Valentin Erben / Alban Berg Dörtlüsü tek besteciye odaklanmayı sevmez, her yıl repertuvar değiştiririz

0

30 yıllık geçmişiyle günümüzün en köklü yaylı çalgılar dörtlülerinden Alban Berg Quartet, 2001 yılında İstanbul Müzik Festivali’nin konuğu oldu. Genç müzikçilerden oluşan Artemis Dörtlüsü’yle iki gece üst üste dörtlü şöleni sundu İstanbullu müzikseverlere. Grubun çellisti Valentin Erben’i konser öncesinde Avusturya’dan arayıp oda müziğinin bugününü ve gençlerle ne tür işbirliği içinde olduklarını konuştuk.

Valentin Erben

Alban Berg Dörtlüsü oda müziğinin bugünü hakkında ne düşünüyor?
– Şu bir gerçek: Oda müziği grupları, özellikle de yaylı çalgılar dörtlüleri, son yirmi, otuz yılda geçmiştekinden çok daha profesyonel hale geldi. Geçmişte evde, dost toplantılarında gündeme gelen amatör uğraşı gibi bakılıyordu oda müziğine. Evlerin TV’den önceki eğlencesiydi. Çocukluğumda bizim evde de böyle bir grup vardı. 20. yüzyılın başında profesyonel dörtlüler kurulmaya başlandı. Viyana’da Kualish , Juilliard’da Bush ve Amadeus Dörtlüleri kuruldu. Ardından büyük bir değişim yaşandı. Şimdi yetenekli gençlerden oluşan birçok dörtlü var. Dinleyici de değişti. Eskiden büyük virtüözler dinleyici toplardı. Artık oda müziğini seven entelektüel bir dinleyici kitlesi var. Oda müziği çok daha kişisel, özel. Dinleyip zevk almak için analitik düşünme yeteneğine, zekâya sahip olmak gerek.
Ya besteciler, yeni besteler?
– Oda müziği besteciler açısından hep ilgi çekici oldu. Beethoven gibi sonraki besteciler de en içten duygularını oda müziği formundaki eserlerinde yansıtmıştır. Ayrıca dörtlü için yazılan eserler besteciler için her zaman çok zorlu bir sınav niteliği taşır. Mozart , operada ya da diğer dallarda çok başarılı olduğu halde Haydn ‘a yeteneğini göstermek için altı tane yaylı çalgılar dörtlüsü yazmıştı. Polonyalı besteci Ramati Haubenstock ‘la bu konuyu konuşmuştuk. Bizim için iki dörtlü yazmıştı. ”Yaylı çalgılar için yazmak benim için en büyük sınav” demişti. Brahms ‘ın ilk yaylı çalgılar dörtlüsünü yayımlamadan önce tam 20 dörtlü yazıp çöpe attığını biliyoruz…

Çağdaş müziğe kota

Çağdaş bestecilerin Alban Berg Dörtlüsü’ne ithaf ettikleri eserlerin sayısı birkaç düzineyi buldu mu?
– O kadar fazla değil. Sanıyorum 10 civarındadır. Aslında repertuvarımızda çağdaş bestelere çok fazla yer vermiyoruz. Belki her konserde bir tane 20. yüzyıl bestesi seslendiriyoruz. Dört yıl önce Luciano Berio ‘nun çağdaş bir eserini seslendirmiştik. Bazı dörtlüler bu alanda müthiş işler yapıyor, genç bestecileri cesaretlendiriyorlar.
Müzikçi ya da dinleyici olarak gençlerin yaklaşımından hoşnut musunuz; yoksa ilgisizlikleri sizi kızdırıyor mu?
– Belli bir olgunluk gerektirdiği için dinleyicinin büyük bölümü orta ve üstü yaş gruplarından. Genç kuşak popüler müzikleri tercih ediyor. Oda müziğinin dinleyicisi küçük bir azınlık, buna karşın tutku düzeyinde sevgi, yaşamasını sağlıyor.
Konserlerinizin, CD’lerinizin yanı sıra dördünüz de iki konservatuvarda birden öğretmensiniz. Bir tür oda müziği misyonerliği değil mi bu?
Viyana’da herkes kendi enstrümanının hocası. Cologne Müzik Akademisi’nde oda müziği öğretmeniyiz. Son otuz yılda öğrendikleriniz sayesinde gençlerin göremediğini yakalıyorsunuz. Bu bilgiyi gençlere aktarıyorum. Söylediğiniz gibi bir tür misyonerlik bu. Genç dörtlülere yardım ediyoruz.

