Richard Wagner ve Franz Liszt’in torunu Gottfried Helferich Wagner, 1989 Martı’nda 42 yaşında İstanbul’daydı. Liszt’in kaldığı binaya plaket yerleştirdi, müzikseverlerle sohbet etti. Opera rejisörlüğünün yanı sıra müzikolog olan Wagner ailesinin tutucu yapısına belirli ölçülerde esneklik kazandırmaya çalışıyor. Nazilerle bağlarını eleştiriyor. Opera dinleyicilerini artırmayı hedefliyor.
Wagner operaları özünde iktidar
hırsı ve ihtirası anlatır
Wagner operalarında zaman ve mekan olayını belirli limitlerle sınırlamaz, rejisörlerin sahneleme aşamasında en özgür olduğu yapıtların başında gelir bu eserler. Dört dizilik bu operada insanüstü yaklaşımlar olmasına karşın, özü, iktidar hırsı, ihtiras ve insanoğlunun sosyo psikolojik analizinde odaklaşır. Gottfried metinde egemen olan düşünce biçimini çalışmasının ana öğelerinden biri olarak değerlendiriyor; müziğin görselliği, optik açıdan olduğu kadar metinle de belirli bir denge içinde filme aktarılıyor.
İktidar hırsı günümüz insanının her an hissettiği bir duygu, belki devler, ejderhalar değil gücün sembolleri. Ama kapitalist ve sömürücü güçlerin yaklaşımları ve oyunları dünyayı ve yönetimi ele geçirmeye yönelik. “Ring”in tanıtım filminin ana fikri yaşadığımız dünyadan görüntülerin çerçevesinde belirginleşiyor. Yapıtın kahramanları ya ünlü bir çizgi roman tipi ya da Dali gibi gerçeküstü akımın temsilcilerinin tablolarındaki çehreler. Film Ren Nehri’nin her geçen gün biraz daha kirlenen sularının akışıyla baş-lıyor. Gottfried’in bir yeşilci olduğunu belirtirsek Avrupa’nın çevre sorunlarının başında gelen bu görüntünün kullanımını yadırgamazsınız. Ren’in dibindeki altınlar ise külçeler biçiminde İsviçre bankalarında korunanlardan… Operadaki altınları koruyan üç peri kızı ise güzel olmalarına güzelde öyle pek bir peri sadelikleri yok. “Sex- Shop”ların girişinde rastladığımız cinsel yönü ön plana çıkartılmış kadın resimleri kolajda kullanılıyor. On dakikalık süre içinde operanın kahramanlarından Alberich’in gücünü Sovyet tanklarında, yükselen Amerikan gökdelenlerinin gölgesinde görüyoruz. Tanrı Wotan ise Wall Strett patronlarından biri, günümüzdeki tanrısal gücün paranın varlığı ile paralellik içinde olduğunu vurguluyor Gottfried. Güç kazanmak için ise Fafner’in kanını içmez Siegfried, onun tercihi Coca-Cola’dır. On dakika çok kısa bir süre ama Gottfried ekranın her köşesini kullanıyor, bilgisayar di-zaynlarından, fotoğraflara hereketi sağlamak için çeşitli filmlerden alınan bölümlere kadar farklı malzemeler, gücün günümüzdeki simgelerini gelişen teknolojinin aracılığıyla aktarıyor izleyiciye.
Yaratıcılık şeytanı insanın içine
girmediyse sanatçının değeri olmaz
Bu konuda Wagner şöyle diyor:
“Richard Wagner için görsel nitelik her zaman çok önemliydi, çalışmamda bunu üst düzeyde kullanmaya çalıştım. Eğer o bugün yaşasaydı çalışmaları için Bayreuth yerine Hollywood’u seçerdi. Müziğin görsel yanını sahneye aktarmayı başaramayan rejisörlerin Wagner’i anladıklarını söylemek olanaksızdır. Ailemizin geleneksel ilkesini, Richard Wagner Liszt’e yazdığı bir mektupta şöyle dile getirir: Yaratıcılık şeytanı insanın içine girmediyse sanatçının bir değeri olmaz. Wagner, Verdi gibi görkemli gösteri ağırlıklı eserler bestelemedi, tipik insan davranışını müzikli dram ile sunmaya çalıştı. Operanın Shakespeare’i olmak istedi, bu nedenle sahnede şancıdan çok, şarkı söyleyen aktöre gereksinim duydu.”
İstanbul’da açılan yeni konser salonu ve Liszt’in İstanbul’da kaldığı eve plâket takma törenlerine katılmak için şehrimizi ziyaret eden Gottfried Wagner, mayıs ayında tekrar gelerek “Nibelungen Yüzüğü” için yaptığı çalışmasını başta konservatuar ve üniversite gençleri olmak üzere, müzikseverlere sunmak istiyor. Ülkemizde Wagner’in eserle-rinin sahnelenmediğini ve yeterince tanınmadığını öğrenince bu fikri gerçekleştirmek için en kısa sürede harekete geçeceğini sözlerine ekliyor.
(Mustafa M. Alaca / Nisan 1989 / Gösteri Dergisi)