Can Okan / Schubert’i İdil Biret’in ışığıyla keşfettim

0

Piyanist, orkestra şefi ve akademisyen Can Okan “Şovmen ve legato tekniğini bilmeyen piyanistleri dinlemeye tahammül edemiyorum” diyor. “Altın Çağ’ın ustaları” kabul ettiği 1940’ların virtüözlerinin yolundan yürüyor. Okan, ilk CD’sini Schubert’in empromptülerine ayırdı. Yorumunu İdil Biret’in rehberliğinde oluşturdu.

 

Genç yorumcular ilk albümlerinde, plak firmalarınca aksine zorlanmadıkça, çoğunlukla çağdaş müziği tercih eder. Albümü kendi imkanlarınızla kaydettiğiniz halde neden Schubert’i seçtiniz?
– 2013 sonbaharında Avusturya Kültür Ofisi’nde bir resital verdim. Bach’ın Tocatta’sı, Beethoven’in Fırtına Sonatı’nı, Schubert’in empromtülerini, Wagner’in Tannhauser Uvertürü’nü çaldım. Arkadaşım kaydetti. Hocam İdil Biret resitale gelememiş, kaydını istemişti. Dinledikten sonra buluştuk, değerlendirmelerini aktardı. Schubert yorumumu sevdiğini söyledi. Bir CD kaydetmeye karar verdiğimde, repertuvar konusunu danıştım. “Resitaldeki Schubert empromtüleri yorumun çok güzeldi, neden tüm empromtüleri kaydetmiyorsun” dedi. Hiç şüpheye düşmeden kabul ettim. 2014 yazında notaları edinip çalıştım. Ağustosta İTÜ MİAM Stüdyosu’nda kaydettim. 14 ay sonra Asrın Müzik’ten yayımlandı.
Hazırlık süreci hangi aşamalardan geçti? Sadece notalar yeterli miydi?
– Schubert’in olgunluk dönemi eseri empromtüleri yazılış süreciyle, yayımlanma öyküsüyle kavrayabilmek üzere özel bir nota edisyonu seçtim. Önsözünde detaylı bilgi veren Barenreiter Urtext’in notalarıyla çalıştım. Bunu diğer edisyonlarla da karşılaştırdım. Parmak numaralarını, resitale hazırlandığım bir başka edisyondan öğrenmiştim. Viyana klasiklerinin önde gelen yorumcularından Paul Badura-Skoda’nın hazırladığı bir rehberdi bu. Çek besteci Jan Vaclav Vorisek’in yazdığı, empromtü kavramını ortaya çıkaran eserler Schubert’i etkilemiş. Bu formu Schubert dehasıyla işleyip, adeta Tanrı katına çıkarmış. Bu süreci kavramak icraya boyut kazandırıyor.

Schubert icrasında
hata saklamak imkansız

Hazırlık ve kayıtta danışmanınız var mıydı?
– İdil Biret’ten destek aldım. Her sözüyle, yorumuyla ilham verdi, algılarımı açtı, psikolojik güç kazandırdı. Kayıttan önce tüm repertuvarı çaldım, dinledi. Birlikte yorumlar üzerine tartıştık. Hatta 8’inci empromtünün kritik bir bölümüne geldiğimizde “Burayı en güzel çalan Artur Schnabel’dir. Plağını bulayım, birlikte dinleyelim” dedi. Dinledik, birlikte analiz ettik. 1930’ların kaydını İdil Biret’le dinleyip icra üstüne sohbet etmek müthiş bir şanstı… Bu arada kimlerden ilham alabileceğimi söyledi. Stili bana yakın olduğu için özellikle Rudolf Serkin’i takip etmemi önerdi. 20’nci yüzyılın en önemli yorumcularından Kempf’ten dinlediği yorumları, anekdotlarla aktardı. Örneğin Kempf’in bir konserde unuttuğu pasajı Schubert stilinde doğaçlamayla geçtiğini, salondakilerin fark etmediğini anlattı. Bu sohbetlerin ışığında, adı geçen tüm yorumcuların Schubert icralarını dinledim. Lied etkisi taşıyan bölümleri kavramak için Dietrich Fischer-Dieskau’nun icralarını inceledim. Daha sonra notaları inceleyip, yorumlar üzerine düşündüm, kendi yaklaşımımı oluşturdum… Viyana klasiklerini seslendirmek gerçekten çok zor. Çünkü hataları gizlemek mümkün değil… Artikülasyon, tuşe, nüanslar, basış tekniği net şekilde ortaya çıkıyor.
Kayıt sürecinde sizi zorlayan, kararsızlığa düştüğünüz bir detay oldu mu?
– Tek sorun yaz sıcağında çalışmaktı. İdil Biret’le sık sık konuştuğumuz konulardan biri eserlere çok çalışıp, spontanlığı kaybetme riskiydi. Piyano başında çalışmak yerine, nota okuyarak zihinsel çalışma yapmamı önermişti. Bu tavsiyenin çok faydasını gördüm.
Kaydın üstünden bir yıl geçtikten sonra bu CD’deki Schubert icrasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
– Daha iyiyi aramanın sonu yok. Mükemmel olmasa da kaydından mutlu olduğum bir CD. Büyük ustaların empromtü yorumlarını dinledikten sonra albüm kaydetmek genç yorumcuya ağır bir sorumluluk yüklüyor. Bu bilinçle albümü hazırladım, belirli bir seviyenin üstünde olmasına özen gösterdim. Stüdyoda kayıt yapmak, icranıza büyüteçle, en ince detaylarını görecek şekilde bakmak önemli bir ders imkanı. Bu deneyimden çok şey öğrendim. İcrada kendimi daha çok geliştirmek için hangi noktalara odaklanmam gerektiğini gördüm. Schubert’in gam kullanımı, müzikte iyiye ulaşmak amacıyla enstrümanın doğasını zorlayan fikirleri yorumcu açısından sınav gibidir. Hiç beklenmedik anda karşısına çıkacak sürprizlere hazırlıklı olmalıdır yorumcu. Bu açıdan Schubert icrası safariye çıkmak gibidir. Teknik problemde takılıp, bestecinin oluşturduğu tabloyu zedelememek, rahat ve spontan olmak gerekir.