Konser bir meydan okumadır

Konserler mi, yoksa kalıcı ve mükemmel CD kaydetme düşüncesi mi sizi daha çok heyecanlandırıyor?
– Mükemmellik önemli. Ama hepsi bu değil. Müzik aynı zamanda iletişim demek. Konser başlı başına bir fenomen. Müzik o anda yaratılıyor ve hiçbir zaman tekrar edilemiyor. Çok özel bir şey bu. Gerçek bir meydan okuma. Müzikçi kayıt da yapmalı, konser de vermeli.
Beethoven, Brahms, Bartok, Berg ve Webern’in ardından hangi bestecilerin tüm yaylı çalgılar dörtlülerini kaydetmeyi düşünüyorsunuz?
– Bir besteci üzerinde yoğunlaşmayı düşünmüyoruz; bundan pek hoşlanmıyoruz. Çeşitlilikten, birbiriyle anlamlı şekilde bütünleşecek farklı eserler içeren repertuvarlardan yanayız. Her yıl repertuvarımızı değiştiriyoruz. Birkaç yıl çalıyoruz yeni eserleri. Bazen, on yıl önce çaldığımız eserleri yeniden repertuara alıyoruz. Son olarak Beethoven’in eserlerini seslendirdik. Her yaylı çalgılar dörtlüsü için bir sınav bu eserler.

Üç farklı dönemin yapıtları

Yıllarca görmezlikten gelindikten sonra 1990’larda Şostakoviç’in yaylı çalgılar dörtlüleri yeniden keşfedildi. Neredeyse her grubun repertuvarında 15 eserden biri var. Diskografinizde biri bile yer almıyor. Beethoven ve Borodin Dörtlüsü’nün kayıtlarından sonra bu eserleri çalmak anlamsız mı kaçıyor?
– Doğru. Borodin Dörtlüsü harika yorumlar çıkardı. Sanırım Şostakoviç pek bizim dünyamıza yakın değil. Çok yakın hissetmediğimiz müziği çalmamıza gerek yok. Bu Şostakoviç’i hiç çalmadığımız anlamına gelmiyor.
Alban Berg Dörtlüsü’nün İstanbul konserinin repertuvarında eserler hangi düşünceden yola çıkılıp bir araya getirildi?
– Konser repertuvarımız üç farklı dönemin en önemli eserlerinden oluşuyor. Haydn birçok güzel dörtlü yazdı. Opus 74, 3 numaralı dörtlüsü bizim en sevdiğimiz eseri. 30 yıl önce ilk albümlerimizden birinde seslendirmiştik. Alban Berg’in Lirik Süit’i 20. yüzyılın kapısını açan, anahtar olarak nitelenebilecek bir çalışma. Daha önce hiç denenmemiş renkler kullanılmış. Beethoven’in Opus 132 La Minör dörtlüsü bestecinin kişisel tarihinde önemli bir yere sahip, başarısını yansıtıyor.

