David Friesen / İkilide enstrümanlar kristal berraklığında duyulur, turne kolaydır, para kazandırır

0

Dexter Gordon, Joe Handerson gibi caz ustalarının takım arkadaşı, 7 bin kişinin önünde verilen 1,5 saatlik solo kontrbas resitallerinin Amerikalı kahramanı David Friesen, 2004’te gitarcı Önder Focan’la stüdyoya girdi. Reminisce albümünü kaydetti. Ünlü caz firması Blue Note’dan yayımlanan albümle ilgili konuşmak için turnedeki Friesen’in peşine düştük, Seattle’da yakaladık. Friesen “Bu albüme Önder koma sesleri, ben ise Amerika’nın caddelerindeki renkleri ve birlikte çalıştığım caz ustalarından edindiğim tecrübeyi yansıttım” dedi.

 

Geniş grupla çalmak yerine düet yapmayı tercih etmişsiniz, ikililerin ne avantajı var?
– Bazı müzikçiler için dezavantaj sayılan, diğerleri için avantaj oluyor. Ben düetleri hep sevdim. 16 yaşında, lisede düetler yapmaya başladım. O zamanlar gitar çalıyordum, bir başka gitaristle ikili kurmuştuk. Gitarı dizlerimin üstüne koyar, piyano gibi çalardım. Farklı bir akord sistemi kullanırdım. Sonraki yıllarda grubumun yanı sıra ikili çalışmaları sürdürdüm. Şu anda da iki tenor saksofon, gitar, davul ve bastan oluşan bir beşlim var. Düetin avantajına gelince… Dinleyicilere iki müzisyen arasındaki çok özel, içten sohbeti dinleme imkanı sunuyor. Çok saydam bir atmosfer. Gerçek kontrol duygusu, dinleme yeteneği ve köklü karşılıklı güven gerektirir. İkilide enstrümanınız kristal berraklığında duyulur. Mesela davulla gölgelenmez. İkilinin turneye çıkması kolaydır, geliri de fazladır.
Basçı Charlie Haden, Grammy ödüllü düeti için gitarcı Pat Metheny ile buluştuğunda coğrafi bir yakınlık ve 25 yıllık dostluk vardı aralarında. Basçı Ron Carter ve Red Mitchell düet yaptıkları gitarcı Jim Hall’la benzer serüvenler yaşamıştı. Önder Focan ile Reminisce adını vereceğiniz bir albüm kaydederken hangi ortak geçmişten yola çıktınız?
– Önder’le altı yıllık dostuz. Ortak duygumuz birlikte çalma arzusu ve mutluluğu, bir de düet oluşturma kararı. Öyle görünüyor ki dostluğumuzun temelinde birbirini dinleme isteği ve bağışlayıcılık yatıyor. Bu duyguyu bizi dinlerken de hissedebilirsiniz. Çalarken ayrı ayrı ve birlikte karar verebilmemizi sağlayan, doğaçlamada anlık yaratılan müziğin formunu oluşturmamıza yardımcı olan işte bu gönül birliği.

EMI’yi iknada zorlanmadık

Farklı kültürlerden iki müzikçi bir araya gelince ilk akla gelen buluşma noktası etnik müzik oluyor. Çok sattığı için bu tür çalışmalar plak şirketlerinin de gözdesi. Reminisce ise saf caz. Türkiye’den kullandığınız tek yerel tema halk müziği değil, klasik Türk müziğinden. Albümü hangi yaklaşımla hazırladınız, repertuarı nasıl belirlediniz, bu albümü yayımlamak için Blue Note’u nasıl ikna ettiniz?
– Önder bu albüme müzikal açıdan çok şey kattı. Caz gitarcılığının ötesinde, Türk müzisyen olarak etnik renkler içeren koma sesleri taşıdı albüme. Ben de ABD’nin caddelerinden, başlangıçtan bu yana enstrümanıyla cazı şekillendiren ustalarla yaptığım çalışmalardan edindiğim tecrübeyi kattım. Repertuarı birlikte severek çaldığımız parçalardan oluşturduk. 2001 Ağustos’unda kayıt için Viyana’da buluştuk ve Miles Smiles adlı küçük bir kulüpte kaydettik. Kulübün müthiş bir akustiği var. Sanırım repertuar seçiminde o atmosferin de etkisi oldu. EMI Blue Note’u ikna için çok çaba sarfetmemiz gerekmedi, bir parçaya bile itiraz etmediler. Önder kayıtları dinlettiğinde müziğin ruhundan çok hoşlanmışlar.
Elektronik donanımınızı kullanmamışsınız bu albümde. Akustik projenin getirdiği zorunluluk mu, yoksa sizin tercihiniz miydi?
– Solo konserlerde o akşam anlatacağım öyküye, salonun atmosferine göre elektronik donanım kullanıyorum. Çoğunlukla müzik yön gösteriyor. Ben de takip ediyorum. Önder’le oluşturduğumuz proje düşünsel ve müzikal açıdan güçlerin birleştiği bir nehir gibi, aktığı yönü ve sınırlarını kendi belirledi. Sonuçta bastaki ekonun dışında elektronik efektin hiç kullanılmadığı bir albüm çıktı ortaya.

Türkiye üslubuma yansıdı

Bu albüm ve Türkiye’deki konserler kişisel birikiminize ne kattı?
– Hayat baştan sona bir öğrenme süreci. Öğrendiklerim sabır, cesaret, şefkat ve çileye sarılıp bu dünyaya geri dönmek zorunda. Sevgi ve onun bir parçası olan bağışlama da bu paketin içinde. Reminisce bir hayat tecrübesi. Hayat bir hareketten diğerine geçer, anı dediğimiz bir günde yaşanan sayısız deneyimin toplamıdır. Bu projede birçok mutlu an, düşünce var. Türkiye’deki konserlerim, yolculuklarım sayesinde farklı bir kültürü tanıdım. İnsanlar, şehirler, ulaşım, yiyecekler, din, müzik… Tüm bunlar yaratıcılığıma, üslubuma yansıdı.
Türk müzisyenlerle başka ortak çalışma yapmayı planlıyor musunuz?
– Şu anda herhangi bir planım yok. Dilerim geçmiş yıllarda karşılaştığım harika Türk müzikçilerle yine birlikte çalışma fırsatı bulurum. Ve tabii sevgili dostum Önder Focan’la müzikal birlikteliğimizi sürdürmek istiyorum.
(Serhan Yedig / 13 Ocak 2004 / Hürriyet)

Linkler

Kişisel web sayfası

Share.

Leave A Reply

17 + 4 =

error: Content is protected !!