Kemal Eroğlu / Sarayda çalan adama saz yapmam

0

30 yıldır Neşet Ertaş’tan Erdal Erzincan’a Musa Eroğlu’ndan Aşık Mahzuni’ye pek çok virtüöze bağlama yaptı Kemal Eroğlu. Erkan Oğur, deneysel enstrümanlarını 1980’lerde onunla birlikte geliştirdi. Eroğlu, sevmediği kişiye saz vermeyeceğini söylüyor “Sanatçının sesine göre saz yaparım” diyor.

Babanızın, annenizin mesleği neydi?

– Her ikisi de çocukluğumda ölmüş. Teyzemle dayım arasında gidip gelerek büyüdüm. Dayım subaydı. Onunla beraber Ankara, İstanbul, İzmir, Babaeski, Çanakkale’ye gittim, oradaki okullarda okudum. En son Ankara’da meslek lisesinde torna tesviye bölümünde öğrenciyken 12 Eylül oldu. Hayatımın en önemli şehri Ankara’ydı.
Müziğe ilginiz ne zaman başladı?
– Daha okula gitmeden, sesimin güzelliği dikkat çekmiş. Sana ses dersi aldıralım, dediler. 1963’te saz dersi almak için gittiğim atölyede “ses dersi yoktur, saz çalarken söylemeyi de kendi çabanla öğrenebilirsin, hatta Yıldıray Çınar, Nuri Sesigüzel bile kendini eğitmiştir” dediler. Saz dersi verilen yerde saz da yapılıyordu. Okuldan kalan saatlerde burada çalışmaya başladım. Mükemmelliyetçi yapım nedeniyle ustanın yaptığı sazlarda gözüme çarpan yerleri düzeltirken kendimi tamamen enstrüman yapımı işinin içinde buldum. Saz yapmak daha çok ilgimi çekti. Okuldan sonra ilgim arttı. Daha bilimsel yaklaştım. Teknik resim çizerek çalıştım. Bu arada uzun yıllar barda, pavyonda, düğün salonunda sanatçılara sazımla eşlik ettim. Saz yapmanın içsel ve daha rahatlatıcı bir eylem olduğunu fark ettiğimde sadece enstrüman yapmaya başladım. Son 30 yıldır saz yapıyorum.
Tornacılık yaptınız mı hiç?
– Niyetlendim… Diplomamla Ankara Sanayi Sitesi’nde çok iş aradım. Sonunda kahve makinesi yapan bir atölyede iş buldum. Daha 15 gün bile olmadan usta “Oğlum bunları okulda öğretmezler, adam ol” deyip enseme tokatı yapıştırınca işi bıraktım. Bu işlerin bana uygun olmadığını gördüm. Diplomamı da attım bir kenara…
Bağlama yapmaya başladığınız atölye neredeydi?
– Ankara’da, Hamamönü’nde… Talatpaşa Bulvarı’nda Dörtyol ile Samanpazarı arasında çıraklığım döneminde 3-5 tane olan enstrüman yapımı atölyeleri, yıllar içinde 100’ü buldu ve burası Ankara’nın enstrüman merkezi haline geldi.

