Yannis Saoulis / Ortak kültürümüz global tehdit altında, birlikte söylediğimiz gazellerin, türkülerin kaybolmaması için el ele vermeliyiz

0

Yannis Saoulis’in rebetiko geleneğini günümüze taşıyan, Yunan ve Anadolu ezgilerinin kesiştiği noktaları araştıran bir müzikçi. Şarkı söylüyor, buzuki çalıyor. Saoulis, Selanik doğumlu. Rebetiko tutkusu sayesinde Anadolu müziğiyle tanıştı, merakı onu 1980’lerin sonunda ilk kez İstanbul’a getirdi. Şehre hayran kaldı. 1990’ların sonunda, Avrupa’nın en büyük CD fabrikalarından Sony DADC’nin Kuzey Akdeniz Sorumlusu olunca İstanbul’a yerleşti. Türkçe ve Klasik Türk Müziği dersleri almaya başladı. Derken bir İstanbullu’ya aşık oldu, evlendi. Açık Radyo’da eşiyle “Ege’nin Köprüsü” adlı programı hazırladı, dünden bugüne rebetiko geleneğini tanıttı. 1999’da, İstanbul’a yerleşmeye hazırlandığı günlerde, öyküsünü anlatmıştı.

Yılda yaklaşık 460 milyon CD üreten dev bir kuruluşun Avrupa’daki pazarlama sorumlularından biri Yannis Saoulis. İşi, Kuzey Akdeniz ülkelerinden Sony’nin Avusturya’daki fabrikasına gelen CD siparişlerini organize etmek. Eastern Gate (Doğu Geçidi) adlı plak firmasının sahibi aynı zamanda. Geleneksel müzik üzerine kalıcı çalışmalar yapan gençlerin eserlerini, kendi albümlerini yayımlıyor. Selanik’teki stüdyosu profesyonellere olduğu kadar müziği ciddiye alan her amatöre açık.
Bunlar Saoulis’in kartvizitinde yazanlar. Yani işadamı kimliği. Mesai saatlerinin dışında bambaşka bir kimliği var Saoulis’in. Müzisyenlerle buluştuğunda, buzukisini eline aldığında, keyiflenip şarkı söylemeye başladığında çıkıyor ortaya. Sesindeki coşkuya, hüzne şekil veriyor, gazelhanları andıran gırtlak oyunlarına yansıyor…

Türkiye’ye daha yakınız

70 yıllık bir geleneğin, rebetikonun tutkulu ozanı Yannis Saoulis. Sadece rebetiko değil, doğduğu toprakları Anadolu’ya bağlayan tüm geleneksel ezgiler ilgilendiriyor onu: Uşşak makamından, hüzzam makamından şarkılar, ilahiler, sınırlarla ayrılan iki toplumun ortak ses dağarı, dahası ortak yaşam alışkanlıkları, kültürel yakınlıklar…
Müziğe yaklaşımını anlatırken, rebetikodan ve yeni bestelerden sözederken iki toplum arasındaki kültürel bağların tüm çalışmalarının merkezi olduğu çıkıyor ortaya. “Yunanistan, Avrupa’yla bütünleşme sürecini yaşıyor, sürekli Avrupa’nın parçası olduğumuz söyleniyor. Bence, kültürel açıdan Türkiye’ye çok daha yakınız. Ortak geçmişi paylaşıyoruz. Avrupa yerine bu bağ geliştirilmeli, her Yunan anlaşabilecek kadar Türkçe öğrenmeli” diyor. Gerekçesi ilginç: “Çünkü ortak kültürümüz, global kültürün tehditi altında. Aynı ruhla söylediğimiz şarkıların, gazellerin, ilahilerin, melodilerin, ritmlerin yok olmaması için el ele vermeliyiz.”
Beste yaparken ya da derlediği eserleri seslendirirken tıpkı bir rejisör gibi fotoğraflarla düşündüğünü anlatıyor Saoulis. Söz, ilk albümü San Magemeno’ya (Büyülenmiş gibi) geldiğinde, düşündeki fotoğrafı sözcüklere döküyor:
“Camiye dönüştürülen eski bir Bizans kilisesi düşledim. Kubbedeki camlardan içeri güçlü bir ışık huzmesi giriyor. Binanın loş, puslu atmosferini aşıp zemine ulaşıyor. Işığın merkezinde iki kişi yanyana: Hoca ve papaz. Kubbede yankılanan ilahileri iç içe geçiyor. Bir başka ışık huzmesi karanlığı yarıp mermerden bir çocuk heykeline düşüyor.”
1998’de yayımlanan ‘San Magemeno’da, Yunanistan’daki rebetiko geleneğinin iki ayrı kökten gelen ürünlerini seslendiriyor Saoulis. ‘Kafe Aman’ diye adlandırılan şehirli elit yüzünü ve ‘tekke’ denen köylü kökenli, batakhanelerle, suçla özdeşleşmiş yüzünü yansıtan şarkıları bir araya getiriyor. Kendi deyişiyle, ‘1990’lardan geçmişe bakan bir üslupla’ yorumluyor: “Didaktik kaygı yerine, ruhuma uygun nostaljik şarkıları seçtim. Göçmenlerin serüvenini araştırırken keşfettiğim ‘O kapetanakis’ gibi çok az duyulan şarkılar da var aralarında. Pire’de Anadolulu Rumlar kahvede nargile etrafında toplanır, sadece sesle emprovizasyonlar yaparak şarkılar söylerlermiş. Bu anonim şarkılardan biri ‘O kapetanakis.’ Aigina hapisanesinin acımasız gardiyanlarından bahsediyor.”
1999’da yayımlanan Anatoliki Pili’de (Doğu Geçidi) ise Yannis Soulis’in 37 yıllık yaşam birikiminden damıttığı kendi besteleri var: Babasının kamyonundaki teypten dinlediği rebetikolar, Elia Kazan’ın ‘Amerika’sından, tüm kayıtlarını topladığı Münir Nurettin Selçuk’tan kulağında kalanlar.
Özellikle albüme adını veren ‘Doğu Geçidi’ndeki gırtlak oyunlarını hatırlatıp soruyoruz: “Türk Müziği’yle Rebetiko’nun kesiştiği alanlarda sistematik bir çalışma yaptınız mı; Doğu Geçidi böyle bir çalışmanın sentezi gibi…”
Gülüyor Soulis. “Bakın, ben bir kadından hoşlanırsam ruhunu analiz etmeye çalışmam” diyor. “Birlikte olmayı, bu güzelliği yaşamayı tercih ederim. Türk Müziği’ni analiz etmek yerine sevdiklerimi alıp müziğimde kullanıyorum. Doğu Geçidi, İstanbul üzerine bir eser. Şehrin sokaklarını, kahvelerini, tekkelerini, hamamlarını, caddede rastladığım yüzlerdeki ifadeyi anlatıyor.”

