Leonard Bernstein / Batı Yakası’nın Hikayesi, Broadway şovlarının doğasını değiştirdi

0

20. Yüzyıl’ın Shakespeare’i aratmayan en başarılı “Romeo&Jülyet” uyarlaması “Batı Yakası’nın Hikayesi” ilk kez 1957’de sahnelenmiş, o günden sonra hiç gündemden hiç düşmemişti. 25 yıl sonra The New York Times gazetesi tiyatro ve film eleştirmeni Mel Gussow müzikal üzerine kitap yazmaya karar verince, bestecisi Leonard Bernstein’la mülakat yapmıştı. Bernstein’ın ünlü Broadway müzikalinin perde arkasını anlattığı konuşma, öldüğü hafta gazetede yayımlanmıştı.

“Batı Yakası’nın Hikayesi” nereden kaynaklandı?
– 1949’da Jerry Robbins, “Romeo-Jülyet”in müzikal uyarlamasını yapmak istiyordu. Çok heyecanlıydı. Arthur Laurents’i ve beni görüşmeye davet etti. Eseri çağdaş varoşlara uyarlamak istiyordu. Bölge olarak New York’un aşağı doğu bölgesini seçmişti. Öykü paskalya ve hamursuz bayramının kesiştiği döneme rastlayacaktı. Parlak bir fikir olduğunu düşündük. Ben ”Abie’s Irish Rose” ve kalite konusunda biraz endişeliydim. Fakat bu endişemi o zaman söylemedim.
Arthur’dan açılış sahnesinin metnini aldığımda sanıyorum St. Louis’teydim. Çok güzel fakat çok sertti. Üstelik sertlik yanlış kullanılmıştı. Sanki, sadece sertlik olsun diye yapılmıştı. Kendine özgü sihirli bir dili olması gerekirdi. Arthur bunu daha sonra geliştirdi. Bazı müzikal eskizlerin yanı sıra, epeyce bölüme söz yazdım. Daha sonra New York’ta bir kez daha toplandık. Projeyi bırakmaya karar verdik. Fikri tamamen gömmedik, bir süreliğine beklemeye aldık.
Fikrin tekrar gündeme gelmesi, hatırladığım kadarıyla, tamamen rastlantıydı. Beş yıl sonra, kendimi bir gün Arthur’la Beverly Hills Oteli’nin havuz başında otururken buldum. Müzikal fikrinin gerçekleşmemesinin ne kadar acı olduğunu konuşuyorduk.  Hatırladığım kadarıyla (ki bu Rashomon bölümü) yanımızdaki koltuklardan birine bırakılmış Los Angeles gazetesinin manşetinde şu yazılıydı: Olvera Caddesi’nde Çete Savaşı. Meksikalılarla sözde Amerikalılar arasında kavga çıkmıştı. Bir anda ampul yandı! Bu fikir neden başta aklımıza gelmemişti? Doğu Yakası’nda böyle bir öykü yoktu ki…

Çıkış noktası Maria

Eğer başlık “Doğu Yakası’nın Öyküsü” olsaydı, müzik tamamen farklı mı olacaktı?
– Orijinal öykü Katolik İtalyanlara göre kurgulanmıştı. Hatta “Maria” isimli bir şarkıyı ana hatlarıyla bestelemiştim bile. İtalyanca ve İspanyolca şana uyarlanabiliyordu. Hâlâ İtalyan karakterindeydi. Sersemce, berbat sözler yazmıştım. “Şarap gibi dudaklar… Ah ne kadar harika…” Bertat… Sanki napolitan sokak şarkısının kötü tercümesi. Fakat o notalarla işlemiştim. Sanırım bu şarkının ana çekirdeğiydi. Üç notalık “Maria” aşağı-yukarı, ileri-geri kullanılarak tüm eseri dolduruverdi. Tüm bunları bilinçli olarak yapmadım. “Cool”da gansterin ıslığı olarak ortaya çıktı. Aynı üç nota…
İşte tam bu noktada Batı Yakası ve çeteler hepimizi heyecanlandırdı. Doğal olarak sözleri de ben yazacaktım. Sonra, sanıyorum baletlerin de etkisiyle, müziğin gösterişli noktaya ulaştığı anda anladım ki sözlerin altından kalkamayacağım. Arthur Laurents,  bu aşamada Steve Sondheim’ı önerdi.
Bir partide rastlamış Arthur ona. Tek başına ortaya çıkıp, okulda yazdığı eseri baştan sona söylemiş. “Hemen getir onu” dedim. Çıldırmıştım, adeta duvara tırmanıyordum. Hiçbir zaman riske girmek istemezdim. Fakat bu kez doğru yolda ilerlediğimize emindim. Sözün uzmanı ile müziğin uzmanı bir araya geldiğinde, işbirliğinin neler çıkarabileceğini tarif edebilir misin? Sanıyorum en verimli ortak çalışmalardan biriydi. Bence Gilbert – Sullivan ya da Strauss – von Hofmannsthal işbirliği gibiydi. Fakat onlar aynı ofiste çalışmamıştı, bizde öyle yaptık. Haftalarca oturup “Maria” için en uygun sözleri yazmaya çalıştık. Fikir ortaya çıktığında (eminim Steve’den geldi), yani isme müzikal karşılık bulduğumuzda, hepimiz rahatça evimize gittik.

