Betin Güneş / 10. Senfoni’min “Kupa” bölümü finalde Brezilya’ya yenildiğimiz Dünya Kupası maçının hayal kırıklığını yansıtır

0

Besteci, piyanist, orkestra şefi ve tromboncu Betin Güneş 1985’ten bu yana Almanya’da yaşıyor. 1988’den itibaren WDR Köln Senfoni Orkestrası’nın şefliğini üstlendi. Senfoni, konçerto, oda müziği formlarında 70’i aşkın eser besteleyen Güneş, 2002 Dünya Kupası’nda futbol takımımızın yarattığı heyecan dalgasından etkilenip 10’uncu senfonisini yazdı. Eserinin dünya prömiyerini 2004 Martı’nda Köln’de piyanist İdil Biret ve Güneş yönetimindeki WDR Senfoni yaptı. Ardından eser İstanbul, Ankara ve İzmir’de seslendirildi. Besteciyle müzik serüvenini ve eserini konuştuk.

İki konservatuvarda dört bölüm bitirip, bu arada Basın Yayın Yüksek Okulu’ndan da diploma aldınız. Besteciliğinizi gazetecilikten umudu kesmenize mi borçluyuz?
– (Gülüyor) Yok canım… Beş yaşında karar verip müziğe başladım. Yıllar sonra çeşni olsun diye gazetecilik okudum. Biliyorsunuz bestecilik meslekten sayılmıyor, üstelik o zaman konservatuvar üniversite değildi. BYYO sayesinde üniversitede okuma mutluluğuna eriştim. Sesle ilgili olduğu için Radyo-TV bölümünü seçtim. Arada müzik eleştirileri de yazarım…
Besteci ve şef olmaya kararlı bir gencin konservatuvarda kompozisyon, şeflik dersleri alması olağan. Enstrüman seçiminde piyanoya yönelmesi de şaşırtıcı değil. Fakat tüm bunların üstüne trombon bölümüne de girmesi şaşırtıcı. Neden trombonu seçtiniz?
– Şef orkestranın önündedir, bütünü görür. Piyanist çoğunlukla solisttir, orkestranın içine nadiren girer. Ben trombonla birlikte orkestranın içine girmek, o atmosferi içinden gözlemlemek istedim. Çocukluğumda yaşadığım sevincin de etkisi var: 14-15 yaşlarındaydım. Babam St Joseph Lisesi’nin bando enstrümanlarının toplu olarak satılacağını duymuş. Birlikte gittik, hepsini kamyona doldurup Beykoz’daki yalımızın bahçesine getirdik. Arkadaşlarımla enstrümanları birer birer parlatıp oynamaya başladık, trombonu böyle sevdim. Evimizde hala 50-60 tane bakır nefesli vardır. Arkadaşlarımla Grup Magic adlı bir nefesli grubu kurmuştuk. Bahçede sabahlara kadar modern eserleri, benim bestelerimi ve caz çalardık. Sonraki yıllarda trombon için üç konçerto yazdım. Bunlardan biri Londra Senfoni’yle kaydedildi, CD’si yayımlandı.

