann’ı da her zaman çaldınız ama, bu son yıllarda daha bir ağırlık kazandı…
Onu çok severim, pek çok severim. Schumann benim için en önemli Romantik bestecidir. Müziğe dolaysız olarak yaklaşır ve piyanoyla özdeyişler verir…

Piyanonun babası Climenti’dir

Evet, Schumann her an yaratıcıdır…
– Söylediğiniz çok doğru, çünkü Schumann’da her an yeni bir şey vardır. Ve bu yönüyle beni hep en yüreğimden yakalar, duygulandırır. Pek çok yapıtını kaydettim, plak olarak yayımlandı. Kreisleriana hiç fena olmadı. Fantezi’yi 1965’lerde kaydetmiştim. Humoresque de harika bir yapıt, çok daha fazla popüler olmayı hak ediyor.

Clementi’yi ne zaman keşfettiniz? Birçok sonatını kaydetmenizin nedeni piyanistler arasında çok merak ediliyor.

– Doğru, Clemeti’nin sonatları uzun süre konser repertuvarlarından silinmişti. Oysa bu eşsiz yapıtlar birçok bakımdan geleceğin öncülüğünü yaptı. Yıllar önce Schirmer iki ciltlik Sonat’ını yayımlamıştı. Ama kanımca bunlar en iyileri değil. Sonra eşim, Bayan Horowitz İtalya’ya gittiğinde Sonatlar’ın ilk baskısını bulmuştu. Bunların çoğunun  ikinci basımı yapılmadı.  Bende 12 ciltlik Clementi Sonatları var. Clementi piyano ebediyatı açısından son derece önemlidir. Her şeyin başlangıcını o getirdi. Dediğiniz gibi, piyanonun babasıydı. Klavsenden vazgeçip piyanoyu ön plana almıştı. Piyano yayımcılığına bile girişmişti.

Piyanist sahnede hata korkusunu bırakıp müziğe hayat katmalı

Piyanistler, özellikle genç piyanistler çok fazla çalışıyor, buna karşı az düşünüyor. Siz de aynı gözlemi paylaşıyor musunuz?
– Herhalde düşünüyorlardır ama çoğunlukla yanlış sonuçlar çıkıyor. Hatırlamak için bile düşünmek gerekir. Piyanistler de aptal deği.. Ama çalışırlar da çalışırlar, pasajları yüzlerce kez tekrarlarlar. Ve bu pasajlar sahnede yüz birinci kez tekrar edilir. Siz de bunu duyarsınız. Oysa bir konser, sıradan tekrarın ötesinde özellikler içermelidir. Müzik yaşamalı, soluk almalı. Çoğu piyanist tek bir pasajda bile hata yapmamaya odaklanmıştır. Bu yaklaşım herhalde mikrofonlardan, radyolardan, yani makineden kaynaklanıyor. Çünkü bunlar sahnede işitilmeyen incelikleri alabiliyorlar. Kulaktan çok daha hassaslar. Buna karşın piyanist sahnede riske girmeli ve müzik gerçekten yaşamalı.

Plak dediğin kartpostala benzer

Sizce kayıt önemli bir süreç midir?
– Müziği tanıma ve öğrenme açısından evet. Bazı yorumları beğenmesem de müziği bu sayede daha kolay öğreniyorum. Ama plak ve kasette bana göre hep bir eksiklik var. Kayıtı kartpostala benzetirim. Bir yere gidersiniz, güzel bir manzaranın, gün batımının kartpostalını alırsınız, eve getirirsiniz. Gördüklerinizi anımsarsınız. Bir konçertonun plağını aldığınızda da böyle olur. Belki yıllar sonra her şey daha da gelişecek ve yorumcu çalarken görülebilecek. Dinleyici kendisini yoruma daha yakın hissedebilecek. İcracıyı görmek benim için çok önemli.
Konserde piyanonun niteliği de çok önemli, ne dersiniz?
– Piyano hiçbir zaman yeterince iyi olamaz. Biliyor musunuz 1925’te Berlin’e ilk geldiğimde hangi piyanoyu seçeceğimi bilmiyordum. o kadar çok piyano vardı ki: Weber Bluthner, Bösendorfer, Steinweg, Bechstein ve Steinway… Steinway’i ilk denememde, işte bu benim piyanom, dedim. O zamandan bu yana Steinway’den başka piyano kullanmıyorum. Belki Rubinstein Paris’te bir Gaveau’da, Padarevski bir Erard’da çalmıştır ama ben 50 yıldır Steinway’den şaşmadım. Eskiden Steinway’in mekanizması biraz ağırdı ama sonra çok geliştirildi. Çok güzel bir tını sürekliliği ve uzayışı elde edildi. Şarkılanan bir enstrüman böyle olmalı. Sesler 18. ve 19. yüzyılın bel-canto’su gibi şarkı söylemeli. Çünkü ben de piyanoyla şarkı söylerim. Ve büyük bir çalgım olmazsa bunu yapamam. Şarkı her şeyden önemlidir.

Piyanomu, keman gibi yanımda taşırım

Birçokları için sadece iyi bir çalgı yeterli oysa…
– Bence düşünülecek binlerce nokta var. Sanatçı piyanosuna kendisine bakar gibi özenle bakmalı. Sesini güçlendirmeli, akort etmeli. Ben kendi hesabıma piyanomu, kemancının çalgısını taşıdığı gibi yanımda götürürüm. Mekanizmasını bilirim, teknisyene istediklerimi söylerim. Ayrıca, salonların akustiği de düşünülmeli. Piyano sahnenin durumuna göre yerleştirilmeli. Kimi zaman biraz geriye, kimi zaman daha öne. Çünkü her sahnenin akustiği farklıdır. Bütün bunlar için saatlerimi harcarım. Bilet parasını aldığıma göre, en iyisini vermeliyim. Bazen istediğim kadar iyisini yapamıyorum ama, bu her zaman benden kaynaklanmıyor. Akustikten kaynaklanıyorsa aksaklıklar, bir daha o salona dünyada dönmem. Milyonlarca dolar verseler de o salonda bir daha çalmam. Çünkü dinleyicinin karşısında en iyi biçimde çalmak isterim.
(David Dubal /  Çeviren: Leyla Pamir / Gösteri / Aralık 1989)

Linkler

Biyografisi

Hayranlarının hazırladığı Facebook sayfası

Share.

Leave A Reply

nine − 6 =

error: Content is protected !!