Beceremediğim bölüm

“Something’s Coming” Arthur Laurents’in kitabından mı alındı?
– Evet, tam provalara başlamıştık ki, başlarda Tony’nin bir şarkı söylemesi gerektiğini hissettik. Steve, notlarından bir alıntı yapmayı önerdi. Okuduğumuzda, tanrının bir lütfu olarak aradığımız sözlerin kafiyeler hariç aynen orada olduğunu gördük.  Fakat tüm şiirsel fikirler, imgeler yerli yerindeydi.
Size bu durumun tam tersine örnek verebilirim. Gösterinin sonunda, Maria’nın elinde tabancayla konuştuğu bir bölüm var. Bunu kim bilir kaç kez yeni baştan besteledim. Öylesine müzikal esin dolu bir bölüm oysa. Duygunun zirveye çıktığı nokta, fakat ortada müzik yok! Hatırlıyorum, duygudan nasibini almamış, bozuk Puccini aryası gibi tınlayan bir müzik yazmıştım. Her açıdan yanlış tınlıyordu. Hâlâ müzikalitesinin yetersiz olduğunu hissediyorum, fakat nasıl yapmam gerektiğini bilmiyorum.
Başka falso var mı?
– Pek çok hatalı başlangıç vardı. Bir ara danstan oluşan giriş bölümünün tümü şarkı formundaydı.  Çılgın tempodaki müziğe milyonlarca laf yazılmıştı. Provalarda gördük ki, tempoyu yavaşlatmazsak tek sözcük anlaşılmayacak ve giriş tüm çarpıcılığını yitirecek. Sonra şafak attı, anladık ki bu bölümde şarkı olmamalı. Batı Yakası’nın Öyküsü’nde en iyi bölümlerden biri ilk 5 dakikası. Tek pişmanlığım, bir türlü yazamadığım uvertür. Perdenin, sahnede sıralanmış zayıf ve sert görünümlü gençlerle açılması gerektiğini düşünmüştüm…
Gösteriden çıkardığınız şarkılar çok muydu?
– Jet’leri tanıtan ”Mix” adlı, militan, saldırgan bir şarkı vardı. Temposu öylesine yüksek, enstrümanlar o kadar baskındı ki tek sözcüğü anlaşılmıyordu. Bu şarkı Tevrat’taki 23’üncü mezmurdan alınmıştı. Tekerleme gibiydi, fakat koral bölümlerin altında kalmıştı.
Her gösteride bir şarkı ya da şarkının bir parçası gitti mi yani?
– Çok sık… Bestecinin bagajı beste parçacıkları, düzenlemelerle doludur. Ziyan olmasın diye biriktirilir.

Bazı kayıp melodiler bagajdan çıktı

“Batı Yakası’nın Hikayesi” hangi oranda bagajdakilerden devşirildi?
– Çok küçük bölümü… İlk esin 1941’de, Key West’te bale olarak gelmişti. Çılgınca Küba müzikleri dinliyordum. Baleye ”Conch Town” adını vermiştim. Bir türlü tamamlayamadım. Elimde sürünüp durdu. Bunun bir kısmı Batı Yakası’nda kullanıldı. Anita’nın eczanede rahatsız edildiği anda, müzikkutusunda çalan eser bu. Bu bölümdeki bale gösterisine eşlik eden “America” da bu eserden bozma.  ”Somewhere” bir türlü bitmemiş bir müzikti. Çok seviyordum. Hatırlıyorum, Marc Blitzstein da seviyordu, sadece eğlence olsun diye farklı sözler yazdı. İsmi ”There Goes What’s His Name.”
Bir dans gösterisi olarak “Batı Yakası’nın Hikayesi”ni nasıl tanımlarsınız?
– Kategorize etmek için herhangi bir tür bulamadım. Başkaları da bulamadı. Dans gösterisi, aynı zamanda şarkı gösterisi ve en muhafazar haliyle tiyatro gösterisi. Her bölümü kesinlikle gerekli. Bazı bölümlerin çıkartılmasını hayal bile edemiyorum.
“Batı Yakası” diğer müzikalleri nasıl etkiledi?
– Öyle görünüyor ki diyalektik açıdan birbirine karşıt iki nedenle, Broadway şovlarının doğasını değiştirdi. Şovlara diğer sanatları kucaklama konusunda cesaret verdi. Diğer açıdan, bu kucaklaşmayı zorlaştırdı. Çünkü bu işi yapacak kişi yok. Demek istediğim şu ki, Jerry’yi kim takip edebilir ki?
(Mel Gussov / 21 Ekim 1990 / The New York Times)

