Susana Baca / Yerlilerin geçmişini araştırıyordu, 51’nde şarkıcı oldu, albümü yüzbinler sattı

0

Perulu ilkokul öğretmeni ve etnolog Susana Baca’nın kapısını şöhret 1995’te, 51 yaşındayken çaldı. Afrika kökenli Peruluların ezgilerini seslendirdiği iki albümü büyük ilgi gören, küçük bir firmadan yayımlandığı halde yüzbinlence satan Baca, 2003’de BBC World Music ödülünü aldı. Ardından ülkesinde kültür bakanlığına atandı. Şarkıcı, 2001 sonbaharında son albümü için çıktığı Avrupa turnesi kapsamında İstanbul’a uğramıştı. Çevirmen arkadaşımız Sabri Naşit’in yardımıyla şarkıcıya müzik serüvenini sormuştuk.

Talking Heads’ten David Byrne İspanyolca dersi sırasında sizi videoda görmese ve peşinize düşmese bugün ne sesinizden ne de şarkılarınızdan haberdar olacaktık. Sayesinde uluslararası yıldız oldunuz, bari o İspanyolca’yı sökebildi mi?
– (Kahkahalar) New York’ta kötü bir öğretmene düşmüş, ama o öğretmene minnet borçluyum; tanışmamızı sağladı. Aslında Byrne’ın İspanyol kültürüne ilgisi yeni değil. Cafe del Cuba gibi gruplarla iletişim içinde. Geçen hafta Yunanistan’da birlikteydik. Gördüğüm kadarıyla İspanyolcası şimdi iyi. (Gülüyor)
Öğretmenlik yaptığınız yıllarda müziği eğitim amacıyla kullandınız mı?
– Genellikle Lima’nın varoşlarındaki ilkokullarda çalıştım. Eğitimsiz aileler çocuklarını okula göndermek istemiyor. Çocuklar enerji dolu, fakat okula gelmek yerine sokakta oynamayı tercih ediyor. Saldırgan ve kavgacılar. Sanatı eğitime sokunca çocuklar şarkı söyleyip, şiir yazmaya, resim yapmaya başladı. İçlerindeki bastırılmış duygular dışarı çıktı. Okulu sevdiler. Bazen dans dersleri verdim. Sorunları içlerindekini dışa vuramamaktı. Müzik ve sanat sayesinde bu sorunu birlikte aştık.
Yollarınız Byrne’le kesişmeden konser veriyor muydunuz, hiç albümünüz yayımlanmış mıydı?
– Eğitim Fakültesi’ndeki öğrencilik yıllarımdan bu yana eşliksiz konserler veririm. Rock seven genç kuşakla, gelenekselden başka müzik dinlemeyen yaşlı kuşak arasında kaldım. Ne eskide kalmak ne de deforme olmuş müzik yapmak istedim. Bu yüzden yalnız çalışmayı tercih ettim. Eşimle alternatif müzik sayılabilecek bir albüm yaptım. Aslında öğrencilik yıllarımızda arkadaşlarla toplanıp konserler verirdik, bunların kayıtlarını kasete çekip, kapak yapıp satışa sunardık.

Köklerini araştırırken şarkıcı oldu

Köklerinizi, Afrika kökenli Perulular’ın geçmişini araştırırken çok acı olaylarla karşılaştığınızı, herşeyi bırakmak istediğinizi söylüyorsunuz. Sonunda bunu şarkılarda ifade etmeye karar vermişsiniz. Şarkı söylemek terapi, tarihle barışma çabası mı sizin için?
– Eşimle, Afro-Peru kültürünü yansıtan bir kaset kaydetmiştik. Kaset için bir kitapçık hazırlayalım, dedik. Araştırdıkça Afro-Peru kültürüyle ilgili beklemediğimiz kadar çok bilgi çıktı. Biz sadece Perulular’ın tarihini biliyoruz. Acı bir gerçek, okullarda bu öğretiliyor sadece. Oysa Afrika kökenlilerin zengin ve farklı bir tarihi var. Araştırdıkça köklerimle ilgili zenginlikleri keşfettim. Bununla birlikte acı gerçekler de ortaya çıktı. Kimi aşamalarda öğrendiklerime tahammül etmek çok zor oldu. Çalışmayı durdurmak, vazgeçmek istedim. Bir dostum “anıların yaşatılması gerekir, unutulmaya terkedilmemeli” demişti. Ona verdiğim sözü tuttum. Öğrendiklerimi dünyayla paylaşmaya karar verdim. Yaşananları gerçekliğiyle görmek, bilmek, kabul etmek lazım. Şarkı söylemek arınmak ya da terapiye benzer. Duygular sessizliklerden yükselir. Fırtınaya, dalgalara dönüşür. Sonra sular durulur. Ağlanması gereken yerde ağlarsınız. Şarkılarımda acılar kadar aşkları, mutlulukları, sevinçleri de bulabilirsiniz.
Hüzünlü şarkılarınızda bile dansa yer var. Acıları yaşama sevincine dönüştüren sihirli öge dans mı yoksa?
– Şarkılarımın bileşiminde hüzün kadar, aşklara, tarihe, geçmişe de rastlarsınız. Acılardan da bahsetse içinde ritm vardır. Ritm pozitif enerji demektir. Dans duygusunu yaratır. Ve sonuçta sizin sözünü ettiğiniz dönüşümü. Peru kültürü böyledir.
Anlaşılan Mario Vargas Llosa’nın “Peru üzgün insanlar ülkesidir” sözüne katılmıyorsunuz…
– Galiba İngiltere’de bir konuşmasında söylemiş bu sözü. Ben aynı fikirde değilim. Tam tersi, Perulular canlı, hayat dolu insanlar. Dünyanın her yerinde olduğu gibi, insan olmanın acısını onlar da yaşıyor. Büyük trajediler yaşanırken işi mizaha vurabiliyorlar. Mizah insanlara dayanma gücü veriyor.

