Jordi Savall / Kantemiroğlu Edvarı’ndaki eserler o kadar güzel ki seçmekte zorlandım

0

2010’da “Avrupa Kültür Başkenti” ilan edilen İstanbul’a, bu sıfatı taçlandıracak ilk büyük hediye, kamu bütçesiyle kurulan İstanbul ABK Ajansı yerine, İstanbullu bir müzikseverin kişisel çabasıyla geldi. Erken çağ müziğinin dünyadaki en ünlü yorumcularından Jordi Savall, klasik Türk müziğinin 300 yıllık 10 eserini Türk müzikçilerle seslendirip “Istanbul” ismiyle İspanya’da yayımladı.

 

Savall, Ermeni ve Seferad ezgilerinin de yer aldığı “Istanbul” albümünün kitapçığında, bu çalışmaya İstanbullu bir müzikseverin hediye ettiği Kantemiroğlu Edvarı’nın vesile olduğunu açıklıyor, teşekkür ediyor. Istanbul albümüne neyiyle katılan Kudsi Erguner, bu çalışmanın Osmanlı müziği açısından önemli başlangıç olduğu kanısında: “Avrupa’da erken çağ müziği çevresine girmek, kabul edilmek hiç kolay değildir. Müzik mirasımız ilk kez bu albümle erken çağ müziği çevrelerine girecek.”

Albümlerinin sayısı 223’e ulaştı

Jordi Savall (68) tarihin derinliklerinde kalan, unutulan kültürel değerleri keşfedip, tekrar gün ışığına çıkaran bir kayıp müzik avcısı. Katalan müzikçi, Avrupa’nın önde gelen arşivlerinde yıllarca araştırma yapıp ortaçağda bestelenen, popüler olan, sonra unutulan eserleri buluyor, yeniden gündeme getiriyor. Kemanın icadıyla yaklaşık 300 yıl önce tarihe karışan viola da gamba, 1970’lerde onun sayesinde hayata döndü. 1994’te “Dünyanın Tüm Sabahları” adlı film hem bu çalgının hem de Savall’ın dünya çapında şöhret kazanmasını sağladı. Savall, o gün bugündür karınca gibi çalışıyor. Yunanca “Batı” anlamına gelen Hesperion adını verdiği, bugünün müzikçileri olduklarını vurgulamak için isminin sonuna “XXI” eklediği topluluğuyla, bugüne kadar 223 albüm yayımladı. Savall, henüz Alman kemancı Reinhard Goebel gibi “Erken Çağ Müziğinin Ayetullahı” ilan edilmese bile, Belçikalı Wieland Kuijken’le birlikte bu alanın en önemli otoritelerinden biri kabul ediliyor. 2008’de eşi Montserrat Figueras’la Avrupa Birliği Kültürler- arası Diyalog Elçisi ilan edildi, ayrıca UNESCO tarafından “Barışın Müzikçisi” unvanı verildi.

Söyleşi için buluştuk, dost olduk

Jordi Savall’ın albümde teşekkür ettiği İstanbullu müziksever bir arkeolog. Aksel Tibet, Fransız Anadolu Araştırmaları Enstütüsü’nde yayınlar sorumlusu olarak çalışıyor. Ayrıca Açık Radyo’da erken çağ müziğiyle ilgili program hazırlıyor. “Uzun yıllardır erken çağ müziği dinliyorum. Kendi çabamla viola da gamba çalmayı öğrendim. Başta Savall’ın albümleri olmak üzere geniş bir CD koleksiyonum var” diyor Tibet. “2004’te Savall’ın ilk kez Türkiye’ye geleceğini öğrenince, görüşmek, Sanat Dünyası’nda yayımlanmak üzere kendisiyle bir söyleşi yapmak istedim. Söyleşiye eşi Montserrat Figueras’la geldi. Sohbetimiz neredeyse bütün gün sürdü. Sonrasında Türk müziği enstrümanlarını gösterdim kendisine. Çalıştığım, Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü bünyesinde Stefanos Yerasimos’un yönetici olduğu dönemde başlattığımız projeden bahsettim. Fikret Karakaya yönetiminde bir ekip kurulmuş, klasik Türk müziğinin çeng gibi unutulan çalgıları yeniden imal edilmişti. Kantemiroğlu ve Ali Ufki Bey’in yaklaşık 300 yıl önce yaptığı derlemelerde yer alan eserler bu enstrümanlarla seslendirilmişti. Savall, bu çalışmaları ilgiyle karşılayınca kendisine Kantemiroğlu Edvarı ve Bezmara’nın çalışmalarından örnekler verdik. Sohbetimiz akşam yemeğinde de sürdü, sonra dost olduk. İspanya’ya döndükten sonra da haberleştik. Birkaç kez nota ve bilgi talep etti, gönderdim. 2007’de İstanbul’a geldiğinde albümü İstanbul’da kaydetmesini önerdim. Fakat zamanı kısıtlıydı, İspanya’da Türk müzikçilerle kaydetti. Bu yaz e-mail kayıtlardan bir parça gönderdi, albüme tanıtım yazısı yazmamı rica etti. Arkeolojik çalışma için Anadolu’ya gidiyordum ve hiç zamanım yoktu. Affımı rica ettim. Birkaç ay sonra albüm elime geçti. Dinledim ve çok mutlu oldum…”

