Steven Isserlis / Konser salonunda, uykusunda sıçrayan dinleyiciyi hiç sevmem!

0

1967’den bu yana çalmadığı önemli orkestra kalmayan, 15 albüm kaydeden, filozof Marks, besteci Mendelssohn ve kozmetikçi Rubinstein’ın akrabası İngiliz çellist Steven Isserlis önceki yıl ilk kez Avrupa basınının ilk sayfasına haber oldu. Ama yorumlarıyla değil, Prag’da ön sıraya oturup uykusunda sıçrayan dinleyicisine attığı çiçekle. Isserlis, 2006’nın ilk günlerinde Borusan Filarmoni’yle, Haydn ile Saint-Saens’ın çello konçertolarını seslendirmek üzere İstanbul’a geldi. Müzikçiye konserden önce ulaşmayı denedik. Uçan çiçeklerin öyküsünü, tepesine vurulmasından hiç hoşlanmayan nadide “De Munck” çellosunu sorduk. İspanya yolunda, uçaktan e-mail ile yanıtladı.

 

Röportaja hazırlanırken ilginç bir rastlantı oldu. Elektronik arşivlerden son 5 yılın röportajlarını, haberlerini gözden geçirirken çello dinlemek istedim. Çekmecemden Naxos’un Tarihi Kayıtlar başlıklı CD’si çıktı. Feuermann, 1928 tarihli kayıtta Haydn ve Dvorak çalıyordu. Hakkınızdaki yazıları okurken, Feuermann’ın o günlerde kullandığı Stradivarius yapımı “De Munck” çellosunu şimdi sizin kullandığınızı öğrendim. 300 yıllık antika enstrümanların herbirinin karakteri olduğu, çalmak için öncelikle uzlaşmak gerektiği söylenir. “De Munck”ün tepesine vurulmasından hiç hoşlanmadığını söylüyorsunuz. Başka ne gibi alışkanlıkları var? Feuermann böyle çalmazdı, deyip direndiği oluyor mu?
– Şimdiye kadar Feuermann’ın ruhuyla herhangi bir zıtlaşma yaşamadım! Bu nadide enstrümanla çalmak büyük şans. Ödünç veren Nippon Müzik Vakfı’na şükran borçluyum. İlginçtir, öğretmenim Jane Cowan, Feuermann’ın öğrencisi. Bazen Feuermann’ın ruhu çevremde dolaşıyor. “De Munck”ü aldıktan kısa süre sonra Kaliforniya’ya derse gittim. Öğrencim Bloch’un “Schelomo”sunu çaldı. Uzun zamandır çalmamıştım. Hatasını çelloda göstermeye kalktığımda, sanki uzun yıllardır her gün çalıyormuşcasına aktı eser. Şaşırdım, “Çello bu eseri biliyor” dedim. Ardından aklıma, Feuermann’ın ünlü “Schelomo” yorumunu bu enstrümanla kaydettiği geldi. Tuhaf ama gerçek. Geçenlerde Cello Classics,  Feuermann’ın konser kayıtlarından Saint – Saens konçertosunu yayımlamak istedi. Açılıştaki 7 nota yoktu. Stüdyoya girdim, eksiği kaydettim.
1740 Montagnana ve 1745 Guadagnini yapımı iki çellonuz daha var. Hangisiyle İstanbul’a geliyorsunuz?
– Konserlerde Strad’ı kullanıyorum.
Karl Marks, Mendelssohn ya da Rubinstein’ın herhangi bir genetik etkisi var mı üzerinizde?
– Etkileri olduğunu sanmam. Bununla birlikte Mendelssohn’un müziğini severim. En etkilendiğim Marks, akrabam olmayan Harpo Marks! (Komedyen Marx Kardeşler’den) Tanışmıştık. Piyanist, besteci oğlu Bill arkadaşımdır.
Çocukluğunuzda babanız, iki kardeşiniz, annenizle birlikte rahatlıkla piyanolu dörtlü kurabilirmişsiniz, evinizde toplu müzik çalma geleneği var mıydı?
– Birlikte çalmayı severdik. Hala Noelli birlikte geçiririz. 88 yaşındaki babam, iki kız kardeşim, kemancı kayınbiraderim, keman ve çello çalan iki yeğenim ve çellist oğlumla birlikte müzik yaparız.

