Flying Bulgar Klezmer Band / Dikkat, trapezde trompetçi var!

0

Torontolu trompetçi David Buchbinder’ın kurduğu ‘Flying Bulgar Klezmer Band’ unutulan klezmer geleneğini Kanada’da yeniden gündeme getirdi. 14 yılda, ülkede dinlenen etnik müzikler listesinin başına yerleştirdi. Sayesinde bugün Toronto’da dünyanın en büyük Aşkenazi festivallerinden biri düzenleniyor. 2000 yılında, Amerika’da dört CD’leri birbiri ardına yayımlanan grubun Fire albümünde bir İstanbul havasına rastladık. Telefonu çevirip trompetçi Buchbinder’ın ifadesini aldık.

 

Müziğiniz gibi grup isminiz de mizah duygusuyla dolu. Trapezcileri andıran bu ismi nerden buldunuz?
– Uzun zaman isim aradık. Uzun bir isim listesi yaptık, hiçbirini beğenmedik. Derken bir arkadaş, ben buldum dedi. Uçan Bulgar Klezmer Orkestrası’nı duyunca hepimiz gülmekten yerlere yattık. ‘Bulgar’ Romanya Yahudilerinin bir dansı. Aslına bakarsanız ritmi Anadolu’dan geliyor. Osmanlı yönetimindeki topraklarda ortaya çıkmış. Ayrıca uçmak, benim için yürümekten daha ilginç. Eğer müzik iyiyse uçurur. İşte isim böyle ortaya çıktı.
Sizin trapezciler çok sık kaza geçiriyor anlaşılan. Dört albümde de farklı kadroyla çalmışsınız.
– (Gülüyor) Uçuş eğitimini benim gibi ciddiye almıyor herkes. Heryıl birkaç kayıp veriyoruz. Mezarlık dolusu Bulgar Klezmer üyesi var geçmişimizde… Şaka bir yana kadro değişimi grubun kuruluşuyla ilgili. Ben bu işe merak sardığımda Toronto’da Klezmer çalan yoktu. İlk albümümüzden sonra ilgi arttı. Aramıza yeni isimler katıldı. Diğerleri esas ilgi alanları caza ya da klasiğe döndü. Grubun son şekli üç yıldır bir arada. Herkes birikimini koyuyor ortaya, emprovizasyonlarla zenginleşen bir müzik çıkıyor sonuçta. Bundan sonra tek değişiklik faaliyeti tatil etmek olabilir.
Tüm üyeler Aşkenazi kökenli mi?
– Hayır. Museviler de var Hıristiyanlar da.

Slovovitz için, dans edin

Ailenizde klezmerciler var mı, siz nereden merak sardınız bu müziğe?
– Dedelerimden biri Budapeşte’de, diğeri Ukrayna’da doğmuş. Eşleri Kanadalı. Klezmer bir yana, İbranice bildiklerini bile yıllar sonra, klezmerle ilgilenmeye başlayınca öğrendim. Caz kökenliyim. Yıllardır caz çalıyorum. Grubum var. Bir gün evde annemin plaklarını karıştırırken Klezmer Konservatuvar Orkestrası’nın albümünü keşfettim. Dinlemeye, müziği araştırmaya başladım. Mahalleden bir arkadaş klezmer çalalım, diye tutturmuştu. Uzun zaman direndim. Bir gün bir arkadaşın düğünde cazın yanısıra dört, beş klezmer çaldık. Çok eğlendik. Dinleyenler de çok eğlendi. Ben de grubu kurmaya karar verdim.
Klezmer coşku ve neşenin yanı sıra derin bir hüznün müziği aynı zamanda. Sizin trapezciler hüzün durağına pek uğramıyor gibi…
– Duygusallığın bir parçası keder ve melankoli. Diğer parçası ise neşe ve yaşama sevinci. Klezmer çalarken hep hüznü vurgulamanız gerekmez. Müzik doğası gereği yaşama coşkusuna yöneltir insanları. Kederli olduğunuzda bile çalarken içinizdeki pozitif enerji ortaya çıkar. Belki en güzeli hüzünlü coşku. Duyguları tüm boyutlarıyla ifade etmek. Son CD’miz Circus’un açılış parçası işte böyle. Hüzünlü başlayıp, enerjisiyle neşeli bir atmosfer yaratıyor.
Seslendirdiğiniz şarkılarda dövüşmek yerine, içelim, dans edelim diyorsunuz. Hahamı bile dansa, içkiye davet ediyorsunuz. Muhafazakarlar tepki göstermiyor mu?
– Seslendirdiklerimizin çoğu otantik şarkılar. Biz söylediğimizde de kimse tepki göstermiyor. Doğru zamanda, doğru yerde içip dansetmenin Yahudi kültürüyle, mesela Hasedim geleneğiyle çelişen bir yanı yok.
Peki, albümlerinizi dinlerken bize ne içmemizi tavsiye edersiniz, paskalyada yapılan erik votkası Slovovitz mi yoksa otla tadlandırılan meşhur Zubrowka votkası mı? Bir de bu işin raconu var mı?
– (Gülüyor) Slovovitz tavsiye ederim. Üç tane arka arkaya atıp dans edeceksiniz…
Siz şarkılarınızda dövüşmeyi bırakın, gelin birlikte dans edelim dedikçe Ortadoğu’da Camp David’de havalar gerginleşiyor. Nefesiniz yeterince güçlü değil galiba.
– İsrail’de klezmer grupları Amerika ve Kanada’daki kadar popüler değil sanırım. Fakat ben umutluyum. Ciddi bir değişim var. Taraflar barışı gerçekleştirmek için eskisinden çok daha kararlı.

