Bir zamanlar sihirbaz klarnetçi Giora Feidman’ın asistanıydı. Caz ruhu ve emprovizasyon aşkıyla ustasına isyan edip klezmere yeni bir soluk getirdi. Helmut Eisel yeniden neşeyi, yaşama sevincini ön plana çıkardı. 2004’te ilk kez Adalar Festivali için İstanbul’a gelip bir konser verdi. Öncesinde telefonunu çaldırdık. Eisel açıksözlü. “Kalitesiz gruplar ve bu müziği soykırımla özdeşleştirme çabaları Klezmer’in sonunu getirdi” diyor.
Kurduğunuz gruplardan birine “Klarnet Çetesi” adını vermiştiniz. Sabıkalı mısınız, bu grupla ne tür olaylara karıştınız?
– Klarnet Çetesi’yle işlediğim tek suç ve sabıkamdaki tek kayıt bir araya gelmeyi akıllarına bile getirmeyecek kişileri buluşturup müzik yapmalarını sağlamaktı. Giora Feidman‘la geçen yıl İsrail’de verdiğimiz seminerlere katılan gençleri, farklı ülkelerden ve Yahudi olmayan müzikçilerle bir araya getirdim. 18-50 yaş arasındaki üyelerden oluşan toplulukla konserler verdik. Mesela üyelerimizden biri İtalyan genç kızdı. ABD’de eğitim görüyordu ve Klarnet Çetesi’ne katılmadan önce, İsrailliler’den hiç hoşlanmadığını açıkça söylüyordu. Topluluğun diğer üyelerinde de başka ülkelere, uluslara, dinlere yönelik antipatiyi sezmek mümkündü. Bir araya gelip müzik yaptık. Önyargıları, coğrafi sınırları, dinsel sınırları aşıp ortak bir ses oluşturmayı başardık. Bir yıldır çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Almanya’da turneye çıkıp 5 konser verdik.
Finans sektöründeki işini bıraktı, klarnete başladı
Uzun yıllar finans danışmanlığı yaptıktan sonra ne zaman ve neden işi gücü bırakıp kendinizi müziğe, klezmere verdiniz?
– Küçük yaşta müziğe başladım. Dedem ve anneannem amatör müzikçiydi. Dedem Saarland Madenciler Orkestrası’nda çalardı. Gençlik yıllarımda caza yöneldim. Caz çalarak hayatımı kazanmam mümkün değildi. Ciddi bir işim olmalıydı. Üniversitede önce matematik, ardından işletme okudum. Ardından şuna karar verdim: Zamanımın yarısını işe ayırıp para kazanacak, geri kalan zamanda ise gönlümce müzik yapacaktım. Uzun yıllar bu plan kapsamında yaşadım. 1993’te çok yorulduğumu hissettim. 38 yaşındaydım. İşi bırakıp profesyonel müzikçi olmaya karar verdim.
Klarnetteki virtüözitesi, klezmerdeki öncülüğü bir yana hümanizm misyoneri, hatta çağdaş aziz diyebileceğimiz Giora Feidman’ın uzun yıllar asistanlığını yaptınız. Feidman, müziğinizi ve dünyaya bakışınızı nasıl etkiledi?
– Caz grubunda saksofon ve klarnet çalarken trompetçi arkadaşım “Müthiş bir klarnetçi var, üslubu sana çok benziyor, mutlaka dinlemelisin” dedi. 1993’te Feidman’ın Berlin’deki ilk seminerine katıldım. Tamamen müziğe yönelmemde önemli etkisi oldu. Sonra tamamen klarnete geçtim. Klezmer gezginlerin müziğidir. Evi olmayan müzikçinin yuvası yüreğidir. Feidman bu duyguyu çok iyi yansıtır. Beni de bu açıdan çok etkiledi.
Peki müziğiniz Feidman’ınkinden hangi noktalarda ayrılıyor?
– Ben cazcıyım, Feidman klasik kökenli. Emprovizasyon grup müziğimizin temelidir. Feidman’da ise eksen yazılı müziktir. Ayrıca ben besteciyim, caz ve klasik formda eserler yazarım. Bestelerimi kimi zaman Feidman da çalar.
Klezmeri soykırım öldürdü
Avrupa ve İsrail’de iki köklü klezmer geleneği dururken siz Amerikan klezmerine yöneldiniz ve Naftule Brandwein’in müziği üstüne bir CD hazırladınız. Neydi onun müziğini Avrupalı ve İsrailli klezmercilerden üstün kılan?