Henüz usta olmadım

Ustanız kimdi?
– Çok ustam oldu… İlk atölyenin patronu Kırşehirli mahalli sanatçı Mehmet Cihan’dı. Birçok usta gelirdi atölyeye. Zaten o yıllarda saz ustalığı meslek kabul edilmiyordu. Eli keser tutan, biraz becerikli her marangozun saz yapabileceği varsayılırdı. Gerçekten iyi saz yapanlar Manol, Haçik, Kirkor, Agop gibi gayrimüslimlerdi. Çünkü Müslümanların “şeytan işi” kabul edilen çalgı yapımcılığıyla uğraşmasına iyi gözle bakılmazdı. 1950’lerde Şemsi Yastıman gözünü karartmış ve bu işe girmiş, öncülük yapmış. Uzun zaman ‘sevilmeyen adam’ durumuna düşmüş. Çok sonraları saygı görmeye başlamış. 1963’te ben bu mesleğe başladığımda atölye sayısı çok azdı, neredeyse yok gibiydi.
Çıraklık, kalfalık dönemi ne kadar sürdü?
– 1975-76’da İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuvarı’nda ilk kez bilimsel ölçütlerle, yani teknik resmiyle, ince ölçüleriyle enstrüman yapımcılığı başladı. Bundan önceki dönemlerde çıraklığın, kalfalığın süresi kişiden kişiye değişirdi.
Kendinizi ne zaman usta hissettiniz?
– Hâlâ usta hissetmiyorum. İnanmayacaksınız belki… Ama gerçek… En büyük avantajım işimi çok sevmem. Bağlamasını yaptığım kişi “Çok güzel olmuş” dese bile ben son dakikada bir kusur bulurum. Sazını daha sonra getirmesini ister, kaşla göz arasında kusurları düzeltirim. Demek ki hâlâ yetişemediğim konular var. Aslında işimi iyi yaparım, bu konuda tevazu göstermem. Bununla birlikte “işte kusursuz bağlama yaptım” diyebilecek şansım olmadı. Öğreniyorum hâlâ. 40 sene önce “kişinin ses tonuna göre bağlama yapılıyor” deselerdi inanmazdım. Şimdi kişinin konuşma, türkü söyleme sesine göre bağlama yapılıyor. Bana bağlama siparişi veren kişilere de mutlaka hangi tondan okuduklarını, ses renklerini sorarım. Bu başarıyı getiren önemli avantajlardan biri. Mutlaka bana bir eser çalmalarını isterim, bağlamadaki tavırlarını öğrenirim. Sazı buna göre yaparım. Bu da başarının ikinci ipucu. Halini, tavrını, dükkanıma girerken verdiği selamını beğenmediğim adama saz yapmam.

Ağaçla duygusal bağ kurmadan saz yapmam

Muharrem Ertaş’tan Orhan Gencebay’a pek çok sanatçıya saz yaptınız. Size en iyisinin hangisi olduğunu, hangisini daha çok sevdiğinizi sormayacağım. “Sazıma bakanı daha çok severim” demişsiniz. Doğru mu?
– Evet… Elime ağacı aldığımda, duygusal bir yakınlık hissedersem bundan saz yapmaya başlarım. Zaten 2020 Martı’na kadar doluyum, bu tarihe kadar saz siparişi kabul etmiyorum… Hazırladığım saz teknelerini dükkanımdaki raflarda 3 yıl bekletirim, daha sonra elime aldığımda, içimde bir sıcaklık hissedersem sahibini düşünerek çalışmaya başlarım. Bu duygu sazı işleme sürecinde yoğunlaşıyor. Sonunda babanın kızını gelin etmesi gibi bir duygu yaşanıyor. Alan kişinin sazı bir kenara atması beni çok rahatsız eder. Çalınmayan sazın sesi bozulur. Bu nedenle çalanı, çalgıma iyi bakanı tercih ederim. Sazımdan en iyi sesi çıkartanı severim. Mesela Erdal Erzincan’a en kötü sazı verseniz bile, mutlaka iyi ses çıkartır. Fakat daha önemlisi benim sazımdan benim duymak istediğim tonu çıkartır…
Sattığınız bağlamaları takip ediyor, enstrümanınızı elinden çıkarana bir daha bağlama yapmıyorsunuz… Daha da ileri gidip, sazınızı başka ustaya götüreni…
– Evet, başka bir ustanın dokunduğu sazıma ben bir kez daha elimi sürmem.

