Burak Özdemir / Fagotumla barok şarkılar söylüyorum

0

Juilliard doktoralı fagotçu Burak Özdemir, barok çağın konçerto ve operalarından elektronik uyarlamalarla Almanya’da beş yılda yeni bir müzik türü geliştirdi. Saygın plak firması Harmonia Mundi’den yeni yayımlanan albümünde Handel operalarını ele alan Özdemir “Klasik müzik, kalıplarını kırıp geniş kitlelere ulaşmanın yolunu bulmalı” diyor.

 

Elinde Rönenans’tan kalma enstrümanı, arkasında konser salonlarını gece kulübüne dönüştüren elektronik efektli oda müziği topluluğuyla, barok müziğe ilgi duyan çevrelerin ağır ve akademik dünyasında sıra dışı bir şahsiyet Burak Özdemir. 12 yaşından beri cebinde teybiyle sokağa çıkıyor, günlük hayattan sesler kaydediyor. Bilgisayarda sentetik seslere dönüştürüyor kayıtlarını. 17-18’inci yüzyıl bestecilerinin ölümsüz eserlerini elektronik efektlerle birleştiriyor.
2011’den bu yana Almanya’da, barok icraların saygın plak firması Harmonia Mundi’den dört albümü yayımlandı. Grubu Musica Sequenza’yla (Müzikal Kesitler) kaydettiği Vivaldi, Bach, Rameau uyarlamaları akustik albümlerdi. Fakat her birini daha sonra konserlerinde elektronik projelere dönüştü. “Sampling Baroque / Baroku Dijitalleştirmek” adını verdiği seriyi bu yıl ilk kez albümüne de taşıdı. Yeni albümü “Exposing Handel / Handel’i ortaya çıkarmak” haziranda Almanya’da piyasaya sunuldu.

Ölümcül risk

Almanya’da, erken çağ müziğinin Reinhard Goebel, Konrad Junghänel, Thomas Albert gibi efsane icracılarının arasından sıyrılıp elektrik süpürgesi, fare kapanı, kırbaç efektleri eşliğinde Handel operası yorumlamak aslında sanatsal açıdan ölümcül olabilecek bir girişim. Fakat Özdemir’in çalışmaları övgüyle karşılanıyor. Eleştirmenler klasikten yapılan çoğu elektronik uyarlamanın asansör müziğinden öteye geçemediğini hatırlatıp, Musica Sequenza icralarındaki orkestrasyon kalitesinden bahsediyor. Hatta pek çok erken çağ icracısının müzikte ulaşamadığı akışkanlığı yakaladığı için tebrik ediliyor.
Musica Sequenza, Avrupa’da Bach, Handel adına düzenlenen saygın festivallerin, önemli konser salonlarının yanı sıra gece kulüplerinde sahneye çıkıyor, Özdemir’e festivallerden beste siparişleri geliyor. Burak Özdemir klasik müziğin icrasıyla ilgili ritüellere muhalif. Kıyafetinden alkış prosedürüne katı kuralların dinleyicinin soluğunu kestiğini savunuyor. “Barok eserleri kulüplerde, kumsal partilerinde icra etmek, klasiğe yeni dinleyici kazandırmak istiyorum” diyor.  2008’de, bu düşüncesini New York’ta Juilliard  Konservatuvarı’nın ilk kez açacağı erken çağ müziği doktora programının giriş sınavında da söyledi. William Christie, Jordi Savall gibi isimlerin bulunduğu jürinin normalde onu en yakın çıkış kapısına yönlendirilmesi gerekirdi. Genç fagotçu birikimi, deneyimi, yeteneğiyle öylesine ikna edeciydi ki erken çağ müziğinde tam burslu doktora hakkını kazandı. Elektro-akustik hayallerini gerçekleştirme yolundaki ilk adımı Musica Sequenza’yı da Juilliard’da kurdu.

Mozart sırada

Özdemir’in repertuvarı 17-18’inci yüzyılda yazılan eserler, enstrümanı dönem çalgıları. Özellikle fagotun insan sesine yakın niteliğini ortaya çıkaran besteleri seçiyor. “Fagotla şarkı söylüyorum” diyor. Bu nedenle çoğu uyarlaması barok operalardan. Müziğini yüksek teknoloji ürünü elektronik donanımlarla cilalıyor. Exposing Handel albümünün hazırlıklarından bahsederken, Massive Attack’ın ses mühendisi Van Rivers’la New York’un önde gelen stüdyolarından birinde bir ay çalıştığını anlatıyor: “Beni özellikle L.A.’de ve New York’ta son zamanların pop albümlerinde çok tercih edilen efektlerle ve tekniklerle tanıştırdı…”
Sloganı “Yeni pop: barok.” Kendi özgün müzik türünü geliştirmekle gurur duyuyor: “Rakibimiz olmadığı için besteci ve yorumcu olarak bir süre daha bu alanda çalışmayı sürdüreceğim” diyor. Almanya’daki Sony / Harmonia Mundi ile imzaladığı plak anlaşması 2021’de bitecek. Kalan zamanda en az beş albüm daha yayımlamayı planlıyor.
2014’te yayımlanan Rameau A La Turque’de, Jean-Philippe Rameau’nun operalarından seçmeleri çağdaşı Tanburi Mustafa Çavuş’un eserleriyle seslendiren Özdemir, yakın gelecekte bir başka 18’inci yüzyıl Osmanlı bestecisini ele almayı planlıyor. Şu anda yeni sezon için Mozart programı hazırlamakla meşgul. Yaz boyunca 100 civarında eser inceleyip, seçtiği eserlerden müzikal kolajlar hazırlayacak. Türkiye’de Musica Sequenza’yla vereceği ilk konser henüz kesinleşmedi. Gelecek yaz bir festival kapsamında sahneye çıkması için görüşmeler sürüyor.
(Serhan Yedig / 20 Ağustos 2016 / Hürriyet)

