Yevgeny Sudbin / Duyularımı geliştirmek için karanlıkta çalışıyorum

0

Meğer, piyanist Yevgeny Sudbin’e Van Clibburn Yarışması’nda yaşadığı tuhaf olayı hatırlatmakla yarasına parmak basmışız. Birkaç yıl önce İngiltere’de yıldızı aniden parlayan, birbiri ardına yayımlanan Bach, Scarlatti, Rahmaninof CD’leri büyük övgü alan Yevgeny Sudbin, konuyu açtığımızda bezgin bir ifadeyle konuşuyor: “Bu benim son yarışma maceram olacak, bu defteri kapattım. Yarışma sanata bir şey katmıyor.” 2006 Ekimi’nde CRR’de bir resital verecek olan genç piyanisti Middlesex’teki evinden aradık. Zifiri karanlıkta egzersiz yapma alışkanlığını, iki büyük göç serüvenini, İngiltere’de yakaladığı başarıyı ve birbiri ardına yayımlanacak yeni albümlerini konuştuk.

 

Fotoğraf: Mark Harrison

10 yaşında Sovyetler Birliği’den Almanya’ya yerleştiniz, 17 yaşında ise İngiltere’ye geçtiniz. Zorunlu göçmenlik, çifte kültür şoku hayatınızı nasıl etkiledi?
– Almanya’ya ailemle sığındık. Henüz çocuktum, değişimi algılayamacak kadar küçüktüm. Berlin’de büyük bir şok yaşamadım. Kendimi birden bire farklı bir dille konuşulan ülkede bulduğum için şaşırdım sadece. 17 yaşında tek başıma Londra’ya geldiğimde ise ciddi bir şok yaşam. Farklı bir hayat vardı burada. Yeryüzündeki en dost canlısı şehir değildi yani. Herkesin takıntısı paraydı. Aradan bir süre geçtikten sonra şehrin tadını çıkarmayı öğrendim.
Eğitim sürecinde birbirinden epeyce farklı Rus, Alman ve İngiliz ekollerinden geçip hayatta kalmayı nasıl başardınız? İddialı hocalara rastlayan birçok öğrenci, her yeni başlangıçta bildiklerini unutup yeniden başlamaya zorlanır, yolda kaybolur. Bu tehlikeden nasıl kurtuldunuz?
– Şanslıydım. Büyük, radikal değişikliklere zorlanmadım. Rusya’da aldığım ilk eğitim bana temel oluşturdu, bu üslubu korudum. Berlin’e yerleştikten bir süre sonra öğretmenim Lyubov Pevsner, Almanya’ya geldi. Derslere devam ettik. Aynı zamanda Hanns Eisler Akademisi’nde Alman hocalardan yüksek lisans dersi aldım. Tabii ki yaklaşımları farklıydı. Bu üslubu onaylamak, karşı çıkmak ya da kendimi değiştirmek zorunda değildim. İngiltere’deki hocam Chris Elton talimat veren öğretmenden çok bir dost gibi yaklaştı. Herhangi bir konuda zorlamadı. Yorum yaklaşımları üzerine karşılıklı konuşuyor, iyiyi birlikte seçiyorduk. Önemli olan kişisel üslup kazanmak. Tüm öğretmenlerim işini çok ciddiye alan kişilerdi ama hiçbiri kişisel üslubunu dayatmaya kalkışmadı, kendi üslubumu oluşturmam için çalıştı.
Göçmenliğin ve farklı ekollerde yetişmenin hep olumsuz yönlerini konuştuk. Oysa bir de kişinin hayata bakışına derinlik, zenginlik kazandıran yönleri var. İngiltere’de hızla başarıya ulaşmanızda bunun yararı oldu mu?
– Farklı ülkeler, kültürler, aşmam gereken zorluklar kuşkusuz kişiliğimde, sanatımda önemli etki yaptı. Her yaşadığım kişiliğime bir şey kattı. Hayat tecrübesi çoğaldıkça müzikteki ifade gücü de artıyor. Bu birikim olmasa ne yapardım, bilmiyorum?

