Piyanist Kerem Görsev, Prag Filarmoni Orkestrası eşliğinde kaydettiği yeni albümünde, yoluna ışık tutan ustası Bill Evans’a saygılarını sunuyor. “To Bill Evans”ın orkestra düzenlemelerini Chet Baker, Charlie Haden, Woody Herman gibi efsanelerle çalışan Alan Broadbent yazdı, icraya da piyanosuyla katıldı.
Üç yıl önce Alan Broadbent’le kaydettiğiniz Therapy önünüzde ne gibi ufuklar açtı, yurtdışından ne gibi tepkiler geldi?
– Dünyanın en iyi, aynı zamanda en naif aranjörlerinden biri Broadbent. 20 yıldır çalışmalarını izliyorum. 2009’da bir mesaj gönderdim, projemi anlatmış, sonra düzenlemelerini yapmasını istediğim besteleri göndermiştim. Hacmi ve zamanlamasıyla gerçekleştirilmesi çok zor bir projeydi. Kabul etti. Charlie Haden’ın Quartet West’iyle İstanbul’a konsere geldiğinde detayları konuştuk. Sonra Londra’ya gidip Philharmonia Orkestrası’yla albümü kaydettik. All About Jazz’da albüm hakkında iyi eleştiriler yayımlandı. Grammy’de ön elemeyi geçip, En İyi Büyük Topluluk kategorisinde aday 50 albüm arasına girdi. Broadbent, bunun bile önemli bir başarı olduğunu söyledi.
Broadbent’i Bill Evans’a ithaf edilmiş bestelerden oluşan bir albüme imzasını koyması için nasıl ikna ettiniz?
– Bill Evans’ı ne kadar çok sevdiğimi daha önce söylemiştim. 2011’de New York’a bestelerimle gittim. Projemi anlattım. Türk kahvesinin eşliğinde baklava ısmarlayıp kandırdım. Böyle bir albümde yer almaktan onur duyacağını söyledi. Bestelerin hikayelerini uzun uzun anlattım, not aldı. Paul McCartney ve Diana Krall için yazdığı düzenlemeler bitince Bill Evans albümü için çalışmaya başlayacağını söyledi. Altı ay sonra ilk bestemin, Abacco’nun düzenlemelerini elektronik ortamda gönderdi. Dinlediğimde gözüm yaşardı, o kadar etkilendim. Sonraki her ay bir parçanın
orkestrasyonunu gönderdi… Biz de basçı arkadaşım Kağan Yıldız ve davulcu arkadaşım Ferit Odman’la prova yaptık. Bu yıl şubatta Broadbent, Türkiye’ye geldi. Dört konserlik ısınma turundan sonra Prag’da kayda girdik. Broadbent’le unutamayacağım kadar güzel 16 gün geçirdim.
Evans’ın sihri
Ölümünden 32 yıl sonra Bill Evans size neden bu kadar heyecan veriyor; bayrağı devralan gençler bu müziği olması gereken yere taşıyabildi mi?
– 1959’a kadar trompetçi Miles Davis’le çalışan Bill Evans, ondan ayrılıp basçı ScottLa Faro ve davulcu Paul Motian’la kendi grubunu kurduğunda, cazda bir devrim yarattı. Üç enstrümanın da eşit solo süresine sahip olduğu, birbiriyle söyleştiği, kendisini özgürce ifade edebildiği interplay sistemi gelecek kuşakları etkileyen önemli bir yaklaşımdı. Debussy, Ravel gibi klasikçilerin müziğini özümsemiş, piyanosuyla caza yeni renkler, ifade biçimleri taşımıştı. Hep bu yaklaşımı benimseyen müzikçilerle çalıştı, basçı ve davulcularının sayısı 4-5’i geçmez. Daha sonra Claus Ogerman’ın orkestrasyonuyla cazı adeda başka boyuta taşıdı. Bu nedenle onun yerini alacak piyanist olamaz. Ondan etkilenip, her biri birer ekole dönüşen, yeni dil geliştiren piyanistler var. Jacky Terrason, Keith Jarrett, EST gibi… Aralarında cazı ifade gücü açısından en ileri boyuta taşıyan kişi ise Brad Mehldau. Her albümü dinleyiciyi yeni bir dünyaya, farklı hayal alemlerine taşıyor.
Bu akım içinde kendinizi nasıl konumluyorsunuz?