Müzik adına asabımı bozanlar

Kuşağınızın diğer piyanistlerinin kayıtlarıyla karşılaştırdığınızda, sizi ayıran ne gibi özellikler var?
– Güncel kayıtları takip ediyorum. CD’lerde ve You Tube’de duyduğum icralar, sevdiğim ve benimsediğim yorumculuk yaklaşımına çok uzak. Kendimi 1950-60’ların altın dönem piyano icrasına yakın buluyorum. Bu dönemin büyük ustalarını dinleyerek büyüdüm. Metin Ülkü, İdil Biret ve onların hocalarından aldıkları üsluptan etkilendim. Rahatlıkla “eski kafalı” olduğum söylenebilir. Bu nedenle teknik gösteriler sergileyebileceğim repertuvar yerine Schubert’in eserlerini kaydetmek istedim. Bugün bireyselliğin çok ön plana çıktığı yaklaşımdan, örneğin Lang Lang, Yuja Wang’dan hiç hoşlanmıyorum. Sahnedeki şovmen tavırlarını bir kenara koyun, sanki legato çalış, derin basış tekniğinden hiç haberleri yok. Viyana klasikleri bir yana, Prokofiyef kayıtları bile Emil Gilels’in icralarının yanına yaklaşamayacak kadar sığ.  Adam Minkievitz’in kayıtlarında, karanlık öykülerle aktarılan, gotik nitelikli Chopin baladları Lang Lang’ın elinde asap bozucu bir hale dönüşüyor.
Repertuvarınızda hangi dönem ve formda eserler ağırlıkta, hangi yönde geliştirmeyi planlıyorsunuz?
– Repertuvarımı resital ve konserler doğrultusunda, gelişimimi ileriye taşıyacak eserlerden oluşturuyorum. Tematik, dinleyicinin zihninde sorular yaratacak, entelektüel sürprizler içeren repertuvarlar hazırlamak çabasındayım. Bestecinin aynı türdeki tüm eserlerinden konserler dizisi yapmak bana cazip geliyor. Konçerto repertuvarım sınırlı. Bugüne kadar üç eser seslendirdim: 2005’te Borusan’la Beethoven’in 2’nci Konçerto’sunu, 2007’de mezuniyet vesilesiyle okul orkestrasıyla Schumann’ın konçertosunu, geçen yıl Antonio Pirolli yönetiminde Brahms’ın 1. Konçertosu’nu çaldım. Beethoven’in 5’inci Konçertosu’nu çalıştım, fakat henüz seslendirmedim. Okuldan dostlarımla oda müziği yapıyorum. Piyano resitallerini seviyorum. Az bilinen, çalınan eserleri tercih ediyorum. İdil Biret ve Metin Ülkü’ye danışıyorum. Brahms’ın ikinci konçertosunu, Beethoven’in Diabelli Varyasyonları’nı, Bach’ın  “Füg Sanatı”nı yakın gelecekte öğrenmek istiyorum. Beethoven’in Opus 110 / 111 numaralı sonatlarına 40’lı yaşlarıma kadar dokunmama kararı aldım. Sonrasında, ömrüm yeterse, 32 sonatı birden seslendirmek isterim.
Çağdaş müzik?
– Dinleyici ve yorumcu olarak ilgiyle takip ediyorum. Yeter ki müzik laboratuvar işçiliğine dönüşmesin, sanatsal derinlik içersin… 17 Nisan’da Çağdaş Besteciler Festivali kapsamında, öğrencilerimizin eserlerini okul orkestrasıyla seslendireceğiz. Karşılaştığım yetenekli gençlere solo piyano için yazmalarını söylüyorum. Tabii ki repertuvarıma alırken seçici davranıyorum.
Kesinleşmiş konserler hangileri?
– Rahmaninof’un Paganini Rapsodisi’ni şubatta Antoni Pirolli yönetiminde Çukurova Senfoni’yle seslendireceğim. Ardından İZDSO’yu yöneteceğim, Süreyya Operası’nda Brahms’ın kentet’ini seslendireceğim. Martta Pera Müzesi’nde Aydın Büke, Musorgski’yi anlatacak, ben “Bir Sergiden Tablolar”ı seslendireceğim. Mayısta Schubert’in 935 empromtüsünü ve Brahms’ın Paganini Varyasyonları’nı bir resitalde çalacağım.
Bugüne kadar Türkiye’de hangi orkestraları yönettiniz, şef olarak ne gibi hayalleriniz var?
– Borusan Filarmoni, İstanbul, Bursa ve İzmir devlet senfoni orkestralarını yönettim. Program önerisiyle başvurduğum Antalya Senfoni, yoğun olduğunu bildirdi. Ankaralı müzik kurumlarının İstanbullu müzikçileri görmezden gelmesini hayretle izliyorum. CSO ve BİLKENT Senfoni başvurularıma cevap bile vermedi. Şef olarak şimdilik post romantik repertuvardan eserleri yönetmek istiyorum.
Eğitimci olarak hayalleriniz?
– Orkestralarla birlikte, şeflik konusunda ustalık sınıfları düzenlemek isterim.
İkinci albümde neler kaydetmek istersiniz?
– “Batı’dan Doğu’ya, Doğu’dan Batı’ya” başlığıyla Avrupalı bestecilerin Asya’ya, Türk bestecilerin Batı formlarına bakışını yansıtan bir albüm hazırlamak istiyorum.