Faure’nin şaşı metronomu

Fotoğraf: Tom Miller

Bir röportajda Faure’nin şu sözünü aktarıyorsunuz: “Hayatım boyunca tempo işaretlerini sadece bir kez doğru kullanabildim.” Bestecinin önemli yorumcularından biri olarak, biçare Faure hayranına söyler misiniz lütfen: Dinlediğimizin Faure’ye mi, yorumcuya mı ait olduğunu nasıl anlayacağız?
– Faure’yi, oğluma adını verecek kadar çok seviyorum. Yazdığım çocuk kitabında da onu anlattım. Röportajda galiba, gençliğinde yazdığı mektuptaki bu ifadeyi biraz abartmışım. Sanki hayatında ilk kez doğru bir iş yapmış gibi yazmıştı. Bazı besteciler ölçü kullanmada uzman, Schumann, Faure gibiler biraz abartmış. Yine de yorumcu partisyonda belirtilene uymak zorunda. Tempo, müziğin bütünü değil, küçük bir parçası. Mesela Faure’nin 1. Çello Sonatı’nın son bölümü komik denecek kadar yavaş geldi bana. Dikkatlice araştırdığımda orijinal partisyonda temponun hiç belirtilmediğini gördüm. Önerilene uymadığım için kendimi suçlu hissetmem gerekmedi. Şimdilerde aynı sorun 1. Piyano Dörtlüsü’nde keşfedildi.
Eserlere çello yerine önce piyanoyla çalışmanız ne avantaj sağlıyor?
– Parmaklarımın eseri nasıl çalmam gerektiğini dikte etmemesi için bu yolu deniyorum. Umarım işe yarıyordur! Piyanoda çalıştıktan sonra esere nasıl yaklaşmam gerektiği konusunda bir fikir oluşuyor. Bu fikirle çello başına oturduğumda, aklım parmaklarımı yönetiyor, tam tersi olmuyor.
Ne kadar zamandır, etkilenme korkusuyla diğer çellisleri dinlemiyorsunuz?
– Şimdilerde çok az çello kaydı dinliyorum. 10 yaşlarında çılgınca Daniil Shafran plakları dinlerdim. Taklit etmeye başladım. Hiç hoş değildi. Aynı zamanda çok şey öğrendim. Onu ve Casals’ı gece gündüz dinlemekten pişman değilim. Ama kendi sesini bulmaya çalışan çellist çok dikkatli olmalı.
Yorumlarınızın hep emprovizasyon içerdiğini söylüyorsunuz, cazcılar gibi solo çello emprovizasyonlarından oluşan bir kayıt yapmayı düşündünüz mü hiç?
– Emprovizasyonda durumum umutsuz. Sadece, her konserde müziğin bana farklı ilhamlar verdiğini söylemek istiyorum. İyi müziğin, anlam sınırı yoktur.
Çellistlerin Everest’ine tırmanmak, Bach’ın tüm suitlerini kaydetmek gibi bir niyetiniz var mı?
– Yeni başladım… Gerçekten ürkütücü, bununla birlikte her çellistin bu sınavdan geçmesi gerek. Çünkü çello müziğinin zirvesi, içinde bir tane bile lüzumsuz nota yok.
30 yıl önce Jacqueline Du Pre’ye tanışmanız gibi bir mucize olsa, geçmişten kiminle karşılaşmak isterdiniz?
– Çellistlerden Boccherini’yle. Eminim müthiş bir virtüözdü, bestelerini çok seviyorum. Hiçbir şey sormaz, sadece dinlerdim. Piyano derseniz, Chopin. Çok gizemli bir eser olan çello sonatını keşke birlikte çalsak, sırlarını çözebilsem.