– Klasik kökenli bir müzikçiyim. Hayatımı değiştiren Evans’ın “Since We Met” albümüydü. Tuşesi, armonisi, swing’i beni çok etkiledi. Evans daha sonra albümleriyle akıl hocam, hayallerime ulaşmada bana yön veren kişi oldu. Bugün Evans’tan etkilenen pek çok piyanist var dünyada. Herbirimizin kalp atışı, kan dolaşımı, yaşadığı coğrafyadan aldıkları farklı. Bunu müziğimize yansıtıyoruz ve birbirimizden ayrışıyoruz. Ben son 4-5 yıldır Evans’ın yaptığı gibi, büyük orkestralarla, yaylılar eşliğinde çalmaktan, klasik formdaki orkestrasyonlara doğaçlamayla katılmaktan büyük zevk alıyorum. Kalbim, ruhum bu tınılarla dolu. Bu duygunun üstüne gitmek, yeni albümler kaydetmek istiyorum.
Ortaçağ atmosferi
Besteleri Broadbent mi seçti? Müzikal yaklaşım konusunda isteğiniz ne kadar belirleyici oldu?
– Besteleri ben seçtim. İçlerinden birine, Green Sea’ye duygu olarak ısınamadığını söyledi. Bunu değiştirdik, yerine başka bir beste aldık. Her eser hakkında fikirlerini, kullanacağı yaklaşımı söyledi. Örneğin Faith’te ortaçağ atmosferini hissettiğini, bu duyguyu yansıtan bir orkestrasyon yapacağını söyledi. Bazı parçalarda Quartet West ’i çağrıştıracak tınılar kullandı. Birkaç yerde armonileri değiştirdi…
Baroness’i ilk albümünüzden hatırlıyoruz. Diğerleri yeni besteler mi?
– Bu eser bir caz valsi. Bill Evans, bu üslubun ustasıydı, ona ithaf edilen albümde bu bestenin olması gerekirdi… Yedi besteden To Bill Evans ve Faith dışındakiler, geçmiş albümlerimden…
Prag Filarmoni’yi seçmenizin özel bir nedeni var mıydı?
– Orkestra stüdyolarının film müziklerinde kullanıldığını, idari yöneticiliğini bu konuda çok usta bir İngiliz’in üstlendiğini duymuştum. Bu referanslar benim için yeterliydi. Nitekim yanılmamışım. Sorun çıkmadan kayıt tamamlandı.
7 saatte tamamlandı
Kayıt ne kadar sürdü, tekrarlamanız gerekti mi?
– Her eseri tek provadan sonra, bir kez kaydettik. Proje yedi günde sorunsuz tamamlandı. Broadbent üç parçayı klasik piyano eseri gibi düzenlemişti: Fate, To Bill Evans ve Warm Autumn. Bunlar için MSGÜ Konservatuvarı’ndan İris Şentürker’le özel çalışma yapmam gerekti. Kayıttan 10 gün sonra Manchester’de miksaja girdiğimizde, Warm Autumn’ın finalinde gereken yorumu çıkaramadığımı gördük. Finali bir kez daha kaydettik. Bunun dışında sorun çıkmadı.
Senfoni orkestrası istenilenlere uyum sağlayabildi mi?
– Mükemmeldi…
Albüm repertuvarını konsere taşıyacak mısınız?
– 16 Temmuz’da İstanbul Caz Festivali’nde Deutsche Philharmonie Merck’le çalacağız. Avrupa’da da konserler vermeyi planlıyoruz.
Sıradaki albümler…
– Besteleri, düzenlemeleri iki albüm kayıt için bekliyor. Birisi caz beşlisi, diğeri 70 kişilik orkestra için. Orkestra düzenlemelerini Kamil Özer yaptı, albümü yaşadığım semt Emirgan’a ithaf edeceğim. Şu anda ayrıca oda müziği orkestrası için yazılmış eserlerden oluşan bir albüm hazırlıyorum. Düzenlemeleri yine Broadbent yapacak.
(Serhan Yedig / 7 Temmuz 2013/ Hürriyet)
Akustik müzikten ve romantizmden vazgeçmem
Elektronik müzikle romantizm olmaz. Piyano yüzyıllardır, dünyanın ekolojik dengelerinin bozulmadığı çağlardan beri çalınan bir enstrümün. Elektronik çıktı, müziğin dengesi de bozuldu. Fişini çekince susan enstrümanlar müzisyenlerin hayatına girdi. Ben ilk günden bu yana hep akustik müzik dinleyip, çalıp mutlu oldum. Tahtanın tınısını beni büyüledi. Akustik müzikle kendimi ifade ediyorum ve böyle mutlu oluyorum. Bence caza ticari kaygılarla elektronik unsurları sokanlar prodüktörler. Dünyada akustik müzikten yana tavır alan yapımcılar da var, yayımladıkları albümleri binlerce kişi dinliyor. Güncel akımlardan uzak durduğum için müziğimin dinlenmeyeceğine dair endişeye kapılmadım hiç.