İstiklal Marşı’nın orkestrasyonunu yapan Edgar Manas, İtalya’da öğrenim görmüş, daha sonra İstanbul Konservatuvarı’nda Cemal Reşit Rey, Ferit Alnar, Saadettin Arel gibi önemli müzikçilere ilk derslerini vermişti. 1964’te 89 yaşında hayata veda ederken geriye pek çok orkestra, solo, koro eseri bırakmıştı. Sakin, nazik, yapıcı kişiliğiyle tanınan Manas, Üsküdar Korosu’nun kuruluşunda rol almış, ilk şefliğini üstlenmişti. Ve ilk kez bu koro çalışmaları sırasında çileden çıkıp bir koriste “öküz” diye bağırmıştı.
1908 Haziranı’nda İkinci Meşrutiyet ile birlikte sıradışı bir özgürlük tutkusu ülkeyi sardı. Bu durum sonraki iki yıl devam etti. Nedeni sultan baskısının ortadan kalkması, kişisel özgürlükler açısından önemli bir adım atılmasıydı. Ayrıca ülkedeki tüm vatandaşlar, Müslümanlar, Araplar, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler ve diğer etnik azınlıklar sansürden korkmadan düşüncelerini ifade edebileceklerdi.
Manas 1919 sonrası dikkat çekmeyi başardı
Bu gelişmenin ardından gazete ve dergi yayıncılığında patlama yaşandı. İçerikleri zenginleşti. Edebiyatta ciddi canlanma yaşandı. Bununla birlikte tiyatroda beklenen gelişme olmadı. Aynı şekilde müzik bu kültürel canlanmanın sesine dönüşemedi.
Ermeni kültürü açısından bakıldığında da durum farklı değildi. Ne Gomidas, Paris’teki sürgünden İstanbul’a döndü ne de Apelyan tiyatro topluluğu Kafkaslar’dan gelebildi.Sadece yaşlı kuşaktan isimler vardı sahnede: Tiyatroda Minagyan Kumpanyası, müzikte ise Harunyun Sinanyan, Stepan Papelyan ve birkaç isim daha…Fakat bunların besteciliği değil evrensel ölçütlerde, Avrupa ölçütlerine bile erişememişti. Müzik etkinliklerinde yer almakla birlikte solo resital verecek düzeyde değildi hiçbiri. Çoğunluğu belirli enstrümanlarda uzmanlaşmış müzik öğretmeniydi.
Evet, Tavityan, Aliksanyan, Güdenyan gibi virtüözler vardı, fakat bunlar yurtdışında yaşıyordu. Birkaç konser vermek için gelip, daha sonra yaşadıkları ülkeye dönüyorlardı. Eğer yanlış hatırlamıyorsam, Edgar Manas 1919-1920 yıllarında orkestra şefi ve besteci olarak kendisinden söz ettirmeye başladı.
İstanbul’un iki müzik semti: Pera ve Üsküdar
Şunu da eklemekte yarar var: 1909-1914 arasında Üsküdar ve Beyoğlu’nda müzik etkinlikleri düzenlenen küçük mekanlar vardı. Pera’da Harutyun Sinanyan’ın, Üsküdar’da ise Stepan Papelyan’ın adı geçiyordu. Her ikisi de genç Ermeniler arasında müzik sevgisinin artması açısından, kişisel yetenekleri düzeyinde rol oynadı.
Bu kültürel canlanma sırasında Papelyan’ın katkısı çarpıcı düzeydedir. Berberyan, Daiyan, Amerikan Akademisi, hatta Surp Haç, Cemaran gibi ilkokullar bile müzik eğitiminde önemli işlev üstlendi.
İstanbul’da Ermeni entelektüellere kucak açan semtler arasında önde geleni Üsküdar’dı. Diran Çarakyan, Vahan Tekeyan, Siamanto Teotig, Zabel Yesayan, Ardaşes ve Vahagn Harutyan, Onnik ve Şahan Berberyan ve kız kardeşleri Mannig, Harutyun Mirimyan, Melkon Gürcüyan, Şavarş Misakyan, Yervant Der Antresyan, Karekin ve Kgan Kavafyan, Nişan Torosyan, Aram Nigogosyan, Levon Taşçıyan, Bardazar Dajyan, Mikayel Şamdancıyan, Arşak Teotig, Bedros Garabedyan, Haçik Uğurluyan, Sakayan, Noyemi Kirkoryan, Jirayr Şiragantsi ile birlikte piyano öğretmenleri Papelyan ve Korasanciyan gibi pek çok müzikçi bu semtte yaşadı. Uzman müzik eğitimcisi Madam Halepyan da buradaydı. Daha sonra kızı Dikran Çögüryan ile evlenmişti.
Gözü kara müziksever Çöğüryan
Çöğüryan genç ve enerjikti, edebiyat öğretmenleri arasında en çok öğretme isteğine sahip kişiydi. Bazen içine kapandığını, alınganlaştığını, çok hüzünlü bir kişiliğe büründüğünü görürdük. Diğer zamanlarda çok konuşkan, yaşam doluydu. Bu ruhsal dalgalanmanın nedenini bir süre sonra anladım. Fakat konumuz dışında. Genel olarak değerlendirirsek her zaman toplumsal yarar üretecek bir proje üzerine çalışırdı. Her gün, entellektüel ya da sanatsal faaliyetleri geliştirecek yeni bir fikir üretirdi.
