Ercüment Batanay / Tanburum çok hassas sazdır, sevdiği eşiği değiştirirsen uyum sağlayamaz

0

Tanburi Cemil’in geliştirdiği yaylı tanburu uzun yıllar sahnede kullanan, geliştiren bir ustaydı Ercüment Batanay. Mesud Cemil’in öğrencisiydi, sahneye ilk kez Münir Nureddin’in girişimiyle çıkmıştı. Hayatı boyunca Maksim Gazinosu’nun sahnesinden geçen birçok ünlü şarkıcıya eşlik etti. 1970’de geçirdiği kaza nedeniyle elindeki titremeler artınca 1996’nın 10 Kasım’ında jübile konseriyle müziğe veda etmişti. Batanay 2004’te, 77 yaşında aramızdan ayrıldı. Jübile konseri sonrasında, hayatını ve yaşadıklarını Aktüel’den Kürşad Oğuz’a anlatmıştı.

Müziğe nasıl başladınız?
– Kendimi bilmeyecek yaşta başlamışım. Gelen misafirler bana çikolata yerine mukavva getirirmiş, çalayım diye. 5 – 6 yaşında özel bir tanbur yaptırdı babam, yoksa onun tanburuna el atıyordum. Yorganın altında sabaha kadar onu çalıyordum. 10 yaşında kız tanburu aldılar. Hatta sapı uzun geldiydi de kestilerdi. Sonra, İstanbul Radyosu’nun Galatasaray’da olduğu günlerde, altı ay Mesut Cemil‘le çalıştım. 1936’da o Ankara Radyosu’na geçince ders yarım kaldı. 1945’de, 18 yaşında ve lise ikinci sınıftaydım. İstanbul Belediye Konservatuvarı’nın reisi Hüseyin Sadettin Arel, Bomonti’deki evinde beni dinledi. İstanbul Konservatuvarı İcra Heyeti’ne stajyer olarak çalışmaya başladım. Sabah okula, öğleden sonra konservatuvara. Bir talebe, stajyer olarak memur statüsünde çalışamazdı ama bana istisnai muamele yapıldı. Askerlikten sonra konservatuara döndüm. 1947’de de Kristal’de ilk profesyonel programıma başladım, Hamiyet (Yüceses) Hanım’la.
Konservatuarda kimlere eşlik ediyordunuz?
Safiye (Ayla) Hanım, Hamiyet Hanım. Daha sonra İstanbul Radyosu’na geçtim. 60 senesinde hem konservatuvardan hem de radyodan ayrıldım, serbest çalışmaya başladım.
Şu an sahneye çıkanların çoğu sizden yıllar sonra başladı müziğe…
– İlk sahneye çıktıklarında çoğunun arkasında ben vardım.
Saz arkadaşlarınız kimlerdi?
– Yaş olarak çok şanslıyım. Kristal Gazinosu’na çıktığımda yaşım 22’ydi. Bütün saz heyeti benden 20 – 25 yaş büyüktü. Necati Tokyay, Fevzi Aslangil, Selahattin Pınar, Nubar Tekyay, Hakkı Derman, Şerif İçli… Onlarla yükseldik. Şimdi son temsilci olarak ben kaldım o kuşaktan.
Semra Özal da sık sık gelip dinletmiş sizi. Başka hayranınız var mı?
– Devlet ricalinden çok insan var. Rahmetli Turgut Özal mesela.

Polis kortejiyle Menderes’e götürüldüm

Özel diyaloğunuz oldu mu?
– Hem de nasıl. 1993 yılıydı. Bir akşamüstü beni dinlemeye geldi. Ama o sırada 25 sene önce geçirdiğim kazanın etkisi nüksetti. El ve ayaklarımda uyuşma başladı. Rahatsızlığımı hemen hissetti. Beni çağırdı. Ne, var, diye sordu. Durumu izah ettim. Hemen doktoru Cengiz Aslan’ı çağırdı. “Yarın hastaneye gelsin, lazım gelenler yapılsın. Ben sapasağlam bir arkadaş istiyorum” dedi. Ertesi gün hastaneye gittik. Tahliller yapıldı ve sonunda ameliyata karar verildi. Amerika’da olsun, dediler. Randevumuz alındı. Tam pazartesi günü Ankara’ya gidecektik ki, cumartesi günü yani 17 Nisan’da Özal vefat etti. Yataklı vagondan yer bile ayırtmıştık.
DP devrinde de hayranlarınız olmuştur…
– DP zamanında, o ricalin hepsine çaldım. Park Otel’e Başvekil Adnan Menderes gelirdi. Tepebaşı’nda bir akşam çalarken fasıldan beni aldılar ve polis kortejiyle Menderes’e götürdüler. Hiç unutmam onu. Kraliçe Süreyya geldiğinde büyük bir resepsiyon yapıldı Beylerbeyi Sarayında. Süreyya’yla karşılıklı yemek yedik. DP zamanında bu işin tam öncüsüydüm yani. Celal Bayar’ın ise bilhassa evine gidip çalardım. İyi bir dinleyiciydi.
Münir Nureddin’le birlikte çalıştınız mı?
-1947- 48’de, Saray Sineması’nda ayda bir özel konser verirdi. Onu çok severdim. Hiçbir menfaat gözetmeksizin konserlerine iştirak ederdim. O da programında tek bir tanburla iki, üç şarkı okurdu. 1957 – 60 arasında konservatuarda şefimizdi. 15 yaşındayken, onun Kahveci Güzeli filminde tanbur çaldım. Çocuktum o zamanlar, şaşırmışlardı. Bıyık da takmışlardı bana.

