Alper Maral / Müziğim şişeye konup denize atılmış mesaj değildir

0

Yıldız Üniversitesi öğretim üyesi, piyanist Alper Maral müzikte alışıldık kalıplara, anlatım biçimlerine meydan okuyan bir besteci. “Taşı ileri atarsan yeni müzik, parlatırsan çağdaş müzik olur. Yeni müziğin sert ve yepyeni formlar önermesi gerekir” diyor, bu yaklaşım doğrultusunda beste yapıyor. Bugüne kadar Türkiye’de sadece film, tiyatro müzikleriyle tanınmıştı. 2010 baharında klarnet, insan sesi ve dörtlü için bestelediği “Le Grant Testemant” Borusan Yaylı Çalgılar Dörtlüsü’nce İstanbul’da seslendirildi. Ve Almanya’dan 10 yıl sonra, eserleri ilk kez Türkiye’de yayımlandı. Elektroakustisch, bestecinin 12 yıllık müzik serüveninden kesitler içeriyor. Maral “Bu sert, sarsıcı müziğin ardından piyano, oda, tiyatro ve film müziklerimden oluşan dört albüm daha gelecek” diyor.

 

“Beynini Patlatırım” gibi irkiltici isimli bir eserle başlayan albüm, 71 dakika boyunca dinleyicisini sarsıp, en sakin yerinde bile endişe yaratan bir atmosfere sokuyor. Neden bu kadar öfkelisiniz, dinleyiciyi cezalandırmak mı istiyorsunuz?

– Bu şiddet dinleyicinin lehine düşünüldü. Yaşadığımız sert, karanlık, şiddet dolu çağı müziğe aktarıp onun olumsuz enerjisini topraklamaya çalıştım. Politik, etnik meselelere dikkat çekmek için bu şiddeti yansıttım. Ayrıca eğlencelik, kolay tüketilir prodüksiyonların dışında durmak istiyordum. Bu tür yapıtların dinleyicisini değiştirmesi, farklılıklar yaratması gerekiyor. Albümdeki 19 eserin önemli bir kısmı, tiyatro, film, video art gibi alanlar için, geleneksel yaklaşımların dışında hayata geçmiş yapıtlar. Gündelik hayatın dayattığı şartlar, beklentiler, geleneklere meydan okuyor hepsi. Hiçbirine tonal, atonal, elektronik ya da akustik gibi genel etiketler yapıştırılamaz.

Elektro akustik tezgahtan çıkanlar

Albümün kitapçığında Ambrose Bierce’nin “Şeytanın Sözlüğü” adlı metnine yervermişsiniz. Burada “Evcileştirilmemiş müzik” kavramı geçiyor. Bu kavramı müziğiniz için kullanıyor musunuz?

– Gündelik kavramlara, değer sistemlerine ironik ve sert eleştiri içeren öneriler getiriyor bu metin. İçindeki tüm kavramları benimsiyorum. Bu yaklaşım müziğime yansıyorsa, ne mutlu.

Müziğinizin zamansal, mekansal koordinatları neler?

– Parçalardan birinin ismi bu konuda ipucu veriyor: Uranüs’te Bir Satürnlü. Dünyadaki tüm kültürel üretimin bir bütün olduğunu düşünüyorum. Herkesin ahireti farklı, fakat ürünler bir bütünün parçası. Her rastlaşma önümüzde yeni bir kapı açıyor ve bu bütünselliği boyutlandırıyor. Almanca Elektroakustisch kavramının içinde Almanya’dan Japonya’ya pek çok öge, Türk gözü karalığıyla birleşiyor. Çağdaş Müzik, yani çağıyla barışık müzik mutlaka yenilikçi olmak zorunda değildir. 20’inci yüzyılın ortalarından itibaren farklı şeyler söylemek isteyenler Yeni Müzik akımını geliştirdi. Ben de bu akımın içinde pala sallıyorum.

Sentetik, elektronik sesler size neden çekici geliyor?

– Elektroakustik ortam beyinde zonklayan sesleri hayata geçirmek için bir tezgah işlevi görüyor. Zaten yapıtlarda kullanılanların büyük bölümü kendi tasarladığım, doğada bulunmayan, yoktan var edilen sesler. Kendi tavırlarını tınılarında taşıyorlar. Zaten benim ilk enstrümanım piyano ve synthesizer. Bu nedenle ürettiği sesler bana yabancı, soğuk gelmiyor.

Albümde yer alan sanatçıların yolları nasıl kesişti, icracılar müziğe yaratıcılıklarını hangi oranda kattı?