Sesine, gizemli görünümüne kapıldı, fagotu seçti

Burak Özdemir (33), ünlü aranjörlerden Cengiz Özdemir’in oğlu. Çocuk korosunda müziğe başladı, sesinden ve gizemli görünümünden etkilendiği fagotu enstrüman seçti. İstanbul Konservatuvarı’nda öğrenim gördü. 12 yaşından itibaren elektronik müzikle ilgilendi, beste yaptı, kurduğu fagot-DJ ikilisiyle İstanbul Caz Festivali’ne katıldı. 2007’de Rahmi Koç’un BİFO’yu yönettiği konserin gelirlerinden elde edilen bursla Berlin Sanat Üniversitesi’nde barok fagot dalında yüksek lisansa başladı. Ardından tam burslu kabul edildiği Juilliard’da barok fagot ve müzik teknolojileri dallarındaki doktorasını 2010’da tamamladı. 2011’de Sony / Harmonia Mundi ile anlaşma imzalayıp Berlin’e yerleşti. Musica Sequenza’nın sanat yönetmenliğinin yanı sıra L’arte del Mondo’da fagot çalıyor, dizi, reklam müzikleri besteliyor.

                                        /// Mülakatın tam metni ///

Fagotumla şarkı söylüyorum

İşadamı Rahmi Koç’un 2007’de BİFO’nun karşısında salladığı baget işe yaradı. Aldığı bursla Berlin Sanat Üniversitesi’nde barok fagot öğrenimi gören Burak Özdemir, tam burslu kazandığı Juilliard’da erken çağ müziği ve müzik teknolojileri üzerine doktora yaptı. Çocukluğundan beri sürdürdüğü elektronik ses tasarımı merakıyla barok operaları birleştirip Almanya’da yeni bir müzik akımı yarattı. 2011’den bu yana saygın plak firması Deutsche Harmonia Mundi’den yayımlanan albümleri müzik eleştirmenlerinden olumlu puan alıyor. Hatta Musica Sequenza’yla ulaştığı müzikaliteyi pek çok orijinal erken çağ topluluğunun yakalayamadığı söyleniyor. 33 yaşındaki Özdemir “Stres yaratan konser salonu ritüellerinden uzakta, kulüplerde, kumsal partilerinde gençlere buluşup klasiğe yeni dinleyici kazandırmayı hedefliyorum” diyor.

Çocukluğunuzda günlük yaşamdan ses kaydetmeye, bunlarla ses kesitleri oluşturmaya sizi teşvik eden neydi?
– Konservatuvarı kazandığım yıl, babam yaşgünümde bilgisayarla birlikte ses kartı, mikrofon ve ses işleme programı hediye etti. Bu imkan beni çok heyecanlandırdı. Gün boyunca dışarıda ses kaydedip, gece boyunca bu kayıtları kesip-yapıştırıp, ses renklerini değiştirip, kolajlar oluştururdum. Uyumadan okula gittiğim olurdu. Hafta sonu düzenlediğimiz ev partilerinde çalışmalarımı arkadaşlarıma çalardım. O dönemde elektronik, drum’n bass topluluklarını dinliyordum, bu tür müzikler yapmaya çalışıyordum. Bir ara klasik eğitimi bırakıp tamamen elektroniğe yönelmeyi düşünmüştüm. Fakat konservatuvardan edindiğim teknik bilginin çalışmalarıma çok yararlı olduğunu görünce eğitimimi sürdürdüm.
Ne tür sesler size cazip geliyordu, Türkiye’deki konservatuvar yıllarında ses tasarımı ve elektronik müzikle ilişkiniz nasıl gelişti?
– Endüstriyel, mekanik sesler, şehir gürültüleri başta olmak üzere her türlü sesi kaydediyordum… Bir dönemde sadece su sesi ve su dolu camlardan elde ettiğim uğultular üzerine çalışmıştım. Kayıtları kısıtlı imkanlarla da olsa bilgisayarda işlemden geçirip farklı tonlara dönüştürüyordum. Sonra sürekli tekrarlanan elektronik bir melodi yazıp, işlemden geçirdiğim sesleri bunun üstüne yerleştiriyordum. Esin kaynaklarımdan biri de gece kulüplerinde dinlediğim elektronik konserlerdi. Babylon’da izlediğim Matthew Herbert’in önceden kaydedilmiş sesler üzerine doğaçlamaları bana bu alanda yalnız olmadığımı düşündürmüş, ufkumu açmıştı. Bir arkadaşımla Vintage Keys isminde fagot-elektronikler ve DJ ikilisi kurmuştum, kulüplerde, otellerde, İstanbul Caz Festivali’nde konserler verdik. Kendimizi şaşırtmayı severdik. Mesela fagottan kemanı çağrıştıran tını elde etmek bizi heyecanlandırırdı. Üst üste kayıtlarla fagot korosu oluşturmuştum; farklı tonları, karakterleri kullanıp müzikler yapardım. Sesimi de kullanırdım.
Elektronik müziğe ilginiz İstanbul Konservatuvarı’nda sorun çıkarmadı mı?
– Birbiriyle kesişmeyen iki farklı yaşamım vardı. Elektronik müzik ilgimi okul dışında tuttum. Konservatuvarda fagot-piyano ağırlıklı klasik eğitim alıyordum, iyi bir öğrenci olmak için çaba gösteriyordum. Notlarım yüksekti. Arkadaşlarımın çekindiği bazı öğretmenleri ve dersleri severdim. Örneğin armoni hocamız Emel Çelebioğlu bana büyük heyecan verirdi, esin kaynağım olmuştu. Elektronik müzik konserlerinde kompozisyon bölümünden Mete Akpınar’la karşılaşırdık, kendisinden ders almasam da kantinde sohbet etmeyi severdim. Vintage Keys ile verdiğimiz bir konsere müzik tarihi hocam Yeşim Gürer gelmişti… Ailem de beni bu konuda çok özgür bıraktı. Babam Mezopotamya, Anadolu müzikleri ve popcaz konusunda çok bilgilidir, bana herhangi bir konuda beğenilerini empoze etmedi. Elektronik müzik merakımı destekledi.

