Bratsch / Anadolu ezgilerini çok seviyoruz

0

30 yıldır Avrupa Çingene müziğini yorumlayan Fransız grubu Bratsch, kurucularından Dan Gharibian’ın Harput kökenli olması nedeniyle hep Anadolu Müziği’ne yakın oldu. “Biz nasıl çalacağımıza aklımızla değil yüreğimizle karar veririz” diyen Gharibian müziklerinin günün birinde gelenekselleşeceğini savunuyor. 2002’de Türkiye’ye yollarının düşeceğini öğrenince, Bratsch’ın derviş ruhlu kurucusunu çevirmen arkadaşımız Yelda Başaran ile Fransa’dan aradık. Grubun kuruluşunu, albümlerinin üzerine yapıştırdıkları 1 fenik’in öyküsünü, cazla bağlantılarını konuştuk.

Rien Dans Les Poches albümündeki 1 feniklik indirim için teşekkür ederiz. Bu sürprizi dinleyicilerinizle hazırladığınızı okuduk. Albüm üstüne yapıştırılan binlerce 1 fenik’i toplama işini nasıl organize ettiniz?
– Rien Dans Les Poches albümümüzün prodüktörlüğünü bir Alman şirket yaptı. Bu indirim de şirketin fikriydi, bizim değil. Almanya’da bir fenik, Fransa’da ise bir centim yapıştırıldı CD’lerin üstüne. Yani sizin deyişinizle indirim yapıldı.
Çingene müziği ve üzerinde Alman parası… Alman ırkçıları bu işe tepki gösterdi mi? Malum ırkçılık son 10 yılda tırmanışta Avrupa’da.
– Hayır, hiçbir olumsuz tavırla karşılaşmadık şimdiye kadar. Politik bir grup değiliz. Sadece müzik yapıyoruz, bizim işimiz siyaset değil.
Peki konserleriniz, albümleriniz ırkçıların hedefi oluyor mu? Nazi karşıtları sizi destekliyor mu?
– Az önce de belirttiğim gibi ırkçı bir tavırla, saldırıyla hiç karşılaşmadık. Anti-faşistler bizi destekliyor, müziğimiz onlara yönelik de diyemem; müziğimizin faşistleri karşısına aldığını da. Bizim müziğimiz herkese açık, belki apolitik. Biz böyle bir ayrım yapmıyoruz, dinleyicilerin de yaptığını sanmıyorum, bizim her gruptan dinleyicimiz var.
Müzikal kaynaklarınızın sınırı Avrupa’nın dışında, doğuda, batıda, kuzeyde ve güneyde nereye kadar uzanıyor?
– Müziğimizin kaynağı geniş bir yelpazeye uzanıyor. Türkiye, Yunanistan, Ermenistan, Rusya birer kaynak bizim için. Bunların dışında bütün Orta Avrupa da bizim için müzikal bir kaynak.
Cazcılarla ortak çalışmalar yaptınız mı?
– Evet yaptık. Cazdaki doğaçlama ruhunu seviyoruz ve bunu geleneksel müzikle harmanlıyoruz.
Grubunuzun ismini nasıl belirlediniz? Neden kullanmadığınız bir enstrümanı gruba isim seçtiniz?
– Bratsch, contretemps’da çalınan bir viyola. Daha doğrusu, Macar kökenli bu viyolanın Almanca’daki adı. Hoş bir sesi var, çok sevdik ve grubumuza isim oluverdi.
Grup kurulmadan önce üyeler neler yapıyordu?
– Hepsi gruptan önce de müzikle uğraşıyordu.
Pekâlâ ya siz?
– Benim durumum biraz değişik. Ben de hep müzik yaptım ama bir ara hayatımı kazanmak amacıyla boyacılık yaptım mesela (Gülüyor). Söyledim ya benim durumum biraz karışık.
Anne tarafınızın Harputlu olduğunu öğrendik.  Kökenleriniz müziğinizi nasıl etkiledi?
– Evet. Büyükbabam Harput’tan gelmiş. Kökenleriniz müziğinizi etkiliyor tabii. Oralı olunca insan, oraların müziğiyle büyüyor, o müzikler içine siniyor. Küçükken hep o bölgelerin müziklerini dinlerdim; Türk Müziği, Ermeni Müziği, Yunan Müziği, Çingene Müziği. Bu motifler insanı etkiliyor, yaptığı müziği de.
25 yılda grup üyeleri değişti mi?
– Evet, grubu kemancımız Bruno Girard’la birlikte 30 yıl önce kurdum. Şu anda bizi dinlerken farkedebileceğiniz ekip ruhunu 25 senedir taşıyoruz. Grupta başlangıçta birtakım değişiklikler oldu. Fakat  Bratsch’ın kadrosu son 17 yıldır hiç değişmedi.

