Bayram Aracı / Sazımın ismi Sarı Kız, telleri dokuz, tezenesi gül dalından

0

Bağlama üslubuyla Arif Sağ’dan Neşet Ertaş’a pek çok sanatçıyı etkileyen Bayram Aracı 1950’lerde radyoda kazandığı şöhreti gazinoda nakte dönüştürmeyi seçmişti. 31 yaşında yapılan röportajda rekabet ortamının da etkisiyle “Bunu söylemek doğru değil ama sazı memlekete ben tanıttım” diyordu. Konyalı Murat Tiftik ile İnebolulu Sarı Recep’in üstüne saz üstadı tanımadığını söylüyordu.

 

Onu sazıyla Feriköy’deki evinde bitmez tükenmez egzersizlerden birini yaparken, randevusuz yakaladım. İlk cümlesi şu olmuştu:
— Vay efendim, bize de şeref verir miydiniz ?
Hoppala ,bu ne biçim sözdü!
Seni bulmak mesele. Şimdi de tesadüfen yakalayabildik. Dolayısıyla röportajımızı da bitirelim ve resimleri çekelim.
— Hay hay!
Misafir odasına alındık. Biraz sonra eşi, genç ses artistlerinden Muallâ Aracı ile de tanışıyoruz. Bayram Aracı’ya ilk sualim şu olmuştu:

Saz çalmasam rençber olurdum

Saz sanatkârı olmasaydınız ne olmak isterdiniz?
Güldü:
— Rençtber olurdum, rençber dedi.
Nasıl saz sanatkârı oldunuz, bunu sizin ağzınızdan dinlemek isterdim.
— Kendimi bildim bileli saz çalarım. Sonra hayatımı anlatmadan şunu söyleyeyim ki bu sazı memlekete ben tanıttım. Bu cümlenin benim ağzımdan çıkması doğru değil amma, bazı işittiğim cümleler karşısında bu şekilde konuşmak mecburiyetindeyim. Sadece bu kadar söylemem kâfidir.
Nerede doğdunuz kaç yaşındasınız?
— Ankarada doğdum. Orada büyüdüm. Yaşım 31.
Radyoda ilk defa nerede ve kimlerin teşvikiyle okudunuz?
— 1939 senesinde Ankara Radyosu’na girdim. Burada Sâdi Yaver Ataman ve Cevdet Kozanoğlu’nun yakın alâkasını bilhassa bahsetmek isterim.