Bana “zenci diva” demeyin lütfen!

Cesaria Evora adının “Çıplak ayaklı diva”ya çıkmasından epey rahatsız olduğunu söylemişti. Geçen ay konserler verdiğiniz İrlanda ve İngiliz basınında hakkınızda onlarca yazı yayımlandı. Ayaklarınıza bakılıp sizin portreniz de benzer şekilde çiziliyor. Durumdan şikayetçi misiniz?
– Geçen yıl ABD turnesi sırasında “zenci diva” başlığını kullanmışlardı, çok kızdım. Diva sözcüğünü bilmiyordum, araştırdım. Ben diva değilim. Bu tür başlıklara hâlâ rastlıyorum. Ama basından çok şikayetçi olduğum söylenemez.
Cesaria Evora gibi 60’lı yaşların eşiğindesiniz. Onun boğuk sesine karşın sizinki çok berrak. Biyografinizi okumadan CD’nizi dinlediğimde, en fazla 24-25 yaşında olduğunuzu düşündüm. Sesinizi nasıl korudunuz?
– Yaşasın, yaşasın… (Kahkahalar) Gençliğimde iki ayrı öğretmenden şan dersleri aldım, sesimi doğru kullanmayı ve korumayı öğrendim. Bununla birlikte bazı sorunlarım var. Nefes darlığı çekiyorum. Nemli havasından dolayı Peru’da çok sık görülen bir rahatsızlık bu.
Kurduğunuz Instituto Negrocontinuo’nun en önemli kazanımı ne oldu? Ne kadar şarkı, şiir, ezgi derlediniz; bunlar uluslararası yayınlara konu oldu mu?
– Enstitü şöyle kuruldu: Eşimle AfroPeru kültürünü araştırdığımız, bilgi topladığımız bilindiği için, Amerika’nın birçok üniversitesinden bu konuda araştırma yapan öğrenciler hep bize yönlendiriliyordu. Duyan geliyor, evimizde kalıp, kitaplığımızda çalışıyordu. Sonunde eve sığımaz olduk. Biz de enstitü kurup tüm arşivimizi taşıdık. Arşivde 300’ün üzerinde ezgi, bir bu kadar şiir, yaşayan ve ölmüş ozanın eserleri var. Geçenlerde Küba müziği üzerine tez yazmak üzere bir öğrenci geldi. Kaynakları görünce fikrini değiştirip Afro-Peru kültürü üzerinde çalışmaya başladı.

