Atilla Gündüz / Yesari Asım, eserlerini heba etmemek için gazinoya çıkmadı

0

Sazlar Çalınır Çamlıca’nın Bahçelerinde, Biz Her Gece Heybeli’de Mehtaba Çıkardık gibi şarkılarıyla eski İstanbul hayatına renk katan Yesari Asım Arsoy, 1992’de aramızdan ayrılmıştı. Türk Musikisi Vakfı, 2002’de ölümünün 10’uncu yılı vesilesiyle besteciyi anmak amacıyla özel bir konser düzenledi. Konserde koruyu yöneten TRT şeflerinden, kemancı Atilla Gündüz’le, Yesari Asım’ın müziğini konuştuk. “Eserlerini heba etmemek için soylu bir çaba göstermiş. Tüm tekliflere rağmen gazinoya çıkmamış” diyor Gündüz. 1980’lerde gazino üslubunun TRT’ye sızma girişimine de bir talihsizlik olarak değerlendiriyor: “Bu, Yıldırım Gürses sendromuydu, çoksesli değil, çok sazlıydı.”

 

Atilla Gündüz

Besteci ve ses sanatçısı Yesari Asım‘ın sizce radyo geleneği içindeki yeri nedir; müziği, radyo kökenli diğer büyük ustalardan hangi yönlerden farklı?
Yesari Asım‘ın radyo geleneği açısından önemli özelliği bestekarlığı. Eğer Türk Müziği’ne kan veren 40 önemli bestekarın adını saymanız gerekse içlerinden biri kesinlikle Yesari Asım olur. Aynı zamanda döneminin sevilen ses sanatçılarından. Plaklarında eserlerini kendi okuyor. Buna karşın solistlikte iddialı değil. Ses sanatçısı olarak tavrı biraz ağdalı. Radyo sanatçıları buna “goygoylu okuma” der.
Besteciliği açısından bakıldığında, sizce Türk Musikisi geleneğine neler kazandırmış?
– Eserlerinin çoğu şarkı formunda. Dini musikiye çok sonra yönelmiştir. Yesari Asım şarkılarında yenilikçi tavrı olan bir besteci. Bilhassa güftelerinde görüyoruz bunu. Çoğunlukla kendi yazıyor. Birkaç eseri dışında kolay, rahat anlaşılabilir, günlük dil kullanmış. Ağır, ağdalı cümlelerden, zor anlaşılır sözcüklerden uzak durmuş. Genç kuşak dinlerken, anlama zorluğu çekmez. Belki bu nedenle şarkılarının çoğu ezbere bilinir. Bir İstanbul bestekarı, şairi. Neredeyse her semt için bestesi var: Adalardan Bir Yar Gelir Bizlere, Sazlar Çalınır Çamlıca’nın Bahçelerinde, Biz Heybeli’de Her Gece Mehtaba Çıkardık…
Yesari Asım, klasik şarkı üslubunun yanısıra daha serbest formda, fantezi türünde besteler yapmış. Fakat gazinoya çıkması için yapılan çok parlak teklifleri hayatı boyunca reddetmiş. Sizce bu tavır müziği ayağa düşürmeme çabası mı yoksa özgüven yetersizliği mi?
– Sadece fantezi değil, kanto benzeri eserler de bestelemiş. Karşılıklı konuşma gibi, çok ilginç güfteleri var. Gazinoya çıkmayı reddetmesinin sebebi belli. Hangi dönemde olursa olsun gazinolar ile radyo kayıtları ve plaklar arasında büyük bir kalite farkı var. Çünkü gazino içkili mekan, eğlenceye yönelik. Bu ortamda ağır, sanat değeri yüksek eserleri seslendiremezsiniz. Yesari Asım bu tür eserlerini heba etmemek adına soylu bir gayret göstermiştir. Piyasaya çıksa çok para kazanırdı; bu aşikar. Seviyeyi düşürmemek için uzak durmuş. Şimdi radyo sanatçılarının piyasada çalışması yasak. O zaman serbestmiş, bu özgürlüğü kullanmamayı tercih etmiş.