– 12 yılla yayılmış bir seçki bu. Europides’in Medea’sından, İstanbul – New York filmi için yazdığım müziklere kadar çalışmalarımdan pek çok farklı kesit bir araya geldi. İsveçli saksofoncu Jörgen Pettersson, İspanyol La Folia Ensemble, Türkiye’den Mert Topel, Leyla Pınar, Bengi Heval Öz, Fakih Kademoğlu’nun yanı sıra metin yazarlarının, yönetmenlerin de yaratıcı katılımı oldu. Albümdeki eserlerden herbiri öznel, mekana, dinleyicisine, karakterine yönlendirilmiş, özel terzi işi çalışmalar. Müziğim şişeye konulup denize atılmış mesaj değildir.

Oda operası ve müzik tiyatrosu

Müziğiniz geçmişte yurtdışında yayımlanmış mıydı?

– 10 yıl önce Almanya’da Virgo’nun bir çağdaş müzik seçkisinde yayımlandı. Aslında Almanya, İsveç, Japonya’da müziğim Türkiye’dekinden daha çok biliniyor.

Elektroakustisch’teki üslubu bugün de sürdürüyor musunuz?

– Hayatım boyunca aynı yaklaşımı kullanacağım. Fakat müziğim hep değişecek. Çünkü artık Chopin çağında değiliz. Örneğin şimdi oda operaları ve müzik tiyatrosuna odaklandım. Geleneksel opera sistemine tepkimi, mikro boyutlu oda operaları yazarak ifade ediyorum. İspanya’dan La Folia Ensemble, Strasbourg’dan Ensemble Accroche Note, Stockholm Saxophone Quartet ile ayrıca enstrümanların ve yorumcuların birer aktör, dekor, ışık gibi yer aldığı müzik tiyatrosu alanında çalışmalar yapıyorum.

Oda operası alanında ne gibi çalışmalar yaptınız?

– Geleneğe meydan okuyan, yenilikçi eserlerin icrasında ciddi sıkıntılar yaşanıyor. İcracı bulamıyoruz. Bu nedenle mikro düzeyde çalışmalarla sisteme meydan okuyoruz. 15’inci yüzyıl şairlerinden Francois Villon’ın Le Grant Testament’ını besteledim. İsveçce bir eser besteledim. Müzik, Türkçe’ye tercümesi zor olan bu eserlerin anlatımına önemli bir katkıda bulunuyor. Eserlerin süreleri geleneksel opera gibi 70 dakika yerine, yoğun 20 dakika.

Öğrencilerinizden bir grup kurup Karınca Kabilesi adını takmıştınız. Çağdaş eserler seslendirdiğiniz bu grup devam ediyor mu?

– Muhammed Iqbal’in “Zayıf bir gül yaprağı / Gemi olur karınca kabilesine” dizesinden yola çıkarak bu ismi seçmiştim. Grubun tüm üyeleri mezun oldu ve yüksek lisans çalışması için yurtdışına gitti.

Bu albümü hangi çalışmalar izleyecek?

– AK Müzik’le beş albümlük bir paket düşündük. Bu albümü tiyatro, film, solo piyano ve oda müziklerim izleyecek. Ama müzik tiyatrosu ya da oda operalarından biri de yayımlanabilir.

Yakın gelecekte hangi projelerin üzerine çalışacaksınız?

– Yeni Dünya Düzeninin Sarstığı Toplumda Müzik başlığı altında bir kitap yazmayı düşünüyorum. Ayrıca 21’inci Yüzyıl Başında Müzik Politikaları hakkında bir makale hazırlıyorum. Hakkı Kurtuluş, Melik Saraçoğlu, Efe Öztezdoğan’ın üç filmine, Semaver Kumpanya ve Konya Devlet Tiyatrosu’nun sahneleyeceği eserlerlere müzikler yazıyorum. Borusan Müzik Evi, Santral Atölye’de, İstanbul Modern’de müzik atölyeleri düzenleyeceğim. 1915’lerin sessiz filmlerine piyano müziği yazıyorum. Hindemith, Şostakoviç, Schoenberg, Stravinski gibi ustaların yolundan yürümek bana heyecan veriyor.

(Serhan Yedig / 18 Nisan 2010 / Hürriyet Gazetesi)

CAZLA BAŞLADI

Alper Maral (1967), Alman Lisesi’ndeki öğrencilik yıllarında resim öğretmeninin yönlendirmesiyle çağdaş müziğe yöneldi. Profesyonel çalışmalarına caz piyanisti olarak başladı. Çeşitli orkestralarda bas trombon ve barok enstrümanlar çaldı. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü´nden mezun olduktan sonra çeşitli üniversitelerde ders verdi. Sahne müziği ağırlıklı çalışmalarının yanında senfonikten elektroniğe farklı türlerde besteler yaptı, besteci ve icracı olarak festivallere katıldı, ödüller aldı. Maral, Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi, Müzik ve Sahne Sanatları Bölümü´nde, müzikoloji ve ses teknolojisi ağırlıklı dersler veriyor.

Linkler

Alper Maral’ın biyografisi ve erişim bilgileri

Share.

Leave A Reply

three × five =

error: Content is protected !!