Derya Türkan / Renaud Garcia-Fons kemençeyi sevdiğini söyledi, Silk Moon’u kaydettik

0

Tanburi Cemil’in ilk gözağrısı klasik kemençe Derya Türkan’ın elinde yeni kimliğe bürünüp, dünya sazına dönüşüyor. Türkan’ın Fransız kontrbasçı Renaud Garcia-Fons’la Paris’te kaydettiği “Silk Moon” 2014 Kasımı’nda Avrupa’da piyasaya çıktı.

 

Kemençe deyince akla önce Karadeniz, sonra horon gelir. Laz müziğinde, biraz tekdüze olmakla birlikte, kıvrak ve neşeli bir çalgıdır. Girit’te kritiki lyra’dır adı; Ross Daly’nin ellerinde kahramanlık türküleri söyleyen, erkeksi bir karaktere bürünür. Yunan besteci Eleni Karaindrou’nun Türkiye’de çok sevilen film müziklerinde ise hüznün sesidir. Albüm kapağına baktığınızda isminin ‘politiki lyra’ olarak yazıldığını görürsünüz…
Üçü de kemençedir. Lazlarınki zayıf ve uzun, diğerleri armudi gövdeli… Sadece Girit’teki dört, diğerleri üç tellidir. Lazlar ve Giritliler ayakta da çeker yayı. ‘Politiki lyra’ yani İstanbul kemençesi oturarak, diz üstünde çalınır. Buna karşın sesi diğerlerinden yaklaşık yüzde 40 geniştir. Ve son 100 yılda bu enstürümanda Tanburi Cemil’den Fahire Fersan , Ruşen Kam, Niyazi Seyhun’a pek çok virtüöz yetişmiştir.

Bizans’ın sesiydi

Kemençenin Asya kökenli ıklığın torunu olduğu söylense de Tanburi Cemil’in yolundan yürüyen genç virtüöz Derya Türkan (41) bu görüşe muhalif. “Orta Asya’da benzeri yok. Çalgıya son şeklini veren Bizans medeniyeti. Bu konuda herhangi bir kompleks duymadan gerçeği kabul etmek gerekir. Klasik kemençenin dünyadaki en büyük virtüözleri ve lüthiyeleri İstanbul’dan çıkmış. Tanburi Cemil’in hocası bile bir Rum: Vasilaki.“
Türkan, Tanburi Cemil’in gelenek içindeki yenilikçi tavrını örnek alan genç virtüözlerden. 16 yaşında, henüz İTÜ Türk Müziği Konservatuvarı öğrencisiyken Necdet Yaşar topluluğuna davet edildiği günden bu yana çalgısında yeni tonlar, renkler arıyor. İncesaz ve Jordi Savall’ın Hesperion topluluklarında, udi Mutlu Torun, İranlı kemançacı Kayhan Kalhor, Yunan klasik kemençeci Sokratis Sinopoulos’la yaptığı ikili çalışmalarda hep bu çabanın izi görülüyor.