Dede Efendi “hoppala” söylenmez

Yesari Asım Arsoy

Gazino tavrınının ünlü simaları radyo üslubunun ruhsuz, renksiz ve ölü olduğunu söyler. Ne diyorsunuz bu eleştiriye?
– Kuralsızlık, başıboşluk ciddi bir tehlike; icraya zarar verebilir. Yorumcuyu gelenekten uzaklaştırıp esere halel getirecek hale getirebilir. Yayın hayatına geçtiğinden bu yana TRT, gerek Klasik Türk Müziği gerek Türk Halk Müziği’nde aslına en uygun icrayı benimsemiştir. Kurumun ilk yıllarında Ankara Radyosu’nun başlı başına bir okul olduğu düşünülür. Geleneğin yaşatılmasında radyonun önemli yeri var: Münir Nurettin gibi ustaların ders verdiği Istanbul Belediye Konservatuvarı, Emin Ongan hocanın yönetimindeki Üsküdar Musiki Cemiyeti’nin çabaları kadar önemli. Üç kurum Türk Musikisi’nde bugün standart kabul ettiğimiz güzel tavrı, okuyuş tarzını, üslubu geliştirmiştir. Bu kurumlardan müziğin en ince ayrıntılarına vakıf öğrenciler yetişti. Doğru telaffuzu, doğru notayla söylemeyi esas kabul eden bu tavrı yadsımanın imkanı yoktur. “Ölü, uyutucu” demek haksızlıktır. Türk Müziği’nde oyun havaları, oynak fasıllarımız vardır. Ama Dede Efendi’nin eserlerini nasıl “hoppala, zıppala” icra edersiniz?
Biz ağıtlarla göbek atmasını beceren bir ulusuz. Podyumdan transfer solistler sayesinde ortak ses hafızamız epeyce deforme oldu. “Hoppala, zıppala” gibi efektli popüler yorumların arasında sesinizi duyurmakta zorlanmıyor musunuz?
– Şunu kabul etmek Beethoven, Schubert yorumunu “ben böyle istedim” deyip oyun havasına çeviremezsiniz. Uzun yıllar keman sanatçısı, ekip şefi olarak görev yaptım. Altı ay önce koro şefliğine geçmeye karar verdim. Buna yönelmemin sebebi herşeyin çok kötüye gittiğini görmemdi. Üzerime düşeni yerine getirmek için harekete geçtim. Fakat bozulan ses hafızasına, “bu yorum bizi uyutuyor” diyen insanlara ulaşmanın gerçekten çok zor olduğunu söylemek lazım.
Laf aramızda, radyonun da deformasyonda önemli rolü oldu. 1980’lerin başında Hoşsada programlarıyla Çoksesli Türk Sanat Müziği diye tuhaf bir akım başlatıldı; şimdi TRT FM faciası yaşanıyor. Dilerim korolara, Türk Müziği topluluklarına eskiden olduğu gibi önem veriliyordur.
– Sözünü ettiğiniz Yıldırım Gürses sendromuydu. Rahmetli birçok deneme yaptı. Bunlar çok sazlı müzik örnekleriydi, çok sesli değildi. Şunu kabul etmek gerekir: Ses sistemimiz çoksesliğe elverişli değil. Birkaç makam haricinde, formu bozmadan çoksesli yapılamaz. TRT’yi eleştirmeden önce hiçbir standart gözetmeyen özel televizyonlara bakmanız gerekir. Sosyal hayatımıza şeffaflığı getiren, yolsuzlukların üzerine giden özel yayın kuruluşları müzikte ne yazık ki sorumluluklarını yerine getiremedi. Sanat, kalite, ses geleneğimizin yaşatılması ve geliştirilmesi adına hiçbir şey yapmadılar. İbrahim Tatlıses gibi isimler bu vebali nasıl ödeyecek, bilmiyorum. Olağanüstü ses ve berbat bir arabesk repertuar… İnsanlar bunu istediler, o da söylüyor ve çok para kazanıyor. Yesari Asım da bunu yapabilirdi, yapmadı…

Cemiyetler önemini koruyor

Türk Müziği konservatuvarlarının açılmasından sonra önemini kaybeden musiki cemiyetleri son yıllarda tekrar gündeme geliyor. Derneklerin musikideki işlevi değişti mi?
– Ben Üsküdar Musiki Cemiyeti’nden yetiştim. Hocam rahmetli Emin Ongan. Alaylı müzikçiyim yani. Bu geleneğin ne kadar önemli olduğunu gördüm. Ongan, 65 yıl cemiyetin başkanlığını yaptı, TRT İstanbul Radyosu’nda keman sanatçısıydı aynı zamanda, Belediye Konservatuvarı’nda ders verdi, koro şefliği yaptı. Onun kadar talebe yetiştiren başka hoca tanımıyorum. Musiki cemiyetinin enerjisini, bilgisini birçok kuruma taşıdı. Türk Müziği konservatuvarları, ne yazık ki, çok geç kuruldu. Genç cumhuriyetin ayakta kalması, öncelikle diğer alanlara ağırlık vermesi gerekiyordu. Bunu biliyorum. Atatürk’ün Türk Müziği’ni ne kadar çok sevdiğini de biliyorum. Ama gecikmeden dolayı Atama kırgınım… Konservatuvarlar kurulana kadar görevi cemiyetler üstlendi. 1980’den bu yana konservatuvarlar, cemiyetlerden çok daha fazla mezun veriyor. Radyoya girenlerin çoğu konservatuvarlı. Konservatuvarların kurucu kadrosu Türk Müziği’nin büyük ustalarıydı. İlk üç, dört yıl çok iyi öğrenciler yetişti. Sonra bu yapı değişti. Cemiyetler ise faaliyetlerini amatör ruhla, şevkle, öğrenme arzusuyla sürdürüyor. Öğrenciler not alma, sınıf geçme derdi olmadan, sadece öğrenmek için çaba gösteriyor. Öğretmenler de para değil, zevk için bu işi yapıyor. Bugün konservatuvar bitirip çok başarılı olmuş sanatçıların altyapısına, geçmişine bakın. Mutlaka musiki cemiyeti tecrübesi vardır. Dikkat çekici bir husustur bu.
TRT’nin musiki cemiyetleriyle organik bir bağı var mı; İş Sanat’ta Türk Musikisi Vakfı’yla gerçekleştireceğiniz bu konser nasıl hazırlandı?
– Konser fikri vakıftan geldi. Vakıf yöneticileri kurumun yayınlarına katkıda bulunmak, Türk Musikisi’ne daha fazla yer verilmesini sağlamak amacıyla TRT’ye işbirliği önerisinde bulundu. TRT Genel Müdürlüğü’nce bu faaliyetlerin koro bölümünü yönetmekle görevlendirildim.