Berlin’deki yol ayrımı

Berlin’deki yüksek lisans sürecinde fagot ve elektronik müzik açısından en önemli kazanımlarınız nelerdi?
– Barok fagotla tanışmak en önemli kazanımdı. Dönem enstrümanlarıyla erken çağ müziğini icra etmek çok cazip geldi. Barok icrada uzmanlaşmaya karar verdim. Çocukluğumdan beri doğaçlamaya ilgi duyuyordum. Barokta tempoların belirtilmemesi ve kadanslarla icracıya önemli bir emprovizasyon özgürlüğü sunulduğunu fark ettim. Elektronik müzik alanında ise iki önemli dönüşüm yaşadım. Berlin Sanat Üniversitesi’nde (UdK-Berlin) barok fagot öğrenimi görürken, diğer yandan Elektronik Müzik bölümündeki öğretim üyeleriyle bağlantı kurdum. Ses tasarımı konusunda ikili sohbetlerle bilgilendim, takıldığım konularda yardım aldım. Türkiye’de eğlenceye yönelik elektronik müzik yapıyordum. UdK’da soyutlamanın, kompozisyon inceliklerinin öne çıktığı tarzla tanışıp buna yöneldim. Kullandığım ekipmanlar değişti. Cubase, Reason gibi stüdyo kaydında, aranjmanda kullanılan, sahnede anlık fikirlere uygun olmayan ekipmanlardan Max, MSB, Ableton Live gibi konsere daha uygun yazılımlara geçtim. Hocaların desteğiyle mezuniyet ödevimi hazırladım, fagot ve elektronik enstrümanlar için eser yazdım. Okulun stüdyolarında kaydettiğim bestemle 2007’de Paul Hindemith Vakfı’ndan ödül kazandım.
Size çekici gelen seslerde zaman içinde değişiklik oldu mu, günlük yaşamdan kayıt yapmayı sürdürdünüz mü?
– Farklı sesler bana hep heyecan verdi, bunları kayda almak istedim. Şu anda bile cebimde çok kaliteli bir mikrofonla dolaşıyorum, cep telefonuma kayıtlar yapıyorum. Berlin’de stüdyoda deneysel kayıtlara ağırlık verdim. Örneğin konuşma kaydedip, bunu klavyeye uyarladım, kendi enstrümanımı yarattım. Keman ve çello yayıyla farklı objeler üzerinde çalışıp yeni tınılar araştırdım.
Kaydettiğiniz sesleri nasıl kategorize edip arşivliyorsunuz?
– Yıllara göre tasnif ettim. Alt başlıkları ise sesin karakterindeki ahşapsı, metalsi ya da gürültü niteliklere göre belirliyordum. Kimi zaman yıllar önceki kayıtlarımdan yararlanıyorum.  Örneğin çocukluğumda kaydettiğim bir martı sesini, yıllar sonra, haziranda yayımlanan Handel albümünde kullandım…
Barok fagot tınısında sizi çeken nedir?
– Farklı çağlara ait 7 fagotum var. Her birini gereken yerlerde kullanıyorum. Aralarından tınıları açısından özellikle tercih ettiğim enstrüman yok. Hepsini seviyorum. Modern fagotu büyük orkestralarla çalmak bana keyif veriyor. Barok Çağ müziği sert, soğuk. Romantik müziğin büyük melodileri yerine kısa cümleler kullanılıyor. Bununla birlikte doğaya daha yakın, barok fagot ise ahşap karakteri daha belirgin, daha az perdeli, sade bir çalgı; bu özelliği bana yakın geliyor.