İki rakip takım birleşiyor

2005’te viyolacı Thomas Kakuska’nın vefatının ardından yerini öğrencisi Isabel Chasirius aldı. Fakat grup üyeleri arkadaşlarının yasını tutmayı sürdürdü. 2008’de veda turnesine çıkıp faaliyetlerine son verdiler

İki akşam üst üste, iki farklı dörtlüyü farklı programlarla dinlemek dinleyiciye neler kazandırabilir sizce?
– Dinleyiciye keşif imkânı sunduğu için ilginç iki konser olacak. Örneğin iki ayrı kuşakta müziğe yaklaşımın farklarını görecekler. Müzik tarihinde çok geniş bir dönemi kapsayan program sunulacak. Müzikseverler tüm bu renkleri bir arada dinleyebileceği için çok şanslı…
İstanbul’daki konserleriniz rakip iki futbol takımının birleşerek sahaya çıkmasını anımsatıyor. İkinci gün Alban Berg Dörtlüsü’nden iki müzikçi Artemis’e katılacak. Bu fikir nasıl oluştu?
– Tam söylediğiniz gibi (gülüyor) iki rakip takım birleşip sahaya çıkacak. Altılı eserleri seslendirebilmek için böyle bir formül geliştirmiştik. Böyle iki konser verdik. İstanbul’da da aynısını yapalım dedik.
Artemis Dörtlüsü’yle yollarınız nasıl kesişti?
– 1996’da, Schubert ‘in yaylı sazlar dörtlüsü için yazdığı aynı adlı eserinden esinlenerek yapılan ‘Ölüm ve Bakire’ filminin müziklerini beraber hazırlamıştık. En iyi genç yaylı çalgılar dörtlüsü oldukları için, filmde beraber çalışmak için onları seçtik. Sonra Artemis’le çalışan viyolonselcimiz Thomas Kakuska , yaylı çalgılar altılısı için yazılan bir eseri beraber seslendirmemizi istedi. Sevinerek kabul ettim. Çünkü gerçekten profesyonel bir dörtlüler. Aslında Rumen Belcea Dörtlüsü , İsrailli Aviv Dörtlüsü ‘yle de yakın ilişkimiz var. İstanbul’dan sonra Tel Aviv’de Aviv Dörtlüsü’yle konser vereceğiz. Bir grup üzerine odaklanmak istemiyoruz. Alban Berg Dörtlüsü her yıl Viyana’da dört konserden oluşan oda müziği günleri düzenler. Son konserde sahneyi en beğendiğimiz dörtlüye bırakmayı gelenek haline getirdik.
30 yıl birlikte çaldığınız gruptan sonra Artemis Dörtlüsü gibi genç bir takımla konsere çıktığınızda uyum sağlamanız zor oluyor mu?
– Dörtlü, beşli ya da altılı. Herhangi bir başka grupla çalmayı seviyorum. Bir tür hava değişikliği bu. Son beş yıldır, her yıl beş ay Alban Berg Dörtlüsü’nü tatil ediyoruz. Başka gruplarda çalıyoruz. Farklı programlar yapıyoruz. Ciğerlere temiz hava çekmek gibi bir şey bu. Yenilenmiş olarak geri dönüp yeniden dörtlümüzle çalıyoruz sonra. Bu süreç aynı zamanda esin veriyor. Genç kuşağı tanıyorsun. Konulara farklı bakış açılarından yaklaşmayı öğreniyorsun. Cincinatti’de öğrenciyken Indiana Üniversitesi’ne giderdim. Ünlü viyolacı William Primrose ders verirdi orada. Beraber dörtlüde müzik yapardık. Müthiş heyecan verici bir tecrübeydi. Biz, aynı fırsatı gençlere sağlıyoruz.
Artemis Dörtlüsü’nün sizi çok şaşırtan bir özelliği var mı?
– Müthiş bir iç iletişimleri var. Herkes düşündüğünü, hissettiğini öfkelenmeden söylüyor. Harika bir iletişim yolu bulmuşlar. Herhangi bir konuyu açıkça konuşabiliyorlar. Artemis’in tüm üyeleri iyi solocu.
(Serhan Yedig / 26 Haziran 2001 / Cumhuriyet)

Linkler

Valentin Erben’in kişisel web sayfası
Grup biyografisi

Share.

Leave A Reply

12 + nine =

error: Content is protected !!