25-26 yaşındaydı henüz. Buna karşın karşısındaki kim olursa olsun, nerede olursa olsun ikna etmesini bilirdi. Açıklamalarıyla yetinmeyenleri azarlamaktan kaçınmazdı. Hatta kimi zaman doğrudan hakaret bile ederdi. Önemli olan hedefe ulaşmaktı.Kimi zaman kendisinden büyüklerle konuşurken “oğlum”. “kızım” diye hitap ettiğini duyardık. Başkası söylese tepki gösterecek kişiler Çöğüryan konuşurken hiç alınmazdı.
Bu tuhaf adam gerektiğinde kilise konsülünü, hatta görev yaptığı, maaşını ödeyen okulların yöneticilerini bile azarlardı.
O günlerde Çögüryan, Mikayel Şamdancıyan’la birlikte iddialı bir iş üzerinde çalışıyordu. Bir dergi yayımlayacaklardı. Vosdan olacaktı ismi. Bu arada büyük bir koro kurmaya çalışıyordu. Bu hayale çoğu kişi fantezi gözüyle bakıyordu. Ben de şüpheyle bakanlar arasındaydım. Fakat dostum kolayca vazgeçeceklerden değildi.
Kendimi koronun tenor grubunda buldum
Bir gün Madam Halepyan’ın Üsküdar’daki evinde buluştuk. Bir yanda Boğaziçi, diğer yanda Marmara denizini gören evin bir odasını Çöğüryan kiralamıştı. Bize koro kurma fikrinden bahsetti. Daha şimdiden 40 kişiyi kaydetmişti. Maestro Edgar Manas’a koro şefliği ve eğitimciliğini teklif etmiş, olumlu yanıt almıştı. Hep birlikte Manas’a gidip sözleşmeyi netleştirmemizi istedi.
Yolda benden ısrarla koroya katılmamı istedi. Müzik yeteneğimin, sesimin yetersiz olduğunu söyledim. O çoktan ismimi Vosdan’ın yazarları arasına eklemişti, şimdi de Manas’la görüşme talimatı veriyordu. Manas’la buluştuğumuzda müzik yeteneğimin sınırlı olduğunu anlattım. Maestro sakin bir ifadeyle koroda her türlü sese ihtiyaç olduğunu söyledi. Beni kısaca dinledikten sonra ikinci tenor grubuna aldı.
Umduğumdan çok daha hızlı şekilde koro kuruldu. Kadınlı, erkekli yaklaşık 80 kişiye ulaşmıştık. Aramızdan Sarkisyan ve Tumanyan daha sonra Gomidas Korosu’na katıldı.
Vartan Sarkisyan sonraki yıllarda diasporanın önde gelen müzikçilerinden biri oldu.
Üsküdar Korosu’nun provaları Surp Haç okulunda yapılıyordu.Gomidas’ın çok seslendirdiği “Tsik tu kashi, ay yezı” ve “Nnchir manug im sirasun” gibi eserlerin yanı sıra Batı’dan Beethoven’in “Misa Solemnis’i, Saint-Saens’ın Samson ve Dalila’sından
“L’aube qui blanchit déjà les coteaux” repertuvarımızdaydı.
Ne bağırıyorsun “yez” gibi
O günlerde Manas kısmen genç bir müzikçiydi. 35 yaşlarında olduğunu sanıyorum. Başı hafifçe açılmıştı. Gözlük takıyordu. Zarif bir yüzü vardı, keçi sakalı bırakmıştı. Sakin, soğukkanlı bir öğretmendi. Sınıfta heyecan ve gerilim yoktu. Sadece bir gün, bir arkadaşımız Manas’ın tüm uyarılarına karşın “Tsik tu kashi, ay yezı / Sabancının şarkısı”nın “Öküzcüğüm, çek, hadi çek” dizesini çok yüksek sesle söylediğinde maestro çok öfkelendi. “Ne bağırıyorsun ‘yez’ [öküz] gibi?” dedi. Manas o günlerde Ermenice, Türkçe, Fransızca sözcükleri karıştırarak konuşurdu.
Uzun provalardan sonra ilk konserimizi “İleri” salonunda verdik. Koroyu sahnede de Edgar Manas yönetiyordu. Piyanist Harutyun Sinanyan ile kemancı Güdenyan bize eşlik ediyordu. Konser çok başarılı oldu. Dinleyiciler çok mutluydu, bunu alkışlarıyla gösterdiler. Maestro da konserden sonra mutlu ve keyifli görünüyordu. Onun için başarı şaşırtıcı sayılmazdı, deneyimliydi. Çögüryan’ın ise ilk başarısıydı. Bu nedenle gurur ve heyecanı ilk bakışta görülüyordu. Aylarca süren zorlu bir süreç için epeyce emek harcamıştı.
Konserden sonra koristler toplu fotoğraf çektirdi. Onlara Manas, Çöküryan, Sinanyan, Güdenyan, Aram Nigogosyan ve eşi de katılmıştı. Şu anda bu fotoğraf önümde. Geçen yıl İstanbul’a gittiğimde bu fotoğrafı bana veren Matild Saryan’a şükranlarımı sunuyorum. Bendeki fotoğraf 1920 Üsküdar yangınında yok olmuştu. Eğer bir gazete ya da dergi bu fotoğrafı yayımlarsa hayırlı iş yapar. Kuşkusuz eski Üsküdarlılarda da kopyaları vardır. Bir kez daha hatırlamakta fayda var: Günümüzde bir koro kurmak ne kadar kolay, o zamanlar birilerini ikna edip bir araya getirmek ve koro oluşturmak, müzik yapmak ne kadar zor işti…
(H. Torosyan / 28 Nisan 1964 / Jamanak / Arşiv çalışması: Sevan Değirmenciyan / Tercüme: Şahan Arzruni – Serhan Yedig)