Daniel Harding’le orkestra yönettik

Sıradan piyano öğretmeni yerine, bir besteciden aldığınız özel derslerle müziğe başlamanız size neler kazandırdı?
– Meliha Doğduyal’ın evinde çok geniş bir CD ve kitap arşivi vardı. Merak ettiğim eserleri beraber dinleyip üzerine tartışırdık. Sadece piyano dersi almazdım, çok daha geniş kapsamlı bir çalışmaydı. Öğretmeyi planladığı repertuvar dışında eser çalmamı engellemedi, destekledi. 1993-94 sezonunun Deutsche Grammophone katoloğunu evindeki arşivde bulmuştum. İlgilendiğimi görünce hediye etti. Bu kataloğu ezberlemiştim. Bartok’un müziğiyle de Doğduyal’ın evinde tanıştım. Mikrokosmos bana çok heyecan vermişti. Modern müziğin dünyasına böyle girdim. Kulağımın çok erken yaşta modern müziğe açılmasını Doğduyal’a borçluyum. Bir besteciyle müziğe başlamak dolaylı yoldan da olsa ufkumu açtı. Daha sonra konservatuvarda çalıştığım Metin Ülkü de benim için biçilmiş kaftan gibiydi. Program dışındaki eserlere ilgimi gördüğünde engellemek yerine teşvik ederdi.
Konservatuvarda hangi ekolle yetiştirildiniz?
– Prof. Ülkü, Fransız ekolüyle yetişmişti. Nikita Magaloff’un öğrencisiydi. Fransız müziği özel uzmanlık alanıdır. Lise son sınıfa kadar 6 yıl birlikte çalıştık. Ne biliyorsam ona borçluyum. Solfej hocam Cumhur Bakışkan, besteciydi. Bana çok sabır gösterdi. Şarkı söyleme konusundaki fobim nedeniyle çok zorlanmıştım. İlginçtir, hocam Fransız ekolünden geliyor fakat ben üniversitenin son yılına kadar sadece bir Debussy eseri çaldım: Keten Saçlı Kız. Fransız bestecilerini sevmiyordum. Gözüm Alman ve Ruslardaydı. Skriyabin’e tutkuyla bağlıydım. Prof. Ülkü bunu fark etti. Beni Fransızlar konusunda zorlamadı. Seçtiğim eserlere çalıştım. Aradan yıllar geçti. 2013’te Walter Gieseking’in kayıtlarını dinlemeye başladıktan sonra Debussy vazgeçilmez bestecilerimden birine dönüştü.
Sizi entelektüel açıdan besleyen, müziğe bakışınızı zenginleştiren hobileriniz oldu mu?
– Üniversite yıllarına kadar hayatım evle okul arasında geçti, içime dönüktüm. İDSO’nun konserlerini kaçırmadan takip ederdim. Üniversitenin birinci yılında cazla tanıştım. Nardis Kulübü’ndeki konserlerin dinleyicisi oldum. Rock dinlemeye başladım. Edebiyat ve felsefe ağırlıklı okumaya başladım. Üniversitenin üçüncü sınıfında şeflik öğrenimine başladığımda dünyam biraz daha genişledi. Tutkulu bir sinema izleyicisi oldum. 2011’den sonra hayatıma jimnastik girdi.

