Gülsin Onay / İnsanlığımızı koruduğumuz sürece romantizm yaşayacak

0

Piyanist Gülsin Onay, 17’nci albümünü Grieg’in la minör, Rahmaninov’un do minör 2. piyano konçertolarına ayırdı. Eserleri Emil Tabakov yönetimindeki Bilkent Senfoni Orkestrası eşliğinde seslendiriyor. Onay ilk eserin yaklaşık 30 yıldır repertuvarında olduğunu, yaklaşımının zaman içinde değişmediğini, ikinci eserde ise arayışının hala sürdüğünü söylüyor.

Grieg ve Rahmaninov konçertoları ne kadar zamandır repertuvarınızda, yorumunuzun oluşumu nasıl bir süreç izledi, bu bestecilere ve eserlere yaklaşımınız zaman içinde nasıl değişti? CD kaydından bu yana geçen zamanda eserlere bakışınızda önemli bir değişim oldu mu?

– Aslında her ikisi de çocukluk veya öğrencilik yıllarımdan çok daha sonra repertuvarıma girdi. Grieg’in konçertosunu 1988’de Norveç Trondheim Senfoni Orkestrası teklif etmişti. Önce Trondheim, ardından da Almanya’da bir turnede dört şehirde seslendirmiştik. Sonra pek çok konserde, yurt içi ve yurt dışında çok severek çaldım. Esere yaklaşımım zaman içinde çok fazla değişmedi, eski kayıtlarım ile benzeşiyor günümüzdeki yorumum.

Rahmaninov’un ikinci konçertosu hep çalmayı istediğim muhteşem eserdi. Ancak büyük aşkım üçüncü konçertosundan bir türlü fırsat bulamadım. Almanya’da Arnsberg’deki orkestradan teklif alınca hemen başladım ve o günden bu yana çok severek çaldım. Kahire dahil olmak üzere, dünyanın pek çok kentinde seslendirdim. Bunlar arasında sevgili Lior Shambadal ile 2003 Berlin Senfoni Orkestrası turnemizin anıları hala taptaze. Maestro Shambadal ile bu yaz Gümüşlük’te yeniden buluşacağımız için çok sevinçliyim. Rahmaninov 2’ye dönersek, sanırım bu konçertoda tempo ve yorum değişiklikleri hala devam ediyor. Kayıt oldukça süratli bir tempoda ve Emil Tabakov’un enerjik yönetiminde güzel bir akıcılığa sahip.

Rahmaninov ve Grieg’i birlikte dinlemeyi önerirken çıkış noktanız neydi? Sizce iki besteciyi ve konçertolarını buluşturan ve ayrıştıran unsurlar neler?

– Bu albümdeki iki konçerto, kendi türünün en popüler örneklerinden olmanın yanı sıra, bestecilerinin kariyerlerinin dönüm noktalarında bestelenmiş.

Grieg, la minör piyano konçertosunu henüz 25 yaşındayken yazmış, kısa zamanda büyük bir başarı elde etmiş. En iyi eserleri arasında. Bestelemesinden kısa süre sonra çalınmasını reddettiği bir senfoni dışında, Grieg’in büyük ölçekli tek orkestra eseri.

Rahmaninov, 2. Piyano Konçertosu’nun bestelediği günlerde, birinci senfonisinin prömiyerinde uğradığı başarısızlığın bunalımını yaşamaktaydı. İki yıl boyunca hiçbir şey yazamamıştı, öyle ki doktorluk olmuş, hipnoterapiyle ancak kendini toplamıştı. O dönemden sonra yazdığı ilk eserdi bu konçerto.

İkisinin de minör tonda olması ve piyano repertuarının en sevilen eserleri arasında yer almaları haricinde, dünyaları tamamen ayrı aslında.

Grieg’in eseri sade ve naif bir yazı tarzına sahip. Folklorik temalar içeriyor, Norveç havası yoğun biçimde hissediliyor; fiyortlar, danslar… Rahmaninov genelde hiç bir zaman sade olmaz. Her zaman 20 parmakla çaldırır size. Tabii o yoğunluk içinde olağanüstü bir lirizm, ifade, piyanizm… Ne ararsanız var.