Neyzen Tevfik’le de tanışmıştı

“Musîkiyi ayağa kaldıran adam” derler onun için. Öyle miydi?
– İlk frak, smokin giyen insan. O gaygaycılıktan, goygoyculuktan musikiyi kurtarmış. Musikiyi daha metodik, daha Batılı şekilde uygulamış. Münir Bey’den evvel solo diye bir şey yoktu, hep fasıl vardı. Birisi çıkıp tek başına söyleyemezdi. Solistler ondan sonra ortaya çıktı.
Musîkinin eski itibarı var mı hâlâ?
– Türk musikisi iyi de, arabesk, pop filan bizi biraz etkiliyor. Biz yolumuzda yürüyoruz tabii, ama doğruyu söylemek gerekirse onlar daha etkili. Biz üçüncü lige düştük. Onlar birinci ligde.
Münir Nurettin tarzını devam ettiren var mı şimdi? Bülent Ersoy mesela, koptu mu sanat müziğinden?
– Tabii. O da bu akıma uymak için arabesk okuyor. Hepsi o tesir altında kalıp arabeske dönüyor. Mecburiyetten…

Nat King Cole’ü severim

İhtiyaçları var mı bu ticarete?
– Vallahi bu, plak şirketlerinin isteği. Ne tutuluyorsa onu vermeye mecbursun. Her yerde böyle. Amerika’da da bir Elvis Presley çıktı mesela, yaptığı çok bir şey değildi, ama ilah oldu.
Sizin sevdiğiniz yabancı müzisyen var mı?
– Nat King Cole var. Çok yumuşak bir ses. Ben İngilizce bilmediğim halde onun ne demek istediğini anlardım; diksiyonu çok düzgün. Acaip hoşuma giderdi.
Herhalde sanat yaşamınızda Boğaz’ın önemli bir yeri vardır.
– Gayet tabii. Tahsil hayatım Sarıyer’de geçti. O sıralar mektebe tanburla geliyordum. Bir coğrafya hocamız vardı, Baha Bey. O tanburu ve benim smokini görünce “Çocuklar bugün ders yok, Ercüment bize konser verecek” derdi. Başlardım çalmaya… Sarıyer’deyken dört, beş arkadaş mehtapta sandal kiralardık. Ben çalardım onlar söylerdi. Bütün yalılar bizi dinlerdi. Çok güzel alemlerimiz vardı.
Rakı da içerdiniz değil mi?
– Tabii, hem de kahve fincanında.
Müzik yapmak için içki içmek gerekiyor mu?
– Vallahi bana sorarsanız bir iki tane lazım. Bilhassa o ambiansa girmek için. Lokalde çalıyorsunuz, karşıdaki içiyor. İşte o havaya girmek için gerekli. Yani iyi netice alınıyor. Hatta bu işe solistleri de ben alıştırdım diyebilirim. Herkese programdan önce bol sulu viski verirdim. Çok faydasını görür, bana “Allah razı olsun” derlerdi. İlaç mahiyetinde içirirdim. Ay sesim kısıktı, şuydu buydu… Hemen çaresine bakarız, derdim.