Juilliard jürisini ikna ettim

Berlin’deki 3 yıllık yüksek lisans sürecindeki en önemli kazanımlarınız nelerdi?
– Okul dışındaki zamanımın önemli bölümü konser, tiyatro, sergi izlemekle, müzeleri gezmekle geçti. Bu deneyim beni zenginleştirdi. Koreograf Sasha Waltz’le tanışmam, birlikte farklı projelerde çalışmamız benim için çok önemliydi. Sayesinde, dansın müzik için ne kadar önemli bir unsur ve sahnenin gerçekte ne kadar sınırsız bir mekan olduğunu gördüm. Onun çalışmalarında kulisten salona tüm bina sahnenin parçası gibidir, icraya dahil edilir. Dansın getirdiği ifade özgürlüğünü, dinamizmi yaşadım.
Akademik düzeyde onay gören ilk elektro barok çalışmanız Berlin döneminde mi bestelendi?
– Yüksek lisans bitirme ödevim fagot, yaylılar ve elektronik için yazdığım elektro-akustik bir eserdi. Elektro barok çalışmalara New York’ta başladım.
Barok fagot konusunda doktora için Juilliard’a başvurduğunuzda, William Christie, Jordi Savall gibi ustalar

dan oluşan mülakat jürisine elektronik müziği hedeflediğinizi söylediğiniz halde sizi nasıl kabul ettiler, onları nasıl ikna ettiniz?
– Juilliard o yıl müzik bölümünde ilk kez barok müzik programı açılıyordu. Her enstrümandan bir olmak üzere, toplam 6 öğrenci alacaklardı. Mülakatta klasik müziğin kitlelerden uzaklaşması, kendisini küçük kutucuklara hapsetmesi, kıyafetinden alkışına konser salonu ritüelleri konularındaki muhalefetimden bahsettim. Çok eski bir enstrüman olmasına karşın fagotun çok az tanınmasına dikkat çektim. Barokla elektronik müziği birleştirip daha şeffaf, erişilebilir bir müzik yaratmayı hayal ettiğimi, fagot ve klasik müziği geniş kitlelere duyurmanın yollarını aradığımı anlattım. Eğitimimim ve geçmiş deneyimlerimin ışığında bu hedefe ulaşacağıma inandığımı söyledim. Juilliard dans konusunda lider bir eğitim kurumu. Moderndansların müziğinde deneysel yaklaşımlar önemli yer tutuyor. Bu açıdan hedeflerim olumlu karşılandı. Ellerinde yeterince barok virtüöz adayı vardı. Deney ve oyun için bıraktıkları alana beni uygun gördüler. Ayrıca okulun müzik teknolojileri bölümüne de girdim, 2010’da iki bölümden mezun oldum.
Juilliard yıllarında hangi müzikçiler, hangi açılardan ufkunuzu açtı?
– Sürekli bas konusunda atölye çalışmalarına katıldığım Jordi Savall’dan grup çalışması hakkında önemli bilgiler aldım. Barok icrasındaki tını anlayışımın gelişmesine, ayrıca Musica Sequenza’nın çalışmalarına büyük katkısı oldu. “Subharmonics”in kaşifi diyebileceğim Japon kemancı Mari Kimura elektro-akustik icramı geliştirdi. Dans bölümünün yöneticisi Keith Michael danışman hocamdı; onunla yakın çalışmak müziğime hareket ve dinamizm getirdi.
Okul dışında önemli bir karşılaşma, tanışıklık oldu mu?
Lincoln Center’daki ilk konserimi izleyen, bu kültür merkezindeki sanat galerilerinden birinin sahibi Charles Klein önemli bir teklifte bulundu. Musica Sequenza için prova mekanı kiraladı. Galeride konser vermemizi sağladı. New York sanat çevresinin önemli isimleri galeriyi takip ediyordu. Bu çevreye sesimizi duyurabildik. Farklı mekanlarda sahneye çıkabilme şansı doğdu. Galeri için konser programı olarak hazırladığımız Vivaldi’nin Mevsimler’i daha sonra ilk albümümüz olarak yayımlandı.
Berlin ve Juilliard’daki mezuniyet eserleriniz yayımlandı mı?
– Juilliard’da yazdığım elektro barok opera Fuga (Kaçış) üç gece halka açık sahnelendi. Bu videolar ve Berlin’de yazdığım La Procedure Sexuelle’in Juilliard’da yapılan icrası Musica Sequenza’nın web sayfasından izlenebilir.

