Joaquin Amenabar / Tango severler çoğalıyor, gençleşiyor

0

Manuel De Falla Konservatuvarı öğretim üyesi, Orchestra Tipica de la Guardia Vieja’nın kurucu şefi, bandoneoncu Joaquin Amenabar tam bir tango misyoneri. Hem ülkesinde tango geleneğini canlı tutmaya çalışıyor hem de dünyayı dolaşıp konser, konferans, atölye çalışmalarıyla tango ve bandoneonu tanıtıyor, öğretiyor. 2005’in ilk ayında Cervantes Enstitüsü’nün davetliyle İstanbul’a gelip, konser, konferanslar vereceğini duyunca, Amenabar’ı İngiltere’de yakaladık. “Tango cemaati genişliyor, gençleşiyor. Moda akımların monotonluğundan sıkılan gençler tangoya koşuyor” diyen müzikçiyle, tango hakkında doğru sandığımız yanlışları konuştuk.

Dünyayı dolaşıp bandoneon, tango dersleri veriyorsunuz. Tango, Latin Amerika’nın dışındaki ülkelerden en çok hangisinde seviliyor?
– Bir çok ülkede tutkulu tango aşıkları var. Hangi ülkede en çok sevildiğini söylemek zor. Piazzolla sonrasında dünyayı saran ikinci tango dalgasından bahsetmek gerekirse, bazı ülkelerdeki müzikseverlerin daha hızlı davrandığını söyleyebiliriz. Mesela Almanya ve sonra Fransa. Ardından Hollanda, İngiltere geliyor. Dünya genelini göz önüne aldığımızda tango merakının bugün en güçlü olduğu yer Avrupa. Bununla birlikte Yeni Zellanda’dan ABD’ye dünyanın neresine gidersem gideyim, tango kulüpleriyle karşılaşıyorum. New York’ta, Sidney’de, Tokyo’da geniş sayılabilecek tangosever grupları var.
Arjantinden binlerce kilometre uzakta, bilgisiyle, koleksiyonuyla sizi hayrete düşüren tangoseverler oldu mu?
– Yeni Zellanda’ya gittiğimde Arjantin, Buenos Aires, tango ve orkestralarımız hakkında çok şey bilen müzikseverlerle karşılaştığımda çok şaşırdım. Hatta 1940’larda popüler olup sonra unutulan dans müziği Milonga’yı bizim üslubumuzla çaldıklarını duyunca inanamadım. Tango hakkında tüm dünyada az çok bir şeyler biliniyor. Ancak temel enstrümanı bandoneon, bu çalgının icat edildiği Almanya’da bile çok az tanınıyor. Aynı zamanda bandoneon akordçusuyum. 1930’da Arjantin’e yerleşen ünlü Alman akordçu Georg Weckesser’ın tek öğrenciyim. Dört yıl önce Almanya’da bandoneon’un yeniden canlandırılması için düzenlenen konferanslara katıldım. Bu enstrümanla ilgili bilgi birikimleri neredeyse tamamen yok olmuş. Anlattıklarımı hayretle dinlediler. İspanyol ve Japon koleksiyoncular taş plakları, eski enstrümanları toplayıp ülkelerine götürülüyor. Mesela İspanya’da müthiş bir bandoneon koleksiyonuna rastladım. Ancak Arjantin’de de enstrüman ve plak koleksiyonculuğu eski bir hobi. En nadir plaklar hâlâ bizdeki özel koleksiyonlarda.

