Shlomo Mintz / Sahnedeki narsisist gençler beni hiç ilgilendirmiyor!

0

Günümüzün en önemli kemancılarından Shlomo Mintz, 2001’deki 11 Eylül faciasından kısa süre sonra konser vermek üzere Türkiye’ye geldi. Dinlerin ve medeniyetlerin karşı karşıya geldiği günlerdi. Mintz’in İsrail’de kurduğu yaz okulunda farklı ülkelerden, dinlerden gençleri müzik çevresinde buluşturduğunu biliyorduk. Konserden bir hafta önce yaptığımız telefon röportajında müzik kadar güncel gelişmelere de yerverdik.

Farklı dinlerin bireylerinin birbirine tahammül gösteremediği, düşmanlıklarla dolu bir çağdayız. Bu akşam çoğunluğu Müslüman bir ülkenin Hıristiyan kilisesinde, Müslüman, Musevi ve Hıristiyan dinleyicilere çalacaksınız. Ne hissediyorsunuz?
– Epeyce sıradışı bir soru. Çünkü ben hayata böyle yaklaşmıyorum. Müslüman ya da Hıristiyan diye bakmıyorum çevreme. Temel yaklaşımım insanlarla iletişim kurmak. İletişim kurmak ve insanları daha iyi anlamak için dinsel kökenlerine bakmak gerekmez. Bireyin anlama yeteneğine, iletişime açık olup olmadığına bakarsınız. Eğer insanlar iletişime açık değilse, sizden bir şey almak istemiyorsa Hıristiyan ya da Müslüman olmaları bir şey ifade etmez. Dinleyicilerime hiç coğrafi ya da etnik kökenleri açısından yaklaşmam. Yani “Ooo bu akşam dinleyicinin yüzde 80’i Müslüman, yüzde 10’u Musevi” diye düşünmem. Bu yaklaşım müziği mekanik hale getirir. İnsanlar bunu görmek için gelmiyor konsere. İnsanlar aydınlanmak, bir şeyler kazanmak için geliyor. Elimde iletişim gibi sihirli bir araç var. Onlara güzel duygular veriyorum. Müziğin sınırları olmadı hiç. Tanrıya şükür ki müziğin hiç sınırları olmadı. İnsanlar kendilerini kötü hissettiklerinde müzik dinlemek, ferahlamak ister. Onları neden kategorize edip morallerini bozayım ki?
Birkaç ay arayla iki hocanızı birden kaybettiniz: Dorothy De Lay ve Isaac Stern. Bu kayıplar çalışmalarınızı olumsuz etkiledi mi?
– Stern’in kaybı Klasik Batı Müziği için büyük kayıp oldu. Her ikisi de büyük hocalardı. Birbirlerini iyi tanırlardı. Birçok projede beraber yer aldılar. Gerçekten büyük kayıp. Şimdi klasik müzik bu kaybı görmeli, onların bıraktığı yerden gelişimi sürdürecek birileri çıkmalı ortaya. Şimdi bu yapılmalı.