Sony ile 10 yıllık anlaşma

Amerika’da tanınmaya başlarken neden Almanya’ya döndünüz?
– Vivaldi kaydını Amerika’da birçok plak firmasına gönderdik. Bir kısmı hiç cevap vermedi, bir kısmı ileri tarihler verdi. Sony’nin Almanya’da barok müzik yayımladığı Harmonia Mundi’den olumlu yanıt aldık. 2011’de imzaladığım 10 yıllık plak anlaşması gereğince Almanya’ya dönmem gerekiyordu.
Musica Sequenza tüm üyelerin müzik üretimine katıldığı bir grup mu, sizin eserlerinizi seslendiren, üyeleri değişen bir proje grubu mu?
– 13 kişilik çekirdek kadroya sahip, projelere göre ana kadrosu belirlenen bir grup. Ben sanat yönetmeniyim. Bazı programların provalarını yönetip baş kemancımızla icraya şekil veriyorum. Kimi zaman doğaçlama konserler veriyoruz. Sampling Baroque serisinde yaylılar, hapsicord, barok gitar, lut, keman oluyor. Bach Silent Cantata ekibinde 6 keman, 2 viyola, 2 çello, kontrbas, sürekli bastan oluşan bir orkestraya dönüşüyoruz. Transmit serisinde çok daha küçük bir grubuz.
Grubun ismiyle Berio’nun eseri arasında bir bağlantı var mı?
– İtalyanca müzikal kesitler/diziler anlamına geliyor. Dizi, barok müzikte önemli bir beste formu. Sonrasındaki müzik türlerini de etkilemiş bu kavram. Armonik yürüyüşe dönüşmüş. Popta, elektronik ve minimal müzikte tekrarlarda karşımıza çıkıyor. Bu açıdan çağlar ötesi bir özelliği var. Ben de sadece barokla özdeşleşen bir isim yerine çağlar ötesi bir kavram ve İtalyanca bir isim arıyordum, bu isim ortaya çıktı…
Şu anda Berlin’de sadece Musica Sequenza’yla mı çalışıyorsunuz?
– Barok orkestra L’arte del Mondo’da fagot çalıyorum. Film, dizi, reklam müzikleri yapıyorum.
Aralarında yankı uyandıran var mı?
– Filmlerden Live Long, Berlinale’de ödül aldı. Reklam müzikleri arasında L’Oreal dikkat çekti.

Klasik dinleyicisi destekliyor

Klasik geleneğin parçası olan Leipzig, Bach gibi festivallerde elektronik icralarınızla sahneye çıktığınızda ne gibi tepkiler alıyorsunuz?
– Klasik müziğe aşina olmayan gençlerin önemli bölümü barok bestecileri ilk kez bizden dinliyor. Çarpıcı buluyorlar, seviyorlar, fakat eserin orijinalini bilmedikleri için yapılan düzenlemenin niteliği konusunda fikir yürütemiyorlar. Yorumlarımızın gerçek analizini yapacak kişiler, orta yaş ve üzerindeki entelektüel dinleyiciler. Bu dinleyici eserlerin yeni sunumlarına ilgi gösteriyor. Olumlu tepki veriyor. Bugüne kadar “Bu çocuk Bach’a, Vivaldi’ye ne yapmış, vah vah” diyen dinleyiciyle karşılaşmadım. Festivaller uzun yıllardır klasik müziğin gençlere ulaşması için yeni arayışların peşinde. Bu nedenle projelerimize ilgi gösteriyorlar. Konser programlarımızı dinleyici yaşını, niteliğini dikkate almadan hazırlıyoruz. Bach, Handel, Vivaldi icralarımız çok ilgi görüyor, albümlerimiz satılıyor, bu nedenle çok mutlu oluyorum.
Festivallerde düzenlediğiniz elektronik müzik atölyeleri nasıl karşılanıyor?
– Ağustos ayında Leipzig Festivali’nde dinleyicileri gruplara ayırdım, teyplerle günlük hayattan sesler kaydetmelerini istedim. Daha sonra bu seslerden müzik oluşturdum. Bir festivalde kağıt hışırtılarını kaydetmelerini istemiştim. Bundan oluşturduğum ses kesitlerini o gece konserimizde kullanmış, üzerine emprovizasyon yapmıştık. Geçen yıl bir festival dinleyicilerle yaptığımız ortak müzik CD olarak çoğaltılıp katılımcılara dağıtılmıştı.
Albümlerinizdeki Vivaldi, Bach, Rameau, Handel sıralaması rastlantısal seçim miydi yoksa bir sürecin parçası olarak, birbiriyle iletişim içinde mi ortaya çıktı?
– Orkestra, plak şirketi, menajerlikten oluşan geniş bir karar alma grubumuz olduğu için karar verme ve uygulama süreci zaman alıyor. Anlık kararlar veremiyoruz. Bir albüm kaydedilirken, bir sonraki hakkında hazırlık yapıyoruz, ardından gelecek için fikir oluşturuyoruz. Satışlar iyi olduğu için plak firması sanatsal alanda özgürlük veriyor. Besteci seçiminde tek kriter eserleriyle duygusal iletişim kurabilmem.
Barok uyarlamalarda neden özellikle vokal eserleri, operaları tercih ediyorsunuz?
– Eserler ister vokal, ister dini ya da enstrümantal olsun, projelerde genellikle fagotun vokal niteliğini öne çıkarmaya dikkat ediyorum. Fagot aracılığıyla aslında şarkı söylediğime inanıyorum. Bu sebeple vokal müzik ile enstrümanım arasında güçlü bir bağ görüyorum.
Eleştirmenler Bach projesinde enstrümantasyonu sadeleştirmenize dikkat çekmiş. Bu yaklaşım tüm barok uyarlamaları için geçerli mi?
– Şu ana kadarki konser programları ve albüm kayıtlarının orkestrasyonları birbirinden çok farklı değil. Genellikle birkaç nefesli, yaylılar grubu ve barok lut, theorbe, klavsen ile viyolon içeren kalabalık bir bas grubundan oluşmakta. Musica Sequenza, ortalama 15-20 kişilik bir oda müziği grubu olduğu için kalabalık orkestrasyonu olan Passion müziği ya da Mass gibi oratoryal eserlerde aranjmanlar yaparak, eserleri söz konusu olan projeye adapte ediyorum. Örnek olarak Bach : The Silent Cantata’da tını olarak homojen bir ton arayışındaydık; soğuk ama samimi, direkt ama aynı zamanda seçkin bir tondu aradığımız. Rameau a la Turque ise aksine heterojen karakteri ile öne çıksın istedik; ney, kudüm, kanun üçlüsünün karşısındta agresif barok gitarlar, barok perküsyonlar, yaylılar… Daha projeye başlamadan, karnaval ya da açık hava festivalini çağrıştıran bir “sound’ vardı kulağımızda. Projelerde ulaşmak istediğimiz “sound”, orkestrasyona, aranjmanlara ve çalış şeklimize yön veriyor. İşe ilk adım olarak hep sound’dan başlıyorum.

