Ernst Praetorius / Besteci Fuat Koray’ın yeteneğini çok takdir ediyorum

0

Alman kemancı, orkestra şefi Ernst Praetorius 1935 yılında Ankara’ya gelmiş Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nı 11 yıl yönetmişti. Anadolu türkülerine ve saat tamirine meraklı şef, ölümünden iki yıl önce Türk basınında yayımlanan muhtemelen ilk ve son röportajında müzik serüvenini anlatmıştı. Söz “en çok takdir ettiği” Türk bestecisine gelince listesinin en başına bugünkü kuşakların hiç duymadığı bir ismi yerleştirmişti: Fuat Koray… Akses, Erkin, Saygun, Rey’i daha sonra sıralamıştı…

 

Radyoda, haftada iki kere konserlerini dinlediğimiz Riyaseti Cumhur Orkestrası şefi Dr. Praetorius’u muhakkak ki tanımak istersiniz. Dr. Praetorius, dünya ölçüsünde kıymetli bir sanatkâr. Bu kıymetli sanatkârla radyoevinde bir konuşma yaptım. Güzel ve samimî ifadesiyle suallerime şöyle cevap verdi:
— Berlin’de doğdum. Sekiz yaşında keman dersi almaya başladım. Yine bu çağlarda bir taraftan da kompozitörlüğe çalıştım. Dokuz yaşında kemanla Mendelssohn’un konçertosunu çaldım. Liseyi bitirince Berlin Üniversitesi Felsefe ve Müzik şubesinde tahsilime devam ettim. Doktoramı vererek Avrupa’da müzik üzerinde tetkikat yapabilmek için seyahate çıktım. Mecmualarda müzik bahsi üzerinde birçok yazı yazdım.
Soruyorum:
Ailenizde sizden başka musikişinas var mı?
Nükteyi çok seven Profesör şen bir kahkaha atarak cevap veriyor:
— Yok, Allah göstermesin… Ailemde yoldan çıkan bir ben varım.
Dr. Praetorius hayatını anlatmaya devam ediyor: “1906 yılında Köln’de Tarihî Müzik Eserleri ve Aletleri Müzesi’nin müdürüydüm. Her zaman evde musikiyle meşgul oldum. Meşhur operaların müzik kısmını yönettim. Son defa Berlin’de iki sene muntazaman opera idare ederek konserler verdim. Nihayet Maarif Vekâleti’yle yaptığım bir mukavele sonunda Ankara’ya gelerek 1935 senesinde çok iyi bir tesadüf olarak Cumhuriyet Bayramı’na rastlayan bir günde ilk konserimi Ankara’da verdim.”
Türk talebeleriniz hakkında neler düşünüyorsunuz?
— Türkiye’de müzik sahasında da yeni nesilden iyi ve kuvvetli elemanlar yetişeceğine eminim. Bu husustaki ümidim çok parlak.
Türk müziği hakkında ne düşünüyorsunuz?
— Araplaşmış müzikten hiç haz etmiyorum. Hakikî Türk müziğini ve bilhassa dört sesli Türk müziği parçalarını dinlemekten çok büyük bir zevk duyuyorum. Ankara Halkevi’nde ve radyoda konser veren Akşehir Halkevi’nde folklor müziğini çok sevmiştim. Hele zeybek ve oyun havalarını hiç unutamıyorum.
Türkçe gazete ve kitap okuyor musunuz?
— Evet, günlük gazetelerdeki haberleri ve diğer yazıları muntazaman okuyorum. Türkçe romanları okumak bana ayrı bir zevk veriyor.
Okuduğunuz Türkçe romanlardan en çok hangisini beğendiniz?
— En çok beğendiğim iki eser var: Biri Reşat Nuri’nin Çalı Kuşu, diğeri de Yakup Kadri’nin Yaban’ı.
Arkası kesilmeyen suallerime bir tane daha ilâve ediyorum:
Türk kompozitörleri hakkında fikriniz nedir?
— Türk kompozitörleri büyük bir gayretle çalışıyor, istikbalden eminim. Çok takdir ettiğim Türk kompozitörlerinden Fuat Koray, Necil Akses, Ulvi Cemal Erkin, Adnan Saygın, Nuri Sami, Cemal Reşit ve Ferit Alnar var.
O sırada duvardaki ampul birkaç kere yanıp söndü. Dr. Praetorius’u mikrofon başına çağırıyorlardı. Kendisine teşekkür ederek ayrıldım.
(H. O. Kiper / 1944 Şubat / Yıldız Dergisi)

