Ward Swingle / Swingle Singers, daba diba du sayesinde sınırları aştı, dünyaya yayıldı

0

The Swingle Singers, 2013’te 50’nci yaşını kutladı. Kadrosu sürekli yenilenen grubun şu andaki üyeleri 20’li yaşlarda. Enerjileri, şarkı söyleme aşkları yerinde. 2001 Şubatı’nda İstanbul’a geleceklerini öğrendiğimizde kurucusu Ward Swingle’ı aradık. Grubun bu kadar uzun zamandır Amerika’dan Japonya’ya sevilerek dinlenmesinin, değişen beğenilere karşın popüler kalmasının sırrını sorduk. “Bach ve daba dibi du sayesinde oldu” dedi.

 

İlk grubunuzun ilginç bir ismi var: Double Six of Paris. Paris’i, altılıyı anlamak zor değil, geri kalan neyin “duble”si?
– 1960’larda Quincy Jones, Paris’e gelmiş bir süre orada kalmıştı. Grubumuzun kurucularından Mimi Derau bestelerini vokalle yorumlamak için özel izin almış. Jones, bestelerini 18 soul şarkıcısıyla seslendiriyordu. Biz altı kişiydik. Stüdyoda albüm kaydederken, seslerimizi çoğaltmak amacıyla üst üste üç kayıt yapmamız gerekiyordu. Quincy’nin orkestral tınısını ancak bu yolla yakalayabiliyorduk. Çift altı yerine, üç altı diyebilirdik. Duble altı daha estetikti, bu ismi seçtik.
Swingle Singers’ın ilk kadrosu prodüktörün bir araya getirdiği proje grubu muydu, yoksa tekniklerini geliştirmek amacıyla deneysel çalışmalar yapan akademisyenler grubu mu?
– Doğru olan ikinci söylediğiniz. Biz profesyonel stüdyo şarkıcılarıydık. Edith Piaf ya da Charles Aznavour’a arka planda vokal yapıyorduk. Çok sıkıcı bir işti. Mimi, “Double Six”i kurdu. Ben Bach’ın eserlerini uyarlamayı teklif ettim. Söz yerine “do, re, mi, fa, sol”ü kullanıyorduk. Fransızlar çok sevdi. Hepimizin caz eğitimi, caz geçmişi vardı. Refleks olarak scat tekniğini kullanmaya, İngilizce ornamatutte denilen “daba, dub, duba” gibi anlamsız hecelerle söylemeye başladık. 1963’te yaptığımız ilk albüm, hepimizi şaşırtacak kadar büyük başarı elde etti. Tüm dünyada ilgi gördü. Swingle Singers’ı kurup 10 yıl boyunca tüm dünyada konser verdik.

