David Gilmour / Pink Floyd’un gitarcısı 60 yaşında cümbüş çalmaya başladı

0

Kim derdi ki Zeynel Abidin Cümbüş’ün 1929’da Beşiktaş’taki dükkanında geliştirdiği enstrüman bir gün Pink Floyd’un ses yelpazesine katılacak. Beklenmeyen oldu, David Gilmour yeni albümünde cümbüş çaldı. 6 Mart’ta yayımlanan “On an Island”da gitarcıya, Pink Floyd’dan Rick Wright’ın yanı sıra Graham Nash, David Crosby gibi isimler eşlik ediyor. Gilmour “Dinleyici beklentileri nedeniyle Pink Floyd büyük bir ruhsal yüke dönüşmüştü. Artık eskisi kadar hırslı değilim. Part time solo sanatçı olmak yetiyor. Tepemde dev bir salyangoz kabuğuyla dolaşmaktan kurtuldum” diyor.

Sesiyle, Fender Stratocaster’daki gitar sololarıyla 26 yıl Pink Floyd hayranlarının hafızasına kazınan, grubun simgesi haline gelen David Gilmour bugün 60 yaşında. Zooloji profesörünün ağustos böceği ruhlu oğlu şimdilerde biraz yorgun, ama geçmiştekinden daha iyimser, mutlu. Kolay değil 40 yılda toplam satışı 175 milyona ulaşan albümlere ruhunu katmak, üç solo albüm kaydetmek. Göbeği epeyce büyümüş durumda. Bir zamanlar omuzlarına dökülen saçları bembeyaz. Tepesi açılmış. Zaten, artık saçını kısa kestiriyor.

Ölüm korkusunu yendi

İlk eşinden doğan kızı 30 yaşında. İkinci eşi, gazeteci Polly Samson’dan doğan en küçük oğlu Romany ise 4! Toplam çocuk sayısı 8’e ulaştı. Karşısına The Guardian’dan Emma Brockes gibi sivri dilli muhabirler oturup “Çüş beyefendi, sekiz çocuk biraz fazla değil mi” şeklinde soru yönelttiğinde tebessümle başını eğiyor, “Haklısınız, gerçekten özür dilerim” diyor.
Aslında çocuklar dünyaya bakışını değiştiren, korkularıyla yüzleşmesini sağlayan birer hayat bağı. Her fırsatta huzura kavuştuğunu, doyumu yaşadığını söylüyor. Üç hafta önce ilk kez USA Today’e açmış sırrını: “6 Mart’ta doğum günümü kutlarken fark ettim, son 10 yılda o kadar çok dostum ölüp gitmiş ki. Arkadaşlarım, annem, ablam… Kıyımların içinden geçip geldim bu günlere. 13 yaşından beri ruhumda ölüm korkusunun terörüyle yaşadım. Son zamanlarda korku buharlaşıverdi. En azından öyle sanıyorum…”
12 yıldır İngiltere’nin Sussex bölgesinde kırlarla çevrili evinde ve Thames üstündeki teknesinde sıradan bir aile babası gibi yaşıyor Gilmour. Basçı Roger Waters’ın liderlik mücadelesi Aralık 1985’de iç patlamayla sonuçlanmış, Pink Floyd dağılmıştı. Gilmour bir süre daha Richard White ve Nick Mason’la efsaneyi yaşatmayı denedi. Waters, grubun adını kullanmalarını engellemek için mahkemeye başvurdu. Başaramayınca 23 Aralık 1987’de ateşkes imzaladı. Üçlü o yıl “A Momentary Lapse of Reason”ı, 1994’te “The Division Bell”i yayımladı. Konser albümü Pulse sonrasında grup tarihe gömüldü. Gilmour, o günden bu yana ortalarda pek gözükmüyor. Kate Bush’u müzik dünyasına kazandırdı, 1999’da Paul Mc Cartney’le çaldı. Kimi zaman ses mühendisliği yaptı. Geri kalan zamanını ailesiyle geçirdi. Çocuklarını yuvaya, okula taşıdı, akşam yemeklerini pişirdi. Bahçesindeki ağacın üstüne ve göl kıyısına birer inziva kulübesi yaptı. Yazın Ege’deki adasında denizle iç içe yaşadı. Sırt üstü yatıp bulutları, yıldızları seyretti.
“En sevmediğim özelliğim, genetik tembellik. Bazen kıpırdamak bile istemiyorum. Keşke daha çalışkan olabilseydim. Eskiden birkaç ayda albüm çıkardı, bu kez tam 10 yıl sürdü. Sonuna doğru takıntıya dönüştü, işkolik oldum. Fakat bu yaşta işkolikliğin pek doğru olmadığının farkındayım.”