Everest’e tırmanmaya hazırlanıyor

Fotoğraf: Tom Miller

Uzman Schumann yorumcusu, Saint Saens misyonerisiniz, gelecekte odaklanmayı düşündüğünüz başka eser ve yorumcu var mı?
– Taneyev için de festival düzenlemiştim. Birkaç yıllığına Alman repertuvarına yoğunlaşacağım. Londra’daki Wigmore Hall’da Schubert, Schumann, Beethoven’in tüm piyano çello ikililerini, Bach’ın 3 gamba sonatını seslendireceğim.
Merak böceği tarafından ısırıldığınızı, hayatın her alanına karşı meraklı olduğunuzu söylüyorsunuz. Müzik dışında ne gibi meraklarınız var? Mesela yakın arkadaşınız kemancı Joshua Bell gibi borsaya, yarış arabalarına, bilgisayar oyunlarına meraklı mısınız; çellist Misha Maisky gibi nümeroloji tutkunuz var mı?
– Okumayı ve yazmayı seviyorum. Sinama sanatını yakından izliyorum. Yemeklere meraklıyım. Konsere gittiğim her ülkede, yerel mutfaklar hakkında bilgi alırım, yemeklerini tadarım. Türk mutfağını da çok merak ediyorum.
2008’de, sahnedeki 30’ncu yılı kutlarken özel bir hedefiniz var mı?
– O kadar olmuş mu? Bach suitleri albümü çok önemli, umarım mahcup olmam. Beethoven sonatları ve Dvorak konçertosunun iyi bir yorumunu kaydetmek, Schumann’ın az bilinen eserlerini tanıtmak, çocukları klasik müziğe çekecek fikirler geliştirmek istiyorum.
Bugüne kadar hiç Türk besteci yorumladınız mı ya da Türk yorumcularla çaldınız mı?
– Türk bestecilerin eserini seslendirmedim hiç, bugüne kadar bir Türk yorumcuyla da konser vermedim. Gerçi hafızam çok kötüdür ve umarım adını hatırlamadığım birilerini incitmiyorumdur. Geçenlerde kemancı Özcan Ulucan’la tanıştım ve çok sevdim.
Prag’da çiçekleri uçurup gazetelere haber olduktan sonra, uyurken sıçrayan dinleyicilere karşı önlem aldınız mı? Konser öncesi birer fincan kahve dağıtılması gibi…
– Espriye gülemeyeceğim. Çok abartıldı, dinleyicinin kafasına çiçekle vurduğum yazıldı. Bu doğru değil. Konserde en ön sıraya oturan beyefendi, konser boyunca uyudu. Uyuması sorun değil, arada bir başı düşüyor ve sıçrayarak uyanıyordu, her sıçrayışında dikkatim dağıldı. Konser sonrasında verilen çiçekleri, uykudaki beyefendinin kucağına attım. Konserden hatırlayacağı BİR ŞEYLER’le ayrılmasını istedim. Dinleyicinin uyanık kalması çoğunlukla bana bağlı, bu yüzden konserden önce BEN bir bardak kahve istiyorum. (Metindeki büyük harf vurgulaması Isserlis’e aittir.)
İstanbul’da uykulu izleyicilerinize çiçek sunmanız gerekirse, ne tür bir çiçek tercih ederdiniz. İsterseniz konser salonu yöneticilerine iletebilirim talebinizi…
– Umarım izleyici uykulu olmayacak. Yanlış hatırlamıyorsam İstanbul’da çok güzel genç kızlar görmüştüm. Eğer sahnede çiçek verilecek olursa, bu güzel dinleyicilerden birine çiçekleri vermek isterim.
İstanbul’da yorumlayacağınız iki konçerto ne kadar zamandır repertuvarınızda?
– Haydn’ın bu kadar önemli bir eserinin nasıl 1960’lara kadar çellistlerce keşfedilemediğini anlamakta zorlanıyorum. Klasik Dönem’den başka harika birçok çello konçertosu var. Mesela CPE Bach ve Boccherini’nin konçertoları. Fakat Haydn’ın Do Majör Konsertosu, aralarında en mükemmeli, en heyecan vericisi. Saint Saens’ın hep birinci çello konçertosu çalınır, daha zor olan ikincisini çalmayı başaran azdır. Bu eseri çok seviyorum. Birinci konçertonun aksine, gerçek anlamda yavaş (Allegro) bölüme sahip. Dostum Joshua Bell, bu bölümün Mahler’i anımsattığını söylemişti. Ne demek istediğini çok iyi anlıyorum. Ayrıca az bilinen bir eser olması, bu konçertoyu repertuvarıma almama neden oldu. Kaybedenler özel ilgi alanıma girer…
(Serhan Yedig / 14 Ocak 2006 / Hürriyet)

Linkler

Kişisel web sayfası

Facebook sayfası

Share.

Leave A Reply

sixteen − 7 =

error: Content is protected !!