18 yıllık dostluk

Derya Türkan’ın, Fransız caz basçısı Renaud Garcia-Fons (52) ile yolu 1996’da Kudsi Erguner’in topluluğunda kesişmişti. Paris Konservatuvarı mezunuydu Fons. Beş telli enstrümanını çoğunlukla arşeyle çaldığı için “kontrbasın Paganini’si” lakabıyla anılıyor, tıpkı Türkan gibi yeni tonlar, renkler, ifade biçimleri arıyordu. 10 yıl farklı topluluklarda, birlikte konser verdikten sonra bir gün “Kemençenin sesini gerçekten çok seviyorum” dedi Fons. Türkan o günlerde çellist Uğur Işık’la enderun müziklerinden örnekleri kaydetmeye hazırlanıyordu. Birlikte çalmayı teklif etti. Kalan Müzik’in yayımladığı Minstrel’s Era albümü böyle ortaya çıktı. Dönemin önde gelen bestecilerinin enderunda padişaha çalınmak üzere bestelediği eserleri, müziğin ruhunu koruyarak yarının dünyasına taşıdılar.
İkili albüm hazırlama fikri ise geçen yıl Fons’dan geldi. Beş ayda, internetten haberleşerek repertuvarı oluşturdular. Albüme adını veren “Silk Moon” dahil altı besteyi Fons, dördünü Türkan yazdı. Paris’te buluşup doğaçlamalarla zenginleştirdiler, 5 günde kaydettiler. Albümde elektronik efekte yer verilmediği halde etkileyici bir ton zenginliği dikkati çekiyor. Türkan kemençesini, geleneksel karakterini korumakla birlikte, bir dünya enstrümanı gibi kullanıyor. “Otantik kemençeden alışık olmadığımız sesler bunlar” diyor Türkan: “Çalgımı, perküsyon, kontrbas, efekt unsuru gibi kullandım. İstanbul müziğinin sesleriyle çağdaş bir kompozisyon anlayışını denedim. Fons ise yer yer makamsal çaldı.”
Paco de Lucia’ya ithaf edilen “Camino de Sed,” İran’a uzanan “Nishabur”, geçmişin dünyasına pencere aralayan “Constantinopoli,” kemençenin yeni bir çehreyle karşımıza çıktığı “Keman Cai” albümün uzun zaman hafızalarda kalacak besteleri.
Cezame firmasınca Avrupa’da satışa sunulan “Silk Moon”, gelecek ay M&MT Records firmasınca Türkiye’de yayımlanacak. 11 Aralık’ta Avrupa’da konser turnesine başlayan ikili Paris’teki Cite de la Musique dahil önemli mekanlarda konser verecek, nisanda Türkiye’ye gelecek.
(Serhan Yedig / 23 Aralık 2014 / Cumhuriyet)

Kemençesi Salacak’ta martı çığlığı

Rumelihisarı’nda erguvan rengi

İstanbul kemençesinin mahir virtüözü Derya Türkan, kıtalar ve çağlar arasındaki hayret verici yolculuğunu sürdürüyor. Bu kez Fransız kontrbasçı Renaud Garcia- Fons ile Ay’ı keşfe çıktı. İkili “Silk Moon” repertuvarını ocakta Paris’teki konserlerinde seslendirecek.

“Elimde kemençeyi görenler hep aynı soruyu soruyur: Laz mısın? Cevap vermekten bıktım, usandım…”
Derya Türkan’ı bu şikayetten, sizi meraktan kurtaralım önce…
Ne Türkan ne de çalgısı Karadenizli… Laz kemençesi düz ve uzun gövdeli. Onunki armudi şekilli. Lazlar ayakta çekiyor yayı. O ise oturup, dizinin üstüne yerleştiriyor enstrümanını. Sesi bir oktav daha geniş. Ve Türkan’ın söylediklerine bakılırsa, geçmişiyle, bugünüyle İstanbul’un sazı, sesi. Bu nedenle isminin başına “klasik” ya da “İstanbul” sözcükleri eklenmiş.
“Kökeninin Orta Asya’daki ıklığ, yaratıcısının Türkler olduğu ileri sürülür. Oysa klasik kemençe kozmopolit İstanbul kültürünün ürünü ve hep bu şehrin sesiydi. Bizans döneminde son şeklini almıştı. Osmanlı İstanbul’undaki çalgı yapımcıları, icracıları arasında Rumlar, Ermeniler, Yahudiler vardı. 19’uncu yüzyıla kadar sadece halk müziğinde kullanıldı. Sirto, zeybek, köçek, tavşancalar çalınırdı. Tamburi Cemil’in elinde saygınlık kazandı, saraya, hatta Mevlevi müziğine girdi. Fakat kimliği değişmedi, hep İstanbullu kaldı.”

