Ayla Erduran, Suna Kan, Cihat Aşkın gibi Türkiye’nin önde gelen kemancılarının jüri üyesi olarak yer aldığı 2006 Gülden Turalı 2. Ulusal Keman Yarışması’nı Eren Kuştan kazandı. 16-24 yaş grubu birinciliğini kazanan Eren Kuştan şu anda 21 yaşında. Eğitimini Almanya’da sürdürüyor. 17 yaşında, 15 konçertoluk şaşırtıcı bir repertuvara ulaşan genç kemancı “Şimdi hedefim önemli uluslararası yarışmalarda ödül kazanmak” diyor.
Yetenekli çocukları çok küçük yaşta keşfedip, müzik eğitimine başlatan Bilkent Erken Müzik Eğitimi programı son yıllarda şaşırtıcı sonuçlara ulaştı. Geçen hafta Mersin’de düzenlenen Gülden Turalı 2. Ulusal Keman Yarışması’ndaki iki birinci, ayrıca dereceye giren kemancılardan üçü bu okuldan. Yetişkinler kategorisinin birincisi Eren Kuştan dokuz yaşında girdiği bu okulda, altı yılda bir konser kemancısına dönüştü. Bilkent Senfoni Orkestrası eşliğinde ilk konçertosunu çaldığında 15’indeydi. Ertesi yıl İstanbul’daki İş Sanat Kültür Merkezi’nde “Parlayan Yıldızlar” dizisinde konser verebilmek için katıldığı ön dinlemede gösterdiği başarı uzun süre konuşuldu. 17 yaşında İstanbul’da ilk resitalini verdiğinde, orkestra önünde çalabilecek kadar iyi bildiği, çalıştığı konçertoların sayısı tam 15’e ulaşmıştı. Dünya sahnelerinde “genç dahi” olarak alkışlanan nice kemancının, birkaç konçertoluk repertuvarla şöhrete ulaştığı hatırlanırsa, 15 konçerto başlangıç için ulaşılması pek kolay olmayan bir rakam.
15 yaşında iki ülkeden davet aldı
Kuştan’ın genç yaşta bu düzeye ulaşması rastlantı değil. Müzisyen bir aileden geliyor. Babası, Antalya Devlet Operası’nda koro sanatçısı, annesi ise Ankara Devlet Operası’nda. Yedi yaş büyük ablası viyolacı. Eren’in yeteneğinin keşfedilmesine vesile olan kişi de ablası. Piyano eşliğinde Bilkent sınavlarına hazırlanırken, kardeşinin sıradışı bir kulağa sahip olduğu ortaya çıkmış. Annesinden nota öğrenip, dört yaşında piyano derslerine başlayan Eren, daha sonra kemanı tercih etmiş. “TV, radyo ve evde duyduğum kemancılar dikkatimi çekti. Solist niteliği ön plana çıkan bir çalgıydı keman. 6 yaşında konservatuvara başvurduğumda piyano bölümüne almak istediler. Keman bölümüne girmek için ısrar ettim.”
Yedi yaşında İlhan Baran’ın, dokuz yaşında Prof. Server Ganiyef’in öğrencisi oldu. Ganiyef’in sevecen yaklaşımı sayesinde çalgısına bağlandığını anlatıyor: “Kemanı ciddiye alıp, tempolu çalmayı öğretti bana. Matematiğim iyiydi. Bilim eğitimi görüp, müziği hobi düzeyinde tutmam önerildi. Tam tersini yaptım.”
15 yaşında Costa Rica Ulusal Müzik Enstitüsü’nden burslu öğrenci teklifi alan Kuştan, aynı dönemde Avrupa Kültür Birliği Başkan Yardımcısı Profesör Burkhard Godgoff’un derslerine katıldı. Bu sayede Fransa’daki Toulouse Konservatuvarı’na davet edildi. Buna karşın temel eğitimini Bilkent’te tamamladı. Ardından bir arkadaşıyla Berlin’e gidip Hans Eisler Akademisi ve Berlin Sanat Üniversitesi’nin sınavlarına girdi, ikisini de kazandı. İki yıldır Hans Eisler Müzik Akademisi’nde okuyor. Ardından aynı okulun solistlik sınıflarına devam etmeyi planlıyor.
Kuştan, Ankara’daki yıllarında “ikinci üniversitem” dediği geniş bir CD arşivine sahipti. David Oistrakh, Itzhak Perlman, Henryk Szerling gibi ustaların yorumlarını dinleyip, yaklaşımlarını kavramaya çalıştı. Bilkent kitaplığındaki nota ve CD arşivlerinde keman edebiyatının önemli eserlerini, bestecilerini, yorumcularını tanımaya çalıştı. Bu çabasının sonucunu da küçük yaşta kemanda olgun bir ton yakalayarak aldı. “Berlin’de de okulun kitaplığında geçiyor zamanımın çoğu, dinlemeyi, öğrenmeyi sürdürüyorum.”