İlanla eleman aradı

Swingle Singers’ın ilk kadrosu dağılınca 1973’te grubu farklı üyelerle yeniden bir araya getirmek için İngiltere’ye gitmeniz bir tesadüf mü, tercih miydi?
– Gerçekten tesadüftü. Dağıldığında grubun devam etmesini çok istedim. İngiltere’de vokal toplulukları olduğunu biliyordum, “gideyim, mutlaka birilerini bulurum” diye düşündüm. Doğru tercihmiş. Londra’ya gidip vokal müzikle ilgili yayınlara ilan verdim. Başvuruları değerlendirip grubu kurdum.
Havasından, suyundan mı, yoksa eğitim sisteminden mi bilmiyorum; İngiltere’den harika vokal grupları çıkıyor. Hilliard, King’s Singers, Swingle Singers… Almanya, Avusturya ya da İspanya’dan farkı nedir İngiltere’nin?
– İngiltere müziğin her türünde iyi şarkıcılar çıkarabiliyor. Opera kadar cazda, popta, vokal müzikte dünyanın en iyi solistlerini yetiştiriyor. Eğitim sistemi çok iyi. Çalıştığım solistlerin yarısından fazlası Cambridge ya da Oxford’dan. Bunların dışında yüksek seviyede müzik eğitimi veren birçok kurum var. Bir başka özelliği öğretmenlerin tutucu olmaması. Çoğunlukla şan hocaları öğrencilerinin popüler müzikle ilgilenmesinden, mikrofon kullanmasından hiç hoşlanmaz. Seslerini tahrip edeceğini düşünür. İngiliz öğretmenler ise öğrencileri yeteneklerine, isteklerine göre eğitiyor. Sesi Rönesans müziğine yatkınsa ona yönlendiriyor, herkesi opera solisti yapmaya zorlamıyor. Ne yazık ki birçok ülkede öğrenciler zorlanıyor.
Grubu Fransa’dan İngiltere’ye taşırken müziğini de yeniden biçimlendirdiniz. Kontrbas ve ritm eşliğini kaldırıp saf insan sesini kullanmaya başladınız. A capella ile ilgilenenler ritm ve bas eşliksiz sahneye çıkmanın ciddi bir risk içerdiğini söylüyor. Tehlikeyi bertaraf etmek için sahneye nasıl bir güvenlik ağı kuruyorsunuz?
– Grubu sürdürmek istememin nedenlerinden biri deneysel çalışmalar yapmaktı. Luciano Berio bizim için eserler yazdı. İlk albümde madrigaller okuyan bir İngiliz gruptuk.Caz havası vardı ama bestecinin sesini koruyorduk. Bundan sonra farklı şeyler denedik. Rock diyebileceğiniz işler yaptık. Avandgarde müzik yaptık. Grup, bestecinin ya da düzenlemecinin düşlediği müziği üretebilecek esnek yapıya sahip. Genç bestecilerle çalışıyoruz, ben hâla grup için düzenlemeler, besteler yapıyorum. Ekipteki bazı üyeler düzenlemeler yapıyor. Sonuçta Swingle Singers seslerini enstrüman gibi kullanan bir ekip. Geleneksel tarzda şarkı söyleyen grup değil. Grubun dünden bugüne uzanan keşif serüveni önümüzde sesin enstrüman gibi kullanıldığı yeni bir dünyanın kapısını açtı; keşfi sürdürüyoruz. Gruptaki ikinci bas çoğunlukla bas gitar ya da kontrbas gibi söyler. Diğeri davul sesi çıkarır. Bas hattını insan sesiyle oluşturmak sahneye davul, piyano yerleştirmekten çok daha cesur bir deneme. Gruba, zorluklara meydan okuma fırsatı veriyor. Ekonomik açıdan da çok faydalı. Turneye enstrüman kadrosu almadan çıkıyoruz. Paramız cebimizde kalıyor…

Mikrofonsuz asla!

Sanıyorum güvenlik ağınız ses teknisyenleri ve mikrofonlar. İki gökdelen arasına tel gerip yürüyen cambazlar gibi hayata meydan okuyor musunuz zaman zaman? Hazır kontrbası, perküsyonu ekipten çıkarmışken mikrofonu, ses teknisyenini de evde bırakıp sahneye çıkıyor musunuz mesela?
– Bu çok zor. Benim tüm aranjmanlarım, repertuarımızdaki diğer eserler, mesela Berio’nun eseri mikrofon için tasarlanmış. Berio bizden Bach üslubunda söylememizi istiyor, ama müziğinde mikrofon olmasını şart koşuyor. Repertuarımızın yüzde 95’i mikrofon için yazılmış eserler. Bu sayede sesi çok farklı biçimlerde kullanabiliyoruz.
Bach 2000 projesi kapsamında eser siparişi verdiğiniz bestecilerin genç ve tanınmamış isimler olduğunu gördüm. Sadece Michael Nyman tanınan bir isim. Genç İngiliz bestecileri tanıtmayı misyon edindiğiniz için mi bu seçimi yaptınız, yoksa amacınız grubun istediği türden bestelerin yazılmasını sağlamak mıydı? Sipariş verip eser beklediğiniz başka besteciler var mı?
– Ben artık grupla konser vermiyorum, emekli sayılırım. Arada bir provalarına katılıyorum. Fakat grup için yazıyorum hâla. Repertuar seçiminde grup üyelerinin de söz sahibi olması gerekir. Enselerinin dibinde durup, nefesimi hissetmelerini sağlamaktan yana değilim. Görüşlerini, tercihlerini gruba taşımalarını istiyorum. Birlikte çalışan, grubun kapasitesini en iyi bilen onlar. Besteciler onların arkadaşı. Bach 2000’dekilerden sadece Michael Nyman’ı tanırım, diğerlerini ben de bilmiyordum. Fikir onlardan çıktı. Sonuçtan çok memnunum. Sanıyorum amaçları genç bestecilerin eserlerinin kaydedilmesini sağlamak, isimlerini duyurmak. 2003’te grubun 40’ıncı yılını kutlayacağız. Bu nedenle birçok besteciye eser sipariş vereceğiz, ilginç şeyler çıkacak ortaya.