Kültürleri birbirleriyle harmanlıyoruz

Profesyonel ilişki dışında Çingene müzikçilerle dostluğunuz var mı, ruhunuzun akordunu ayarlamak için buluşup sadece kendiniz için çalar mısınız?
– Elbette. Uzun yıllardır tanışıyoruz, sık sık bir araya gelir, müziği ve hayatı paylaşırız.
Müziğinizi “gelenek öncesi” diye tanımlıyor ve günün birinde “geleneksel” olmasını beklediğinizi söylüyorsunuz. Fakat bir yandan da tüm gelenekleri birbirine karıştırdığınızı farkettik. Yunan ezgisine Ermenice söz yazmanızın, Türk ezgisini Fransızca söylemenizin özel bir sebebi var mı?
– Hiçbir özel sebebi yok, parçanın kendi öyle çıkıyor. Tamamen bir esinlenme işi. Bu tip bir karıştırma, harmanlama yoluna gidiyoruz; çünkü o an içimizden öyle yapmak geliyor. Nasıl anlatsam… Buna karar veren ruhumuz. Geleneksellik işine gelince, müziğimiz şu an gelenek öncesi. Biz ölünce geleneksel olacak (gülüyor). Geleneksel müzik nasıl oluşur? Bir yerden doğar, yıllara meydan okur, geleceğe taşınır ve sonunda geleneksel olur. Bizim müziğimiz de şu an, üretilmekte olduğu an, gelenek öncesi, ama zaman içinde geleneksel olacak, umarım.
Avrupa’nın kalbinden Çingene Müziği yapan bir grubu Anadolu’daki etnik müzikler ne kadar ilgilendiriyor?
– Anadolu müziğiyle ilgilenmemizin sebebi çok zengin bir müzikal kaynak olması.  Ritimler bizim için çok ilgi çekici, tabii melodiler de. Diğer taraftan kendi içinde farklılıkları barındıran bir müzik. Örneğin İstanbul müziğiyle, Doğu Anadolu müziği aynı değil. Yunan Müziğiyle de ilgileniyoruz ama Anadolu müziği ondan çok farklı, çok zengin. Anadolu müziğini çok seviyoruz.
Türkiye’deki Çingene Müziği yapan gruplarla, müzikçilerle tanışıyor musunuz; ortak çalışma yaptınız mı?
– Geçen sene Balık Ayhan ve Grubu ile İş Sanat’ta konser vermiştik. Diğerleriyle beraber çalışma fırsatımız olmadı, ama tanışıp konuşma fırsatı bulduk.