Brahms’ın konçertosunu 100’ncü kez kaydetmem

Geçmişte birbiri ardına CD’leriniz yayımlanırdı. Şimdi çok seyrek görüyoruz albümlerinizi, neden?
– Tamamiyle plak firmamla ilişkilerime bağlı bu. Albümlerimi yeterince sahiplenmediler, satışı için çaba göstermediler. Şimdilerde plak firmaları sanatçıların yaratıcılığına, yeteneğine pek bakmıyor. Onları suçlamıyorum. İşleri mümkün olduğu kadar çok satmak. Bu nedenle sanat ürünlerine yaklaşımları mekanik. Şunu görmek isterdim: Bazen pek daha az popüler ama yaratıcı bir projeyi desteklemek firmalara prestij getirir. Ama firmalar işe artık böyle bakmıyor. Bazen ellerindeki ürünün kalitesine bakmadan, bu kaliteyi aşacak büyük tanıtım kampanyaları düzenliyorlar. Dünyanın her yerindeki dinleyiciler reklamlarla mesaj bombardımanına tutuluyor. Bu mesajlarla ulaşanlara, kimi zaman müzik bile denemez. Dinleyiciler şaşkına dönüyor. Bazen en iyisi olduğunu düşündükleri şeyi alıyorlar, içgüdülerine göre davranıyorlar. Ve seçimleri doğru oluyor. Ben dünyanın heryerinde duyulmak için birbiri ardına albüm kaydetmekten yana değilim. Dünyanın her yerinde sanat kalitesi geçerli olacak projeler için beklemeyi tercih ediyorum. Plak firmasıyla geliştireceğimiz iyi bir projeyi dünyanın her yerinde konserlerde çalıp, sonra kaydedip CD’sini uluslararası dağıtım zincirine sahip bir firmaya vermekten yanayım. Birçok öneri geliyor, özellikle küçük firmalardan ama gerekli olduğunu düşünmediğim için kayıt yapmıyorum. Örneğin Brahms konçertoyu 100 kez tekrar kaydetmek istemiyorum. Çünkü yüzlerce küçük ülkede mutlaka birer küçük firma var bu işi yapan. Konçertoyu birkaç kez kaydetmekte yarar var. Her yorum, yorumcunun hayatında bir dönemin yansıması olmalı. Bu sayede dinleyiciler sanatçının değişen sanatsal değerlerini, yaklaşımını, iletişim yöntemlerini görebilir. Bu nedenle her teklifi kabul etmiyorum.
Vivaldi konçertolarının yorumlarıyla ilgi çektiniz. Bestecinin 230 civarında keman konçertosu var. Şimdiye kadar kaçını kaydettiniz?
– Sanıyorum sayıda bir hata var. 127-132 civarında olmalı. Muhtemelen keman için yazdığı diğer eserleri de listeye eklemişlerdir. Musical Heritage Society ile giriştiğimiz tüm konçertoları kaydetme projesinden vaz geçtim. Çünkü çok fazla enerji harcamak gerekiyor. Aslında başka bir firmayla bu projeyi sürdürmek isterim. Fakat çok uzun zamanda tamamlanabilecek bir çalışma. Sanıyorum şu ana kadar 10 albümde kaydettiğim konçertoların sayısı 60’ı buldu. Herhangi bir İtalyan sanatçıdan çok daha fazla Vivaldi kaydım var. Şimdilik bu kadar yeter. Devam etmem gerekirse koşulların istediğim gibi olması gerekir.