İmkansız olduğu söylenmişti

Herkes Batı Yakası’nın imkansız bir proje olduğunu söylüyordu. Hiç kimsenin “Ma-ri-a”yla birlikte artmış dörtlüleri söyleyemeyeceğini savunuyorlardı. Müziğim pop için fazla köşeli bulunmuştu… Bunların yanı sıra, kim ister ilk perdenin iki cesetle kapandığı bir müzikali izlemek? Sanatçı listesini hazırlamakta çok zorlandık. Çünkü karakterler sadece şarkı söylemeyecek, dans edecek, oynayacak ve yeniyetmelere benzeyecekti. Kadromuzdaki bazı şarkıcılar ergenlik çağındaydı. Kimileri 21, kimileri 30 yaşındaydı fakat 16 yaşında gibi görüyorlardı. Harika şarkıcılar vardı, fakat dans edemiyorlardı ya da tam tersi. Her ikisini becerenin oyunculuk yeteneği yoktu.  (Jahn Wenner’in Rolling Stone Dergisi’nde yayımlanan Bernstein röportajından)

BERNSTEIN’IN BATI YAKASI’NIN HİKAYESİ GÜNLÜKLERİ

1957’de, Batı Yakası’nın Hikayesi müzikalinin ilk gösteriminden hemen sonra, besteci Leonard Bernstein eserle ilgili günlüklerini yayımladı. Bunlar 1982’de kitaba dönüştü. İşte günlüklerden bir bölüm…

New York, 6 Ocak 1949
Jerry R. bugün telefonla aradı. Asil bir fikri var: “Romeo – Juliet”in modern uyarlaması… Öyküyü Paskalya ile Hamursuz Bayramı döneminde varoş semtlerine taşıyor. Yahudilerle Katolikler arasındaki ilişkiler gergin. Eskisi: Capuletler, yenisi: Montague’ler. Juliet, Yahudi. Rahip (Friar) Lawrence semtin eczacısı. Sokak kavgaları, çifte cinayet, hepsi ana öyküyle uyumlu. Tüm bu detayların ötesinde önemli olan opera tuzaklarına düşmeden, müzikalin trajik bir öyküyü müzikal komedi diliyle aktarması, sadece komedi tekniklerini kullanması yaklaşımı. Bu başarılabilir mi? Henüz ülkemizde başarılamadı. Heyecanlandım. Eğer başarılabilirse ilk olacak. Jerry, kitap için Arthur Laurents’i önerdi. Tanımıyorum, fakat çok iyi hatırlıyorum “Home of the Brave”i okurken çocuk gibi ağlamıştım. Fikir doğru görünüyor.

New York, 10 Ocak 1949
Bu gece Arthur L. ile Jerry’lerde buluştuk. Opera ve zamanlama konusunda uzun uzun konuştuk. Büyüleyici. Denemeye karar verdik.

Columbus, Ohio, 15 Nisan 1949
İlk dört sahnenin taslakları şimdi elime geçti. Çoğu iyi. Fakat olmayacak. Ben şef olarak uzun turnelere çıkıyorum. Arthur ise New York ile Hollywood arasında koşturuyor. Belki en iyisi proje için çalışacak yeterli zaman buluncaya kadar beklemem. Şu aşikâr ki bu gösteri ünlü isimlerle ayakta durmayacak, çünkü kahramanları gençler. Ekibin işbirliğindeki başarısına göre batarız ya da çıkarız. Ve bu uzaktan kumandalı işbirliği sistemi doğru değil. Belki, şeflik için oraya buraya koşturmayan, bu işi iyi yapacak bir besteci bulmaları gerek. Ne onlar ne de eser buna layık.

New York, 7 Haziran 1955
Jerry ısrarcı. Altı yıllık erteleme sürecini önemsemiyor bile. Ben de hâlâ heyecanımı koruyorum. Arthur da. Eğer “Candide” planladığım gibi giderse, belki bu yılı tamamen “Romeo”ya ayırabilirim.