Kitsch olumlu olabilir

DJ’ler ile yakın çalışmayı neden tercih ediyorsunuz. Örneğin Van Rivers, Exposing Handel projesine neler kattı?
– Disc Jokey terimi 1920’lerde Londra’daki ilk kullanıldığı zamanlardan beri çok değişti. İşin içinde zaten artık Compact Disc’ler de yok. Elektronik müzisyenlerin çoğu günümüzde ya halen DJ olarak anılıyor ya da 90’larda piyasada edindikleri DJ isimleriyle mesleklerine kısmen farklı bir şekilde devam ediyorlar. Teknoloji ile birlikte elektronik sahne performansı, stüdyo kayıt teknikleri ve ses üretim metodları durmadan değişiyor, yenileniyor. Bu ilerlemeden ötürü günümüzde DJ’lerin ve ses mühendislerinin genel anlamda müziğe olan katkıları çok büyüdü. Van Rivers ile Massive Attack ile çalıştığı dönemde tanıştırıldık. Musica Sequenza’yı New York’ta kurulduğu dönemlerden ismen tanıyordu. Kendisine “Sampling Baroque” projesini anlattığımda çok heyecanlandı. Uzun zamandır klasik müziği de kapsayan bir proje aradığını vurguladı. Albümün elektroniklerini ben bir yıl öncesinde Halle’deki Uluslararası Handel Festivali’nden aldığım sipariş üzerine konser programı olarak bestelemiştim. Van Rivers ile albüm versiyonu için “sound”larda çok detaylı bir çalışma için bir araya geldik. Kendisi 3 boyutlu ses sistemleri konusunda uzman. Beni özellikle L.A.’de ve New York’ta son zamanların pop albümlerinde çok tercih edilen efektlerle ve tekniklerle tanıştırdı. Barok repertuvarda akustik kayıtlarımızı çoğunlukla konser salonlarında ve kiliselerde yapıyoruz. Musica Sequenza olarak ilk kez milyon dolarlık bir pop stüdyosunda, post prodüksiyon deneyimi yaşamış olduk. Bir ay kadar süren bu detaylı çalışmada Van Rivers ile karşılıklı çok değerli bir fikir alışverişimiz, dostluğumuz oldu.
Barok müziği elekronik platforma taşırken “kitsch”e dönüştürmemek gibi bir endişeniz var mı? Buna bağlı olarak teknik açıdan “asla yapmam” dediğiniz neler var?
– Bir barok müzisyen olarak Kitsch benim için negatif anlam içermiyor. Barok oldukça sert bir müziktir; ifadenin bazen en abartılı dışa vurumu söz konusudur. Bazı akorlar, notalar kulağı rahatsız edecek derecede vurgulanabilir. Müzikte Kitsch bir ifade şekli olarak, mesela Buffa çatısı altındaki barok operalarda mükemmel bir fonksiyon üstlenebilir. “Büyük bir ihtimalle asla yapmayız” ya da “kullanmayız” dediğim müzikal aktivitelerin pek çoğunun gerçekleştiğine tanık oldum; müzikte “asla” dememeyi öğrendim. Sampling Baroque/Handel albümünün ses kayıtları için kırbaç, fare kapanı, elektrik süpürgesi gibi müzik dışı objelerle çalıştık, bunları enstrüman olarak kullandık.
Musica Sequenza’nın çekirdek kadrosunda sizin dışınızda Türk müzikçi var mı?
– Rameau a la Turque albümünün kayıt aşamasında, konserlerinde klasik Türk müziğinden müzisyenlerle beraber çalıştık, çalışmaya devam ediyoruz. Ancak bu ortak çalışma, şimdilik Rameau a la Turque’un orkestrasyonu ile sınırlı. Grubun kadrosunda henüz Türk müzisyen yok. Rameau a la Turque projesi için İstanbul’dan bize katılan müzisyen arkadaşlarımızla Musica Sequenza’nın müzisyenleri arasında çeyrek ton, makamlar, dönemsel vibrato teknikleri gibi belirli konularda detaylı bilgi alışverişi oldu.
Sadece proje sunumları, CD kapakları için mi şiir yazıyorsunuz? Edebiyatın diğer dallarıyla ilginiz var mı?
– Tiyatro ve edebiyata kendimi çok yakın hissediyorum. Müzik işin sonunda soyut bir lisan; düşünce ve duygularımızı seslerle ifade ediyoruz. Müzisyen olarak mesleğim anlatımdan ibaret. Bu nedenle ifadenin her şekliyle ilgileniyorum. Çocukluğumda babamdan edindiğim alışkanlıkla, evden asla kitapsız dışarı çıkmam. Çoğunlukla birkaç kitabı bir arada okurum. Şu sıralar Laline Paul’un “The Bees”, Anthony Doerr’in “All The Light We Cannot See” ve Ju Innerhofer’in “Die Bar” kitaplarını okuyorum. Sadece projelerim için değil, iş dışında düzenli yazıyorum. Her projenin farklı bir konpsepti oluyor ve bu yazılar, konsept geliştirirken geçtiğim evrelerde büyük rol oynuyor.