Kritik dönüm noktaları

Eğitim sürecinizin kritik dönüm noktaları hangileriydi?
– Gürer Aykal’a verilecek bir ödülün töreninde hocam Metin Ülkü’den küçük bir resital istenmişti. Son anda katılamayacağı anlaşılınca ben çaldım. Bu sayede Gürer Aykal ile tanıştım. Bu kritik bir dönüm noktasıydı benim için. Şeflik eğitimi almak istiyordum, fakat böyle bir kurum yoktu. Aykal’a danıştım. Bu arada Aykal yönetimindeki BİFO eşliğinde İstanbul ve Ankara’da Beethoven çaldım. Aynı yıl, okulumda şeflik bölümünün açılacağı duyuruldu. Prof. Aykal ile şeflik çalışmaya başladım. 2007’de hocam beni ikinci kez onurlandırdı. BİFO’nun yılbaşı konserlerini yönettim. Bu, izleyici karşısındaki ilk şeflik deneyimimdi. Ayrıca müzisyen olarak da orkestrada yer aldım, orkestra içinden şefin konumuna tanık oldum. Prof. Aykal’ın orkestranın yurtdışından gelen solist konuklarıyla beni tanıştırırken “genç şef” diye takdim etmesi, büyük bir onur, aynı zamanda sorumluluk hissi veriyordu. Hocam Aykal ve BİFO sayesinde iki kritik müzikçiyle yolum kesişti. 2008’de tanıştığım İdil Biret’in AIMA’daki master derslerine katıldım, müzisyenliği kadar hayata bakışıyla ve sohbetleriyle bana kılavuz oldu. Hocamın tanıştırdığı Jan Risberg’in önerisiyle Stockholm’de iki yıl şeflik öğrenimi gördüm.
İsveç ne gibi deneyimler kazandırdı, önünüzde ne gibi kapılar açtı?
– Sibelius tutkuyla bağlandığım bestecilerden biriydi. Sayesinde İskandinav kültürünü tanımıştım. İsveç’e gitmeden ülkeyi, halkını tanımak için Ingmar Bergman’ın bulabildiğim tüm filmlerini izlemiştim. Stockholm’de üç kişilik sınıfta sabahları ders alıyordum, gece yarısına kadar müzik odasında çalışıyordum. Simon Rattle ve Claudio Abbado’nun asistanı Daniel Harding hocalarım arasındaydı. Hatta, okul orkestrasıyla önemli konser salonlarından birinde verdiğimiz konserin ilk yarısını ben, ikinci yarısını Harding yönetmişti. İsveç’in birçok orkestrasıyla prova yaptık, konser verdik. Ayrıca iki yıl boyunca gittiğim konserlerde Valeri Gergiyev’den Steve Reich’a pek çok önemli isimle karşılaştım. İki yıl boyunca pek çok şey öğrendim. Örneğin bir hocamız derste Mahler’den bahsetmişti. “Suç ve Ceza’nın orkestra şefliği kitabı olduğunu söyler” demişti. Bu benim ufkumu açan önemli bilgilerden biriydi.
İsveç’ten sonra başka bir ülkede şeflik öğreniminizi sürdürmeyi denediniz mi?
– Yüksek lisansımı tamamladığımda İstanbul’u özlediğimi fark ettim. Ayrıca, ülkemde yapmak istediğim şeyler vardı. Türkiye’ye döndüm. Fırsat bulabilirsem gelecek yıl Santa Cecilia Akademisi’nde piyano eğitimi almak istiyorum. Türkiye’de müzik adına yaşanabilecek pek çok şey var. Örneğin geçen yıl okuldan sevdiğim dört müzisyenle sohbet ederken, besteciyi öne çıkaran bir oda müziği grubu oluşturmaya karar vermiştik. Bu yıl ilk konserimizi verdik. Önemli bir deneyimdi.