Beverly Hills, 25 Ağustos 1955
Bugün havuz başında Arthur’la uzun ve verimli bir konuşma yaptık. (Bir film için buraya gelmiş, ben Hollywood Balosu’nda şeflik yapıyorum.) Romeo fikri bizi yine kışkırttı. Müzikali Yahudi-Katolik ilişkileri üstüne kurma fikrinden tamamen vazgeçtik, modası geçmiş gibi geldi bize. Büyük ihtimalle uygulayacağımız bir yaklaşım geliştirdik. Birbiriyle çatışan iki genç çetesi olacak. Biri bölgeye yeni gelen Porto Riko’lular. Diğeri ise kafalarına göre takılan “Amerikalılar”. Birden proje yeniden canlandı. Ritmleri, vuruşları hissetmeye başladım. Hepsinden önemlisi genel yaklaşım zihnimde belirmeye başladı.

New York, 6 Eylül 1955
Jerry [Robbins] bizim ganster fikrimizi beğendi. İkinci hüzünlü bölümün fikri de oluşuyor. İşte başladık, Tanrı yardımcımız olsun!

New York, 14 Kasım 1955
Bugün genç şarkı sözü yazarı Stephen Sondheim geldi, bazı şarkılarının sözlerini okudu. Ne yetenek! Sanırım bu iş için ideal kişi, bizler gibi. İşbirliği yoğunlaşıyor.

New York, 17 Mart 1956
“Candide” yine gündemde. Gelecek ay başlıyoruz. Ve yine “Romeo” bir yıl ertelendi. Belki hepimiz için en iyisi bu: Yeniden ele alana kadar ahşapta yeterince dinlendirilmiş, yumuşamış, lezzetlenmiş olur. Çözülmesi gereken pek çok problem var. Belki bekleme süresi, sorunlara çözüm üretmek için de fırsat olur. Ana sorun: Opera ile Broadway şovu arasındaki hassas çizgi, gerçekçilikle lirizm, bale ile basit dans arasındaki çizgi… “Mesaj verme” fikrinden uzak durmak gerek. Çizgi orada… Bazen öze ulaşmak için çevresindeki kabukları, tabakaları sıyırmak gerekir.

New York, 1 Şubat 1957
“Candide” nihayet günışığına çıktı ve yoluna girdi. Philharmonic’teki şeflik işini de yaptım. “Romeo”ya döndüm. Şu andan itibaren hiçbir şey projenin gelişimini olumsuz etkileyemez. Her ne iş çıkarsa engel olacak, iptal edeceğim. Her şey fazlasıyla yolunda gidiyor, bu işi çözeceğiz.

New York, 8 Temmuz 1957
Provalar. Oliver harika eskizler hazırlamış. Irene kostüm eskizlerini gösterdi: Nefes kesici. İnanamıyorum, sahnede 40 çocuk eseri sahnelemeye başlamış. 40 çocuk, daha önce seslendirilmemiş beş bölümlük kontrpuanlar söylüyor ve ses sanki cennetten geliyor. Sanırım oyuncu listesinde “şarkıcılara” yer vermemekle doğru iş yaptık. Çünkü profesyonel izlenimi verecek her ses, deneyim çağrışımı yapacak, bu öyküdeki “yeni yetme” karakterini yok edecekti. Dezavantajın avantaja dönüştürülmesinde ideal örnek.

Washington, D.C., 20 Ağustos 1957
Geçen akşamki açılış tam hayal ettiğimiz gibiydi. Tüm sıkıntılara, kesip biçmeye, ertelemelere, yeniden-yeniden-yeniden yazmaya değdi. İş ortada. Broadway kurallarına göre başarılı olsa da olmasa da şuna eminim ki yıllardır hayalini kurduğumuz işi gerçekleştirmek mümkünmüş. Çünkü ortada aşk ve nefret gibi köklü temalar içeren bir öykü, ölümün tiyatro açısından riskleri, ırk sorunu, genç yorumcular, “ciddi” müzik ve karmaşık koreografi içeren bir bütün var. Tüm bunlar izleyiciyi ve eleştirmenleri etkiledi. Daha önce hiç gülmediğim kadar güldüm, ağlamadığım kadar ağladım. Bu işi başarmamızın sanırım ki en önemli nedeni işbirliği. Hepimiz aynı gösteri için yazdık, besteledik. Prodüktörler bile zihnimizdeki fikrin gerçekleşmesi doğrultusunda çalıştı. Mutlu sonla ilgili hiçbir fısıltı duyulmadı. Broadway’de nadiren olur bu. Bu projede yer aldığım için gururluyum, onur duyuyorum.
(Tercüme: Serhan Yedig / 2 Aralık 2015 / Müzik Söyleşileri)

Linkler

Leonard Bernstein web sayfası

Share.

Leave A Reply

five × one =

error: Content is protected !!