Yeni albüm doğaçlama ağırlıklı

Ermeni Müziği üzerine uzmanlaşan gruplarla, örneğin “Knar”la tanışıyor musunuz?
– Evet, Türkiye’ye geldiğimizde, kendileriyle tanıştık ancak herhangi bir çalışmamız olmadı.
Repertuarınızdaki Anadolu kökenli Ermeni ezgileri dikkatimizi çekti. Bunları hangi kaynaktan derliyorsunuz?
– Paris’te bir arkadaşım var. İstanbul’da çalışmış bir süre, ezgiler derlemiş. Onda her türlü döküman var; sözler, notalar, kasetler, arşiv bilgileri, kitaplar. Repertuar oluştururken bu özel arşivden yararlanıyoruz.
Rien Dans Les Poches albümünde, Gürcü ezgilerine çok benzeyen bir üslupla, yürek yakan hüzünlü şarkılar söyleyen Mitsou kimdir? Nasıl tanıştınız? Hala birlikte çalışıyor musunuz? Türkiye’ye gelecek mi?
– Mitsou ile bir turne sırasında, Belçika’da tanıştık. O zaman, bir gün birlikte bir albüm yaparız demiştik. Bu düşüncemizi gerçekleştirmek Rien Dans Les Poches’a kısmet oldu. Bir şarkıyı birlikte kaybettik. Bir seferlik bir beraberlikti bu. Ama hepsi bu. Daha sonra herhangi bir çalışmamız olmadı. O yüzden Türkiye’deki konsere Mitsou gelmeyecek.
Bugünlerde “La vie, la mort, tout ça…” (Hayat, ölüm ve tüm bu…) adlı bir albümünüz yayımlandı. Grup müziğinde ne gibi değişimler söz konusu?
– Yeni albümde çok daha fazla doğaçlama var. Daha önceleri müziğimizde gelenekselle doğaçlamanın oranları yarı yarıyaydı. Ama bu albümde doğaçlamanın oranı yüzde 80’e yükseldi.
Bu değişikliğin sebebi nedir?
– Daha önce de söylediğim gibi, müziğimizin nasıl olacağına karar veren aklımız değil, ruhumuz. İnsan zaman içinde değişiyor. İki yıl önceki bizler değiliz artık, değişiyor, dönüşüyoruz. İki yıl önce öyle hissediyorduk, şimdi böyle hissediyoruz.
Yakın gelecekteki projelerinizden söz edebilir misiniz?
– Geleceğe yönelik bir projemiz yok. Biz proje grubu değiliz (gülüyor). Yeni albümümüz çıktı, yeni şarkılarımızı söylüyoruz. Sanırım gelecek için tek planımız müzik yapmaya, çalıp söylemeye devam etmek.

Karnınızı doyurup gelin

İstanbul konserinizin repertuarını nasıl oluşturdunuz? Konuk müzikçiler olacak mı?
– Repertuar oluşturmadık. Bu, orada ne ile karşılaşacağımıza, yani nasıl bir dinleyici topluluğu bulacağımıza bağlı; çünkü bu bir etkileşim işi. Grup dışından başka bir müzisyen olacak mı? Belki, emin değilim yalnız bunun için çok vaktimiz kalmadı sanırım. Çünkü beraber çalışmamız, prova yapmamız gerek. Bilemiyorum, 1-2 parça için olabilir.
Daha önce Türkiye’ye gelmiştiniz. İzlenimlerinizi öğrenebilir miyiz?
– Bildiğiniz gibi, benim köklerim Türkiye’nin doğusundan zaten. İstanbul’a da geçen sene geldim. Çok sevdiğim bir atmosferi, havası var. Doğu kültürünü çok seviyorum.
Arada bir düğünlerde, şenliklerde çalar mısınız?
– Aslında hayır. Çok istisnai durumlarda, yani arkadaşlarımızın düğünlerinde falan çaldığımız oluyor, ama bunlar bizim işimiz değil diye düşünüyorum. Bizim işimiz konserler. Festivallerde de çalıyoruz ama bu tip sosyal topluluklarda, ambiyans müziği, dans müziği gerekir; bu da bizim yapmak istediğimiz şey değil. Biz kendi dinleyicilerimize, kendi müziğimizi, konserlerimizde çalmayı tercih ediyoruz.
Konsere gelecek müzikseverlere, konserden önce ulaştırmak istediğiniz bir mesaj var mı?
– Karınlarını doyursunlar, görmek için baksınlar, sevsinler ve yaşamın kıymetini bilsinler. Hepsi bu..