Koroyu bırakıp, dinleyici yöneten şefler var

Konserde vakıf ve TRT sanatçılarını birlikte mi izleyeceğiz?
– Konseri TRT İstanbul Radyosu Sanatçıları’ndan oluşan bir grup gerçekleştirecek. Yesari Asım’ın eserlerini sekiz solist, 26 kişilik koro ve saz heyeti eşliğinde seslendireceğiz. Radyonun en iyi sazendeleriyle sahneye çıkacağız. Solistler 1981 döneminde kuruma katılan kadrolu sanatçılarımız. 15 kişilik saz heyetinde klasik kemençe, ney, tambur, klarnet, kanun, ut, bendir, darbuka, tef, 4 keman, 2 viyola, bir viyolonsel olacak.
Konser repertuarını nasıl oluşturdunuz?
– 30 yıldır bu işin içindeyim. İlk kez bir konser repertuarı hazırlarken bu kadar zorlandım. Biri bana bir haftada program seçtiğini söylese gülerdim. Fakat başıma geldi. Yesari Asım’ın o kadar güzel eserleri var ki seçmek zor. Doyurucu program için en az 2.5 saatlik repertuar gerekiyor. Oysa biz bunun yarısı kadar süreye sığdıracağız. Herkesin ezbere söylediği, çok bilinen eserlerin yanısıra çok az bilinen fakat musiki değeri yüksek eserleri programa almaya çalıştım. Farklı dönemlerden, farklı üsluplarda eserler seçtim.
Son olarak konser atmosferinden bahsedelim isterseniz…
– Klasik bir konser olacağını söyleyebilirim. Fasıl atmosferini sahneyle sınırlı tutacağız. Dinleyiciler herhalde sevilen eserleri içinden söyleyecektir ya da mırıldanacaktır. Programı “Adalardan Bir Yar Gelir Bizlere” ile bitireceğiz. Bu eseri bizimle söylemek isterlerse, susun demeyiz… Eskiden, bazı korolu konserlerde şeflerin geri dönüp izleyiciyi yönettiklerini görürdük. Böyle bir şey yapmayı düşünmüyorum… Allah beni böyle felaketlerden korusun… (Kahkahalar)
(Serhan Yedig / Mart 2002, İş Müzik)

AKINTIYA KARŞİ KÜREK ÇEKİYORLAR: Türk Musikisi Vakfı, müzik geleneğimizin zedelenmesini, unutulmasını engellemek amacıyla 1987’de İstanbul’da bir grup müzik dostu tarafından kuruldu. İşadamı Aydın Bolak’ın desteğiyle kurulan, Ahmet Uzel’in girişimleriyle çalışmalarına devam eden vakfın çalışmalarında bugüne kadar Nevzad Atlığ, Alaeddin Yavaşça, Yılmaz Karakoyunlu gibi birçok tanınmış sima görev aldı. Şu anda başkanlığını İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı kurucularından Ercümend Berker yürütüyor. “Türk Musikisi, çağdaşlaşma ve Batılılaşma kavramlarının karıştırılmasıyla son yüzyılda önemli ihmale uğramıştır. Arabesk ve benzeri yoz müziklerin tasallutu altındadır. Bundan kurtulmak ancak değerli ve seviyeli müzik üretmek ve yaymakla mümkün olabilir” diyen vakıf yönetimi kitap – CD yayımlama yoluyla çalışmalarını sürdürüyor. Bugüne dek Alaeddin Yavaşça, İnci Çayırlı, Melihat Gülses’in yorumlarını, Bekir Sıtkı Sezgin’in eserlerini içeren CD’ler yayımladı. Alaedden Yavaşça’nın yazdığı Türk Musikisi kitabı da yayımlanmak üzere.

Linkler

Yesari Asım Arsoy / Tüm bestelerimi eşit oranda severim (1951)

Yesari Asım Arsoy / Türk musikisinde en kolay şey okuyucu ve besteci olmak, müzisyenliğe yanaşanlar yok denecek kadar az (1953)

Yesari Asım Arsoy / Şarkılarım hangi sanatçı için yaratıldıklarını bildirir (1954)

Yesari Asım Arsoy / Aşksız bestekarlık olamaz (1944)

Yesari Asım Arsoy / Terkipli güfte yazmam (1932)

Share.

Leave A Reply

10 − 7 =

error: Content is protected !!