3 cephede mücadele

Üç alanda birden çalışmalarınızı sürdürecek misiniz?
– Piyanist, şef ve öğretmenlik yapmayı seviyorum. Elbette yorgunluk veriyor. Fakat bence hepsi bir bütün, birlikte yürütmek bana iyi geliyor.
Caz, doğaçlama, bestecilik ilginizi çekiyor mu?
– Evde modern stilde doğaçlamalar yapıyorum. Caz armonilerini bilmediğim için bu alana girmiyorum. Aydın Esen’le bir atölye çalışması yapmıştım. Rahmaninof çalmıştım ona. Sonrasında,  çağdaş repertuvar ile cazın paralel gelişimi üzerine çok uzun bir sohbetimiz olmuştu. Nardis’te Burak Bedikyan, Selçuk Sun gibi çok önemli, müziğe geniş perspektiften bakan cazcılarla tanıştım, sohbetlerinden etkilendim. Besteci değilim…
(Serhan Yedig / Kasım 2015 / Andante)

Deterjan kutusundan keman, spagettiden arşe

1986 İstanbul doğumluyum. Babam müziksever bir mimardı, annem ise grafik tasarımcı. Bir yaşımda babamı trafik kazasında kaybettim. Ablam ve annemle hayatımız müzikle iç içeydi. İki yaşından itibaren, babamın klasik senfoni ve operalardan oluşan video arşivini seyretmeye başladım. Karajan yönetiminde Berlin Filarmoni’den Beethoven senfonilerini, yeni yıl konserlerini keyifle izlerdim. Spagetti çubuğundan arşe, detarjan kutusundan keman yapıp çalardım. Alirio Diaz’ın yorumundan Rodrigo’nun Gitar Konçertosu kaseti dinlemekten bozulunca evde huzursuzluk çıkarttığım, yerine farklı yorumculardan bir başka kayıt alındığı, fakat bunu kabul etmediğim anlatılır. Nihayet Diaz yorumu bulunmuş ve beni susturmayı başarmışlar. İDSO ve İDOB’un konser ve gösterilerini ailece izlerdik. 5 yaşında Elşad Bagirov’a götürdü ailem. Absolut kulağa sahip olduğum anlaşıldı. 6 yaşında Meliha Doğduyal’dan özel  piyano dersi almaya başladım. İyi bir radyo dinleyicisiydim. Okul dönüşü evde Radyo -3’ün programlarını kaçırmadan dinlerdim. Müzik tarihindeki pek çok eseri orada öğrendim. Örneğin Vefa Çiftçioğlu’nun CD ödüllü yarışmasını kaçırmazdım. Telefonla radyo programcılarını arardım. Pek çok programcıyla dost olmuştum çocukluğumda. 10 yaşına geldiğimde,hocam Doğduyal, Hollanda’ya yerleşmeye karar vermişti. Onun yönlendirmesiyle MSGSÜ Konservatuvarı’na girdim. Prof. Metin Ülkü’nün öğrencisi oldum. Üniversite 3’üncü sınıfa geldiğimde konservatuvarda şeflik bölümü açıldı. Piyano bölümünden mezun olup yüksek lisans yaparken, şeflik bölümünü tamamladım. Yüksek lisans tezim “Liszt’in Beethoven Senfonilerinin Piyano Uyarlamaları” konusundaydı, özellikle beşinci senfoninin uyarlamasını incelemiştim. 2009’da şeflik ve piyano yüksek lisansımı tamamladım. Aynı yıl Stockholm’de şeflik yüksek lisansına başladım. 2011’de tamamladım. Ve nihayet, aradan yıllar geçtikten sonra, mezun olduğum okulun öğretmenleri arasına katıldım. Orkestra şefliği ve kompozisyon bölümlerinde partisyon okuma dersleri veriyorum. Antonio Pirolli’nin yardımcısıyım, okul orkestrasını çalıştırıyorum. Lisede piyano edebiyatı dersi veriyorum. Bir yandan da Prof. Metin Ülkü ile doktora çalışmamı sürdürüyorum.
(c) Bu metnin tüm yayın hakları saklıdır, kısmen dahi olsa izinsiz alıntı yapılamaz.

Share.

Leave A Reply

two + six =

error: Content is protected !!