Şımarık değilim, jüriler çok öznel

Bu kadar kısa zamanda, müzik dünyasında bu kadar etkili düşmanlar kazanmayı nasıl başardınız? Yerel Amerikan gazetelerinden FWS Telegram’da yayımlanan haberde geçen yıl Van Cliburn jürisinin sizin yüzünüzden birbirine girdiği yazıyor. Ön elemelerde, bir jüri üyesi gönderdiğiniz kaydı dinlemeyi reddetmiş. 2001’de son anda yarışmadan çekildiğinizi hatırlatıp, diğer üyeleri de sizi protesto etmeye çağırmış. Bunlar sizin tavrınızdan mı kaynaklanıyor yoksa uluslararası ödül mafyasının adı silinecek piyanistler listesine mi girdiniz?
– Bu olay üzerine yorum yapmasam iyi olur. Van Cliburn’daki olayın ayrıntılarını bilmiyorum, hakkımdaki konuşmaları sizden öğrendim. Onlar hep politik davrandı. Benim şımarıklığım değil sebep, yaklaşımları çok öznel. Aslında, müzikte yolumu yarışmaların açmayacağını hep biliyordum. Birkaç yarışma kazandım, herhangi bir faydasını görmedim. Sadece yayımlanan CD’lerin olumlu etkisi oldu. Geniş dinleyici kitlesine ulaştırdı beni. Ödül birkaç kişilik jürinin yargısı, müzikte başarı ise milyonların yargısıyla ortaya çıkıyor. Van Cliburn son yarışma maceram olacak, bu defteri kapattım. Yarışma sanata bir şey katmıyor. Zaten yarışmaya repertuvar hazırlamak bile bir yıl sürüyor. Çocukluğumdan bu yana konserleri, yarışmalardan daha çok önemsedim. Geçmişte konsere hazırlanmak için yarışmadan çekildiğim oldu ama iptal ettiğim konser olmadı hiç.

Fotoğraf: Peter Rigaud

Karanlıkta çalışmaya neden, ne zaman başladınız? Ne sıklıkla, kaç saat karanlıkta çalışırsınız?
– Üç yıl önce bir dostum önermişti. Ona da bir başka piyanistten duymuş faydalarını. Şimdilerde çok sık karanlıkta çalıştığımı söyleyemeyeceğim. Haftada bir, bazen 15 günde bir yaklaşık 2 saat karanlıkta egzersiz yapıyorum. Bunun dışında sessiz piyanoyla da çalışıyorum. Bunlar teknik yetkinliği artırmak için kullanılan farklı yöntemler.
Sahnede elektrik kesilmesi ya da sizin de başınıza gelen gözlük ve lensleri aynı anda kaybedip konsere çıkmak gibi bir sürprizle karşılaşıldığında hayat kurtarmanın dışında, karanlıkta çalışmak yoruma herhangi bir şey katıyor mu? Meditatif bir etkisi var mı? Genç piyanistlere önerir misiniz?
– Önemli bir duyunuzu devreden çıkarıp, diğeriyle yetinme denemesi kişinin duyarlığını geliştiriyor. Zifiri karanlıkta gözler devreden çıktığında, bazı eserleri, bazı bölümleri çalmak gerçekten çok zor. Ellerimi, görmeden yer belirleme yeteneğimi sonuna kadar kullanmam gerekiyor. Aslında her ortamda rahatlıkla çalışırım: Karanlık, aydınlık, gürültülü, kalabalık. Piyano başına geçmek benim için her zaman bir tür meditasyondur. Tekniği gençlere önermek istemem. Çünkü her piyanist ihtiyaç duyduğu tekniği kendi bulur. Denesinler, işe yarıyorsa, devam etsinler.
Daily Telegraph’ta yayımlanan bir yazıda uzun uzun tamirat konusundaki becerileriniz anlatılıyor. Arkadaşlarınızın bozuk saatleri, kırık menteşeleri dahil, elinizden hiçbir kırık, bozuk malzeme kurtulamıyormuş. Bu bir hobi mi, yoksa zorunluluklardan doğan bir beceri mi? Tamirat alanındaki en iddialı girişiminiz neydi, nasıl sonuçlandı?
– Babam, dedem el becerisi konusunda çok yetenekliydi. Tamirat, inşaat, kurma, yıkma faaliyetlerine yardım ederdim. Bu sayede becerilerimi geliştirdim. Bu konudaki en iddialı girişimim, menajerimin bilgisayarını tamir etmemdi. 38 saat uğraştıktan sonra başardım.