Meraklıyımdır, dünyaya at gözlüğüyle bakmam

Victor Jara, Atahualpa Yupanki gibi isimlerin, Nuevo Cancione gibi akımların etkisi oldu mu şarkılarınızda. Lando geleneğine yakın olduğunuz söyleniyor. Lando nedir?
– Nuevo Cancione akımının hep içinde oldum. Şiir okudum, şarkı söyledim. Victor Jara’nın okulumda verdiği konseri hâlâ heyecanla hatırlarım. En çok Filibe Gonzalez’den etkilendim. Lando kökü Afrika’dan gelen terrario’ya dayanan bir ritm. Afrika poliritmine çok yakın, zenginleşmeye, büyümeye çok elverişli. Bu ritmle ufak bir ezgiyi çok farklı şekillere sokmak mümkün. Genç besteciler şimdilerde terrairo’yu çok kullanıyor. Repertuarımın çoğunluğunu oluşturan genç besteci Javier Lat da bu isimlerden biri.
Etnik müzik dünyasında Afro-Peru ezgileriyle önemli bir yer edindiniz. Yeni repertuarınızda Fransız chanson’ları, Björk bestelerine yer vermişsiniz. Değişim nasıl bir gereksinimden kaynaklandı?
– Meraklı bir insanım. At gözlüğüyle bakmıyorum dünyaya, kendimi sınırlandırmıyorum. Enstitüye genç bir underground ve rock şarkıcısı geliyordu. Bir gün şarkılarımı duydu. Björk’e benzettiğini söyledi. Tüm şarkılarını getirip dinletti. Müziğine bayıldım. Bir şarkısını repertuarıma aldım.
İlk iki albümde çevrenizde alternatif rock kökenli müzikçiler vardı. Son albümde onların yerini Medeski gibi avandgarde cazcılar almış. Grubunuzda birileri darbe mi yaptı?
-Eco De Sombras’ın prodüktörü Craig caza çok meraklıdır. ABD’ye gidelim şarkılarını nasıl dinlediklerini, çaldıklarını beraber görelim, dedi. Bu yolculukta Medeski ve Ribot’la tanıştım. Muhteşemdiler. Söyledim ya, meraklı bir insanım. Müziklerinin köklerini merak ettim. Okudum, araştırdım ve daha çok sevdim. Aslında Peru’daki grubum da caza çok yakındır. Medeski çok daha önce onların kalbini çalmış. Ben eskiden beri caz dinlerim. Özellikle klasikleri. Billie Holiday, Sarah Vaughan, Ella Fitzgerald… Müziksever olup bunları dinlememek olur mu hiç? Charlie Parker’ı mesela…
Cumhurbaşkanını, siyasal sistemi, yargısız infazları açıkça eleştiriyorsunuz. Geçmişteki yargısız infazların araştırılması çağrısı yaptınız. Bir zamanlar şarkılarınız Aydınlık Yol tarafından kullanılmış. Muhalefetin bedelini ödetmiyorlar mı size, terör kampanyasından canınızı nasıl kurtardınız?
– Peru’da herkes aynı acıları yaşadı, bedel ödedi. Bunu dile getirdiğimde şarkılar herkesin ortak sesi oluyor. Gerillaların da… Çok zor yıllardı. Gevşek ipin üstünde yürümek gibiydi hayat. Teröristler ve hükümet güçleri herkese ya bizdensin ya düşmansın diye bakıyordu. Durumu kontrol altına almak isteyen devlet halkı, özellikle gençleri potansiyel tehlike gibi görüyordu. İnsan hakları raftaydı. Ailenizden birileri aniden kaybolur, akıbetlerini hiç öğrenemezdiniz. Geriye acı kalırdı sadece. Müzik yapmak için zor bir dönemdi. Bir yanda polis baskısı, diğer yanda teröristler. Herkesin dayanabileceği bir durum değil arada kalmak. Hep birlikte bedel ödedik. Dilerim hiçbir ülkenin başına böyle şeyler gelmez…
Irish Times gazetesine “herbirimiz birer barış militanı olmalıyız” demişsiniz. Dinleyicilerinize ne öneriyorsunuz?
– Konser, müzik, dans, dinleyicilerle buluşmak çok güzel. Ama bunlar bana dünyanın durumunu, savaşları, Filistin’de ölen çocukları, Afganistan’da yerinden edilen binlerce aileyi, ikiz kulelerde ölen yakınları için ağlayanları unutturamıyor. Acı çekenlere buzlu bir cam ardından bakmak, TV ekranlarını tepkisiz seyretmek, acılarını içimde duymamak mümkün değil. Acılar kartopu gibi başlayıp, çığ gibi dünyayı sararken gelişmeleri sessiz izleyemeyiz. Tepkisiz kalamıyorum, diğer insanların da kalmaması gerektiğini düşünüyorum. Düşünceler ifade edilmeli, tepki gösterilmeli.
Bu kadar çok söylemek istediğiniz şey varken şarkılarınızın dil engeli yüzünden içerikleriyle insanlara ulaşamaması sizi üzmüyor mu; dans ediyorlar, mutlu oluyorlar ama neden bahsettiğinizi bilmiyorlar…
– Şarkılarımın tercüme edilmesini çok isterdim. Keşke insanlar umuttan, barıştan, aşktan bahseden şarkılarımı sözlerini algılayarak dinleyebilse. Keşke…
(Serhan Yedig / Hürriyet Gazetesi / Kasım 2001)

Linkler

Biyografi

Facebook sayfası

2011’de Peru Kültür Bakanı olduğunda The New York Times’ın yayımladığı haber ve röportaj

 

Share.

Leave A Reply

fifteen − 14 =

error: Content is protected !!