Şöhret makinesine dönüştü

Grubun kadrosu son 10 yılda epeyce değişti. Notlarıma göre 1994-98 arası dört, 1998-2000 arası iki ve son yıl bir kişi ayrıldı, yerlerine yeni şarkıcılar geldi. Bu kadar değişiklik içinde Swingle Singers ruhunu korumayı nasıl başarıyorsunuz?
– En büyük yardımcımız plaklarımız. Neredeyse tüm repertuarımız yayımlandı. Zaten İngiltere’de herkes albümlerimizi, üslubumuzu biliyor. Yani, yeni gelen dinleyerek herşeyi öğrenmiş halde başlıyor. İngiltere’de iyi solistlerin sayısı hızla artıyor, zaten çok sayıda iyi şarkıcı var. Oysa biz Swingle Singers’ı Fransa’da kurduğumuzda topu topu 12 kişi bulabilmiştik. Neredeyse hep aynı kadroyla çalıştık. 10 yılda dört kişi değişti. İngiltere’ye gittiğimde, Tanrım ben nereden iyi solist bulacağım, diye düşünüyordum. Şimdi gruptaki her değişimde, yeni gelenlerin aynı düzeyi tutturduğunu, bazen eskisinden çok daha iyi olduğunu görüyorum. Sahnede ezberden söylediğimiz düşünülürse, repertuarımızın genişliği göz önüne alınırsa yeni gelenler için zor bir başlangıç. Fakat plaklarımızı dinleyerek kısa zamanda hazırlanabiliyor. Eleman değişimi baştan beri yaşanan sorun. İsmini duyurmak isteyen yetenekli genç “birkaç yıl çalışıp ünlü olayım, sonra ayrılıp solist olurum” diye düşünüyor. Tanınmaya başlayınca ayrılıyor.