Praetorius, 1944’te CSO’yu yönetiyor

 

Esrarengiz yetenek Fuat Koray

1933 yılında Hitler iktidara geldiğinde Berlinli müzikçi Ernst Praetorius, Weimar Operası’nın müzik yönetmenliğinde dokuzuncu yılını tamamlamak üzereydi. 43 yaşındaydı. Berlin, Leipzig, Köln, Lübeck, Brüksel operalarında orkestra yönetmiş, Bruckner Derneği başkanlığı yapmıştı.
Kısa süre sonra hükümetin kültür politikalarına ters düştüğü gerekçesiyle görevinden uzaklaştırıldı. Suçu, Paul Hindemith’in “Cardillac” operasını sahnelemekti…
Naziler Praetorius’u işten kovmakla yetinmedi. Kara listeye aldı. Eşi Yahudiydi, bu nedenle hiçbir yerde iş bulamadı. Anlaşmalı boşanma bile durumu değiştirmedi. Cornelia Zimmermann Kalyoncu’nun “20. Yüzyılda Türkiye’de Alman Müzikçiler” başlıklı çalışmasından öğrendiğimize göre, saygın şef altı çocuğuyla aç kaldı. Bir süre Berlin’de taksi şoförlüğü yaptı. Anılarında o günleri anlatırken “Sekiz kişilik ailemle açlıktan ölmek ya da havagazıyla intihar etmek arasında bocalağım günler oldu” diyordu.
1935’te Türkiye’ye davet edilmesi Praetorius’u sefaletten kurtarırken genç cumhuriyetin iki önemli müzik kurumuna da deneyimli rehber kazandıracaktı. Onu Türk Hükümeti’ne öneren tanıdık bir isimdi: Cumhuriyet’in müzik kurumları, politikalarının belirlenmesinde danışmanlık yapmak üzere Ankara’ya gelen besteci Paul Hindemith…

Ufuk açtı

Eylülde davet alan Praetorius, ertesi ay ailesiyle Ankara’ya geldi ve Riyaseti Cumhur Filarmoni Orkestrası’nda (günümüzün CSO’su) şefliğe, konservatuvarda öğretmenliğe başladı. İlk konserini 10 Kasım 1935’te yönetti.
Bu bilgilerin yer aldığı Erdoğan Okyay’ın “Ankara Devlet Konservatuvarı” başlıklı araştırmasında Praetorius şöyle anlatılıyor:
“Bütün orkestra; kısa sürede Praetorius’un çok nitelikle ve eğitici bir şef olduğu, orkestranın düzeyini yükselttiği ve klasik-romantik-çağcıl dönemlerin senfonik müziğinden geniş bir dağarı çaldırarak tanıttığı konularında fikir birliği içerisinde olmuştur.”
Enver Kakıcı’nın 1965’te Ankara Filarmoni Derneği Dergisi’nde yayımlanan yazısında Praetorius’un ana çalgısı kemanın yanı sıra org, fagot, obua çaldığını, mükemmel Türkçe konuştuğunu belirtiyor. Orkestra açısından önemini vurgularken romantik, “klasik çağdan pek çok önemli eseri orkestraya çaldırıp, bizlere tanıttı” diyor. Titizliğine değinirken, tüm eserleri ezbere bildiği halde partisyonla sahneye çıktığını, tek hata yapmadığını yazıyor.
Yine aynı yazıdan Praetorius’un 1946’da, 66 yaşında beklenmedik bir kriz geçirdiğini, ameliyat sonrasında iyileşemediğini, 26 Mart gecesi vefat ettiğini, eşine vasiyeti üzerine dini merasim yapılmadan Cebeci’de toprağa verildiğini öğreniyoruz.
Erdoğan Okyay kitabında Praetorius’un bir başka önemli özelliğini hatırlatıyor: Genç Türk bestecilerinin eserlerini seslendirmesini… Hem de Riyaseti Cumhur Filarmoni Orkestrası’yla…
İlk seslendirmesi yapılan eserler listesinde Akses’in “Ankara Kalesi”, Ulvi Cemal Erkin’in “Köçekçe” ve “Piyano Konçertosu”, Faik Canselen’in “Büyük Yurt” senfonik uvertürü, Fuat Koray’ın “Halkçıyız” başlıklı senfonisi yer alıyor.