Korkunun ilacı çok çalışmak
2000 Kasımı’nda, 15 yaşında Bilkent Senfoni eşliğinde Kabalevski’nin konçertosunu çalan Kuştan, bu konser sayesinde Bursa Senfoni ve ardından İstanbul Senfoni’den konser davetleri aldı. “Çok çalışıp eseri olgunlaştırdığınızda fobiler, sahne korkuları ortadan kalkıyor. Müzik eğlenceli bir hal alıyor” diyor genç kemancı. Şu anda repertuvarında 18 konçerto var, öğrenmeyi sürdürüyor. Üç yıldır Roma’da, Musica Europa Vakfı’nca organize edilen Dünya Gençlik Orkestrası’yla Amerika, Avrupa turnelerine çıkıyor. Hatta bazı konserlerde birinci keman iskemlesine oturuyor.
Hayırsever bir işadamının ekonomik desteğiyle Almanya’da geçirdiği iki yıl Kuştan’ın müzik yaklaşımında önemli değişimlere yol açmış. “Müziğe, enstrümana, yoruma yaklaşım konusunda önümde yepyeni bir ufuk açıldı. Okula, eğitim sistemine hiç yabancılık çekmedim. Kolayca uyum sağladım. Okulun aile birliği bizi birçok özel konsere götürüyor, özel konserler vermemizi sağlıyor. Bu sayede tecrübemiz artıyor. Enstrümanımı bile onlar sayesinde edindim.”
Kuştan, Ankara’da 300 yıllık antika bir kemanla çalıyordu. Bir konserinde yorumundan çok etkilenen Ankara Devlet Operası birinci kemanlarından Orhan Şekeranber koleksiyonundaki değerli çalgılardan birini ödünç vermişti. Stradivarius atölyesinden çıkan, yapımcısı bilinmeyen bu çalgıyla Almanya’ya giden Kuştan’ın burada şans kapısını ikinci kez çaldı. Okul aile birliği vakfı kanalıyla, Ries&Erla Yayınevi’nin özel koleksiyonundaki nadide bir kemanı, öğrenciliği süresince, kullanma hakkını elde etti.
Repin’in imzası uğur getirdi
Berlin’deki konserleri kaçırmayan Kuştan, hayran olduğu kemancılardan Vadim Repin üç ay önce Berlin Filarmoni eşliğinde çalmak üzere kente geldiğinde fırsatı kaçırmamış. Konserden sonra kulise gidip, sanatçıyı tebrik etmiş. Bu arada, yanında götürdüğü Lalo’nun İspanyol Senfonisi partisyonunu imzalatmış. “Şans getirmesi dileğiyle imzalamıştı eseri. Herhalde Turalı yarışmasını kazanmamda bunun payı oldu” diyor Eren Kuştan. Finalde bu eseri, piyano eşliğinde çalıp birinciliği kazanmasına karşın, ödüle ulaşması hiç kolay olmamış:
“Türkiye’ye tatile geldiğimde, başvuru süresinin bitimine birkaç gün kala, rastlantı sonucu yarışmayı öğrenmem kötü bir sürpriz oldu. Son anda başvurdum. Bu sınavı hocalarımdan hiç yardım almadan geçmeye karar verdim. Yarışma repertuvarımı kendim seçtim, hazırlandım. Tam yarışmaya katılacakken eşlikçi piyanistim hastalandı. Yerine son anda çok tecrübeli bir piyanist olan Andree Sommer’i buldum. İlk iki elemeyi geçtim. Son elemenin yapılacağı günden bir önceki gece, oteldeki yemekten zehirlendim. Sabah çok kötüydüm, piyanistime yarışmadan çekilmeyi düşündüğümü söyledim. Bence başarabilirsin, dedi. Onun desteğiyle yarışmaya çıktım. Eseri, geçen sezonda İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde çaldığım için kendime güveniyordum. Yine de bu durumda birinciliği kazanmam sürpriz oldu.”
Üç kötü sürprizi aşıp, birinci olan Eren Kuştan’ın yarışmayı kazanması üç ayrı nedenle çok seviniyor: “Öncelikle Gülden Turalı adına düzenlenen bir yarışmada ödül almaktan dolayı mutluyum. Ölümünden birkaç yıl önce, Eskişehir’de girdiğim yarışmada jüri üyesiydi. Beni cesaretlendirmiş, baş kemancılığını yaptığı İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’na konser için başvurmamı istemişti. Dahası bu yarışmada çok değer verdiğim Ayla Erduran ve Suna Kan‘ın önünde çaldım, övgülerini aldım. Ayrıca İDSO ile bir konser ve el yapımı bir kemanla ödüllendirildim. Tüm bunlar beni çok mutlu etti.”
Genç kemancının bundan sonraki hedefi uluslararası yarışmalar. “Üç yıl sonra düzenlenecek Çaykovski Keman Yarışması’na mutlaka katılacağım. Bu tarihten önce de birkaç önemli yarışmaya katılmayı düşünüyorum. Ama hangi yarışmalar olduğunu şimdi açıklamak istemiyorum.”
Kemanını daha iyi kullanabilmek için çocukluğundan bu yana spor yapıyor Kuştan. Ağırlık çalışıyor, yüzüyor ve koşuyor. Ankara’da başlayan spor alışkanlığını Berlin’de de sürdürüyor. “Bir de bilgisayara meraklıyım. Dünyayı internetten takip ediyorum” diyor.
(Serhan Yedig / 12 Kasım 2006 / Hürriyet)