Kedi için fare, benim için mikrofon

Radyoda ilk okuyup çaldığınız geceki heyecanınızı hangi kelimelerle tarif edebilirsiniz?
— Bu sualinize, biraz ayıp kaçacak amma, şöyle cevap vermek istiyorum. Hiç ve hiç heyecanlanmadım. Benim için mikrofon kedinin fare ile oynaması gibi bir şeydir. Diğer ses ve saz sanatkârı arkadaşlarımız bu tarifi belki de acayip görürler amma hakikat budur. Katiyen heyecanlandığımı bilmiyorum. Sanki sahnede çalar gibi. Zaten heyecanlanma oldu mu bu iş yürümez ki… Ha, ne anlatıyordum, Ankara Radyosu’nda iki sene çalıştıktan sonra askere gittim. Bu vazifemi İstanbul’da yaptım. Terhis edilince tekrar Ankara’ya dönerek Radyo Evi ailesine katıldım. Altı ay kadar radyoda çalıştıktan sonra İstanbul’dan aldığım maddi bakımdan pek parlak teklifler karşısında buraya geldim. İlk defa da Novotni de okudum. Böylece kaderde İstanbul’a yerleşmek varmış.
Memnun musunuz?
— Tabiî, İstanbul Radyosu’nda da çalışıyorum. Mânen ve maddeden tatmin edildikten sonra neden memnun olmayayım.
Bu sırada eşi Muallâ Aracı odaya girmişti. Ona da şu suali sordum:
Bayram Aracı ile sevişerek mi evlendiniz?
Hiç böyle bir sual beklemiyordu.
— Efendim, dedi. Galiba sevişerek evlendik.
Nasıl ve nerede tanıştınız?
Muallâ Aracı eşine baktı. Bayram da:
— Canım anlatıver. Bunlar nasıl olsa yazılmaz, deyince hiç cevap vermedim. Muallâ Aracı da başladı anlatmaya:
— 1943 idi. Kristal’de çalışıyordum. Bayram da orada çalışmaya başladı. Bir gece Bayram kulis arkasında bana dikkatle baktı: “Hanımefendi, dedi. Sizin ciddi hareketlerinizi ve ağırbaşlılığınızı bir kaç günden beri görüyorum. Size âşık oldum gibi. Düşüncelerim çok iyidir…”
İşte bu sırada Bayram bir kahkaha koyverdi ve:
— Bak, bak! dedi, ne büyük lâflar etmişim!. Adeta Mecnun gibi! Aşık olmak başka şeydir vesselâm!
Hepimiz güldük. Muallâ Aracı sözlerine devamla:
— Evet ,o geceki Bayram’ın sözleri beni de düşündürmeye başladı. O gece ona kızmıştım. Her gece aynı şekilde konuşmakta ısrar edince düşüncelerinin samimiliğine inandım. Yine o gece “Evlenelim” diye ısrar etti. Ben de onu sevmeye başlamıştım. Tereddütsüzce kabul ettim. Mesudum. O da zannediyorum mes’ut.
Bayram: “Tabiî şekerim. Bir insanın evi ve eşi olması kadar iyi şey yoktur…
Ben de şunları söyledim:
— Eh, bir de çocuk olursa.

40’a yakın bestem var

Karı koca bakışıp gülüştüler. Bayram Aracı ile röportajımıza devam ediyoruz:
Saz ustası olarak kimleri tanırsınız?
— Konyalı Murat Tiftik’le, İnebolulu Sarı Recep’in üstüne başka kimseyi tanımıyorum.
Sazınızın ismi varmış?
— Vardır ya, Adı Sarı Kız’dır. Sarı Kız’ım dokuz tellidir. Bu telleri konuşturan tazenem de gül dalından yapılmıştır.
Ne kadar güfte ve besteniz var?
— Tam sayısını bilmiyorum! 40’tan fazla…
Bestelerinizi kadına falan yaptığınız olur mu?
— Aşkolsun, dedi. Velev ki böyle bir şey olsa nasıl doğru cevap verebilirim. Malûm ya evlendik. Eski defterleri çoktan kapadık…
(Zeki Tükel / 1952 / Radyo Haftası / Arşiv çalışması: Serhan Yedig)

BAYRAM ARACI’NIN ÇOK SEVİLEN ÜÇ TÜRKÜSÜ

Her seher, her sabah gelir geçersin
Kanımı kadehe koyar içersin
Ne beni seversin, ne vazgeçersin
Yetmez mi insafsız senden çektiğim

Bülbüle ses verdim altın tas ile
Çok günler geçirdim kara yas ile,
Seni ben severdim, bir heves ile,
Başım pınar, ayaklarım göl olsun.
Geri dön, ben görmeyim yüzünü
Duydum yalanını tutmam sözümü.
Git eski dostuna söyle nâzını,
Benim naz çekecek hâlim kalmadı.

Beni görür, köşe köşe kaçarsın.
Ak göğsünü ellerinle açarsın
Dilerim Allah’tan her an naçarsın
Böyle bir sevgili az gelir geçer.

Gözlerim hiç ayrılmıyor gözümden
A kız yaraladı beni tatlı yüzünden
Hevesimi almadan daha sazımdan
Âşıkın elinden saz gelir geçer.

Linkler

Biyografisi

Share.

Leave A Reply

three × 4 =

error: Content is protected !!