Müzik birlikte yaşama arzumuzu pekiştirsin

İspanya’dan telefonla albümün öyküsünü anlatan Savall ise “Müzik her şeyden önce insani bir uğraş, iletişim, dostluk kurmaktır. Proje hazırlarken, birlikte çalışacağım müzikçileri seçerken bu unsura dikkat ederim” diyor.  Osmanlı müziğiyle ilk kez 2000’lerin başında tanışmış: “Birinci Isabel çağı müziği üzerine albüm hazırlıyordum… İstanbul’un fethi onuruna bestelenen bir Osmanlı marşını bu albümde yorumladık. 2004’te İstanbul’a geldiğimde dostum Aksel Tibet, Kantemiroğlu Edvarı’ndan bahsetti ve bir kopyasını armağan etti. Kudüs albümüm gibi bir CD hazırlamaya karar verdim. Bu iki şehir köklü tarihleri, tektanrılı dinlerde oynadıkları önemli rol ve aynı zamanda çatışma merkezine dönüşmeleri nedeniyle bence çok önemli. Kantemiroğlu Edvarı’nı edinmeden önce, klasik Türk müziğinin birçok icrasını dinlemiş, makam sistemini kavramaya çalışmıştım. Fakat makamlar arasındaki farkı kavramakta çok zorlanmıştım. Kantemiroğlu Edvarı’nı edindikten sonra konu berraklaştı. Yine de icraya girişmeden önce çok uzun çalışmak, egzersiz yapmak gerekti. Bu arada 17’nci yüzyıl İstanbul’unu anlatan seyahatnameler okudum. Şehrin o çağdaki müzik atmosferini, eski icra biçimlerini araştırdım. Kitaptaki 355 eser içinden, farklı makamların özelliklerini yansıtan 10 eseri seçmekte epeyce zorlandım, hepsi birbirinden güzeldi. İstanbul’un geçmişindeki Seferad ve Ermeni müziklerini ekleyip, Batılı müzikseverlerin ilgiyle dinleyecekleri bir repertuvar oluşturdum.
Türkiye’den neyzen Kudsi Erguner, kemençeci Derya Türkan, udi Yurdal Tokcan, tanburi Murat Tokaç, perküsyoncu Fahrettin Yarkın’la birlikte İspanya, Fas, Yunanistan, Ermenistan ve İsrail’den 10 müzikçi katıldı kayıtlara. Ben de kemençe benzeri tarihi enstrümanlardan viele ile rebab çaldım. Albüme çok sayıda taksim ekledik. Eserleri Batılı dinleyiciye hitap edecek canlı bir yorumla sunduk. Albümün yayımlanması tesadüfen iki önemli tarihe denk geldi: 2009 Fransa’da ‘Türkiye Yılı’ydı. Ayrıca 2010’da İstanbul Avrupa Kültür Başkenti olacak. Umarım Osmanlı-Türk kültürüyle Batı arasındaki iletişime, diyaloğa olumlu bir katkısı olur. Toplumların, bireylerin, kültürel farklılıklara rağmen birlikte yaşama arzusunu pekiştirmeye yardımcı olur. Şimdi İstanbul’un Rum ilahileri, bunlarla aynı çağda seslendirilen Seferad ve Müslüman ezgilerini bir araya getiren ‘İstanbul Vokalleri’ adlı bir çalışma hazırlıyorum. Bu yaz İspanya ve Fransa’da konser verip, daha sonra kaydedeceğiz. Ayrıca 2010’da hazırlayacağım ‘Cathar’ların Trajedisi’ ve ‘Borgia Hanedanı’ adlı CD’lerde Osmanlı müziği de yer alacak…”
(Serhan Yedig / 27 Aralık 2009 / Hürriyet)

  (c) Bu metnin tüm yayın hakları saklıdır, kısmen dahi olsa izinsiz alıntı yapılamaz.

Share.

Leave A Reply

13 − six =

error: Content is protected !!