Bazı pasajlar sandalyeden düşürmüyor

Luciano Berio ile tanışma

Bestecilik bayrağını Türk Beşleri’nin öğrencisi İlhan Usmanbaş‘tan aldınız. Onun gibi atonal etkilere açık eserler yazdınız. Evin İlyasoğlu kitabında, son çalışmalarınızı “neo romantik sentez arayışları” şeklinde değerlendiriyor. Müzik evreninde, şu andaki koordinatlarınız neler?
– Evren ve uzaydaki her nokta benim koordinatım olabilir. Her zaman içimden geldiği gibi yazdım. Tekrardan kaçtım ama gerektiğinde lirik pasajlar yazmaktan kaçınmadım. Dinleyicisini zorlayan sesler yazmak bir zamanlar çok revaçtaydı. Bazı dinleyiciler, ödül kazanan “Bilimde Her şey Vardır” adlı eserimin belirli bölümlerinde korktuklarını söylemişti. Tabii eserin bütünü böyle değil, dinleyicisini sandalyesinden düşürmeyecek pasajlar da var içinde… (Gülüyor) Her besteci gibi benim de kullandığım farklı teknikler var. Örneğin alfabedeki tüm harflerin müziğimde bir karşılığı, ton yüksekliği var. Eserlerim, şifresi çözüldüğünde, roman gibi de okunabilir. Müziğimde kaçınılmaz olarak doğduğum toprakların izi var. Ama dünyanın her yerinde dinlenebilecek evrensel müzik yazıyorum.
Çeşitli formlarda 60 eser yazdıktan sonra, son yıllarda elektronik müzik alanında beste yaptığınızı görüyoruz. Oysa dünyada sentetik seslerden akustik seslere dönüş yaşanıyor. Neden bu kadar beklediniz?
– Köln Yüksek Müzik Okulu’nda şeflik, kompozisyon ve trombon bölümlerinde okurken Stockhausen gibi bestecilerin çalıştığı elektronik müzik bölümünden de ders alma fırsatını yakaladım. Elektronik müzik her zaman benim içimdeydi. Stüdyo imkanları ve vakit bulamadığım için elektronik müzik yazamamıştım bugüne kadar. Senfoni orkestrası için bile yazarken besteci piccalo flütle kontrbasın ses aralığına sıkışmak zorunda. Orkestra  beynimdeki tınılara yetmiyor. Teknoloji gelişti, artık evimde 50 synthesizer’ın birlikte çalıştığı sistemle beste yapabiliyorum. Bu nedenle birbiri ardına elektronik eser yazıyorum. Önce sesler keşfediyorum, ardından bunlarla form oluşturuyorum. Beni beynimdeki sesler yönlendiriyor. Elektronik, akustik, konçerto ya da senfoni olarak dışarı çıkıyorlar.

Beş saat uykuyla bir hafta

Penderecki ile tanışma

10 senfoni yazacak istek ve enerjiyi bulmanızda orkestra şefliğinizin payı var mı? Hiç çalınmayacağını bilseniz bu kadar senfoni besteler miydiniz?
– İnsanın içindeki ses mutlaka dışarı çıkıyor. Tıpkı çocuk doğurmak gibi. Başka hiçbir şey düşünemiyorsunuz. Bazen notaya geçirecek zaman, fırsat bulamıyorum. Bugünlerde 11’inci senfoniye başladım. Üretkenliğimde şefliğin, eserlerin seslendireceğini bilmenin payı vardır mutlaka. En büyük tatmin insanın eserlerini duyması. Bana şevk veriyor. Telif hakkı ödemelerine baktığımda, eserlerimin gereğinden çok çalındığını düşünüp mahcup bile oluyorum. Güney Afrika’dan Avusturya’ya kadar her yerde çalınıyorlar. CD’leri radyolarda yayımlanıyor. O kadar çok eser siparişi alıyorum ki, biri bitmeden öbürü başlıyor. Haftada toplam 5 saatlik uykuyla yaşadığım oluyor. Yaptığım işten keyif aldığım için şikayetim yok.
Senfonileriniz arasında bağ, dizisel birliktelik var mı; yoksa herbiri bağımsız eserler mi?
– Beşinci senfonimden sonrakilerde müziğin hacmi genişledi, süresi uzadı. Bir saati bulan eserler yazmaya başladım. Aralarında tematik bir bağ yok. Bazıları başlık taşıyor. Mesela 8. Senfoni’nin adı 19 Mayıs 1919. Bir ülkenin kurtuluş mücadelesini anlatıyor. İstanbul’da seslendireceğimiz 10. Senfoni’nin son bölümü “Kupa” başlığını taşıyor. Dünya Kupası heyecanınını, finalde kaybettiğimiz Brezilya maçının hayal kırıklığını yansıttım bu bölümde.