Zihnimdeki efekleri albüme aktardım

Tamburi Cemil Bey’in yeni kimlik kazandırdığı İstanbul kemençesi, geçen yüzyılın ilk yarısında oğlu Mesud Cemil’in elinde çelloyla yarışır hale gelmişti. Sonraları Ruşen Kam, Niyazi Seyhun, Fahire Fersan gibi üstadların icralarıyla ortak ses mirasımızın vazgeçilmez renklerine katıldı.
Derya Türkan şimdi bu ses mirasını geleceğe, coğrafi kimliğinin ötesine taşıyor. İstanbul kemençesini, daha önce denenmemiş ifade biçimleri, duyulmamış renkler, akustik efektlerle her platformda söyleyecek sözü olan evrensel bir çalgıya dönüştürmeye çalışıyor.
“Hocam İhsan Özgen, modern yaklaşımla kemençenin virtüözitesini kanıtlamıştı. Çağdaş müzikte, cazda, zeybekte bile kullanmıştı. Onun desteği ve Kudsi Erguner’in ufuk açıcı topluluklarından edindiğim deneyimle ben de kemençeyi tüm imkanlarını sergileyecek şekilde kullanmaya başladım. Hedefim her zaman temiz sesler çıkartmak, bununla birlikte duyulmamış renklere, seslere ulaşmak. Itzhak Perlman ve David Oyştrah’ın kemanını, Pablo Casals’ın çellosunu dinlerken hissettiklerimi de yansıtmak. Çalgıma yaraşacak renkleri, efektleri icrama ekliyorum. Örneğin İstanbul’dan martı çığlıklarını, çok severek dinlediğim opera repertuvarından soprano efektlerini kemençemde duyabilirsiniz. Önceleri fikirlerim müzik çevresinde hayret ve espri konusu olmuştu. Yılmadım, sürdürdüm. Tüm bu renkler, efektler hayal ettiğim müzikle, duygu dünyamla alakalı. Çalışıp, araştırıp bulmadım. Zihnimde biriken tonlar ve efektler icra sırasında doğal olarak ortaya çıktı, hepsini yeni albüme aktardım.”

Kontrbas ile kanatlandı

Derya Türkan, 20 yıl önce Kudsi Erguner’in topluluğunda tanıştığı Fransız kontrbasçı Renaud Garcia- Fons ve çellist Uğur Işık’la 2006’da “Enderun Çağı” albümünü kaydetmişti. Önde gelen bestecilerin padişaha sunulmak üzere bestelediği eserler vardı repertuvarında. Geçen yılın sonunda Avrupa’da, birkaç ay önce M&MT Records tarafından Türkiye’de yayımlanan yeni albümü “Silk Moon”da ise Renaud Garcia-Fons ile kendi müziklerini seslendiriyorlar.
“Bir araya gelmeyecek çalgı yoktur. Yeter ki müzikçilerin mizaçları benzeşsin. Kontrbasla kemençeyi buluşturma fikri J.J.Johnson ile Joe Pass’in albümünü dinlerken aklıma gelmişti. Trombon-gitar ikilisi kadar sıradışı ve güzel olabilirdi. Nitekim sonuçları ilk albümde gördük. Bu kez öneri Renaud’dan geldi. Doğu müziğine böylesine yakın, Habil Aliyev, Kayhan Kalhor gibi üstadlara hayran, sarinha ve İstanbul kemençesi gibi çalgılara gönülden bağlı, yaratıcı yönü güçlü bir cazcıyla çalmak büyük şans. Enstrümanından çok müzikal dünyasının genişliğiyle bana yol açtı. Eşliğiyle öyle bir zemin hazırladı ki, kemençe bu yapı üstünde kanatlanıp geleneksel sınırlarının ötesine ulaştı.”
Albümde, gitarcı Paco de Lucia’ya ithaf edilen “Camino de Sed” hariç tüm eserlerde Doğu’nun renkleri hakim. “Nishabur”da İran’a uzanan ikili “Constantinopoli”de geçmişe pencere açıyor, “Keman Cai”de kemençeyi yepyeni bir çehreyle sahneye çıkarıyor. Albüme ismini veren dahil altı beste Fons’a, dördü ise Türkan’a ait. İki sanatçı repertuvarı internette buluşup, beş aylık çalışmayla hazırladı. Paris’te beş günde kaydetti. Daha sonra Paris’ten başlayıp, 10 konserlik bir turne gerçekleştirdi.  Gelecek yıl ocakta yine Paris’te konser verecekler. Öncesinde, 26 Kasım’da İstanbul’da Very Very French Festivali kapsamında sahneye çıkacaklar.

(Serhan Yedig / 28 Ağustos 2015 / Hürriyet)      

Linkler

Derya Türkan Vikipedi biyografisi
Derya Türkan ile 2006’da yapılmış bir söyleşi

Share.

Leave A Reply

sixteen + three =

error: Content is protected !!