Tek besteciye bağlanamam

Tüm müzik eleştirmenleri Chopin yorumlarınızdan övgüyle bahsediyor. Hatta Chopin Derneği’nden gelecek ay özel bir resital vermek üzere davet almışsınız. Piyanistlerin klasik repertuvar arayışının dışında, sizi Chopin’e bağlayan özel bir neden var mı?
– İlk kez Mazurkalar’ı çaldığımda altı yaşındaydım. Öğrencilik yıllarımdan bu yana Chopin’in eserlerini seslendiriyorum. Ama asıl dikkat çeken, Rahmaninof’un Chopin Varyasyonları yorumum oldu. Bence bestecinin gençlik yıllarında yazdığı çok önemli, çok zor bir eser ve yeterince bilinmiyor, çalınmıyor. Birkaç kaydı yayımlanmış sadece. Temaların dışında Chopin’den çok farklı bir müzik yaklaşımı var bu eserde. Yeni bir albüm kaydederken bu fırsatı kullanıp, eseri seslendirdim.
Rahmaninof yorumcusu olarak ün saldınız. İdil Biret’in Naxos’tan yayımlanan tüm piyano eserleri gibi bir külliyat kaydetmeyi düşünüyor musunuz?
– Bir besteci ya da dönem üzerine uzmanlaşmak istemiyorum. Repertuvarımı mümkün olduğunca çeşitlendirmek amacım. Son birkaç yıldır Rahmaninof eserleri üzerine yoğunlaşmıştım, umarım biraz olsun uzmanlaşmışımdır. Rahmaninof repertuvarı çok çok geniş. Bunları hazırlamak için uzun zaman gerekiyor, tabii diğer bestecileri ihmal etme pahasına. Şimdilerde gündemimden çıktı, konserler ve gelecek albümler için yeni besteciler, eserler üzerine çalışıyorum.
Web sayfanızdaki konserlere bakılırsa bir süredir Scriabin üzerine yoğunlaşmışsınız. İstanbul konserinin ikinci yarısı tamamen Scriabin’e ayrılmış. Gizemli, epeyce şanssız, kimilerine göre kıymeti bilinmemiş bir besteci. Siz Scriabin müziğinde neler keşfettiniz?
– Rengarenk bir müzik. Her ayrıntıda bir renk görmüş, bunu yansıtmış. Armonik yaklaşımları, duyguyu renklerle simgeleştirmiş. Hatta piyano klavyesini renklerle açıklamayı denemiş. Besteleri kişiliğime çok uygun. Deney yapılabilecek gerçek bir laboratuvar gibi. Bir başka özelliği farklı dönemlerde bestelediği eserler bir araya geldiğinde, Scriabin repertuvarının müthiş bir çeşitlilik göstermesi. Genç yaşlarda Chopin gibiymiş, son dönemde çok farklı bir noktaya ulaşmış. Sürprizlerle dolu eserleri. Rusya’daki konservatuvar yıllarında birçok eserini çalmıştım. İki yıl önce yeni albüm repertuvarını Scriabin’den oluşturmaya karar verince gerçek anlamda eserlerine yoğunlaştım. Değerini bir kez daha gördüm.