Tüm şifreleri açıklamam!

10. Senfoni, 2002’nin sesli güncesi gibi değerlendirilebilir mi? Eğer böyleyse içindeki pasajlardan, hatta mümkünse şifrelerden bahsedebilir miyiz?
– Eserin bütün sırlarını ifşa etmemi beklemiyorsunuzdur umarım. (Gülüyor) Evet, günlük hayattan kesitler de var içinde. Müzik benim en iyi dostum, sohbet edebileceğim, dertleşebileceğim en güvenilir arkadaş. Hayatta karamsarlığa kapılmamamın tek nedeni müziktir. “Kupa” başlıklı bölümü maçlar sırasında yazmaya başladım. Sonra bu bölümü senfoninin en sonuna koyup ilk dört bölümü besteledim. Mesela “Fırtınalı” başlıklı bölümden bahsedelim. Ben Boğaziçi’nde su kenarında doğdum. Almanya’da da aynı arayışla su kenarına yerleştim. Evim bir nehrin yanında, gemiler neredeyse içinden geçiyor. Fırtına sırasında müthiş ses ve enerji oluşuyor evin çevresinde. Bunu seslere yansıttım. O yıl bir konser nedeniyle mahkemelik olmuş, davayı kazanmıştım. Fakat öyle kızdım ki, anlatamam. Bu öfkeyi, şikayeti senfoninin bir bölümünde duyacaksınız. Eserde piyanonun, arpın, vurmalıların önemli bir yeri var.
Eser daha önce seslendirildi mi?
– Dünya prömiyeri Köln’de, WDR Köln Radyo Senfoni Orkestrası’yla yapıldı. Konseri o günlerde Avrupa Yayın Birliği toplantısına katılan 80 ülkenin yayın kurumlarının başkanları da izledi.
Eserlerinizin kayıtlarından 10 civarında CD yayımlandı, ancak bunları Türkiye’de bulmak mümkün değil. Meraklılara ne tavsiye edersiniz?
– CD’lerin sayısı 30’u buldu. İnternet kanalıyla Avrupa’daki dağıtım şirketleriyle bağlantı kurmalarını, yurtdışına sipariş vermelerini tavsiye ederim.
(Serhan Yedig / 6 Mart 2004, Hürriyet)

ÜÇ ALMAN ORKESTRASININ ŞEFİ
Betin Güneş 47 yaşında. Şair, ressam, hukukçu İhsan Güneş’in oğlu. 1964-74 arasında İstanbul Belediye Konservatuvarı’nda Cenan Akın, Ferdi Ştatzer ve Ergican Saydam’dan ders aldı. Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nın Yüksek Piyano Bölümü’nü 1979’da, Kompozisyon Bölümünü 1980’de bitirdi. Judith Uluğ ve İlhan Usmanbaş öğretmenleriydi. Aynı dönemde BYYO’dan mezun oldu. DAAD Bursu ile Köln Yüksek Müzik Okulu’na gidip 1985’te şeflik ve kompozisyon, ertesi yıl trombon sınıfını bitirdi. Prof. Humpert’ten elektronik müzik dersleri aldı. 1988’de WDR Köln Senfoni Orkestrası’nın, Ensemble Mondial’ın, 1989’da ise ayrıca Bayer Nefesli Çalgılar Orkestrası’nın şefliğine getirildi. Besteleriyle 1987’de 15. Uluslararası Eletroakustik Müzik Yarışması’nda, 1993’te Avrupa Festivalleri Yarışması’nda, 1994’te Bloch Kompozisyon Yarışması ve Paris Kompozisyon Sempozyumu’nda ödül aldı. (Kaynak: Çağdaş Türk Bestecileri / Evin İlyasoğlu)

Linkler

Kişisel web sayfası

Share.

Leave A Reply

8 + eleven =

error: Content is protected !!