İfade değişse de varlığı ve gücü aynı

Sizce Romantizm gittikçe hızlanan, sanallaşan, ütopyaların silinip yerine distopyaların yerleştirildiği bir çağın sesi olabilir mi? Romantizm karikatürleşmeden 21’inci yüzyılda varlığını nasıl koruyabilir?

– Bence insanlık için duygu ifadesi, stil olarak değişse de varlığı ve gücü aynıdır. Belki kendini farklı şekilde ifade edebilir. Birlikte yan yana yaşayabilir. Romantizmin her sanat dalındaki tezahürü farklı. Müzikteki Romantizmin hiçbir zaman karikatürleşmeyeceğini düşünüyorum. Güzel armoniler içinde, güçlü ifadeyle duyguların ve hayatın anlatımı neden ve nasıl karikatürleşebilir ki? Romantizm insan için her zaman varlığını koruyacak bir üslup diye düşünüyorum. Ütopya veya distopya, hiç farketmez, insan oldukça aşk olacak. Aşkı ve etrafındaki onlarca duyguyu Romantik olmadan anlatamazsınız. İnsan insan oldukça tabii..

Bu kayıtlardan Rahmaninov’un 16, Grieg’in 11 yıl gün ışığına çıkmak için beklemiş. Neydi gecikmeye yol açan?

– Rahmaninov’un ikinci ve üçüncü konçertolarını birlikte yayımlayacaktık. Ama üçüncü konçerto daha önce Lila Müzik tarafından yayımlandı. Onun yerine, daha önce yayımlamadığımız, bir başka konser kaydı olan Grieg’i kullandık. Aslında Schumann’la yapmayı doğru buluyordum Grieg’i. Fakat Schumann’ı da bir türlü kaydedemedik. İlk plandan farklı da olsa, ikisinin çok yakıştığını düşünüyorum.

Bu albümün oluşma süreci size yeni çalışmalarınız konusunda ne gibi ilhamlar verdi? Bu ilham sizi herhangi bir dönem, besteci, forma yönlendirdi mi?

– Hayır, albümün oluşma sürecinin tetiklediği bir yönlenme söz konusu olmadı.

Herkes Chopin’in devamını soruyor

Repertuvarınızı genişletmeyi sürdürüyor musunuz, hangi yönde geliştiriyorsunuz, bu konudaki yakın dönemdeki hedefleriniz neler?

– Aslında herkes Chopin albümlerimin, diğer eserleriyle de devamı istiyor. Birtakım çalışmalar yapıyoruz. Beethoven yılında belki sonatları yayınlarım. Bazı planlar var, evet.

Bu yılın programındaki önemli projeler, etkinlikler neler?

– Beni çok duygulandıran bir özel turne var önümüzdeki günlerde. “19 Mayıs İlk Adımın 100. Yılı” başlıklı Amerika turnesi 12 Mayıs’ta Minneapolis’te Antonella Hall’da başlayacak. 15 Mayıs’ta Toronto’daki Glenn Gould Studio, 17 Mayıs’ta Washington’daki TC Büyükelçiliği ile devam edecek. 19 Mayıs Chicago’da Roosevelt Üniversitesi Ganz Hall’daki konserle tamamlanacak.

Gerçekten çok gururlu, sevinçli ve heyecanlıyım. Önümüzdeki 4 yıl boyunca, Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarındaki bu çok anlamlı tarihlerin 100. yıldönümlerini kutlayacağız. 19 Mayıs’ın 100.yılını Amerika’da konserlerimle duyurmak, oradaki çok değerli diplomatlarımız ve vatandaşlarımızla buluşmayı sabırsızlıkla bekliyorum.

Ardından 25 Mayıs’ta İzmir Festivali’nin açılış konserini vereceğim.

Yaz aylarım, biliyorsunuz nerdeyse kıştan yoğun oluyor. Bu yıl Gümüşlük Klasik Müzik Festivalimiz 16. yılında, sevgili Eren Levendoğlu’nun hazırladığı harika bir programla bizi bekliyor. Detayları yakında ilan edilecek olan festivalle eşzamanlı olarak, Gümüşlük Festival Akademisi de bu yıl beş dalda düzenlenecek. Bununla ilgili detaylara www.gumuslukfestival.org adresinden erişilebilir. Başvurular hala devam ediyor.