Sürpriz seçim

Cumhuriyetin müzik tarihinde böylesine önemli yere sahip orkestra şefi, 1944’te Yıldız dergisinde yayımlanan röportajda en beğendiği bestecileri sıralarken bugün ismi neredeyse tamamen unutulan Fuat Koray’ı tercih ediyor.
Listesinde 36 yaşındaki Akses, 38 yaşındaki Erkin,37 yaşındaki Saygun, 40 yaşındaki Cemal Reşit Rey geriden geliyor. Riyaseti Cumhur Filarmoni Orkestrası’nda Praetorius’un asistanlığını da yapan Hasan Ferit Alnar ise listede sonuncu…
Peki, Fuat Koray kimdir?
Gültekin Oransay’ın “Batı Tekniğiyle Yazan 60 Türk Bağdar” başlıklı kılavuzundan öğrendiğimize göre Koray, Rey ile yaşıt; hatta belki bir yaş büyük. Öğretmen Okulu’nda kemanı öğrenip, 1923’te açılan Darülelhan’a (geleceğin İstanbul Belediye Konservatuvarı) geçer, İstiklal Marşı’nın orkestra uyarlamasını yapan Edgar Manas’tan armoni, Karl Berger’den keman, Hegey’den piyano dersleri alır.
1923’te Cumhuriyet ilan edildiğinde Sarayburnu’nda onun sözünü yazdığı, bestelediği “Yılmaz Çelik Ordularla Biz” marşı okunur.
Devlet bursuyla Budapeşte Konservatuvarı’nda kompozisyon, keman, klarnet ve Berlin Konservatuvarı’nda kompozisyon öğrenimi gördükten sonra 1943’te Ankara’da Gazi Eğitim Enstitüsü’nde ders vermeye başlar.
Oransay kitabında Koray’ın iki senfoni yazdığını belirtiyor. Bunlardan “Halkçıyız” başlıklısı Praetorius’un şefliğinde Riyaseti Cumhur Orkestrası’nca seslendirilir.