Vaatlere inanmayın, konserde dinleyip karar verin

Shlomo Mintz, Itzhak Perlman, Pinchas Zuckerman… Biz müzikseverler bugün bu üç ismi solocu kişiliklerinden çok orkestra yönetirken izliyoruz. Neden şefliğe yöneldiniz?
– Bu söylediğiniz doğru mu? Pek sanmıyorum. Üç ismin de yorumculuğu devam ediyor. Kendim için şunları söyleyebilirim: Benim için şeflik tıpkı çalmak gibi. Önemli olan iletişim kurmak. Hangi tekniği kullandığın önemli değil. Örneğin size çelloda müthiş bir teknik sahibi olduğumu söyleyebilirim. Bu enstrümanın piri olduğumu, çelloyu kullanarak insanlarla tam istediğim şekilde iletişim kurduğumu söyleyebilirim. Kafanızda bu bilgiyle gelirsiniz konsere. Dvorak’ın ya da Saint Seans’ın çello konçertolarının gerçekten müthiş birer yorumunu dinlediğinizi hissedersiniz. Yorumcunun bu işi birinci sınıf yapması pek önemli değildir bence. İşte bu yaklaşımla viyola ve keman çalıyorum. Ya da şeflik yapıyorum. Önemli olan dinleyicilerle, onları arzu edilen müzikal kalitenin zirvesine ulaştıracak güçte iletişim kurmak. Dinleyici bunun için geliyor. Harika bir konser, yorum dinlemeye geliyorlar.
Şimdilerde zamanınızı daha çok yetenekli gençleri yetiştirmeye ayırıyorsunuz galiba…
– Son on yılda daha çok eğitime yöneldim. Bayan De Lay ya da Stern’in öleceğini tahmin ettiğim için bu yöne yönelmedim. Gençlerin organize edilip, yeniden yönlendirilip, doğru yöne gitmelerini sağlamak gerekiyor. Bu konuda yapılması gereken çok şey var. Örneğin 20 yıl öncesine kadar yaşayan birçok keman üslubunu unutmak üzereyiz. Bugün herhangi bir keman üslubuyla diğerinin farkını bana söyleyebilir misiniz? Gerçekten bu soruya cevap vermek zor. Dinleyiciler gibi, genç kemancılar da bilgi bombardımanına tutulmuş durumda. Onların da kafaları epeyce karışık. Önemli olan gençleri en genel hatlarıyla ne olup bittiğini anlayacak duruma getirmek. Daha sonra istedikleri yöne doğru gitmelerini sağlayabilirsiniz. Bu alanda yapılacak çok iş var.
Keshet Eilon projesi nasıl çıktı ortaya?
– Bu okulun tek kurucusu ben değilim. Başkaları da vardı. Amacımız genç sanatçıları hayatlarının en kritik anında desteklemekti. Bu kritik süreci geçmek bazen 10-20 yıl alıyor. Çünkü amaçlarına nasıl ulaşacaklarını bilmiyor, çok farklı yöne gidiyorlar. Bunun yanısıra Keshet Eilon’da virtüözite üzerinde durmakla birlikte insanların bakış açılarını genişletmeye çalışıyoruz. Örneğin neden keman çaldığını, kemanın nereden geldiğini, neden burada olduğunu, ne olduğunu tam olarak bilmeden neden 20 yıldır bir odada Vivaldi’nin keman konçertosuna çalıştığını sorgulamasına yardımcı oluyoruz. Bakış açısının genişlemesinde fikirler çok önemli. Bugün birçok genç virtüöz sadece kendiyle iletişim kurma eğiliminde. Dinleyici ve kemancı olarak onlarla pek fazla ilgilenmiyorum. Benim için beste onların kişiliğinden daha önemli. Oysa dinleyiciler neye bakmaları gerektiğini unutuyor sanki. Keshet Eilon’da kişisel olarak önemsediğim konulardan biri de genç sanatçılara eserlere derinlemesine bakma yeteneği kazandırmak. Gençlere gözlerini açıp 200-300 yıl önce yazılan bir eserdeki mesajı görmelerini, bu mesajın günümüzde taşıdığı anlamı kavramalarını, yarına nasıl ulaştıracağımızı düşünmelerini öğretmeye çalışıyorum. Çok az sanatçı müziğe bu açılardan yaklaşıyor. Müziği daha geniş bakış açılarıyla kavrayabilmek, daha etkin iletişim kurabilmek için yapılacak çok iş var.
Okulda kemanla ilgili geniş yelpazede eğitim veriliyor anlaşılan. Enstrüman yapımı, okçuluk, spor.. Kadronuz tüm yıl çalışıyor mu orada?
– Hayır sadece birkaç haftalığına oradalar. Bu projenin etrafında başka projeler yapılıyor yıl boyunca. Temel olarak bilgi değiş tokuşu yapılan bir merkez oluşturmak istiyoruz. Öğrenciler kadar dünyanın değişik yerlerinden gelen öğretmenler de bilgi değiş tokuşu yapıyor. Çalışmalardan mutluyum. Keshet Eilon’dan mezun gençlerin keman yarışmalarında iyi dereceler almaları beni sevindiriyor. Çünkü kurslarda bakış açıları genişliyor.
Türk kemancısı Cihat Aşkın da kursunuzun öğretmenlerinden biri. Nasıl tanıştınız, kursun dışında ortak bir proje hazırlamayı düşünüyor musunuz?
– Gelecekte birçok ortak proje yapacağız. Iyi bir insan, iyi bir kemancı. Sanıyorum Keshet Eilon onun da müziğe bakışında önemli değişikliklikler yaptı. Okulda öğretmenler de öğreniyor. Zaten önemli olan bu. Eğer biz orada Almanya’dan gelen bir öğretmenin, Kore’den ya da Amerika’dan gelen bir öğretmenin bilgi dağarcığını zenginleştirmesini sağlayabilirsek, bu birikimle çevremizdekilerin bilgi dağarcığını da zenginleştirmeyi başarabiliriz.
Bu kadar farklı görüşün olduğu yerde üsluplar, ekoller birbiriyle çatışmıyor mu?
– Evet, kurslarda epeyce sert görüşler çıkıyor ortaya. Farklı görüşleri hep birlikte tartışıyoruz. Eğer tartışmayı becerebiliyorsak bu insanı zenginleştiren bir süreç. Sadece kendi fikrinle zenginleşemezsin. Eğer kendi düşüncene çok bağlıysan en iyisi evinde oturup günde 12 saat çalışmaya devam etmek. Oysa iş bu değil.