– Klezmerde klarnetin gelmiş geçmiş iki büyük sihirbazı vardır: Klasik virtüöziteden hoşlananların baş tacı ettiği isim Dave Taras, coşku ve neşeyi tercih edenlerin ise Naftule Brandwein. Taras kristal berraklığında, çok temiz çalar. Brandwein ise nota okumayı bile bilmeyen, kalbini pusula yapan müthiş bir virtüözdür. Ben onu çok severim. Almanya’dakiler hariç dünyadaki tüm klezmer klarnetçileri Böehn klarnet çalar. Doğu Avrupa göçmeni Brandwein, Amerika’ya Alman klarnetini soktu. Hiç kimse onu taklit edemedi, harika albümler kaydetti ve çok ünlü oldu.
Neredeyse unutulmuş olan klezmer 1980’lerde önce ABD’de ardından tüm dünyada çok popüler oldu. 1990’lara kadar altın yıllarını yaşadı. Bugünlerde sanki yeniden unutulmaya terk edilmiş gibi. Neden?
– Çünkü klezmer gereksiz şekilde soykırımla özdeşleştirildi. Almanya’da klezmer konserine gitmek entelektüeller için ırkçılık karşıtı tavrın bir geregi gibiydi. Zevk almak, neşelenmek, coşmak yerine politik görevle gittiler konserlere. Sonunda sıkıldılar. Oysa klezmer soykırımdan önce de vardı, kökleri 12.yy’a kadar uzanır. Soykırıma dayanmadan da varlığını sürdürebilir. Çünkü içinde büyük bir yaşama sevgisi, coşku vardır. Amerika’da farklı bir gelişme yaşandı. 1930’larda Yahudi farsları çok modaydı. Aynı dönemde dünya Yahudileri İsrail ütopyası etrafında birleşmişti. Yepyeni bir başlangıç yapmak için dil olarak İbranice seçilmişti. Klezmer ise Eşkanaz dilinde söylenir. Dolayısıyla kimse bu eski çağrışımlı müziği duymak istemedi. 1970’lerin sonunda moda oldu, 1980’lerde klezmer dalgası Avrupa’ya geldi. Bu arada soykırımı kullanarak ortaya çıkan kötü gruplar dinleyicilerin bu müzikten bıkmasına yol açtı.
Israeli Suit albümünüzdeki bir besteniz “Turkish Woman in Berlin” adını taşıyor. CD notlarında “cesur bir kadına ithaf edilmiştir” diyorsunuz. Kim bu cesur kadın?
– Sema ile Giora Feidman‘ın müzik atölyesinde tanıştım. Müzik sevgisinden ve inandığı gerçekleri söylemek için büyük bedeller ödemesinden çok etkilendim. Berlin’de faşistler konser vermesini bile engelliyordu. Hatta ekibinden bir çocuk öldürüldü. Sema daha sonra şarkı söylemek, tiyatro yapmak amacıyla Türkiye’ye döndü. Ben de bu parçayı yazdım.
Klasik Türk Müziği kökenli ya da çingene kökenli Türk klarnetçilerle yolunuz kesişti mi, müziklerini dinlediniz mi, birlikte çaldınız mı?
– Berlin’de çok sayıda Türk müzisyen arkadaşım var. Buluşur, birlikte çalarız. Ama hiçbiri klarnetçi değil. 1990’larda Antalya’ya tatil için gelmiştim. Bu gezide klarnetçiye rastlayamadım. Türk klarnetçilerin kayıtlarından oluşan iki CD aldım. Farklı bir klarnet kullanıyor, büyük bir ustalıkla çalıyorlar. Takdir etmekle birlikte onların çaldığı klarneti, onlar kadar akıcı çalmam mümkün değil.
İstanbul’da konser vereceğiniz müzikçilerle ne kadar zamandır birlikte çalışıyorsunuz? Konser repertuvarı sadece klezmerden mi oluşacak?
– Caz kökenli basçı Stefon Engelmann beş yıldır grubumuzda. Akademisyen olan gitarcı Michael Marx’la yaklaşık 25 yıldır birlikte çalıyoruz. Feidman’ın grubunda da birlikte çalmıştık. Davulcumuz Joshen Kramer caz kökenli. Akordeoncumuz Nino Deda ise Arnavutluk’tan. Konser repertuvarının önemli bölümü 1920-30 döneminden klezmer parçaları, dixeland örnekleri ve benim bestelerim. Tam bir parti olacak.
Klezmer votkayla iyi gider, derler. Madem parti gibi olacak konser, dinleyicilere yanlarında ne tür votka getirmelerini tavsiye edersiniz?
– Koşer votkası… Harika olur… (kahkahalar)
(Serhan Yedig / 1 Eylül 2005 / Hürriyet)