22 yılda 12 CD

Avrupa ve Fransa’nın çeşitli bölgelerinden Paris’e gelen bir grup göçmen ruhlu müzikçi 1975’te bir araya gelerek Bratsch’ı kurdu. İlk önemli konserlerini bir yıl sonra Tunus’ta verdiler. Ardından Avrupa’da birbirini izleyen konser turneleri ve plaklar geldi. Önceleri repertuarlarını Güney Amerika’dan Ortadoğu’ya kadar geniş bir coğrafyadan derliyorlardı. Amerikalı Yahudi müzikçi Theodore Bikel’le tanıştıktan sonra yerel müzikçilerle ortak çalışmalar yapmaya başladılar. Balkan civarındaki Çingene müziklerine yoğunlaşan grup ezgileri orijinal haliyle yorumlamak yerine diğer kültürlerin birikimiyle harmanlamayı tercih etti. Virtüöziteye önem verdi. Kuramsal yaklaşımları bir kenara bırakıp ezgileri ruhuyla kavramayı denedi. Son albümünde ölüm ve hayatı, ikisinin arasındaki çizgide yaşama anlam kazandıran değerleri inceleyen grubun müziğinde doğaçlama ağırlık kazandı.

İşte hercai ruhlu beşlinin künyesi

DAN GHARIBIAN
Annesi Anadolu kökenli Ermeni, babası Fransız. Küçük yaşta ailesi ayrılınca annesinin soyadını kullanmaya başladı. Ermeni kültürünü kendi çabasıyla keşfetti. İlk gözağrısı rock oldu, bir grupta çaldı. 14 yaşında Django Reinhardt’ı keşfetti. Ardından Anadolu’daki Ermeni müziklerine, Çingene ezgilerine merak sardı. 1975’ten bu yana grubu Bratsch’la çalışıyor.

BRUNO GIRARD
Dokuz yaşında kemanla müziğe girdi. Duyarlılığını öldüreceğini düşündüğü için nota öğrenmedi. Biyoloji öğrenimi gördükten sonra 10 yıl boyunca bilimadamı olarak çalıştı. Sadece boş zamanlarında keman çaldı. New Orleans’tan günümüze uzanan caz tarihi, cazda keman geleneği üzerine araştırmalar yapıp avantgarde caz gruplarıyla çalıştı. 1975’te Garipyan’la tanışması hayatını değiştirdi.

NANO PEYLET
Grubun tek konservatuvar diplomalısı. Klarnetle Mozart çaldığı günlerden beri halk müzikleriyle ilgileniyor. Klezmer geleneğini inceliyor. Gioora Feidman ve Dave Tarras hayranı. Uzun yıllardır Bratsch’ın yanısıra avantgarde caz yapan gruplarla çalışmalar yapıyor.

FRANCOIS CASTİELLO
Küçük denecek yaşta zorlu bir seçimle karşı karşıya kaldı. Ya babası gibi duvar ustası olacaktı ya da hayatını akordeonla kazanacaktı. O ikincisini seçti. 23 yaşında akordeon çalmaya başladı. Birkaç yıl sonra akordeonun sadece hayatını kazanmasını sağlayacak bir araç değil, ruhunun derinliklerinde gizlenenleri su yüzüne çıkaracak bir çıkrık olduğunu farketti. Caza yöneldi.

PIERRE JACQUET
Çocukluğunda her hafta sonu Paris’in bit pazarlarını dolaşır, Çingene müzikçileri dinlerdi. Hep orta sınıf hayatına, onların müziğine ilgi duydu. Müzikal kökleri avantgarde caz ve Çigan etkisiyle oluşan Paris müziği Musette’teydi hep. Bratsch’ın yanısıra birçok avantgarde caz grubunda kontrbas çalıyor.
(Serhan Yedig / Mayıs 2002 / İş Müzik)

Linkler

Grupla ilgili bilgiler

Grubun Facebook sayfası 

Share.

Leave A Reply

3 × 4 =

error: Content is protected !!