Kadro İngiliz kalacak

Futbol takımları gibi sahne kenarında yedek ekip bekletiyor musunuz?
– (Kahkahalar) Şan çevresi küçük bir dünya. Cambridge ya da Oxford’dan mezun olan yetenekli gençleri saptayıp, stüdyolar arasında koşmaya başlamadan önce, gruba almaya çalışıyoruz. Bunun için genç bir ekibe sahibiz. Ortalama 20’li yaşlarda.
Kadronuz bir zamanlar Avrupa Parlamentosu gibiydi. Alman, Belçikalı, Fransız solistler vardı. Şimdi tamamen İngilizleşti galiba. Neden?
– Alman bas hâlâ ekibimizde, Belçikalı sopranomuz anne olmak istiyordu, altı ay önce ayrıldı. Ben grubu mümkün olduğunca İngiliz tutmak istiyorum. Çünkü insanlar anayurdunda çalışmaktan mutlu oluyor. Hatırlıyorum, bu nedenle ikinci bas birçok sorun yaşadı. Eğer İngiliz bulamazsak diğer ülkelere bakıyoruz. Sanıyorum Alman bas ve Belçikalı soprano ekipteki tek yabancıydı.
Paris’te yaşıyor ve Swingle Singers’ı İngiltere’de, İngiliz tutmaya çalışıyorsunuz. Fransızlar bu işe bozulmuyor mu?
– Swingle Singers’ın ilk kadrosu dağıldığında üzülmüşlerdi. Michel Legrand’ın kardeşi Christiane Legrand ilk sopranomuzdu. Harika bir solisttir. Grubun ilk kadrosundaki diğer solistler emekli oldu. O hâla söylemeye devam ediyor, dostluğumuz da sürüyor. Kadro dağıldığında, Swingle Singers’ın onsuz olamayacağını düşünüyordum. Birlikte çalışamayacağımızı anlayınca İngiltere’ye gittim. Çok iyi solistler yetiştirmiş olmasına karşın, Fransa’nın vokal müzik konusunda dünya düzeyinde önemli bir yeri yok. İngiltere kadar yüksek sayıda, çeşitlilikte solist çıkaramıyor.
Caza yakın olduğunuzu söylüyorsunuz. Düzenlemelerinizde grup üyelerine emprovizasyon yapabilecekleri alanlar bırakıyor musunuz?
– Geçmişteki çalışmalarda emprovizasyona çok az yer verdik. Belki bir iki parçada. Söz olarak kullandığımız hecelerin seçimini genç solistlere bırakıyorum çoğu zaman. Benden daha iyi şeyler bulabiliyorlar. Partisyonda hece yerlerini boş bırakıyorum. Onlar seçiyor. Bu hecelerin seçimi, dizimi yoluyla yapılacak çok şey var. Bu alanda onları özgür bırakıyorum. Eğer yazdığım düzenlememi yayınlayıp yabancı bir ülkeye satacaksam heceleri mutlaka yazıyorum. Çünkü İsveç’ten ya da Almanya’dan birileri buralara ne koyacağını bilemeyebilir.

Turnede bile çalışıyorlar

Swingle Singers’ın konser programı baş döndürücü. Bu tempo içinde prova yapacak, yeni repertuar çalışacak zamanı nasıl buluyorlar?
– Yanlarına notalarını alıp turnede çalışmaya devam ediyorlar. Londra’dayken yılın birkaç haftası tatil yaparlar. Geri kalan zamanda çalışma devam eder. Harika bir müzik yönetmenimiz var. Joanna Forbes grubun temposunu, enerjisini koruyor. Sorunları çözüyor. Bazen turneden yoruluyorlar, birbirlerinden sıkılıyorlar. O zaman farklı şeyler buluyor. Sonra yeniden provalar, konserler başlıyor.
Değişen müzik modalarına karşın Swingle Singers alışık olmadığımız bir kulvarda koşup varlığını sürdürdü. Başarısının sırrı nedir?
– İlk albümümüz yayımlanıp ardından Japonya’dan, Amerika’dan turne teklifleri geldiği günlerde elimizde Bach uyarlamalarından başka bir şey yoktu. Bence Bach gelmiş geçmiş bestecilerin en büyüğüdür. Onun evrensel müziğinin bize çok yardımı oldu. İkinci önemli nokta kullandığımız özel dildi. “Daba, du”lar ulusal sınır engellerini aştı. Evrensel bir dile dönüştü. Japonlar, Arjantinliler de rahatlıkla bizi anlayabiliyordu. Bunu baştan hesaplamamıştık. Fakat avantaja dönüştü. Bach’ın şöhretinden, yarattığımız dilin evrenselliğinden yararlanıp hedefimize ulaştık. Sonra başka bestecilerin eserlerini de seslendirdik. Repertuarımıza sözlü eserleri aldık. Sanırım dünyanın her yerinde Swingle Singers’la ilgili imaj aynı. Herhangi birine sorduğunuzda “Da ba du ile Bach söyleyen grup mu” diyor. Her programda Bach, Haendel, Vivaldi’den bir eser oluyor mutlaka.

