Leipzig’de Bayan Bach ile aile dedikoduları

0

Leipzig’de haziran ıhlamur ve Bach mevsimi. Neredeyse tüm sokakları dolduran ağaçlar çiçekleniyor, kent ıhlamur bahçesine dönüşüyor. Gelmiş geçmiş en ünlü Leipzig’li, besteci Johann Sebastian Bach, meydanlarda, konser salonlarında festivalle anılıyor. 2015 Haziranı’nda, fırsatı değerlendirip Bach’ın cefakar eşi Anna Magdalena’yla buluştum.

Leipzig Bach Müzesi

Sesinde yılların kırgınlığı vardı sanki. Birbiri ardına sıralıyordu uğradığı haksızlıkları. Bir ara eliyle yolun karşısındaki tarihi binayı işaret etti. “Şu plaketi evimizin duvarına 250 yıl sonra, nihayet şimdi yerleştirmeyi akıl ettiler” dedi. “Üstünde ismim ve bu evde yaşadığım yazıyor. Leipzigli kadınlar kampanya başlatmasaydı o duvarda hâlâ, sadece kocamın ismi olacaktı…”

Haksızlık dizboyu

Güneşli, serin bir haziran ikindisiydi. Sırtımızı Bach Müzesi’ne vermiş, Gloria Kafe’nin sokağa yayılan masalarından birinde Anna Magdalena’yla kahvelerimizi yudumluyorduk. Bach’ın hayatının son 27 yılında görev yaptığı, gömüldüğü Aziz Thomas Kilisesi (Thomaskirche) tam karşımızdaydı. Rüzgar, kilisenin önündeki iki büyük ağaçtan mis gibi ıhlamur çiçeği kokusunu masamıza taşıyordu. Tuhaftı doğrusu… O sabah sokaklarda birçok ıhlamur ağacının çiçeklerini koklamış, neredeyse hiç kokmadıklarını fark etmiştim. Bunlar farklıydı. İşin sırrı, diğerlerinden fazla güneş almaları ya da ortalarında yükselen görkemli Bach heykeliydi. Önünde turist kalabalıkları hiç eksik olmayan asırlık heykel kaşlarını çatmış bize bakıyordu sanki…

Bach’ın yaşadığı ev şimdi müze

Karşımda oturan sadece Bach’a 13 çocuk doğurmuş bir kadın değil, müzik tarihinin efsanelerinden biriydi. O temize çekmese, Bach’ın aceleyle karaladığı notalardan eserleri nasıl okunur, seslendirilirdi ki? Yetenekli, iyi eğitimliydi. Saray sopranosu olmasının ötesinde zaman zaman beste de yaptığı, kadınların önemsenmediği bir çağda eserlerini kocasının imzasıyla kayda geçirdiği söyleniyordu. Örneğin birer başyapıt olan çello süitlerini onun yazdığını iddia edenler bile çıkmıştı.
“Bach’ın çocuklarının bestecilik yeteneği değerlendirilirken, ilk eşinden oğlu Carl Philipp Emanuel listenin en başına yerleştirilir hep. İlk evliliğini kuzeniyle yaptığı için, oğlunun çifte Bach geni taşıyan bir deha olduğuna inanılır.  Sanki Johann Christoph ve Johann Christian müzik tarihine hiç önemli eser bırakmamış gibi…”
Konuştukça 29 yıllık evlilikleri boyunca uğradığı haksızlıklar birer birer ortaya çıkıyordu. Kocasının ilk eşinin kardeşini yıllarca evinde ağırlamak zorunda kalışı, hayatta kalan altı çocuğunu yetiştirirken bir yandan Bach’a sekreterlik yapması, diğer yandan onunla aynı okulda ders vermesi, Leipzig’de güzelim sesini sergileyecek sahne bulamaması, 49 yaşında dul kaldığında oğullarınca terk edilişi, ölümünde kimsesizler mezarlığına gömülecek kadar yoksullaşması, sonra unutulması…

Bisikletli, kostümlü Anna

“Ne kadar güçlü bir kadınmış ki pes etmemiş” dedi Anna hayretini, takdirini ifade eden bir ses tonuyla. Sonra kahvesinden bir yudum aldı. Yüksek kaidenin üstündeki çatık kaşlı heykele baktı. “Bach gibi şiddetli muhafazakar, sürekli şikayet eden bir adama dayanmak zor iş…”