Mozart’ın 100 eserini inceliyorum

Bir sonraki projenizin Mozart olması, Barok Çağ dışına çıkışın işareti mi?
– Beşinci albüm henüz kesinleşmedi. Elimizde Sampling Baroque serisinde Bach kayıtları var. Belki onlar yayımlanır. Mozart eserlerinden bir konser programı hazırlıyorum şu anda. Yaylılarda tel yerine barsak kullanılan dönem enstrümanlarıyla çalınacağı için barok dışına çıkmayacağız. Klavsen yerine piyanoforte kullanacağız.
Bestecinin hangi eserlerini inceliyorsunuz?
– 100’e yakın eserini şef partisinden incelediğim yoğun bir yaz geçiriyorum. Operaların dışında piyano koncertoları, senfoniler, requem, do minor mess ve diğer dini eserleri de proje kapsamında değerlendirmede. İçerik olarak Rameau projesinden tamamen bağımsız ilerliyorum. Besteci olarak Mozart’ın kullandığı birbirinden kısmen farklı, bir takım teknik yöntemler ilgimi çekiyor.
Handel albümünde ilk kez kendi bestelerinize de yer verdiniz, besteci olarak ne gibi hedefleriniz, hayalleriniz var?
– Kendi müziğimizi yarattık. Elektronik barok, barok pop olarak nitelendirilebilecek yeni bir tür. Henüz rakibimiz yok. Bir süre daha bu alanda çalışacağım. Bir yandan da kendi bestelerimi değerlendirmek istiyorum. Şimdilik sadece konserlerde seslendiriyoruz. Önümüzdeki yıl bestelerim albüme dönüşebilir. 2016-17 sezonu yeni albümün tanıtımıyla, Mozart repertuvarının hazırlanmasıyla geçecek. Sonrasında ise Sampling Baroque serisinden Bach’ın kaydına gireceğiz.
En çılgın hayaliniz?
– Sponsor bulabilirsek, uzayda bestelenen ilk eseri yazmak için atmosfer dışına, birkaç günlük bir seyahate gönderilmek istiyorum.
Şu anda öğrenme gündeminizde neler var? Anadolu müzikleriyle ilginiz Rameau projesiyle tamamlandı mı?
– Yoğun olarak Mozart partitürleri okuyorum. Rameau projesini hazırlarken Anadolu’daki çağdaşlarını araştırmıştım. Öğrenmem gereken çok şey olduğunu gördüm. Pek çok besteci ve eseri inceledikten sonra Tanburi Mustafa Çavuş’un eserlerini seçtim. Hem aynı yıllarda yaşamışlardı hem de eserlerinin niteliği uygundu. Gelecekte Cumhuriyet kuşağının Ulvi Cemal, Adnan Saygun gibi bestecileri üzerine çalışmak istiyorum.
Klasik Türk Müziği üzerine ilk detaylı çalışmanız Rameau/Mustafa Çavuş size ne gibi deneyim kazandırdı, gelecekle ilgili ne gibi ilhamlar verdi?
– İstanbul doğumluyum, ancak klasik Türk müziği ile “Rameau a la Turque” albümüne kadar yakın ilişkim olmamıştı. Tanburi Mustafa bana tek sesli müziğin aynı zamanda ne kadar heterojen olabileceğini gösterdi. Aynı tarihte yaşamalarına rağmen Rameau ile Tanburi Mustafa arasındaki müzikal uçurumun yan sıra, evrensel olarak bakıldığında yakalanan benzerlikler beni çok heyecanlandırdı. Proje Almanya’nın dışında Fransa’dan da çok olumlu eleştiriler topladı. Yakın gelecekte yeniden bir 18’inci yüzyıl Türk bestecisine çalışmalarımda yer vermeyi düşünüyorum.
Musica Sequenza ile Türkiye’de konser vermeyi planlıyor musunuz?
– 12 yıldır yurtdışındayım. Türkiye’de en son 2010’da Borusan Filarmoni’yle konser vermiştim. Bu nedenle yeni konser vermek istiyorum. 2017 yazında düzenlenecek bir festivalde sahneye çıkmamız söz konusu. Fakat politik gündemden dolayı henüz netleşmedi.
Söz Borusan Filarmoni konserinden açılmışken, bu konserde orkestrayı Rahmi Koç yönetmiş, elde edilen gelir sizin Berlin eğitiminizde kullanılmak üzere burs olarak verilmişti. Daha sonra Koç ile karşılaştınız mı?
– Konser provasında tanışmıştık. Sonrasında birkaç kez telefonlaştık. Tebrik için aramıştı. Fakat daha sonra bağlantımız koptu.
(Serhan Yedig / 15 Eylül 2016 / Opus Dergisi)