Sihirli formülü bulmaları tesadüf

A capella kulvarında yalnız değilsiniz. King’s Singers, Real Group gibi güçlü rakipleriniz var. Diğerleri arasında yerinizi korumakta zorlanıyor musunuz?
– Rakip değiliz. King’s Singers’ın iki kontrtenorla yarattığı kendi özgün sesleri var. Klasik repertuara daha yakınlar. Real Group ise beş sesle harikalar yaratıyor. Çalışmalarını ilgiyle izliyorum. Tüm üyelerini tanıyorum, iyi bir diyaloğumuz var. Bizi taklit etmiyorlar. Kendi bestelerini seslendiriyorlar, özgün sesleri var, 12 yıldır ekiplerini hiç değiştirmediler. Vokal grup kurmak isteyenlere mutlaka Real Group’u dikkatle dinlemelerini öneririm.
40 yıllık tecrübeden sonra Swingle Singers ismi müzik dünyasında kuruma dönüştü. Atölye çalışmaları yapıyor, ders veriyorsunuz. Swingle Singers akademisi ya da a capella okulu kurmayı düşünmüyor musunuz?
– Grubun serüvenini, yaşadıklarımı Swingle Singing adlı kitabımda anlattım. Umarım günün birinde başka birileri grubun tarihini yazar. Atölye çalışmalarını sürdürüyorum. Grup üyelerinden birini ikna etmeye, tecrübelerini kitaplaştırmaya ikna etmeye çalışıyorum bir süredir. Fakat vakıf ya da okul kurmayı düşünmüyorum. Bana çok akademik, papalık gibi otorite çağrıştıran bir girişim gibi geliyor. Kitap yazmak, repertuarı genişletmek daha cazip geliyor.
Yıllar önce Türkiye’ye geldiğinizi duydum; bu gezi ses dağarcığınıza neler kattı?
– Fransız şarkıcı Sarika Zarai’ye piyanoyla eşlik ediyordum. 10 gün bir otelde konser verdik. Gündüzleri sokaklarda dolaştım, uzun yürüyüşler yaptım, bu arada kenti ve insanları gözlemledim. Galata Köprüsü’nün altında, teknelerde pişirdikleri balığın lezzetini unutamıyorum. Bilmem hâla orada balık satılıyor mu? Müziğe gelince, birkaç kulübe gittim, özel bir araştırma yapmadım. Paris’te de Türk müzikçilerin çaldığı bir kulüp var. Orada da dinleme imkanım olmuştu.
Klasik Türk Müziği, Bizans Müziği, Gregoryen ilahiler, vokal teknikler, gırtlak oyunları…
– Gregoryen ilahileri biliyorum. Fakat uzmanlık düzeyinde bilgim yok. Bu kez grupla birlikte geliyorum, bir atölye çalışmasının dışındaki zamanımda eşime kenti gezdireceğim. Bu arada CD almayı, yeni müzikler keşfetmeyi ve bu birikimi düzenleme çalışmalarımda kullanmayı umuyorum. Etnik müziği seviyorum, farklı üslupların birbirine karışması, kaynaşması bana ilginç geliyor. Bugün birçok besteci bunu deniyor. Mesela Bizans müziğini alıp farklı ülkelerin müzikleriyle harmanlıyor.

Atölye çalışmasına bekleniyorsunuz

İstanbul’da atölye çalışması yapmayı, tecrübenizi gençlerle paylaşmayı düşünüyor musunuz?
– Söylediğim gibi, benim için biraz turistik bir gezi olacak. Tabii provalara katılacağım, konseri izleyeceğim. Orfeon Oda Korosu’yla 15 Şubat’ta bir atölye çalışması yapacağım.
Dinleyicilerinize konser öncesinde bir mesajınız var mı?
– Radyoda, televizyonda duymuş olabilirler. Grup hakkında birtakım fikirleri, yargıları olabilir. Bunların hepsini bir kenara bırakıp konsere öyle gelmelerini tavsiye ederim. Böyle yaparlarsa çok profesyonel bir grubun harika konseriyle karşılaşacaklar ve eminim çok beğenecekler.