Tango batakhanelerden çıkmadı

Buenos Aires’in gece hayatından çıkan tango zamanla klasik müzikçilerin ilgi alanına girdi. Özellikle son yıllarda Gidon Kremer, Yo Yo Ma, Maxim Vengerov gibi virtüözlerin tangoya yöneldiklerini, tango denemelerinin büyük ilgiyle karşılandığını görüyoruz. “Klasikçiler tangoyu entelektüelleştirip ruhunu öldürdü” diyen ve yas tutanlardan mısınız, yoksa “Sayelerinde tangonun kalitesi arttı” diyen, sevinenlerden mi?
– Tangonun Buenos Aires batakhanelerden doğduğu yolundaki görüşlere katılmıyorum. Buralarda tangoyu, dansı seven kişiler vardı ama besteciler şehrin gecekondularından çıkmadı. Çoğu, İtalya ve İspanya’dan Arjantin’e 1800’lerin sonundaki ikinci göç dalgasında gelen müzik öğretmenlerinin öğrencisiydi. Eduardo Arolas, Agustin Bardi gibi ünlü tango bestecileri iyi armoni bilgisine sahip müzikçilerdi, klasik müzik birikiminin etkisini taşıyorlardı. Sözyazarları batakhanelerden bahsettiği için tango bu hayat biçimiyle özdeşleştirildi. Hemen hemen aynı dönemde Juan Francisco Giacobbe, Drangosch gibi Arjantinli akademisyenler tango formlarını bestelerinde kullanmaya başladı. Mesela çello, bandoneon ve keman için “Prelüd ve Füg El Tango” adlı bestesini Giacobbe 1945’te yazmıştı. Piyano için “Üç Tango”yu besteledi. Yani klasikçilerle tangonun bağı çok eskilere uzanıyor. 1950-70 arasında dünyayı saran rock, Beatles dalgası Arjantin’e ulaşınca gençlik tangoyu bir kenara bıraktı. 1980’lerde tango yeniden canlandı. Arjantinli topluluklar Broadway’e kadar uzandı. Tango tanımının içine sığdırmak istemediğim “Piazzola Müziği” bütün dünyada yeniden tangoyu popüler hale getirdi. Bu arada yaratıcılıklarını kullanmak isteyen klasikçileri kendine çekti. Onların denemeleri, bugünün dinleyicilerini geleneksel tangoya yönlendiriyor. Bu nedenle gayet iyi…
Arjantin’deki tango cephesinde bugünlerde neler oluyor, hangi akımlar, yaklaşımlar gözde?
– Kimileri deneysel çalışmaları sürdürüyor. Piazzolla’ya muhalif akımlar var. Bu arada benimki dahil, orkestralar geleneksel tangoya yöneliyor. Çünkü genç kuşak dans etmeyi seviyor. Orkestralar Pugliese, Calo, D’Arienzo gibi üsluplardan birini seçiyorlar. Orkestram farklı üslupları seslendirmeyi tercih ediyor. Yeni tangonun önde gelen isimlerinden Roberto Mederos bile kendi Tango Tipica orkestrasını kurdu, geleneksel tango çalıyor artık. Bu arada genç klasik müzikçiler tangoyu kullanıyor.

Dört besteciye dikkat

Rap, hip hop, metal gibi akımlar arasında ışık hızıyla koşan, aşk dahil her şeyden çok çabuk sıkılan, markalara odaklanmış bugünün gençlerine tangonun söyleyecek sözü var mı hâlâ? Tango gittikçe ileri yaşların tercihine mi dönüşüyor?
– Günümüzün popüler müziği tek düze ritimler, vuruşlara dönüştü. Melodi ortadan kalktı. Böyle bir dünyada, tango hâlâ dinleyicisine güzel melodiler sunuyor. Beni en şaşırtan gelişmelerden biri de tüm dünyada tango dinleyicisinin hızla gençleşmesi. Dün Edinburg’daydım. 13 yaşında bir çocuk önümde dans ediyordu. 1940’larda bile böyle bir şeyle karşılaşmak imkansızdı. Güncel müziğin tekdüzeliğinden bunalan gençler, tangonun melodi, armoni, kontrpuan zenginliğine koşuyor.
Türk tangocularla ya da kayıtlarıyla karşılaştınız mı hiç?
– Hayır, umarım İstanbul ziyaretimde bu fırsata kavuşacağım.
İstanbul’da düzenleyeceğiniz etkinliklerde hangi yaklaşımlar ön plana çıkacak?
– Müzikçilere yönelik atölye çalışmalarında ağırlıklı olarak tangoda ifade, tango ruhunun özellikleri ve tangoda orkestral düzenleme konusunu işleyeceğim. Dansçılar için düzenleyeğim atölye çalışmasında ise koreografiyi ve dans tekniğini bir kenara bırakıp tango ruhunu analiz etme üzerine yoğunlaşmayı düşünüyorum. Ritmik hatlar, yapı, ifadeler ve bunların hareketlere yansıması üzerine çalışacağız. Katılımcıların tango konusunda uzmanlaşmış olması gerekmiyor. Çalışmalar tüm dansçılara, müzikçilere açık.
Bu ziyaretten müzikçi ya da dansçı olmayan tangoseverlere ya da sıradan müzikseverlere ne düşecek?
– Bir konser vereceğim. Ayrıca herkese yönelik üç konferans vereceğim. İlkinde tango tarihi, ikincisinde Piazzolla, üçüncüsünde bandoneon’u anlatacağım.
Etkinliklere katılmadan önce ev ödevi yapmak gerekiyor mu?
– Herkese tek tavsiyem iyi tango örneklerini bol bol ve dikkatle dinlemeleri. Peki ne dinleyelim, diye soranlara özel tavsiyede bulunmak çok zor. Çünkü çok büyük bir tango birikimi var. Sadece 1900-1920 arasındaki Veravihegra’ları toplayan bir koleksiyoncu arkadaşım var. Arşivindeki tangoların sayısı 9 bini buluyor. Yine de yeni tangonun temellerini oluşturan dört bestecinin eserlerini dinlemelerini öneririm: Eduardo Arolas, Vincente Greco, Roberto Firpo, Enrique Delfino. Modern tangonun kökenlerini anlamak için 1910-20 arasının bu bestecileri bilmek gerekir. Sonraki dönemlerde ise Anibal Troilo, Pedro Laurenz, Horacio Salgan, Astor Piazzolla gibi birçok önemli besteci var.
(Serhan Yedig / 22 Ocak 2005 / Hürriyet)

Linkler

Kişisel web sayfası

Share.

Leave A Reply

eight + 11 =

error: Content is protected !!