Trompette İstanbul havası

Sizin somut bir kazanımınız oldu mu, mesela şarkılarınızı dinleyen Filistinli ya da Arap kökenli birileri gelip sizi sevgiyle kucakladı mı?
– Şu anda nişanlıyım. Birkaç ay sonra evlenmeyi düşünüyorum. Kalbimi verdiğim kadın Filistinli. Sanırım mesajımı en azından o duydu.
Fire albümünde yürek burkan bir trompet solosuyla İstanbul havası çalıyorsunuz. Bu müthiş ezgiyi nereden buldunuz, Doyne İstanbul ne demek?

– Doyne, taksim anlamına geliyor. Esrarengiz bir kornetçinin 1906 yılında İstanbul’da Goldberg Orkestrası eşliğinde kaydettiği taş plaktan aldık bu ezgiyi. Plağı, Harvard Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr Martin Schwartz’ın özel arşivinde buldum. Klezmer’in birçok ünlü solisti Amerika’ya göçmeden İstanbul’dan geçmiş. Böyle birkaç ilginç birkaç plak daha var. Belki yeni albümlerde bunları da seslendiririm.
İstanbul’a yolunuz düştü mü hiç; dostlar, tanıdıklar var mı, konser vermeye gelmeyi düşünür müsünüz?
– 1986’da otostopla Avrupa’yı dolaşırken gelmek istemiştim. Fakat bindiğim kamyonun rotası değişti, olmadı. İstanbul’da tek tanıdığım Brenna MacCrimmon. İstanbul’u görmek, hele konser için gelmek çok isterim.
Bekliyoruz…

HÜZNÜN COŞKUYLA DANSI, KLEZMER : Klezmer, Doğu Avrupa Yahudileri’nin 18. yüzyılda yarattığı bir şölen müziği. Düğünlerde, özel eğlencelerde beş altı kişilik orkestralar tarafından çalınıyor. Ezgiler Polonya, Macar, Romen folkuyla Yahudi kültürünün karışımı. Klezmercilerin enstrüman kullanımındaki teknik ustalıkta klasik müziğin de önemli payı var. Klasik klezmer orkestrası keman, klarnet, kontrbas ve trompetten oluşuyor. Yüzyılın başında savaşlarla, göçle, soykırımla yok olan klezmer 1990’larda Amerikalı entelektüellerin çabasıyla yeniden gündeme geldi. “Klezmer ruhumun sesi, vücudum ise enstrümanıdır” diyen klarnetçi Giora Feidman’ın çabasıyla yeniden popüler oldu.
(Serhan Yedig / 1 Eylül 2000 / Hürriyet)

Linkler

Grubun tarihçesi

Grubun web sayfası

Share.

Leave A Reply

four × one =

error: Content is protected !!