 

BİR PERİ MASALI: Piyano başına babası tarafından oturtulduğunda beş yaşındaydı. Alabamalı elektrik teknisyeni babası “Bak oğlum” dedi. “Do’yu doğru öğrenene kadar sana sinema, oyun yok!” Ward Swingle’ın o taburede uzun süre oturacak sabrı yoktu. Sadece “do”yu değil, piyanoda Bach çalmayı da öğrendi. Büyük Buhran yıllarıydı. Babası yaptığı işlerin karşılığını bazen enstrüman olarak tahsil ediyordu. Eve gelen obuayı, klarneti oyun niyetine öğrendi Ward Swingle. Kardeşleriyle Andrews Sisters benzeri bir de koro kurdu.
16 yaşında barlarda piyano çalmaya, şarkı söylemeye, şarkıcılara eşlik etmeye başlamıştı. Cincinnati Konservatuvarı’ndan diplomasını alır almaz Fullbright bursuyla Paris’in yolunu tuttu. Walter Gieseking’le piyano çalışacaktı. Büyük ustanın özgürlükçü yaklaşımı genç piyanistin ufkunu ve kulaklarını açtı. Bir gün Bach’ın partitasını dinlerken içindeki Lee Konitz’i duydu.
Zaten para kazanmak için stüdyo müzisyenliği yapıyor, ustalara eşlik ediyordu. Aynı şeyleri söylemekten canları sıkılmıştı. Lambert, Hendriks and Ross üçlüsünden esinlenip Amerikalı şarkıcı B.Dearie’yle Blue Star’ı kurdular. Caz çağrışımlı ilk grubu rock eğilimli Double Six of Paris izledi. Bu grubu da Swingle Singers.
Sözler, notalar yerine da, ba, dibi, du kullandılar. Repertuarlarında Swingle’ın Bach’tan yaptığı füg uyarlamaları vardı. Sonuç sürpriz oldu. Sokaktaki insanlar füg söylemeye, DJ’ler programlarında Füg Sanatı’nın uyarlamalarını çalmaya başladı. Grup on yılda 5 Grammy kazandı. 1973’te dağılınca Ward Swingle, Manş’ı aştı, İngiltere’ye ulaştı. Bugüne kadar devam eden İngiliz topluluğu Swingle Singers’ı kurdu.
Swingle Singers bugün profesyonel üyelerden oluşan, giysileri Yves Saint Laurent ya da Pierre Cardin tarafından özel tasarlanan, konserden konsere koşan, limuzinlerle gezip beş yıldızlı otellerde konaklayan efsanevi bir grup. 25 civarında albümleri var. Ward Swingle ise artık emekli. Fransa’da yaşıyor, grubu uzaktan takip ediyor. Dünyayı dolaşıp acapella tekniği hakkında dersler veriyor, Stockholm, Hollanda oda korolarını, Dale Warland Solistleri’ni, Sydney Filarmoni Motet Korosu’nu yönetiyor. Birkaç yıl önce Swingle Singing adlı bir kitap yazdı, kişisel müzik serüvenini ve grubun öyküsünü anlattı. Ward Swingle düzenlemelerini, grubun albümlerini kendi adını taşıyan yayınevi kanalıyla yayımlıyor:
Gelelim çağdaş şehir efsanelerini çağrıştıran Glen Gould’la ilgili öyküye. Herald Tribune’un kıdemli caz uzmanı Mike Zwerin’in yazdığına göre, Bach yorumlarıyla klasik dünyasını şaşırtan Gould bir dostuna “Onları dinlerken yere yatıp topuklarımla zeminde trampet çalmak geçiyor içimden. İşte bu kadar büyüleyici bir müzik yaptıkları” demiş. Aslında sadece Gould değil hayranları. Yehudi Menuhin, Sviatoslav Richter, Ella Fitzgerald, Dizzy Gillespie de var listede. Çağdaş müziğin önemli bestecilerinden Luciano Berio’nun sözü ise çerçeveletilip Swingle Singers müzesinin girişine asılacak cinsten:
“Ward Swingle’ın vokal tekniğine getirdiği yenilikler son 30 yılda müzik tarihinin en önemli bölümlerinden biri oldu. Ayrıca benim yaratıcı gelişimimin önemli parçalarından biriydi…”
(Serhan Yedig / Şubat 2002 / İş Müzik)

 

Linkler

Swingle Singers sayfası
Ward Swingle’ın kişisel sayfası

Share.

Leave A Reply

two × 4 =

error: Content is protected !!