Anna-Sylvia Goldammer, Leipzig Üniversitesi’nde İngilizce dersi veriyor. Anna Magdalena kostümlü turları iki saat sürüyor

Anna- Sylvia Goldammer,  namı diğer Anna Magdalena… Leipzig Turizm Ofisi’nin İngilizce kostümlü tur rehberlerinden. Aslında Leipzig Üniversitesi’nde İngilizce öğretmeni. İki çocuk annesi. İngiliz filolojisi mezunu… Şehrin müzik tarihi konusunda uzman. İki rehber arkadaşıyla dönüşümlü olarak Anna Magdalena kılığına girip, Bach turları yapıyorlar. Üçlü arasında en uzun boylu, en genç ve en popüleri Anna-Sylvia. Birkaç ay önce şehrin önde gelen politikacılarına kostümlü tur yapıp, gazetelere manşet olmuş.
“2009’da başladık bu turlara. Diğer iki rehber arkadaşımla konuşurken fikir ortaya çıktı. Kostümümü annem dikti” diyor. Sonra gülerek sürdürdü konuşmasını “Neyse ki pek fazla resmi yok. Bu kadar uzun boylu Anna Magdalena olur mu, diyen çıkmadı henüz!”
Talep geldiğinde buz mavisi kostümünü giyip, çantasını koluna takıp turistleri şehrin tarihi bölgesinde 2 saatlik yürüyüşe çıkarıyor Anna-Sylvia. Aziz Thomas Kilisesi’nden başlayıp, yedi durakta bestecinin şehirdeki öyküsünü anlatıyor, turunu Bach Müzesi’nde noktalıyor.
“En çok ilgi gösterenler Amerikalılar, yaşlı Almanlar, Japonlar ve her ulustan kadınlar. Önceleri Anna Magdalena’nın doğum gününü 22 Eylül’de yapıyorduk. Sonra tüm yıla yayıldı. Diğer iki arkadaşımla aynı kronolojik sırayı izlemekle birlikte, ben doğaçlama yapmayı, şaşırtıcı, esprili öyküler anlatmayı seviyorum.”

Kahve içme kızım, koca bulamazsın

Anna Magdalena karakteri öyle ilgi çekmiş ki, Bach kostümlü turlar da başlatılmış.
Üniversitedeki ders arasından yararlanıp bisikletine atlayıp, benimle buluşmaya gelen Anna-Sylvia bugün kostümsüz. Her ne kadar Anna Magdalena karakterine derin saygı duysa, konuşurken onunla özdeşleşse de kostümünden şikayetçi. “Taşıması, giymesi zor. Bisikletle taşıyamıyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse kostümsüz rehberliği tercih ederim…” Konuşma ilerledikçe samimi bir itirafta bulunuyor… “Kostümlü rehberi sıradan turistler seviyor, gerçek müzikseverler normal yürüyüş turu istiyor. Şehrin 5 kilometrelik Müzik Rotası’nda yürüyoruz.”
Neler, kimler yok ki bu rotada… Ölümüyle unutulan Bach’ı 80 yıl sonra gündeme getiren, eserlerini Avrupa’daki turnelerinde çalıp şöhrete kavuşturan Felix Mendelssohn’un son nefesini verdiği ev… Mendelssohn’u Yahudi olduğu için aşağılayan Richard Wagner’in doğduğu ev… Muhtemelen Wagner’in gerçek babası olan, fakat kayıtlara üvey babası sıfatıyla geçen şahsa ait, bestecinin gençlik yıllarını geçirdiği daire… Kentin konservatuvarını kuran, eşi Clara’yla burada tanışan, Brahms’ı Leipzig’e çeken Robert Schumann’ın evi… Brahms’ın eserlerinin ilk kez seslendirildiği salon… Opera… Dünyanın esnaflarca kurulan ilk orkestrası, 800 yıllık Leipzig Gewandhause… Bach’ın kızına hitaben yazdığı “Çok kahve içme, koca bulamazsın” öğüdünü içeren esprili “Kahve Kantatı”na vesile olan Arap Kahve Ağacı Evi…

