Siz hiç caz standartları çalmayı sevmeyen, beste yaparken sadece kağıt kalem kullanan, buna karşın müziğine müziğe şapka çıkarılan bir caz ustasıyla tanıştınız mı? İşte size fırsat: Alman piyanist Joachim Kühn’ü dinleyin. 2000 İlkbaharı’nda yolu İstanbul’a düşünce müzik serüvenini konuşmuştuk. “Bugün birçok caz konseri üzerinde yeterince düşünülmemiş, olgunlaşmamış fikirlerden ya da klişelerden oluşan sololarla geçiyor” diyordu.
Eleştirmenlerin sizi Franz Schubert’ten etkilenen bir cazcı olarak değerlendirmesi canınızı sıkıyor mu?
– Klasik kökenli bir piyanistim, kabul. 6 yaşındaydım ilk resitale çıktığımda. 16 yaşında konser piyanistliğini ve klasiği bıraktım. İki yıl öncesine kadar da hiç çalmadım. Leipzig’de Bach’ın çalıştığı, benim kutsandığım kilisenin yöneticisi Prof. Biller birlikte çalışmayı önerince, Bach Korosu’na eşlik etmeye başladım. Ben sadece müzikçiyim. Klasikçi ya da cazcı değil. Bach çaldıktan bir gün sonra Ornette Coleman ya da kendi bestemi çalıyorum. Aynı enerji, aynı tutkuyla. Klasikte esinlendiklerimi saymam gerekirse Schubert son isim olurdu. Hatta konservatuvar yıllarında tek sevmediğim besteci oydu, diyebilirim. Schumann’ı çok severim, Bach’ı, Mozart’ı da. Keşke bunu yazan eleştirmen benimle de konuşsaydı. 50 yıldır her günüm çalışmakla geçiyor. Doğal olarak müziğimi eleştirmenlerden daha iyi bildiğimi söyleyebilirim!
İki eliniz kanda da olsa, mutlaka her gün piyano başına oturur musunuz?
– Mutlaka piyano başında çalışmak gerekmiyor. Aslında beste yaparken kesinlikle piyanodan uzak dururum. Kağıt kalemle çalışırım. Sesleri, formları duyar ve mektup gibi kağıda geçiririm. Piyano başında emprovizeyle ancak fikir derlenir, yapılan beste olmaz. Ben eski moda besteciyim. Konservatuvarda kompozisyon okudum. Emprovizasyon konuşmak gibidir, beste ise mektup. Beste anlık yaratım değildir. Anlık yaratım tıpkı nescafeye benzer. Hemen hazırlanır ama tadsızdır. Çünkü birçok gereksiz şey vardır içinde. Günümüzde birçok caz konseri üzerinde yeterince düşünülmemiş, olgunlaşmamış fikirlerden ya da klişelerden oluşan sololarla geçiyor.
Soloların uzatılmasına karşıyım
Genç kuşaktan böyle çalan müzikçilerle karşılaştığınızda ne yapıyorsunuz?
– 1960’larda Coltrane “Chasing the train” çaldığında 20 dakikalık solosunun her saniyesi çok çok enteresandı. O bir dahiydi. Şimdi böyle dahiler yok. Ben uzun soloya karşıyım. Yeni yayımlanan solo CD’mdeki uzun parça bile 3.5 dakika. Marifet, gerekeni en kısa zamanda söylemek ve susmak.
Copland’ınki gibi bir Caz Senfonisi oluşturma fikri nasıl doğdu?
– Bu Act Records’un fikriydi. Ben sadece yorumcu olarak katıldım . Michael Gibbs yaptı folklorik ezgileri senfonik orkestra için düzenledi. Django Bates, Klaus Dollinger, Albert Mangelsdorf, Marcus Stockhausen gibi birçok sanatçı solist olarak katılıyor. Benim bölümlerim fazla olduğu için adım albüm kapağına yazıldı. Doğrusu folk ezgileri çalmayı pek sevmiyorum, caz standartlarını çalmayı hiç sevmediğim gibi.
Aman radikal cazcılar duymasın. Sizi caz tarihinden silmek için kampanya başlatırlar…
– İleri bakmayı seviyorum. Geri değil. Caz standartları çalmaya kesinlikle karşıyım. Geçmişte hepsi mükemmel şekilde çalındı. Armonik değişimler üzerine emprovize yapmak benim için ilginç değil. 1960’larda free jazz çalmıştım. Şimdi müziği daha anlamlı yapabilmek için çalışıyorum. Konserde tüm endişeleri bir yana bırakıp mükemmeli yakalayabilmek için öncesinde çok iyi çalışmak gerekir. Bu yolla müziğiniz daha özgür rotada gelişir. Daha çok form, daha beste, daha çok anlamlı notayla oluşur.
Aydın Esen’le tanıştım, birlikte çaldık
Türk müzikçilerle tanışma, birlikte çalışma fırsatınız oldu mu?
– Yıllar önce Okay Temiz’le, Maff Falay’la çaldım. Keith Jarrett gibi çalan bir piyanistiniz var. Adını hatırlayamıyorum. Evet, Aydın Esen onunla da çaldık. Bir de Özay Fecht var? Ama Türkiye’ye gelme ve Türk Müziği’ni yerinde inceleme fırsatım olmadı. Dilerim bu konser yeni müzikçilerle tanışma fırsatı olur, birileri jamsession düzenler.
Son olarak, İstanbul’a konser için geldiğiniz trio ve repetruarınızdan bahsedebilir miyiz?
– Davulcu Daniel Humair ve basçı Jenny Clark’la kurduğumuz üçlüyle Triple Entente adlı bir albüm kaydetmiştik. Yıllardır trio müziği yapıyorum. Bu albüm geldiğimiz noktayı, zaman içinde formdaki mükemmelleşmeyi gösteriyor. Jenny Clark’I geçen yıl kaybettik. Yerine yetenekli genç Alman basçı D. Bayer aldı. Repertuarda bu albümden ve yeni besteler olacak.
İDDİALI TRİO : Modern cazda Avrupa’dan yetişen en önemli piyanistlerden biri Joachim Kühn(56). İlk trio’sunu 1962’de Doğu Almanya’da kurdu. Batı’ya geçip Ornette Coleman’la çaldı. 1970’lerde ABD’de free jazz’dan cazrock’a kadar geniş yelpazede yankı uyandıran çalışmalar yaptı. Ardından, Fransa’ya yerleşip cazda saygın bir yer edinmesini sağlayan ünlü triosunu kurdu. Davulcu Daniel Humair ve basçı J.F.J Clark’tan oluşan grup 15 yıl birlikte çalıştı. Clark ölünce yerini Detlef Beier aldı. Kühn, yeni solo CD’sinde çağdaş müzikle caz arasında gidip gelen bestelerinin yanısıra yıllar sonra klasiğe dönerek Bach’ın eserlerini de yorumluyor.
(Serhan Yedig / 13 Nisan 2000 / Hürriyet)
Linkler
Diskografisi