İki yeni CD sırada

Hangi eserlerini kaydettiniz, ne zaman yayımlanacak?
– 2007 İlkbaharı’nda yayımlanacak. Gençlik, yetişkinlik, olgunluk döneminden karakteristik eserler seçtim. Dinleyiciye bestecinin farklı yönlerini yansıtan bir portre sunuyor. İstanbul konserinde de böyle bir repertuvar sunacağım. Gençlik döneminden mazurka, orta yaş döneminden izlenimci özellikler taşıyan harika 2 numaralı sonat, olgunluk döneminden en egzantrik, gösterişli eserlerinden 5 numaralı sonatı çalacağım. Hem şiirsel özellikler taşıyor bu eser hem de senfonik karakteri var.
Yeni albümler için repertuvar hazırladığınızı söylediniz, kesinleşen çalışma var mı?
– Çaykovski ve Nikolai Medtner’in piyano konçertolarını kaydettim. Yeni yıldan önce yayımlanacak. Medtner’in üç konçertosunu da sırayla kayıt edeceğim. Haydn’ın sonatlarını kaydetmeye başladım. Bu arada Beethoven’in konçertolarını kaydetmek istiyorum.
BIS gibi küçük bir plak firması nasıl bu kadar yoğun klasik müzik albümü yayımlayabiliyor, İngiliz basınında EMI, DG sanatçıları kadar geniş yer almanızı nasıl sağlayabiliyor, Fransa ve Almanya’da ya da Amerika’da sesinizi duyurmanıza yardımcı olabiliyor mu?
– BIS, İsveçli bir firma. Scarlatti albümüm iyi satınca hızla yeni albümler yayımlamaya başladı. En iyi yönü, beni özgür bırakması. Büyük firmalardakinin aksine, hangi eserleri kaydediceğime onlar değil ben karar veriyorum. Türkiye dahil 48 ülkede dağıtım yapıyorlar. Tanıtım faaliyetleriyle hiç ilgilenmiyorum. Dikkat çekmemi sağlayan, konserler. Bugünlerde 10 resitallik bir Amerika turnesine hazırlanıyorum. New York’ta başlayacağım, Kanada’da bitecek.
Yılda ortalama kaç konser veriyorsunuz?
– Yıllık konser sayısını 40’ta tutmaya özen gösteriyorum. Çünkü yeni repertuvar öğrenmek, kayıt yapmak için zaman kalmıyor.
Son olarak kemancı Ilya Gringolts’la kurduğunuz ikiliyi sormak istiyorum. Birkaç konserlik bir beraberlik mi, yoksa yıllar sürecek, repertuvarı planlanmış bir ikili mi?
– Sadece Ilya Gringolts’la değil, Hilary Hahn, Julia Fischer gibi isimlerle de ikili çalışmalar yaptım. Gringolts’la ikilimiz sürecek. Gelecek yıl birçok konser vereceğiz birlikte. Repertuvar konusunda herhangi bir rota çizmedik. Çoğunlukla, Prokofiyef, Şostakoviç gibi Rus bestecilerin eserlerini seslendiriyoruz. Beethoven, Mozart da çaldık. Çellist Alex Chaushian’la da ikili çalışmalar yapacağız. Oda müziğindeki yoğun tempom sürecek.

                                              AİLEDEN PİYANİST

Fotoğraf: Mark Harrison

Yevgeny Sudbin’in annesi ve babası piyanist. Buna karşın ikisi de oğullarının müziği meslek seçmesini hiç istemedi. Yevgeny beş yaşında piyanoya tırmanıp, plakta duyduğu Emil Gilels’i taklit etmeye koyulunca pes ettiler. 1985’te, 5 yaşında St Petersburg Konservatuvarı sınavına girdi. “Çok korkmuştum, heyecandan felaket çaldım. Tırnaklarımı kesmediğim için tersleyip, sınıftan çıkardılar. Çıkarken bir öğretmen başımı okşayınca, durumun çok kötü olduğunu anladım” diye anlatıyor o günü Sudbin. 9 yaşında Auswig Uluslararası Piyano Yarışması’nı kazandı. Ailesi ertesi yıl turistik vizeyle ülkeyi terkedip Almanya’ya sığındı. Okulda yeteneği öğrenilince bir piyano verildi. Ardından Berlin’deki Hanns Eisler Akademisi’nde müzik eğitimine başladı. Bu arada Alman TV’lerinde çocuk yetenek olarak programlara katıldı, hatta konserlerinden para kazanmaya başladı. 17 yaşında eğitimini Purcell School’da sürdürmek amacıyla İngiltere’ye geçti. Kraliyet Müzik Akademisi öğretim üyelerinden Chris Elton’ın öğrencisi oldu. Steinway, Dublin, Prag, Jugend Musiert piyano yarışmalarını kazandı. Ayrıca Vendome, Alfred Brendel , Philarmonia Orkestrası Ödülü’ne layık bulundu. Sudbin, piyanoda teknik gösteriler içeren yorumlar yerine, küçük ayrıntıları, renkleri yansıtma konusundaki ustalığıyla tanınıyor. Haziranda The Times gazetesi, Lang Lang’la ilgili ayrıntılı bir yazıda Çinli Yundi Li, Gallerli Llyr Williams, Makedonyalı Simon Trpceski ile birlikte Sudbin’i geleceğin beş önemli piyano virtüözünden biri ilan etti. Bu iddia klasik müzik dünyasında geniş yankı uyandırdı.
(Serhan Yedig / 29 Ekim 2006 / Hürriyet) Ana fotoğraf: Peter Rigaud

Linkler

Kişisel web sayfası
Biyografisi

Share.

Leave A Reply

fifteen − 13 =

error: Content is protected !!