Öncesinde bu yıl Kıbrıs’ta ilk kez düzenlenecek olan ve beni elbette çok gururlandıran 1. Gülsin Onay Piyano Festivali’nin açılışını 4 Temmuz’da yapacağım. Bir de masterclass olacak.

Bu yıl Gümüşlük Klasik Müzik Festivali’mizin sınırlarını biraz genişleterek, Bodrum Yarımadası’ndaki başka mekanlarla da işbirliği yapmaya başlıyoruz. Bunlardan biri Bitez Aktur sitesinde bulunan yeni ‘Zefirya’ Sahnesi. 12 Temmuz’da buradaki ilk konseri vereceğim.

Bir başka açılış konseri de 3 Ağustos’ta Makedonya’da Vranje Piyano Festivali’nde olacak. Ağustos sonuyla birlikte Bodrum’dan Londra’ya döneceğim. Yavaş yavaş sezona giriş yapacağız. 28 Eylül’de East Anglia Oda Orkestrası ile Schumann çalacağım. Konserler takvimimle ilgili güncel bilgilere www.gulsinonay.com’dan erişebilir okuyucular.

Sosyal medya takipçilerim enerji veriyor

Yıllık konser sayınızda kota var mı, yılda ortalama kaç konser veriyorsunuz?

– Ben konser vermeyi o adar seviyorum ki, kota koymak fikri hiç aklıma gelmemişti doğrusu. Elbette performansımın etkilenmeyeceği, seyahatleri, repertuar çalışmalarını ve aile zamanını da göz önüne alarak, makul bir sayıda kalması için çaba sarfediyorum. Sanırım yılda 50-60 arasında konser veriyorum.

Yaklaşık 40 bin takipçi ve Facebook, Twitter gibi mecralarda birden fazla platformla sosyal medyada güçlü bir görünürlüğünüz var. Yanıbaşınızdaki bu topluluk zaman, üretkenlik ve enerji açısından yaşamınızı, sanatınızı nasıl etkiliyor?

– Bu bana, düşünülenin aksine çok güzel bir enerji veriyor. Yoğun çalışmalarım arasında beni dinlendiren, eğlendiren, besleyen bir kaynak oluyor. İlk zamanlar seyahatlerim ve konserlerimden ailemi bilgilendirmek amacıyla başlayan sosyal medya macerası, öğrencilerimle birkaç bilgi paylaşmaya, sonra genişleyen takipçilerle epey büyüdü tabii.

Çok yetenekli bir çizer olan Mendelssohn’a babası doğum gününde bir defter hediye etmiş ve demiş ki, bu deftere her gün bir mektup yazmanı bir resim çizmeni istiyorum. Sosyal medyayı ben de modern bir günlük olarak kullanıyorum. Fotoğraflar, anılar, duygular..

Bir başka çok önemli bulduğum işlevi de şu; maalesef basın yeteri kadar sanata yer ayırmıyor. Gençlerin konserlerden ve etkinliklerden haber alma yeri, artık sosyal medya oldu. Beni bir şekilde takip etmeye başlayan, merak edip bir konserime gelen ve konserden sonra “hayatımda dinlediğim ilk klasik müzik konseri sizinki, bundan sonra hep gideceğim” diyen onlarca kişiyle tanıştım. Bu benim için o kadar kıymetli ki.

Tanışma fırsatı bulamadığım, eski bir büyükelçilerimizden Özdem Sanberk’in yazdığı şu yorum benim için sahneden aldığım alkış gibi kıymetli: “Yurt dışında, yurt içinde, yurdun her köşesinde müziğiyle, iyi havada, kötü havada, çocukları kucaklayan, umutları yeşerten, yolumuzu aydınlatan kişilik, Gülsin Onay.”

(Serhan Yedig / Müzik Söyleşileri / Mayıs 2019)

Share.

Leave A Reply

five − five =

error: Content is protected !!