Ezginin Günlüğü’nün ilk kadrosunda gitarcıydı Tanju Duru. Grup 1990’da çalışmalarına son verme kararı aldığında o da ayrıldı. Kendine yeni bir yol çizdi. Ev stüdyosu kurdu, kayıtlar yaptı. Nihayet 2007’de ilk albümünü yayımladı. “Duru Zamanlar”da, çizdiği müzikal tabloları Erkan Oğur, Akın Eldes, Muammer Ketencoğlu, Patrick Chartol dahil 16 müzikçiyle birlikte boyadı. Bu vesileyle 2007 Temmuzu’nda müzik serüvenini, hayata bakışını ve albümün öyküsünü anlatmıştı. Duru, 2008 Ekimi’nde doğanın sesini dinlemek için gittiği Aladağlar’da geçirdiği kaza sonrasında, kollektif umursamazlığın kurbanı oldu…
Müziği plaktan, kitaptan öğrendim
Bestelerim dingin ve hüzünlüdür
Her ne kadar hayatımı ağırlıklı olarak müzikten kazansam da müziğe bir meslek, kazanç yöntemi olarak bakmadım. Öncelikle kendimi ifade edebileceğim bir araç olarak gördüm. Müziğimin satışını değil, ifadesinin gönlümce olmasını önemsedim. Bestelerimde hayata dair dertlerimi anlatmaya çalışıyorum. 42 yaşındayım, dünyanın ve Türkiye’nin gidişatına kafa yoruyorum. Hayatı bu kadar çok kurcalayan kişiler mutsuz olur. Ben de biraz öyleyim. Müziğimdeki dinginlik, hüzün bu etkinin sonucu. Ama tamamen umutsuz değilim, müziğim de umutsuzluğun sesi değil.
Dostlar söz yazınca şarkılar çıkıyor
Müziği yaparken hayatımızdaki imgelerden, duygulardan, öykülerden yola çıkıyorum. Ama parçalar öykü anlatmaktan çok öykülerin üzerimdeki izlerini yansıtıyor. Dinleyicimi yönlendirmeye çalışmıyorum. Dertlerim sosyal kökenli olabilir ama, müziğim kişisel. Örneğin 6-7 Eylül olayları hakkında okurken, Hrant Dink’i kaybetmenin acısını yaşarken içimden gelenleri müziğe döktüm. Çoğunlukla tercihim sözsüz müzik. Eğer müziğimin üzerine dostlarım söz yazarsa, şarkılar ortaya çıkıyor. Örneğin yıllar önce “Aklım Hep Sende” ve “Raylar Boyunca”nın müziklerini yazmıştım. Amerika’da yüksek lisans yapan dostum Hakan Yılmaz’a göndermiştim. Cevap mektubundan şarkı sözleri çıktı. Böylece şarkıya dönüştüler. Yedi Eylül’ü dinleyen Kıvanç Somersan sözlerini yazdı ve şarkıyı seslendirdi. Kesinlikle şiir müziklemiyorum. Çünkü yaratıcı özgürlüğü kısıtlıyor, müziği zedeliyor. (Tanju Duru’ya şarkı sözü yazanlardan Doç. Yılmaz, şu anda Boğaziçi Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler dersleri veriyor. Bir dönem Ezginin Günlüğü’nde solistlik yapmıştı. Somersan ise tıp doktoru. Müzikle hobi düzeyinde ilgileniyor.)
Sualtı ve dağbaşındaki sesler kaydımda
Bu ekip bir kez daha bir araya gelir mi, bilmiyorum
Umutsuzluğa kapılıp, kırılıp müzikten uzaklaştığım dönemde bile beste yapmayı sürdürdüm. Son yedi yıldır hayatım stüdyoda geçtiği halde bunları albüme dönüştürmeyi başaramamıştım. Geçen yaz, stüdyoda işlerin durduğu dönemde tatile gitmek yerine çekmecelerimi açtım, eski besteleri, kayıtları çıkardım. Farklı enstrümanlarla sayısız kayıt yaptım, sonuçları değerlendirdim. Bu arada müzisyen dostlarım gönüllü olarak kayıtlara katıldı. Parçaların ön kayıtlarını dinlediler. Bunlar eskizi çizilmiş tablolar gibiydi. Stüdyoya girip sevdikleri esere kendi renkleriyle, fırça darbeleriyle, tamamen doğaçtan katkıda bulundular. Farklı türlerde çalışan müzikçiler olması, albüme de boyut kazandırdı. Örneğin gitarcı Akın Eldes rock ruhunu bestelere taşırken, Klasik Türk Müziği kökenli Akdan Karaduman’ın kemanı Doğu ruhunu, Cem Aksel ile Turgut Alp Bekoğlu’nun davulu caz dinamizmini, Hasan Esen’in klasik kemençesi ve Erkan Oğur’un e-bow gitarı mistisizmi ekledi müziğe. İyi müzikçilerle, piyasa kaygısı yaşamadan müziğimi kaydettiğim için çok şanslıyım. Bu ekibi bir kez daha bir araya getirebilir miyim bilmiyorum.
Kaydından kapağına imece işi
Kayıtlar tamamlandıktan sonra, aylarca yayımlayacak plak firması aradım. Başvurularıma cevap bile alamadım. Bir arkadaşım albüm fotoğraflarını çekti, diğeri kapağı tasarladı. Piccatura baskı ve dağıtımı üstlendi. Bir başka arkadaşım web sayfası hazırladı. Albümün yayımlanması bir yana iyi müzikçilerle imece usulü albüm hazırlamak, imece usulü yayımlamak bile büyük mutluluk.
(Serhan Yedig / 29 Temmuz 2007 / Hürriyet)