Loreena Mc Kennitt / Her ilkbaharda toprakla birlikte içimdeki yaratıcı güç uyanır

0

1996 Mayısı’nda, Stratford’da güneşli bir ilkbahar sabahıydı. Kırlarla çevrili evinin mutfağında oturup, İlkbaharıncoşkusunu seyrederek sorularımızı yanıtladı Loreena Mc Kennitt. Biz ise İkitelli’deki bir plazada çığlıklar arasında, çılgın tempomuzu yaşıyorduk. Elektriğimiz telefon hattından Kanada’ya ulaşacak kadar fazlaydı. 1.5 yıl sonra ilk kez konser turnesine çıkacaktı Loreena. Huzurunu bozmak istemedik. Mitralyöz gibi ateşlemedik sorularımızı. Sohbet ettik yalnızca. Mevsimlerden, İslam kültürüne olan ilgisinden, kaşif ruhundan söz ettik. Cerrahi Tarikatı’yla bağlantı kurmuş, Türkiye’deki üyelerinin ciddi baskı altında yaşadığını duymuştu. “Doğru mu” diye sordu. Dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık.

 

Uzun bir aradan sonra ilk kez konser turnesine çıkıyorsunuz. Ne kadar zamandır sahneden uzaksınız?
-1995 martında Yeni Zelanda’da çalmıştık. Daha sonra yeni albüm için konserleri durdurdum. Günlerim, şu anda üzerinde çalıştığım albüm için araştırma yapmakla, yazmakla ve düşünmekle geçiyordu. İki ay önce Londra’da dört parçasını kaydettim. Sonra sonbahara kadar ara verdini. Şimdi çok kısa bir turneye çıkacağım: İstanbul’a gelmeden önce Montreal Caz Festivali’nde ve Kanada’da iki konser vereceğim. İstanbul’dan sonra Atina’ya geçeceğim. Temmuz sonunda İtalya’da da bir konserim olacak.
Yorucu albüm çalışmasına ara verip enerji toplamaya çalışıyorsunuz galiba.
– Müziğin dışında, kendi organizasyonlarımı da üstlendiğim için ekstra zamana ihtiyacım var. Quinlan Road plak şirketinin Londra ve Stratford’daki iki bürosundan konserleri, plak çalışmasını organize etmeye çalışıyoruz. Şu andaki programıma ancak küçük bir turne sığabiliyor. Aslında konserlerin arasını açmak istemem. Fakat yeni plak projesi beklediğimden geniş kapsamlı oldu. Bu nedenle epey zamandır sahneye çıkmıyorum.
Birçok müzikçi yeni besteleri önce konserlerde çalıp mükemmelleştirme, sonra kaydetme yöntemini uyguluyor. Ya siz?
– Benim benimsediğim bir yöntem değildi. Fakat şimdilerde üzerinde düşünüyorum. Çünkü geçmişte albüm-lerimdeki bazı parçaları konserlerde seslendirirken değiştiklerini, geliştiklerini, olgunlaştıklarını gördüm. Sanırım bazı yeni besteleri bu konserlerde seslendirip daha sonra kaydedeceğim. Hâlâ geçen nisanda kaydettiğim dört parça üzerinde düşünüyorum. Belki bir ya da ikisini konserden sonra yeniden kaydedeceğim.