Fagotu gizemli görünümü, insani sesi             nedeniyle seçtim

Müzikal bir ortamda doğdum, büyüdüm. Babam Cengiz Özdemir, İÜ Devlet Konservatuvarı öğretim üyesi, annem klasik bale geçmişine sahip. Evimize çoğunlukla müzik ve sanat camiasından kişiler gelirdi. Buna karşın annem ve babam müzik eğitimi almam, müzisyenliği seçmem konusunda pek istekli değildi. Müziği hobi olarak sürdürebileceğimi, başka bir dal seçmemin daha akılcı olacağını düşünüyorlardı. Nitekim 4,5 yıl küçük kardeşim Burcu da piyano dersleri aldığı halde modayı meslek seçti.
İlk müzik deneyimim çocuk korosuydu. İlkokul son sınıfta, 11 yaşında İÜ Devlet Konservatuvarı’nın sınavına girdim. Keman, flüt gibi yaygın, ses olarak tanıdık bir enstrüman çalmak istemiyordum. Nefesli çalgı testlerinden geçtikten sonra düşünmeye başladım. Babam bir gün İDSO’ya götürdü, nefesli çalan arkadaşlarından enstrümanlarını bana tanıtmalarını rica etti. Fagotun görünümü, ilk bakışta çözülemeyen, gizemli yapısından etkilendim. Bilimkurgu unsuru gibiydi. Sesi çok yumuşaktı. Bu çekime kapılıp fagotu seçtim. İtiraf etmeliyim ki ilk yıllarımda başarılı bir öğrenci olamadım. Çok emek, çalışma gerektiriyordu. Farklı ilgi alanlarım nedeniyle enstrümana yeterince zaman ayıramıyordum. Tam zamanlı konservatuvar öğrencisiydim, fakat çağdaş mimari de ilgimi çekiyordu, hatta bir ara müzik eğitimini bırakıp üniversitede mimari okumaya karar vermiştim. Fagotu sürdürmek için bir hedefe, motivasyona ihtiyacım vardı. 2005’te İş Sanat’ın Genç Yıldızlar yarışmasına başvurdum. Hazırlık süreci enstrümanımı daha çok sevmemi sağladı. Birincilik ve sonrasında verilen resital imkanı büyük bir motivasyon verdi, bununla konservatuvarı tamamladım.

MUSICA SEQUENZA’NIN ALBÜMLERİ
Vivaldi: The New 4 Seasons (2012) : Özdemir, çağdaş yaşamda ortadan kalkan mevsim kavramını ele aldığı ilk projesinde bestecinin mevsim temalı keman konçertoları dizisi yerine dört fagot konçertosunu (RV 484, 497, 481,498) kendi uyarlamasıyla, Musica Sequenza eşliğinde seslendiriyor. Ayrıca bestecinin iki kantatını kontrtenor Daniel Bubeck’le yorumluyor. Akustik kaydedilen albümün repertuvarı daha sonra Berlin’deki Radial System kültür merkezinden başlayarak farklı mekanlarda elektronik versiyonuyla seslendirildi.
Bach: Silent Cantata (2013) : Günümüzde aşk, iletişim, anlaşılmazlık temasını ele alan albümde sözsüz iletişimin örneği olarak Bach’ın kantatları insan sesi yerine fagotla icra ediliyor. Akustik kaydedilen ve yayımlanan uyarlamalar daha sonra “Sampling Baroque (Baroku Dijitalleştirmek) Exposing Bach (Bach’ı Ortaya çıkartmak)” başlığıyla elektronik konser repertuvarına dönüştü.
Rameau a la Turque (2014) : Fransız barok besteci Jean-Philippe Rameau’nun “Les Indes Galantes” operasından aryalarla, bestecinin çağdaşı Tanburi Mustafa Çavuş’un eserlerini bir araya getiren albümde ney, kudüm, kanun gibi Türk müziği ensrümanları da kullanılıyor. Aryalar fagotla seslendiriliyor. Akustik kaydedilen albümün ilk konseri Berlin’deki Club Berghain’de elektronik uyarlamasıyla yapıldı.
Sampling Baroque / Exposing Handel (2016) : Bu yıla kadar barok repertuvardan uyarlamalarını akustik kaydeden, daha sonra konserlerinde elektronik uygulamalarla seslendiren Burak Özdemir, haziran ayında Almanya’da piyasaya çıkan yeni albümünde ilk kez “barok pop” ismini verdiği yaklaşımını kayıt stüdyosuna taşıyor. Ayrıca kendi bestelerine de yer veriyor. Özdemir, Handel operalarından seçtiği aryaları Halle’deki Handel Festivali’nin verdiği sipariş üzerine elektronik müziğe uyarlamıştı. Exposing Handel, Deutsche Harmonia Mundi’nin yayımladığı ilk elektronik barok icra oldu.

 

 

 

 

 

 

 

 

Share.

Leave A Reply

five × two =

error: Content is protected !!