Oğlunun öğretmeninden ders aldı

“50’nci doğum günümde Polly bir saksofon hediye etti. Oğlum saksofonu merak edip ders almaya başlayana kadar enstrüman bir kenarda durdu. Sonra oğlumun hocasından bana da ders vermesini istedim.”
Söylediklerine bakılırsa, Gilmour’u 12 yıl sessizliğe iten, Pink Floyd adına yaraşacak kadar etkileyici müzik üretememe endişesiydi. Sırtında taşımak zorunda kaldığı dev bir salyangoz kabuğuna benzetiyordu bu duyguyu. Kurtulmanın yolunu buldu: 25 yıl sonra üçüncü solo albümünü hazırlamaya karar verdi. “Gece yarısı aklımda bir melodiyle uyanıyor, kaydetmezsem asla uyuyamıyordum.” Zamanla kaydettiği temaların sayısı 150’yi buldu. Bir yıl uğraşıp albüme girecek 10 parçayı seçti. İç dünyasını açmak istemediği için hayatı boyunca söz yazmakta zorlanmıştı. Yardıma “The Division Bell”de birlikte çalıştığı eşi Polly yetişti. 6 şarkıya söz yazdı. Gilmour, 2004 Mayısı’nda, Astoria adlı teknesindeki stüdyosunda kayıtlara başladı.
“Polly beni çok iyi tanıdığı için, öyle şeyler yazıyor ki sözcükler ağzımdan dökülüyormuş gibi geliyor. O bir gazeteci ve sözcük kullanmada usta. Benim iddialı olduğum alan bu değil. Tabii tartıştığımız noktalar da oluyor. Ama sorun değil, kızıp akşam bizi aç bırakmasından korkmuyorum, çünkü yemeği zaten ben pişiriyorum.”
Gilmour, gitarın yanı sıra cümbüş dahil altı enstrüman birden çaldı kayıtlarda: “Herhangi bir enstrümana başlayabilirim bu yaştan sonra. Zaten piyano, synthesizer çalıyorum. Gitar çalana bas zor gelmez. Davul çalmayı da yıllar önce öğrenmiştim. Hiç zorlanmadım.”
Albüme Cambridge’den çocukluk arkadaşı, Pink Floyd’un ilk üyelerinden gitarcı Rado Klose, son kadrodan klavyeci Rick Wright, kapı komşusu ve Roxy Music üyesi klavyeci Phil Manzanera, bir parça için de olsa vokalleriyle David Crosby ve Graham Nash katıldı.

Pink Floyd, ah Pink Floyd

Son bir ayda yayımlanan tüm röportajlarda Gilmour yeni albümün iki sözcükle özetlenebileceğini söylüyor: Huzur ve doyum.
“Doyum, huzur ve hırslardan arınma duygusu ön plana çıkıyor şarkılarda. Küçük pişmanlıklar, hüzün ve nostalji içeriyor. Ne kadar huzurlu olsan da bu geçmişteki acıları unutturmuyor. Ama albümün merkezinde mutluluk var. Oysa uzun yıllar mutlu şarkılardan uzak durmuştum.”
Kendi müziğini yaratma ihtiyacıyla solo albüm kaydettiğini, dinleyici yerine tamamen kendimi mutlu etmek için müzik yaptığını söylese de, Sunday Times’taki röportajda Pink Floyd çizgisinden uzaklaşmadığını vurguluyor: “21 yaşımdan bu yana Pink Floyd’un gitarcısı, birinci solisti ve müziğinin büyük ölçüde yaratıcısıyım. Bundan kurtulmak kolay değil.”
25 yıl aradan sonra, Live 8’de tam kadro çalınca Pink Floyd albümlerinin satışı yüzde 1348 arttı. Tam kadro ABD turnesi için önerilen 250 milyon doları geri çeviren Gilmour, Live 8 sonrasında oluşacak ek geliri bağışlayacağını açıkladı. Ama bu rüzgardan yararlanmayı ihmal etmedi. Nisanda başlayacak ABD turnesinin biletleri “Pink Floyd’un sesi ve gitarı Gilmour” sloganıyla pazarlanıyor.

BANDOCUYDU, ENSTRÜMAN YAPIMCISI OLDU: Zeynel Abidin, mucit ruhlu bir bandocuydu. 1881’de Üsküp’de doğmuş, İstanbul’da Askeri Lise’de okuduktan sonra bandocu subay olarak orduya katılmıştı. 1918’de ayrılıp Beşiktaş’ta bir dükkan açtı. Ut, tambur yapmaya başladı. 1929’da, ut üzerinde çalışıp, sesini yükseltmenin yollarını ararken bir çalgı geliştirdi. Alüminyum gövdeli, göğsünde deri olan bu çalgı ut tellerinin dışında bir de ince do teline sahipti. 14 Ocak 1930’da bir örneğini Atatürk’e verdi. “Bu çalgı her mecliste neşe saçar, adı cümbüş olsun” önerisi üzerine çalgısına bu ismi verdi. Daha sonra soyadı olarak benimsedi. Vural Sözer’in Müzik ve Müzisyenler Ansiklopedisi’nde belirttiğine göre, Abidin Cümbüş çalgısıyla Prag ve Kahire fuarlarında ödül aldı, Şah Pehlevi’nin sarayında ağırlandı. Selahattin Pınar gibi ustalara hediye edip, yaygınlaştırmayı denedi. Sonraları alüminyum gövdeli tambur, mandolin, gitar yapsa da bunlar cümbüş kadar başarılı olamadı. 1947’de öldü. Bugün torunlarınca işletilen firması yılda 3 bin cümbüş üretiyor.
(Serhan Yedig / 1 Nisan 2006 / Hürriyet)

Linkler

Kişisel web sayfası
Biyografisi

Facebook sayfası

Share.

Leave A Reply

twelve − 8 =

error: Content is protected !!