Klasik müzikten umudumu kesince çizgimi değiştirdim

Caz festivalinde çalıyorsunuz. Caz ilginizi çekiyor mu? “Klasikçiler ordu disipliniyle yaşıyor, bana çok uzaklar” demiştiniz bir röportajınızda. Cazcılar hakkında ne düşünüyorsunuz?
– Grubumdaki birçok müzikçi caz kökenli, deneysel müzikle ilgileniyorlar. Cazla bazı world music formları arasında bağlantı olduğunu görüyorum. Emprovizasyona olanak sağlaması, spon-tan olma şansı vermesi önemli. Ama caz hastası olduğum söylenemez. Hiçbir şeye bu derece yakın değilim. Dinlemeyi seviyorum. Cazda özel bir isim ya da tür tercihim yok. Klasiğe gelince, sanırım başlangıçta yanlış insanlarla karşılaştığım için böyle bir izlenim oluştu. Eğer yanlış insanlar tarafından öğretilirse tüm müzik türleri dogmatik ve sıkıcı hale gelebilir. Ben de yaratıcı, spontane sinyallerimi klasik aracılığıyla insanlara ulaştıramayacağımı düşünmüş, çizgimi değiştirmiştim.
Öyleyse cazcılar arasında kendinizi yabancı hissetmeyeceksiniz.
– Artık birçok etkinlik geniş yelpazede hazırlanıyor. İnsanların ufkunu genişletmeye çalışıyorlar. Stratford’daki (Loreena’nın İngiltere’deyken yaşadığı kent) Shakeaspeare Tiyatrosu sadece onun oyunlarım sergilemiyor. Festivaller de öyle. Artık kimse, “Bu cazcı değil, burada ne arıyor” demiyor.
Daha önce Kuzey Afrika ülkelerini gezmiş, kültürlerini incelemiştiniz. İstanbul denince, şiş kebap, cami ve fesin dışında ne geliyor aklınıza?
– Kanada’da Türkiye’yle ilgili pek fazla şey duymuyoruz. Son birkaç yıldır İslam kültürü hakkında birçok şey öğrendim. Müslüman ülkelerin kültürel farklarını kavramaya çalışıyorum. Umarım İstanbul gezim öğrenme sürecime katkıda bulunur. Kentin eskiden izler taşıyan bölgelerini, pazarlarını gezmek istiyorum. Komşularımdan biri Türk. Gelmeden önce konuşup ayrıntılı bilgi almaya çalışacağım. Medyanın bize kentleri olduğu gibi yansıtmadığını, gerçekliğin küçük bir bölümünü kimi zaman çarpıtarak sunduğunu düşünüyorum.
Albümleriniz birer günce gibi. Okuduklarınız, ilgilendikleriniz, keşifleriniz yansıyor her birine. Geçen röportajda kaydettiğiniz ilk dört parçadan bahsetmiştiniz. Son iki ayda neler oldu?
– Her şeyden önce kendimi iyi hissediyorum. Son iki ayda zamanımın büyük bölümünü yeni plak çalışması ve konserlerle ilgili ayrıntıları çözmekte harcadım. Çünkü bir süredir sadece müzik üzerine yoğunlaşmıştım ve işler birikmişti. Şimdi o kapıyı kapatıp yine müzik üzerine yoğunlaşmaya hazırlanıyorum. Özellikle ilkbaharın yaşandığı şu günlerde insan yaratıcı yanının yeniden canlandığını hissediyor.

Tarihte keşfe çıkmak heyecan veriyor

Yanlış hatırlamıyorsam sizin mevsiminiz kış ve sonbahardı. Değişti mi?
– (Kahkahalar) Gerçekten ilginç… Farklı mevsimlerin üzerimizdeki psikolojik etkisi de farklı oluyor. Yeryüzünün hangi köşesinde yaşadığınıza bağlı biraz da. Kanada’da kışlar gerçekten soğuk, günler gri… Şömine karşısında kitaplarla başbaşasın. Okuyor, araştırıyor ve iç dünyanı bir şekilde dışarı yansıtıyorsun. Bahar farklı bir duygu. Kırlarla çevrili bir evde yaşıyorum. Şu anda dışarı baktığımda ilkbaharın enerjisini görüyorum mesela. Birçok şarkımı, kıştan sonra gelen baharın verdiği enerjiyle yazdım. Artık zamanımı ayarlamaya özen gösteriyorum. Kayıt için İngiltere’ye gittiğimde burada hâlâ kıştı. Orda baharı yaşadım. Döndüm, şimdi burada bahar yaşanıyor.
Pahalı, ama yaratıcı süreci uzatmak için iyi fikir.
– Nisandan beri toprağın yaratıcı enerjisini içimde hissediyorum. Pencereden baharı görmek insanın gerçekten yaratıcı gücünü kamçılıyor.
Şanslısınız. Aslında bu biraz da bizim şansımız. Belki betonların arasında yarasaydınız o dingin müziği duyamazdık.
– Sanırım önemli bir etkisi var. Doğa, ilkbaharın mutluluğu, içinde bulunduğum duygusal durum yaratıcılığıma yansıyor. Diğer yanda, birçok şeyi birden araştırıyorum, öğrenmeye çalışıyorum. Değişik iklimleri, kültürleri, insanları, etkileşimleri… Birkaç ay önce İtalya’daydım. Biliyorsunuz Kelt kültürü özel ilgi alanım. Avrupa kültüründeki izdüşümlerini, etkileşimini araştırıyorum. İtalya’da Romalılar’in kurduğu medeniyeti inceledim. Mimarisinden kültürüne kadar anlamaya, Kelt kültürüyle bağlantılarını keşfetmeye çalıştım. İşin bir de mistik boyutu var. Çağdaş insan için tüm bunları anlamak zor olabiliyor. Çünkü bize öğretilen tarihin ve kültürlerin belirli bir kesiti. Tarih içinde keşfe çıkmak heyecanlı bir süreç… İrlanda’dan başladım, iz sürerek Ukrayna’ya, Litvanya’ya kadar uzandı ilgim.
Muhtemelen bu sürecin önemli bölümünü yeni albümde duyacağız.
– Albümler sürecin tümü göz önüne alındığında küçük, çok küçük dilimler…
Son iki ay içinde dünyaya gözünü açan beste oldu mu?
– Pek değil… Bazı şarkıların sözleri belirginleşti. Bazı melodik temalar çıktı ortaya. Fakat bütünleşmiş bir şey yok. Bu yüzden yeni besteler hakkında konuşmak zor.
(Serhan Yedig / Haziran 1996 / Aktüel)

Linkler

Biyografisi

Kişisel web sayfası

 

 

Share.

Leave A Reply

eleven + 4 =

error: Content is protected !!