Sarayda çalana bağlama vermem

Farz edin ki bir sanatçı Ankara’ya sarayda konser vermek üzere geldi, sazında sorun çıktı. İstanbul’a gelemeyeceğine göre, bağlamasını Ankaralı bir ustaya baktırmak zorunda…
– Ben sarayda çalacak adama bağlama yapmam, dükkanıma bile sokmam… Kaldı ki önemli konser verecek sanatçılar birkaç gün önceden mutlaka sazını getirip bakım yaptırır… Farz edin ki düşüp kırıldı, zaten bunu ayaküstü onarmanın yolu yok. Atölyeye gelmesi gerekir.
Laf aramızda, Yavuz Bingöl’e hiç saz yaptınız mı?
– Yapmadım… Bundan sonra hiç yapmam… İçsel bir konu bu… Gördüğümde ısınamadığım, saz yapmayı reddettiğim, yıllar sonra gerçek yüzleri ortaya çıktığında kararımın ne kadar isabetli olduğunu düşündüğüm çok kişi oldu…
Anasına saz yaptınız mı?
– Annesini sadece gördüm. Saz yapmadım. Uzun ömürler dilerim…
Neşet Ertaş başta olmak üzere pek çok sanatçıya saz yaptınız. Saz yapmak isteyip de yapamadığınız, içinize ukte olan sanatçı var mı?
– Ruhi Su’ya saz yapmak isterdim. Yapamadım. Oysa bir saz yapıp Ruhi Su’ya götürebilir “bunu senin için yaptım” demek isterdim. Hayatta en büyük uktemdir. Neşet Ertaş’a onu kimsenin tanımadığı günlerde saz yapmıştım. Birkaç sazını tamir ettim. Almanya’da yaşadığı dönemde irtibatımız koptu. Daha sonra fırsat olmadı. Hemen hemen tüm önemli sanatçılara saz yaptım. Dinlerken “iyi ki bu adama saz yapmışım” dediğim kişilerin sayısı epeyce fazla: Erdal Erzincan, Mahzuni, Erkan Oğur
Amatörlere de saz veriyorsunuz anladığım kadarıyla. Sazın anasını ağlatmak serbest ama babasını ağlatmayanları tercih ediyorsunuz?
– Harçlığını biriktiren, bağlama yaptırmak için borç alan amatörlere saygım var. Dahası amatör sazını öğrenmek için daha çok çalar. Bu da sazın açılmasını sağlar. Bağlama uzun süre çalınmayıp, bir kenara bırakıldığında sesi kapanır. Bu nedenle evinde bir köşeye asan yerine hep çalanı takdir ederim. Sazlarının içine isimlerini de yazarım.
Erkan Oğur “Elime bir bağlama verdiler, hayatım değişti” diyor. Herhalde sizin bağlamanızdan bahsediyor.
– Hayır, çocukluğunda Elazığ’da babasının hediye ettiği balta tabir edilen ilk bağlamasından bahsediyor. İlk tınıları ondan almış. Babası tabip albay. Buna karşın babası Erkan’ın müziğe yönelmesine pek sevinmemiş. Gizli saklı gitar çalmış. Yıllar sonra karşılaştığımızda elinde hasarlı bir bağlama vardı, onardım, tekrar bağlama çalmaya başladı.