Ve bir tanık

Köy Enstitülü öğretmen Halil İbrahim Tunalı’nın internette yayımlanan günlüklerinde 19 Şubat 1944’teki konseri detaylı anlatılıyor:
“Bugünkü konser programı bizim bestecilerimize ayrılmış, içlerinde Faik Canselen öğretmen de var. Konserden sonra Cumhurbaşkanı İsmet İnönü bestecilerle tanışıp kutlayacak! Eseri seslendirilecek Fuat Koray 1903, Nuri Sami 1908, Faik Canselen 1911, Sabahattin Kalender 1919 doğumlu.
Konserin 2. bölümünde ustalaşmış bir ağabeyimizi dinleyeceğiz: Fuat Koray, bizlerin denemekte olduğu küçük çaplı çalışmaları başarıyla arkada bırakmış bir ağabeyimizdir. İlk denemelerinden sonra küçümsenmeyecek başarısını geçen yıl haklı olarak kazanmıştır. Bu dinleyeceğimiz başlı başına konser programının yarısını kapsayan bir eser. Genellikle konserler dünyanın her yanında iki bölümde verilir. Bu bölümlerden birinde bir, ötekinde de bir başka eser çalınır. İşte bu gün dinleyeceğimiz Fuat Koray’ın eseri bu çapta, konserin yarısı ona ayrılmış. Eseri beğeneceğinizi umuyorum. Melodiler hepinizin anımsayacağı türden halk ezgileri. Orkestrada ses dağılışları sizi yanıltmasın! Bela Bartok’un Rumen Dansları’nda bulduğunuz o sıcak ses sarılışlarını burada da bulacaksınız. Çünkü, bugünkü dinleyeceğimiz bestecimiz bir Bela Bartok öğrencisidir…”
Ersin Antep’in Türk Bestecileri Eser Kataloğu’ndan öğrendiğimize göre Koray, iki senfoninin yanı sıra çok sayıda koro eseri, marşlar besteledi, çocuklara yönelik müzik eğitimi konusunda üç kitap yazdı. Ölüm tarihi çelişkili. İnternetten ulaşılan tez çalışmalarında 1981, 1983 gibi tarihler belirtiliyor. Ahmet Say’ın Müzik Ansiklopedisi’ne göre 1996’da, 93 yaşında hayata veda etti.
Peki neden 1940’ların üstün yeteneği müzik dünyasındaki başarısını sürdüremedi; 1990’ların ikinci yarısına kadar ulaştığı halde ne eserlerinden ne de kendisinden kamuoyunda söz edildi?
Uzun yıllar Ankara Devlet Konservatuvarı’nda kompozisyon öğretmenliği, bir dönem yöneticilik yapan Muammer Sun şunları söylüyor:
“Hatırladığım kadarıyla Gazi Eğitim’de Zuckmayer’le birlikte çalışıyordu. Benim izlenimim, ekarte edilmiş bir besteci olduğu yolunda. Birkaç güzel okul şarkısını dinlemiştim, hepsi bu. Bir ihtimal, Ankara Devlet Konservatuvarı yöneticilerinin kendisine ilgisiz davranması nedeniyle Praetorius listesinin en başına Gazi Eğitim’den Koray’ı yerleştirmişti…”
Avrupa’nın önde gelen opera orkestralarında şeflik, yöneticilik yapmış Praetorius gibi bir müzikçinin önem atfettiği bestecinin 40 yaşında konserlerden çekilmesi, sonrasında sessiz sedasız 53 yıl yaşaması her halükarda dikkat çekici. Belki gelecekte bir müzikolog CSO arşivinden Koray’ın takdire şayan senfonisini çıkarır, eser tekrar seslendirilir ve besteciliği bir kez daha değerlendirilir.
(Serhan Yedig / Haziran 2017 / Andante)

VEYSEL ARSEVEN / Cumhuriyetin ilk senfonisini yazan Fuat Koray, Ankara’da köşe kapmak istemedi ve unutturuldu

“Adana’nın yollan taştan
Sen çıkardın beni baştan”, sözleriyle başlayan bir halk türküsünün ezgisini konu almıştı birinci senfonisinin ilk bölümüne Fuat Koray. Ve senfoni, 1943 yılının başlarında ilk kez çalınıyordu Ankara’da. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nı Dr. Ernst Praetorius yönetiyordu.
Bu eser çağdaş Türk sanatı ürünlerinden ilk senfoniydi. Demek ki bizde, ilk senfoni bestecisi, Fuat Koray’dır. Eserin seslendirilmesi Ankara’nın sanat çevrelerinde Zeus’un ateşten kızgın oklarını çekmeye yetmişti. Senfoni kötülenmiş, çağdaş müzik felsefe ve estetiğine aykırılığı öne sürülmüştü. Ama, Praetorius’un inadı inat, senfoniyi bir yıl sonra, 29 Ocak 1944’te yeniden programa almıştı.
İlk çalmıştan sonra besteci, İstanbul Erkek Öğretmen Okulu müzik öğretmenliğinden alınarak, Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü öğretmenliğine atanmış ve emekliliğe ayrıldığı güne kadar görevini sürdürdü. Daha sonraları yine E. Praetorius tarafından ikinci senfonisi de seslendirildi.