Barenboim’le yollarımız ayrı

Genç sanatçılara beste siparişi veriyor musunuz?
– Geçmişte sipariş verdiğim oldu. Gelecekte de sipariş ya da ödül vermeyi düşünüyorum. Ama önceliklerim farklı. Keshet Eilon’da modern eserleri de çalışıyoruz.
Elgar’ın sonatını çalıyorsunuz İstanbul’da bu eser hakkında birkaç şey söylemek ister miydiniz?
– Elgar belki de en önemli İngiliz besteci. Wagner, Bruckner, Faure’yi etkilemiş. Kalın bir orkestral dokusu var eserlerinin. Çok geniş bir iç dünyası var. Müziğinde toprağı, bulutları, İtalyan ögeleri görüyorsunuz. Kıymeti bilinmemiş bir besteci. Eserlerinde samimiyeti buluyorum. Samimiyetin yoğunluğu beni etkiliyor. Bu eserde yorumcunun sorumluluğu her zamankinden daha fazla. Çünkü yorumcu müziği zenginleştirmek zorunda. Mesela Beethoven’in keman konçertolarından çok daha fazla iş düşüyor yorumcuya. Orada müzik ayakları üzerinde durabiliyor. Eğer yorumcunun Elgar müziğini zenginleştirecek kapasitesi varsa bu yorumla müzik gerçekten evrensel değer haline gelebiliyor.
Bir İsrailli olarak Daniel Barenboim ‘in Arap ve İsrailli öğrencileri konser vermek için Ramallah’ta buluşturmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Müziğin uluslararasınaki nefreti yok edebilecek gücü olduğuna inanıyor musunuz?
– Evet. Fakat sanıyorum Bay Barenboim çok dikkatli olmalı. Kişisel gündemini, dünya sorunlarıyla perdelememeli, ikisini birbirine karıştırmamalı ya da kendisine olumlu kazanımı olmayacak bir işe dünya için girmemeli. Eğer samimi şekilde yapılırsa bu işler başarıya ulaşır. Ama eğer bir insanın her duygusunun arkasında 10 farklı düşüncesi varsa, amaca ulaşamaz. Sanıyorum Kudüs’teki son Wagner yorumundan kendi de pek hoşnut kalmadı. Ondan şu açılardan ayrılıyorum: Sorunlara farklı perspektiflerden bakıp, farklı çözümler düşünüyorum. Barenboim aktif bir sanatçı. Ben de aynı amaca farklı yöntemlerle hizmet ediyorum.
(Serhan Yedig / Cumhuriyet Gazetesi / Kasım 2001)

Linkler

Kişisel sayfası

Share.

Leave A Reply

5 × 2 =

error: Content is protected !!