Neo Naziler’in dönüşü

Şehre bir günlüğüne Bach Festivali için gelmiştim. Ne yazık ki zamanım yoktu yarım günlük tura çıkmaya. Anna-Sylvia bisikletine atlayıp üniversiteye döndüğünde, akşam Bach’ın kilisesi Thomaskircshe’de izleyeceğim org konserine sadece 3 saatim kalmıştı. Hızla Mendelssohn Müzesi’ni gezdim, bestecinin suluboya resimlerini seyretmeye doyamadım. Son nefesini verdiği odada sergilenmeleri, üstelik birinin yarım kalmış olması hüzün vericiydi…

Schumann Evi kapalıydı. Özel ricayla Leipzig Gewandhause Konser Salonu’na girdim. Duvarlarda portreleri asılı efsanevi şeflere, eserleri ilk kez bu orkestra tarafından seslendirilen bestecilerin listesine baktığımda ürperdim. Bir efsanenin içinden geçiyordum… Küçük salonda, orkestranın çocuk korosu yıl sonu konserine hazırlanıyordu. Cıvıl cıvıl, heyecan dolu gençler yarının müzikçileri, müzikseverleri olacaktı… Klasik müzik geleneği onlarla yaşayacaktı… Beni gezdiren basın sorumlusuna büyük salondaki yankı süresini sordum. Çok şaşırdı. Daha önce bu soruyla hiç karşılaşmamıştı. Ortadan kayboldu, dönüşte üç kişiye sorduğunu, nihayet öğrendiğini söyledi tebessümle: “2.2 saniye..”

Müzelerden sonra kendimi kitapçılara, plakçılara attım. Şehirdeki olağanüstü durumu tam bu sırada fark ettim. Bir gece önce Leipzig’e vardığımda, sokaklarda neredeyse hiç polis görmemiştim. Fakat şimdi her köşe başında bir zırhlı polis ekibi, özel araçlarıyla nöbetteydi. Birazdan uzaktan büyük bir kalabalığa ait olduğunu anladığım sloganlar duyulmaya başladı. Çevremdekilere sordum. Charlie Hebdo olayından bu yana Neo Nazi eğilimliler her pazartesi Müslümanlara, yabancılara karşı yürüyüş yapıyor, şehrin sağduyulu sakinleri de karşı gösteriyle cevap veriyordu. Oysa, gün boyunca şehrin sokaklarında bu gerilimin izine rastlamamıştım. Hatta Bach Müzesi’nin yanındaki sokakta, henüz ramazan başlamadığı halde sabahın saat 08.30’unda yüksek sesle Kuran dinleyip, döner saran bir Arap kebapçı görmüş, hayretle seyretmiştim.
Faşizm felaketinden 75 yıl sonra, tarih tekerrür ediyordu. Hem de müzik dostu Leipzig’de… Yahudi olduğu için eserleri aşağılanan, heykelleri sökülen Mendelssohn’u, Hitler fırtınası geçtikten sonra bağrına basıp kahraman ilan eden şehirde…
Neyse ki müzik vardı her derdin ilacı. Thomaskirche’de resital saati geldiğinde, Bach’ın müziği bir zamanlar onun çaldığı kuzey duvarındaki yenilenmiş orgdan evrene yayıldığında, tüm bu düşünceler geride kalmış, Leipzig yine ıhlamur kokularıyla zihnimde dönmeye başlamıştı.
(Serhan Yedig / 30 Haziran 2015 / Hürriyet)

Leipzig’de yıl boyu festival

Almanya’nın Saksonya Eyaleti sınırlarının içindeki Leipzig yıl boyunca bestecilerini müzik festivalleriyle anıyor. Mayısın ilk yarısı Max Reger, ikinci yarısı ise Richard Wagner operalarının. Haziranda Bach festivalini izlemek için ortalama 75 bin kişi geliyor şehre. 10 Eylül haftasında Robert – Clara Schumann çiftinin evlilikleri konserlerle kutlanıyor. 9 Ekim’deki Işık Festivali ve 22 Kasım’da kurulan Noel Pazarı’nda da müzik yine başrolde. (Detaylı bilgi için Leipzig Turizm Ofisi’ nin web sitesine bakabilirsiniz).

Share.

Leave A Reply

two × four =

error: Content is protected !!