Praetorius öldü, Koray kaderiyle başbaşa kaldı

Ama, Fuat Koray bir besteci olarak çağdaş Türk sanat müziği içindeki yerine uygun görülemedi. Gün geldi Praetorius öldü. Fuat Koray da bir besteci olarak unutturuldu. Bunca didinmeden sonra da emekli olunca, biraz kırgın, biraz küskün olarak İstanbul’da, Erenköy’de, kendi zevkine göre yaptırdığı evindeki köşeciğine çekildi.
“Gesi bağlarında bir top gülüm var
Hay Allahtan korkmaz sana bana ölüm var”… diye başlıyor birinci senfoninin Adagio bölümü. Ve kendi şöhretlerinin gölgeleneceğinden endişelenenler, “Günümüzün sanat düşüncesine uymayan, demode üslûpla yazılmış saçma bir eser” diye fısıldıyorlardı düşüncelerini soranların kulaklarına. Dinleyici ise, kendinden bir parça saydığı senfoniyi coşkunca alkışlıyordu. Bugünün konser dinleyicisinin pek az tanıdığı Fuat Koray’ın kimliğini kısaca da olsa vermek isterim. 1903’te İzmir’de doğan Fuat Koray, bir süre İstanbul Konservatuarı’nda okuduktan sonra Berlin ve Budapeşte konservatuvarında öğrenimini tamamlamış, bu arada Bela Bartok ve Kodaly gibi folklorcu bestecilerden yararlanmıştır.
Yurda döndükten sonra, Avrupa görmüş öteki bestecilerimiz gibi köşe başlarında bir yer kapmayı beceremediği için, uzun yıllar liselerde ve öğretmen okullarında müzik öğretmenliğinde harcanmış, bu yüzden moral sarsıntılara göğüs germek zorunda kalmış, büyük yapıtlar yaratmak için gerekli iç huzuru ve maddi desteği uzun süre bulamamıştır. İlk öğretmenlik yıllarında yayımladığı “Yurttan Sesler” adlı çocuk ve okul ezgileri bizde, Zeki Üngör’den sonra, gerek çocuk psikolojisi gerekse prozodi yönünden ilk ağır başlı okul repertuarını meydana getirir. Bunlardan başka yine okul müziği alanında, ders kitaplarından başka, “Çocuğa ve Söze Göre Müzik”, “Şarkılı Oyunlar ve Müzikli Şiirler”, “Form Bilgisi” gibi öğretici ve eğitici kitapları, marşları, koro parçaları ve çokseslendirilmiş halk türküleri ile yukarda belirttiğimiz iki senfonisi ve daha başka eserleri vardır.

İlk senfonisi klasik, ikincisi romantik

Birinci senfonisi ilk kez 1935 yılında, Seyfettin Asal yönetiminde, İstanbul Konservatuvarı Orkestrası’nca “Halkın Senfonisi” adıyla, daha sonra da 1943’te Ankara’da “Halkçıyız” adı ile çalınmıştır. Daha sonraları yazdığı ikinci senfonisi de, birincisi gibi, halk müziği temlerinin işlenmesiyle meydana getirilmiştir. Her iki senfoninin özelliğini belirtmek gerekirse, birincisi, ana materyali ve orkestralama bakımından romantik, form ve armoni yapısı bakımından ise klâsiktir. İkincisi ise her yönü ile son romantizmin en karakteristik örneklerinden biridir.
Bütün bu sözlerle demek isterim ki, bu iki senfoninin gerek partileri, gerekse partisyonları, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın arşivinde olmalı. Değil de bestecisinde ise, her zaman, çalınmak üzere istenebilir. Türk bestecilerinin eserlerine olan ilgisinden ötürü, sayın G. E. Lessinig’ten folklorik renklerle bezenmiş olan bu iki senfoninin, orkestranın konser repertuarına alınmasında yardımcı, sayın Hikmet Şimşek’in de ona destekçi olmalarını, hem, Fuat Koray’ın sessiz ve sade geçen emeklilik yıllarına biraz renk, canlılık katması, hem de, 1943’ten bu yana, Ankara’nın oldukça olgunlaşmış, çoğalmış ve gençleşmiş bulunan dinleyicilerine uzun süredir çalınmayan bu iki senfoninin çalınmasında önayak olmalarını, hem de gerçek değerlerimize karşı ilgisiz olmadığımızı göstermek bakımından çalınmalarını temin etmelerini, Ankaralı sanatseverler adına dilekte bulunuyorum.
(Ankara Filarmoni Dergisi / Şubat 1968)

Share.

Leave A Reply

four × 1 =

error: Content is protected !!