Göçü müzikleyecek

Bununla birlikte yeni tanıştığı Türk Müziği ustalarından makamlar hakkında ders aldığını, Türkçe’sini ilerlettikten sonra dersleri yoğunlaştıracağını anlatıyor: “Yunanistan’da Bizans’a ve Anadolu’ya açılan kültürel kapılar hep kapatılmaya çalışıldı İlahilerimizdeki gazele yakın formları unutturmak istediler. Biz genç kuşak şimdi bu bağları araştırıyoruz. Klasik Türk Müziği’ni öğrenmeye çalışıyoruz.”
Sıradaki CD projesi ‘Exodus’u anlatırken gözleri parlıyor. İnsan öykülerine ilgi duyduğunu, özellikle de göç sürecinde Anadolu Rumlar’ın yaşadıklarını merak ettiğini anlatıyor: “Anadolu Araştırmaları Enstitüsü 1922 sonrası Yunanistan’a gelen göçmenlerin güncelerinden oluşan iki ciltlik bir eser yayımladı.
“Acıları, hasretleri, özlemleri anlatan Exodus adlı bu metni müziklemeyi düşünüyorum. Buzuki ve bağlama ailesi, klarnet eşliğinde beş ses için yazacağım müziği. Son iki albümümde Hollanda’daki Türk müzikçi dostlarım eşlik etmişti. Bu albümü Türkiye’den müzikçilerle birlikte hazırlamak istiyorum.”
Soulis bu proje için Türk müzikçilerden öneri bekliyor. Ayrıca Biket İlhan’ın ‘Kayıkçı’ adlı filmi için yazdığı müziği hızla albüme dönüştürerek, Türkiye ve Yunanistan arasında deprem sonrasında gelişen dostluk atmosferine katkıda bulunmayı tasarlıyor. Eğer tasarısını gerçekleştirebilirse film müziği iki ülkenin müzikçileri tarafından seslendirilecek, şarkılar iki ünlü şarkıcı tarafından okunacak, onbinlerce basılacak albümün tüm geliri depremzedelere bağışlanacak.

SUDA BALIK GİBİ: Yannis Saoulis’in ailesi, Kuzey Batı Yunanistan’daki Ipiros kökenli; Makedonya dağlarında

Saoulis Ailesi sahnede

yaşayan göçmen ‘Vlach’lardan. Saoulis ilk rebetikaları babasının kamyonundaki teypten dinlediğini anlatıyor. 11 yaşında, yaz tatilinde biriktirdiği parayla, ilk buzukisini almış: “Rebetika’ya merak salınca oğlumuz kötü yola düştü, diye üzüldüler. Doktor ya da avukat olmamı istiyorlardı. Zor kabul ettirdim, kendi kendime öğrendim. 18 yaşında profesyonel olarak çalışmaya başlamıştım.” Soulis, Selanik Konservatuvarı’nda obua ve kompozisyon okudu. Diplomaya iki yıl kala, 1987’de, felsefe öğrenimi için Hollanda’ya gitti: “Tavernalarda çalıp para kazandım, felsefe okudum. Hollandalı ve Türk müzisyen arkadaşlarımla, ilk amatör albümümü kaydettim. 1997’de vatan hasretine dayanamayıp Selanik’e geri döndüm.” Soulis, Türkiye’ye ilk kez 1989’da Efes’i görmek için geldiğini anlatıyor: “İstanbul’a geldiğimde kendimi suya bırakılmış balık gibi hissettim. O gün bugündür bu kente tutkuyla bağlıyım” diyor.

(Serhan Yedig / 9 Ekim 1999 / Hürriyet)

Linkler

Görkem-Yannis Saoulis çiftinin Facebook sayfası

Share.

Leave A Reply

five × three =

error: Content is protected !!