Klarnetçi Remzi, Hızır gibi yardıma yetişti

Rakibiniz kimler?
– Hiç kimse… Bağlamayla uğraşan herkesin ortalama olarak iyi insan olduğunu düşünürüm. Hepsi meslektaşım. Hiçbirini rakip kabul etmem. Böyle komplekslerim yok. Bana soruları olursa cevaplarım. Bin yıllık bir geleneceğin temsilciyisim. Herkesin çok iyi yapmasını isterim.
Elektronik müzik çağındayız. Pek çok çeşit bağlama yapılıyor…
– Maalesef… Ortası boş bir sopaya tel germişler, modern bağlama diye ortaya çıkarıyorlar. Bundan sonra herkes bunu çalacak, diyorlar. Sazın büyük kitlelere duyurulması için üstüne elektronik aygıt bağlanmasına karşı değilim. Fakat önemli bir dezavantajı var. Benim sazlarım akustik çalınmak üzere yapılmıştır. Sesi yüksektir. Elektronik devreler ses rengini fakirleştirir…
Ahmet Kaya’nın You Tube’de yayımlanan videosunda modern bir bağlama yer alıyor. Ben müzikten pek anlamam ama kötü gözükmüyordu bu saz. Hoşuma gitti. Ayrıca üç – dört tellisini bile yapmışlar. Ne dersiniz?
– Bağlamaya çok tel takılması ya da tel çıkartılması muhafazakarları çok rahatsız eder. “Shakespeare demiş ki, bir milletin kültürüyle oynamak istiyorsanız sazından bir tel çıkartın ya da bir tel ekleyin” şeklinde propaganda yapıyorlar. Ben 6 hatta 8 tellisini yaptım, kültürümüzden bir şey eksilmedi. Kaldı ki tırnak kemençesine bir tel eklediklerinde, dördüncü telle ses genişliği yüzde 100 artmış. Bağlamada teller üç sıra, ikişerliden altı elemanlıdır. Erkan Oğur, birer tanesini çıkarıp üç telle ve parmakla çaldı, çok güzel oldu, tüm dünya dinledi, kültürümüzden ne eksildi?
Bağlama yapmayı dünyada her şeyden çok sevdiğinizi söylemişsiniz. Eşiniz duydu mu bunu?
– Mecazi bir ifadeydi bu… İnsan hariç benim için en önemli sevgi işimdir. İşini sevmeyenin iyi insan olamayacağına inanırım.
Eşinizle nasıl tanıştınız?
– Eski arkadaşız. Beraber devrimcilik yaptık, işkence gördük. Ankara’da tanıştık, korsan mitingler düzenledik, çatışmalara girdik, beraber yakalandık, dayak yedik. Hayata tutunmak için birbirimizden destek aldık. Eşim devlet memuruydu. Ankara’dan kaçıp, İstanbul’a yerleştiğimizde, mahkemeler bitip yasal durumumuz aydınlığa kavuştuğunda bir ev tuttuk. Benim teklif etmeme gerek kalmadan evlendik. İki yıl çay bile yapamadık evimizde. Yardım isteyeceğimiz kişiler de yoktu… Eşyalarımızı sattık. Bu ortamda birbirimize güç verdik. En büyük avantajımız ’68 kuşağında yer almamızdı. O yıllarda Deniz Gezmiş dahil pek çok öğrenci lideriyle karşılaştık. Ev eşyalarından elde ettiğimiz gelirle atölye açmanın yolunu ararken arkadaşım, ünlü klarnet yapımcısı Remzi Altıok bana 1980 yılında 30 bin lira ödünç verdi. Bu parayla polise yakalandım, serbest bırakılmam karşılığında parayı istediler, kabul etmedim. Uzun zaman örgüt parası olduğunu kanıtlamaya çalıştılar. “Sıradan arkadaş bu kadar para vermez” dediler. Remzi’nin adını verince Almanya’da onu da sorguya çekmişler. Nihayet örgüt parası olmadığını kanıtladık, atölyeyi açtık.
Borcunuzu ödediniz mi?
– Hayır ödemedim. 30 sene önceki 30 bin lira nasıl ödenir, bu borcun altından nasıl kalkılır bilmiyorum. Zaten insani yardımının karşılığını asla ödeyemem. Biz ondan yıllarca “Hızır” diye söz ettik… Çok uzun yıllar sonra Ayşegül Aral’ın “Cânâ” albümü sırasında tekrar yollarımız kesişti. Oğlum albümün prodüktörüydü, Ayşegül’ün de Remzi’nin gelini olduğu ortaya çıktı…
Oğlunuzun ismi nedir?
– Sinan Cem Eroğlu… Aslında Sinan Cemgil demek istemiştim.
Herhalde birkaç enstrüman çalıyor.
– Bağlama, perdeli ve perdesiz gitar, piyano, kopuz, kaval, Oğur sazı…
Ve Sinan Cemgil’in ruhunu şad ediyor…
– Umarım öyledir (gözleri yaşarıyor)…
Sizin şairliğiniz de var…
– Tevazu gibi olmasın ama kendimi amatör olarak görüyorum…
Bari programı söyleyeceğiniz bir türküyle bitirelim.
– Sesim iyi değil, türkü söyleyemem fakat bağlama çalabilirim. Bizi izleyen, dinleyen herkese daha aydınlık, daha güzel günler görmelerini dilerim…
(Zekine Türkeri / IMC TV Mikrofon Programı / 6 Ekim 2015)                                                                     

                                                                        HER AĞAÇTAN BAĞLAMA YAPILMAZ
Türkiye’de her ağaçtan bağlama yapıyorlar. Bence iyi tınlaması için tambura maundan yapılmalı. Sıcak, soğuk, rutubete dayanıklı. Özgül ağırlığı uygun. Ayrıca dekoratif görünüyor. Ekvator ve Güney Amerika’dan geliyor. Maalesef kotra ya da sauna yapımı için ithal edilenlerin arta kalan parçalarını değerlendiriyoruz. Ağacı biçip, özel bir kalıp üstünde elektrikli ısıtıcı üstünde eğiyoruz. Tambura tamamlanınca kurutma süresi başlıyor. Üç yıla kadar kuruttuğum tamburaya daha sonra Artvinden gelen ladin ağacından göğüs tahtası ve sap ve pelesenk ağacından akort burgularını takıp diğer unsurlarını tamamlıyorum. 45 günde 2 bağlama çıkıyor. Yaptığım her sazı tanırım. Ahmet’e sattığım sazı yıllar sonra Mehmet getirse, bunun kime ait olduğunu söyleyebilirim.

Linkler

Kopuz Saz Evi

Share.

Leave A Reply

sixteen − 9 =

error: Content is protected !!