Herkesin nabzına göre şerbet verir, hatalarını örterdik

Hiç solist seçtiniz mi?
– Hayır, o gün kim megaysa, kimin popülaritesi varsa arkasında ben vardım. Onlar şart koşardı mukavelede, Batanay bize eşlik edecek diye.
Çalarken zorlandığınız kimse var mı?
– Hayır, hepsine uyum sağlardık. Herkesin nabzına göre şerbet verir, hataların örterdik. Onun için onlar da bizleri arzu ediyordu.
Peki klasik müzikle iştigal edenler arabesk çıkınca rahatsız oldu mu?
– Ben o rahatsızlığı duymadım. Hatta hoşuma giderdi, dinlerdim. O zaman Orhan Gencebay fırtınası vardı Hâlâ da makara teybimde iki tane bobinim vardır. “Bir Teselli Ver” filan.
Uzun süre de restoran işlettiniz…
– 1964’te Ortaköy’de “Batanay Restoran’ı açtım. Hem mutfakta yemek, hem de özel programlar yapıyordum.
Şimdi ne oldu orası?
– 1972’de köprünün ayağı geldi, yıkıldı. Sonra bazı yerlerde Batanay Restoran olarak devam etti, Kuruçeşme’de, Bostancı’da bir gemi tuttuk.
Bu süreç boyunca mutlu muydunuz?
– Evet, çünkü iki şeyi bir araya getiriyordurn. Hem yemek hem müzik.
Sizin 53 yıllık bir geçmişiniz var. Artık daha kolay mı meşhur olunuyor?
– Televizyon büyük faktör. Biz televizyon meşhuru değiliz. Radyo ve gazinolarda meşhur olduk. Bugün TV’ye çıkan ertesi gün flaş oluyor.
Zeki Müren’le de çaldınız…
– Senelere vurursak fazla birlikte çaldığım o ve Behiye Aksoy. 1954 yazından itibaren hep eşlik ettim onlara. Zaten ben, müessese olarak devamlı bir yerde çalıştım; Maksim’de. Orada 25-30 senem geçti. Solistler oradan gelip geçiyordu, otomatikman da benimle çalışıyorlardı.
Yenileri nasıl buluyorsunuz?
– Bizim zamanımızda müzik bambaşkaydı. Akşam yedide başlardık, bütün salon dolardı. Sırf fasıl dinlemek için gelirlerdi. İki saatten aşağı fasıl yapmazdık. Hiç şaşmazdı. Bugün o faslı icra edecek, okuyacak eleman yok: İki saati, o repertuvarı çıkaramazlar. Bana bugünkü fasıllar çekirdek geliyor. Fasıl dinleyecek insanı da karşında görürdün. Şimdi tersine. Bakıyorsun, her yer rezerve. Fasıl bitiyor, ondan sonra geliyorlar; fasıl kaynıyor. Tabii, bunu dinleyenler de göçtü. Tepebaşı’nda otorite müşterilerimiz vardı. Mesela Sait Baba. Yaşlı bir adam, oturur, rakısını içer, zevkli bir insandır. “Arap Münir,” “Portakalcı Cemil,” “Altınevler Mehmet,” “Trikotajcı Mehmet” filan. Onların masası hep aynıydı. Mesela Demirci Enver, baştan üçüncü masa, hiç şaşmaz. Oraya kimse oturamaz. Kadrolu müşteriler. “Beyoğlu Saz”ın sahibi Niyazi yalnız cuma akşamları gelir, başka gün gelmez.
Jübileniz için çok güzel bir CD çıkardınız. Eski kasetleriniz ne oldu?
– 1953’te, taş plak zamanında “Sahibinin Sesi” firmasından bir plağım vardı. Maalesef o taş plak yok bende. Gazeteye ilan vereceğim. Kimde varsa arasın beni. Bir tarafı garip hicazdı. Öbür tarafını hatırlamıyorum. O zaman gençlik tabii, böyle şeylere dikkat etmiyorduk. Plak çıkmış, ilgimiz yok. İlk taksimimdi. O zamanın parasıyla 100 ya da 150 lira almıştım herhalde.
Jübileniz nasıl geçti?
– Gelenlerin, yardımcı olanların hepsine teşekkürler. Yalnız tanburun eşiği kırılmış. Kapak açılmış, tanbur düşmüş herhalde. Yarın gidip bir eşik yaptırmalı. Bakalım, o ağaçtan bulabilirsem… O çok müstesna, pelesenk denen bir ağaç. Tanburun eşiği her ağaçtan olmaz. Ardıç olacak ama onun bin çeşidi var. Makbulü olacak, bitter çikolata renginde. Bulamıyorsun, Kastamonu’ya gitmek lazım. Derelerde, akarsu kenarlarında olur, Suda dura dura abanozlaşır. Tanbur standart bir saz değildir. Adam şişmansa, kısa boylu tanbur kullanır. Şişman, göbeği var, o zaman teknenin arkasını kesip tava gibi yapmış. Zavall her şekle girmiş. Ben oturdum bunu biraz şekle soktum. Eşiğe çok üzüldüm ama. Onu ben koysaydım kutuya öyle olmazdı. Hassas bir sazdır o, o eşiği sevdiyse başka eşik koyarsan aksar. Bakalım yapacağımız eşik uyacak mı?
(Kürşad Oğuz / Kasım 1996 / Aktüel)

Linkler

Vikipedi biyografisi

Hayat öyküsü

 

Linkler

Ercüment Batanay: 10 yaşında sekiz ay Mesut Cemil’in öğrencisi oldum, ders olarak gördüğüm rahmet budur

Share.

Leave A Reply

seventeen − twelve =

error: Content is protected !!